• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: AHMED HAMDİ AKSEKİLİ’NİN ASR SURESİ TEFSİRİ VE

2.2. Dil Ve Dirayet Açısından Tefsirin Değerlendirilmesi

2.2.1. Dilsel Analizler (nahv, sarf, mecaz, belağat vs)

Kur’an-ı Kerim Arapça olarak indirilmiştir. Bunun içindir ki Kur’an-ı anlamanın yolu onun dilini anlamaktan ve Arap dilinin özelliklerini bilmekten geçmektedir. Nitekim ayet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır: “Biz, anlayıp düşünmeniz için onu Arapça bir Kur’an kıldık.”192 “Arap dilinin anlaşılmasında dilbilimsel tahlillerin önemi büyüktür. Çünkü dilbilimsel tahlil, metni oluşturan kelime, kavram deyim ve terkiplerin etimolojik ve semantik açıdan incelenmesi, cümle tahlilleri, kelamın hakikat ve mecaz itibariyle konumu, belaği nüktelerin ve çeşitli san’atların değerlendirilmesi demektir.193 Zaten geleneğimizde tefsirin tanımını yapan her müellif onun dile dayalı bu önemli yönüne dikkat çekmektedir.

Kur’an yorumcusu ilahi kelamı ele alırken öncelikle kelime, kavram ve terkiplerden hareket etmek durumundadır.Bunun için atılması gereken ilk adım tabii ki, söz konusu sözcüklerin nüzul ortamındaki manalarını tesbit etmekten geçmektedir.194Öncelikle müfessir, Arap kültürünün Kur’an’dan sonra temel kaynaklarından biri olan şiire, ilk

191

Muhammed Abduh, Fatiha suresi ve Amme cüzü Tefsiri, s. 405-430. Trc. Ömer Aydın, İşaret Yay., İstanbul 2012. Aksekili, a.g.e. s. 114-118.

192

Zuhruf, 43/3. 193

Muhsin Demirci Tefsir Usulü, MUİF. Yay. İstanbul, 2006, s. 316. 194

dönem kültür tarihi kaynaklarına; ayrıca müfret kelimelerle ilgili lugat, sarf ve iştikak ilmine; mürekkep lafızlarla alakalı olarak da nahiv, belagat ve diğer ilimlere müracaat etme durumundadır.195 Kelimelerin ilk anlamlarını araştıran müfessir, ayrıca semantik tahliller yapmak suretiyle sözcüklerin, İslam öncesi anlamlarına da işaret etmek durumundadır. Sözgelimi, “salat” kelimesi İslam öncesinde “dua” anlamına gelirken, Kur’an’ın kendisine yüklediği mana ile çok önemli bir ibadete isim olmuştur. Buna göre söz konusu kelime geçtiği ayetlerde –istisnaları olmakla birlikte- namazı ifade etmektedir.196

Arapça, kelime türetilmesi bakımından çok zengin bir dildir. Bunun için Kur’an’ın lafzi manasının belirlenmesinde sözcükleri etimolojik olarak incelemek gerekmektedir. Bunların yanında kelime ve ibarelerin Arap dilinde kullanılan mecazi anlamlarını da bilmek lazımdır. Bütün bunlar tesbit edildikten sonra da kelimeler, kavram ve terkipler cümle bütünlüğü içerisinde ele alınmalıdır. Çünkü bazı sözcükler, Kur’an’ın değişik yerlerinde farklı anlamlara gelebilmektedir. Dolayısıyla bu tür farklı anlamlar, ayetin anlatmak istediği konu ve fikir çerçevesinde ele alınırsa ancak o zaman doğru anlama ulaşabilir. Örneğin “din” kelimesi bazen kendi anlamı dışında “ceza” manasında197 kullanılmıştır.198

Kur’anın i’cazı pek çok yönlerde tecelli eder. O’nun i’cazını sadece dili, üslubu ve fesahatında aramak hatadır. O’nun telifi, ihtiva ettiği ilimler, kevni ilimlerdeki yeri, ıslah yöntemi, gaybi haberleri, itab ayetlerinin varlığı, peygamberin bile ona benzer bir eser meydana getiremeyişi gibi daha pek çok yönlerde i’caz aranılabilir.199 Bizzat Kur’an’ın kendisi bütün insanlar bir araya gelip kollektif şekilde çalışsalar da kendine benzer bir eser meydana getirmekte aciz kalacaklarını ifade eder.200

Kur’an Allah kelamı olduğuna göre tabii ki, Onda yer alan sözler kelam açısından eşsizdir. Belagatın tartışmasız tek örneğidir. Çünkü O, belagatın olmazsa olmazları olan üç ana alt kolları içine almaktadır ki bunlar; meani, beyan ve bedii ilimleridir. İşte bu üç temel esastan oluşan belagat Kur’an naslarında teşbih, mecaz, istiare, kinaye, tıbak, 195 Gümüş, a.g.e., s. 104. 196 Demirci, a.g.e., s. 318. 197 Fatiha, 1/4; Nur, 24/25. 198 Bkz. Demirci, a.g.e., s. 319. 199

İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, TDV Yay., Ankara, 1995, s. 163. 200

“Deki, bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya gelseler ve hatta birbirlerine yardımcı olsalar bile, onun gibisini getiremezler” İsra 17/88.

mukabele, tevriye, icaz, ıtnab, müsavaat, zikr-hazf, takdim-tehir gibi değişik san’at türleriyle kendini göstermektedir. Bunlar arasında da en çok göze çarpanlar teşbih, mecaz, kinaye ve istiaredir. Özellikle müteşabih nasların yorumunda mecazın özel bir konumu bulunmaktadır. Söz gelimi yed, istiva, meci, ayn, fevk, mekr, vech gibi sıfatlarda bu durumu görmek mümkündür. Bunları mecaza hamlederek te’vil etmekte zorunluluk vardır. O halde Kur’an’ın doğru anlaşılması ve yorumlanmasında, söz konusu edebi san’atları titiz bir şekilde incelemenin de önemli bir katkı sağlayacağı muhakkaktır.201

Ahmed Hamdi Aksekili Asr suresi tefsirinin başında Allah’ın kelamının belagat ve i’caz açısından insan tasavvurunun üzerinde olduğuna dikkatleri çekmektedir. Bununla birlikte bir takım sure ve ayetlerin belagat seviyesi birbirinden farklı olduğunu söylemektedir. “İşte Asr suresi hem icaz hem de i’caz itibariyle nazmın en yüksek harikasıdır. Çünkü üç kısa ayetten ibaret olan bu sure, İslam dininin ana düsturlarını, dinin üç temeli olan usulünü; itikat, ibadet, ahlak ve ictimaiyyatını gayet veciz, fasih ve beliğ bir şekilde ifade ve beyan etmiştir.”202

Aksekili, sureyi tefsir ederken öncelikle anlaşılmasını istediği kelime ve kavramlar üzerinde durmaktadır. Kelime ve kavramların lugat ve terim manalarını verdikten sonra konuyu izah etmeye çalışmaktadır. Örneğin “asr’a yemin olsun ki” ayeti kerimesinde yemin ne demektir, niçin ve kime edilir? Şeklinde soru sorup daha sonrasında ‘yemin’in manasını203 izah etmektedir. Yeminle ilgili ayet, hadis, sahabeden gelen rivayetler ve diğer nesillerden gelen bilgileri aktardıktan sonra, Allah kainattaki varlıklardan birine yemin etmekle ne murad etmiştir204 diyerek bunu izah etmeye çalışmaktadır. Bundan sonra “asr” kelimesinin lugat ve ıstılahi manasını vermekte ‘asr’la ilgili rivayetleri ele almaktadır. Asr’a yemin edilmesinin ilahi hikmeti üzerinde oldukça geniş bilgiler vermektedir.205

Aksekili takip ettiği yöntemde, sureyi tefsir ederken kelime ve kavramların lugat manalarıyla birlikte ıstılahi manalarını da vermekte daha sonrasında o kelime ve

201 Demirci, a.g.e., s. 320-321. 202 Aksekili, a.g.e., s. 29. 203

Yemin: “bir hakikati, bir hükmü ve iddiayı en büyük ve en mukaddes olan ve azabından korkulan bir zatın ismiyle pekiştirip sağlamlaştırmaktır.” Aksekili, a.g.e., s. 31.

204

Aksekili, a.g.e., s. 36. 205

kavramlarla ilgili rivayetleri dikkate alarak onları izah etmektedir. Yoğun bir şekilde dilsel analiz yapmamakta, lugavi ve ıstılahi bilgiler vermeyi yeterli görerek ilave kelime tahlilleriyle uğraşmamaktadır. Amacı insanları ayet, hadis ve çeşitli rivayetlerle bilgilendirmek onları irşad etmektir. Uzun kelime tahlilleriyle insanları meşgul etmek istememektedir. Çünkü fert ve toplumun buhranlı olduğu bir dönemde yaşamaktadır. İnsanlığın ileri bir seviyeye ulaşması için Kur’ani hakikatlerle donatılması gerektiğini düşünmektedir. Tefsirinde sık sık fert ve toplumdaki aksaklıkları gidermek için, onları sıratı müstakime ulaştıracak bilgiler vermektedir. Bunun için dilsel analiz yapmaktan kaçınmıştır. Özetle Aksekili, çağdaş dönem bazı müfessirlerin aksine, belağat ve i’caz’ın önemine fazlasıyla inanmasına rağmen sureyi klasik tefsirde olduğu gibi derin bir dilsel analize tabi tutmamıştır. Müfessir daha çok mana üzerinde durmakta ve bu mananın toplumu nasıl şekillendirip dönüştüreceğine yoğunlaşmaktadır. Bu nedenle prensipte önemine inandığı belağatı pratikte bütün detaylarıyla gösterme cihetine gitmemiştir. Aksekili’nin bu yaklaşımının çağdaş dönem tefsir algısıyla örtüştüğünü söyleyebiliriz.