• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: İNCELEME

2.1. DÎVÂNIN ŞEKİL ÖZELLİKLERİ

2.1.1. Dil Özellikleri

Eski Anadolu Türkçesi, Türk dilinin, nasıl ve ne zaman teşekkül ettiği hâlâ tartışmalı olan dönemlerinden biridir. Bazı araştırmacılara göre Anadolu’ya gelen Oğuzlar’ın XIII. yüzyıldan önce yazı dilleri yoktur ve onlar XI. ve XII. yüzyıllarda Türkçe’yi sadece sözlü edebî geleneklerinde devam ettirmişlerdir. Yazı dilleri Arapça ve Farsça’dır. Şartların olgunlaşmasıyla XIII. yüzyıldan itibaren Oğuzca’ya dayalı yeni bir yazı dili meydana gelmiş ve bu dil ile eserler yazılmaya başlanmıştır. Bazı araştırmacılar ise telif tarihleri ve yerleri bilinmeyen ve “karışık dilli” tâbir edilen birtakım eserlerden hareketle, Oğuzlar’ın XII. yüzyıl ortalarına kadar Karahanlı yazı diline bağlı; ancak kendi lehçe özelliklerinin ağır bastığı bir yazı dillerinin olduğu ve XIII. yüzyıldan itibaren bu yazı dilinin tamamen Oğuzcalaştığı görüşündedir.16

Muharrem Ergin’e göre Eski Anadolu Türkçesi, Anadolu bölgesinde kurulup gelişen ve XV. yüzyıl ortalarına kadar süregelen yazı diline verilen addır. Batı Türkçesinin oluş, kuruluş devridir. Batı Türkçesini, Eski Türkçe’ye bağlayan birçok bağ bu devrede kendisini henüz hissettirmektedir.

Eski Anadolu Türkçesi, yabancı unsurlar bakımından Batı Türkçesi’nin en temiz devridir. Bu devirde Türkçe’ye, Arapça ve Farsça unsurlar girmeye başlamıştır. Bu unsurlar kesifliğini yavaş yavaş arttırmış; ancak devrin sonunda geniş bir istilâ başlangıcı halini alarak Osmanlıca’nın doğuşunu hazırlamıştır. Eski Anadolu metinlerinde görülen Arapça ve Farsça kelimeler çok fazla olmadığı gibi devrenin sonlarına doğru artan terkipler de henüz açık ve basit durumdadır. Yabancı unsurlar bakımından bu devirde manzum ve mensur metinler arasında oldukça fark vardır. Yabancı kelime ve terkipler daha çok nazım dilinde görülür. Nesir dili ise çok temiz ve

16

duru bir Türkçe olarak devrenin sonunda bile Arapça ve Farsça kelimeler ve terkiplerden mümkün olduğu kadar uzak kalmıştır.17

Eski Anadolu Türkçesi’nin imlâsında sonraki devirlere göre bazı farklılıklar görülmektedir. Bunlar, yazarın konuşma dilinin tesiri altında kalmasından olabileceği gibi medrese öğretimi görmemiş müstensihlerin hatasından da ileri gelmiş olabilir.

Türkçe kelimelerde sesli yerine hareke konmuş, Arapça ve Farsça tesiriyle konulmadığı da görülmüş, zaman zaman harfle de belirtilmiştir. Kelimelerin bu değişik imlâsında aruz vezninin de etkisi büyük olmuştur.18

Tezimize konu olan Rûhî’nin Dîvânı, Memlük sahasında Eski Anadolu Türkçesi ile yazılmış bir eserdir. XV. yüzyılda kaleme alınan eser, geçiş dönemi dil özelliklerini yansıtmaktadır.

Eserde dikkati çeken en önemli hususlardan biri, aynı anlama gelen bazı kelimelerin, muhtelif imlâlarla yazılmasıdır. Bunun temel sebebi XV. ve XVI. yüzyılların geçiş dönemi olmasıdır. Aynı kelimelerin bazen iki bazen üç farklı imlâ ile yazıldığını görmekteyiz.

çoķ M. 2/2 çoĥ M. 1/9

yoķ G. 75/5 yoĥsa G. 73/3 yoġ G. 9/6

uyku G. 51/6 uyĥu G. 66/1

oķunduķda G. 48/5 oĥıram G. 15/4

Örneklerde görüldüğü gibi imlâ farklılıkları genellikle ķ ve ĥ harflerinin bulunduğu kelimelerde görülmektedir.

Eski Anadolu metinlerinde görülen Arapça ve Farsça kelimeler çok fazla değildir. Türkçe’yi diğer dillerden ayıran en önemli husus şüphesiz ünlü ve ünsüz uyumlarıdır. Eski Anadolu Türkçesi’nde ödünç kelimelerin genellikle büyük ünlü uyumuna (kalınlık-incelik) uyum sağladığı görülmektedir. Bu dönemde alıntı kelimelerin genellikle ince ünlülü söyleyişlerinin tercih edildiğini söyleyebiliriz.

17

Kalınlık-incelik uyumunda son hecede bulunan ünlü harfe uyum sağlayan ekler getirilmiştir.

h ażretüñde M. 2/58 ni‘metlere G. 99/4 āzārumuz G. 40/5 ĥırāmānuñ G. 27/4

Eski Anadolu metinlerinde görülen Arapça ve Farsça kelimeler çok fazla olmadığı gibi devrenin sonlarına doğru artan terkipler de henüz açık ve basit durumdadır. Genellikle Farsça tamlama yapılarının tercih edildiği görülmüş; nadir de olsa Arapça tamlamalara da rastlanmıştır.

‘āşıķ-ı divaneler G. 33/2 fetģ-i bāb G. 10/3 genc-ĥāne G. 33/7 ŝāģib-kemāl G. 57/10 ene’l-Ģaķķ G. 96/2 Beyt-el-ģarāmdur G. 13/4

Bir başka husus ise “š” ve “d”lerin kullanımıdır. Eski Türkçede kelime başında “d” sesi yoktur. Batı Türkçesi’nde “d” sesine dönüşmüştür. Tam tersi örnekler de mevcuttur. Kelime başındaki “š”ler günümüzde “d” ile yazılmaktadır.

šopšolu M. 1/10 šuymadum M. 2/5 šalġa G. 10/5 dutdı K. 1/9 dükendi M. 1/16 dürlü K. 1/19

Eki Türkçedeki “ķ” sesi Eski Anadolu Türkçesinde “ĥ” iledir. Fakat bu durum bütün “ķ”ları kapsamaz. Kelime başında genellikle kendini korumuş; ancak kelime ortasında “ĥ”lı şekillere dönüşmüştür.

ķorĥulardan M. 2/65 yoĥsa G. 71/3 yaĥdı G. 46/2 ķoĥusın G. 10/3 ķardaşlar G. 30/3

Dîvân’da Eski Anadolu Türkçesi dil özellikleri şüphesiz bu kadarla sınırlı değildir; ancak biz burada Eski Anadolu Türkçesi dil özelliklerinden bazılarını vermekle iktifa ettik.

Dîvân’da Kullanılan Bazı Türkçe Kelimeler

Rûhî Dîvânı’nda, bugün yazı dilinde kullanılışına rastlamadığımız bazı Türkçe kelimelerin yer aldığı görülmektedir. Bunlardan tespit edebildiğimiz kelimeler şöyle sıralanabilir:

agu: Zehir. (G. 99/7)

apar-: Götürmek, alıp götürmek. (G. 85/10)

aŝŝı: Fayda, kâr, kazanç, menfaat, fâiz, kâr etmek. (G. 9/1) aŝŝısuz: Faydasız, beyhude, boş. (G. 76/6)

ayruķ: 1.Başka, gâyri, diğer, artık. 2. Artık, bundan sonra, bir daha. başa aġ-: Başa çıkmak, başa gelmek. (G. 37/2)

burun: Evvel, önce. (G. 63/5)

degme gez: Her bir defâ, her zaman, her defâ. (G. 5/8) dinme-: Sâkin olmak, sükût etmek, susmak. (G. 96/3)

düz-: Dizmek, ipliğe geçirmek, yapmak, hazırlamak. (G. 86/1) emsem (em): İlaç, devâ, çâre. (G. 63/6)

epsem : Sessiz, ses çıkarmayan, susan. (G. 14/10) eyde: Diye, diye diye, söyleye söyleye. (G. 23/3) giñlig: Bolluk, genişlik, ferahlık. (G. 77/1)

girü: Yine, tekrar, bir daha, sonra, artık, başka, gayrî. (G. 46/2) görklü: Güzel, temiz, iyi, mübarek, mukaddes. (M. 2/56) göyne-: (göyün-): Yanmak. (G. 75/5)

ılduz (ıldız): Yıldız. (G. 85/2)

igen (iğen, iğin): Çok, gâyet, pek, ziyâde, daha fazla. (G. 11/3) irgür- (erür-): Ulaştırmak, eriştirmek. (G. 96/5)

iriş-: Erişmek, ulaşmak, varmak. (G. 82/5) issi (is): Sâhip, mâlik. (G. 20/3)

ķamu: Hepsi, bütün, tamamı. (G. 87/6) ķancaru: Nereye, neresi, ne tarafa. (M. 2/26) ķande: Nerede. (G. 95/1)

ķatı: Çok, ziyâde, pek, şiddetli, iyice, sıkı sıkı, gayet. (G. 79/5) ķayıt-: Geri dönmek, avdet etmek. (G. 4/7)

kemiş-: Kaymak, bırakmak, atmak. (G. 74/7) key (gey): Çok, pek, gayet, pek çok. (G. 12/7) kimesne: Kimse. (G. 89/5)

niçe: 1. Nasıl. 2. Çok, birçok. 3.Hayli. 4. Ne, ne zaman, kaç, ne kadar. (G. 95/4) ögün-: Övünmek. (G. 58/1)

šam-: Damlamak, damla damla akmak. (G. 49/5) šap: Yeter, kâfi, yetişir, tamam. (G. 29/2)

ŝataş-: İstenmeyen bir hâle uğramak. (G. 88/1) ŝayru: Hasta. (G. 21/4)

ŝınuk (sınık): Kırık. (G. 49/2) tamu: Cehennem. (G. 97/2) uçmaķ: Cennet. (G. 85/8)

umu: Ümit, emel, rîcâ, arzu, beklenen şey. (G. 30/6)

üyez (üvez): Sivrisinek, at sineği, tatarcık, büvelek. (G. 57/5) yaĥşı: Güzel. (G. 99/8)

yaĥtulu: Işıklı, nurlu, münevver, parlak. (G. 85/2)

yaşur-: Yaşarmak, gizlemek, örtmek, kapatmak. (G. 98/5) yavlaķ: Pek, çok, gayet. (M. 2/29)

yig (yiğ, yeğ): İyi, daha iyi, üstün, efdâl, kuvvetli. (G. 42/2) yil-: Koşmak, şitap etmek, acele yürümek, esmek. (G. 91/4)

Benzer Belgeler