• Sonuç bulunamadı

DİPLOMASİ GÖRÜŞMELERİNDE DİPLOMASİ DİLİ

Bundan 3000 yıl önce Hintliler diplomasi sanatını şöyle tarif ediyorlardı: Savaştan kaçınmak ve devletler arası barışı kuvvetlendirmek için gerekli tedbirleri alma kaabiliyetidir. Bu, diplomasi’nin en iyi tariflerinden biridir. Gerçekten de çeşitli ülkeler arasında barışçı bağların devamını sağlamak bugün de diplomasinin bellibaşlı amacı olmuştur.

Diplomasi kelimesi, daha önceden belirttiğimiz gibi Eski Yunanca diploos(Çift) kelimesinden türemiş olan ve kâğıt anlamını taşıyan diploma kelimesinden gelmektedir. Diplomasi kelimesinin bu yönden türemesine sebep, eski çağlarda yabancı ülkelerle dostluk bağları kurmak üzere gönderilen elçilerin, yabancı devlet başkanına sundukları ve ziyaretlerinin amacını belirten mektubun çift nüsha yazılmış olmasıdır. Ve en iyi şekilde diplomasi sanatı’nı anlayabilmek için yapılan görüşmeleri incelemek ve yaşanılan sorunlara dikkat çekmek, bu sanatı en iyi şekilde uygulanmasına yardımcı olacağını düşünmekteyiz.

Çok eski çağlarda çeşitli konuları görüşmek üzere komşu kabilelere ziyaretlerde bulunan kabile şefleri, diplomatik görevler yükümlenen ilk insanlardı. O çağlarda kabileler arasındaki münasebetleri bize ulaştıran hiçbir yazılı belgeye sahip değildik.

48

Tarihte diplomatik görüşmeleri yansıtan ilk belgelere M.Ö. 14′.cü Yüzyılda rastlanmaktadır. Tel-ei-Amarna ( Nil Nehri’nin doğu kıyısındaki bir yer) ‘da bulunan bu belgeler Eski Mısır’lılar ile Ön Asya’da yaşamakta olan Hititler arasında yapılan çeşitli antlaşmaları yansıtmaktadır. İlgi çekici bir belgeye de Asur Devleti’nin başkenti olan Ninova’daki Kral Sarayı yıkıntıları arasında rastlanmıştır.

Taş üzerine yazılmış olan bu belgelerde de ünlü Asur Kralı Asurbanipal’ın (M.Ö. 7.

inci Yüzyıl) o zamanlar doğunun en güçlü ülkeleriyle kurduğu siyasal bağlar anlatılmaktadır. Eski çağlardan ileri ülkeleri diplomatik görüşmelerini yazışma yoluyla yaparlardı. Kilden yapılmış ve tablet adı verilen taş levhalar, parşömen papirüsler, devlet başkanları arasında alıp verilen diplomatik mektuplar niteliğindeydi. Bu mektupları yabancı devlet başkanına iletmekte görevlendirilen özel haberciler mektubun cevabını da birlikte alıp getirmekteydi.

Geçmişten günümüze dek yapılan diplomatik görüşmelerdeki değişim elbette yadsınamaz. Günümüzde diplomatik görüşmelerin çoğu bizzat yüzyüze görüşülerek yapılmaktadır. Yüzyüze görüşmelerin iki ülke arasındaki yakınlığı artırdığı gibi bazen olumsuz sonuçlar doğurup sıkıntılar yaşanmaktadır. Buna bir örnek olarak günümüzde yakın bir tarihte Eski Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriye Başbakanı Beşşar Esad ile görüşmesini örnek olarak gösterebiliriz. Daha önceki ziyaretlerde üst düzey karşılama yapılan Davutoğlu’nun bu ziyaretinde Bakan Yardımcısı düzeyinde karşılanması diplomatik açıdan Suriye’nin Ankara’ya tepkisi olarak yorumlanmaktadır. Bu durum iki ülke arasında yaşanan diplomatik bir sıkıntı olarak görülmektedir.

Ayrıca Eski Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun kritik Suriye ziyaretinin gerçekleştiği gün Suriye ordusu da Türkiye sınırına 30 km uzaklığındaki Binniş kasabasına girmişti. Reuters ajansının sorularını yanıtlayan bir kasaba sakini, tüm kasabanın teravih namazından sonra gösterilere katıldığını, zırhlı araçların bu yüzden kasabaya girdiğini söylemiştir. Askerlerin evlere baskın düzenlediği, tutuklamalar yaptığı kaydedilmiştir. Kritik görüşme sırasında yaşanan bu gelişme diplomatik açıdan “Gözdağı mı veriliyor” yorumlarına neden olmuştur.

Görüşme sonrası bir açıklama yapılmadı ancak Davutoğlu’nun Esad’a karşı söylediği sözleri sizlere aktarmak isterim:“Bu sorunu ülkenize başkaları ihraç etmedi. Dolayısıyla siz kendi halkınızı ikna edemezseniz kimsenin yapabileceği bir şey yok. Siz halkınızı ikna edemezseniz Suriye’ye huzur da gelmez, istikrar da. Kendi

49

halkınızla sorununuz devam ederse uluslararası toplumla da sorun yaşarsınız.”

(Davutoğlu, 2011, http://internethaberoku.blogspot.com/2011/08/davutglu-esat-gorusmesinde-neler.html).

Bu mesajı incelediğimizde Eski Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun düşüncelerini kısa cümleler kullanarak amaca yönelik ve açık bir şekilde dile getirmiştir. Diplomatik görüşmelerde seçici olunmalıdır, her bir kelimenin ifade edeceği anlam önemli mesajlar taşımaktadır. Günlük konuşma dili uluslararası diplomatik görüşmelerde asla tercih edilmemiştir. Yaptığımız araştırmalardan hareketle, görüşmelerde konuşma esnasında kullanılan şahıs zamirlerinin bile önemi olduğunu saptanmıştır. Yapılan görüşmelerde kullanılan en yaygın şahıs zamirlerinin 3. tekil şahıs zamiri ile 2. çoğul şahıs zamirleridir. Nitekim yukarıda Sayın Davutoğlu’nun yapmış olduğu konuşmada da bu durumu gözlemleyebiliriz.

2.3. DİPLOMASİ DİLİNDE FRANSIZCANIN YERİ VE ÖNEMİ

Aix-la-Chapelle’de Fransızca alfabetik sıranın kabul edilmesi bu lisanın diplomaside kullanımı konusunda küçük bir zafer sayılmıştır. Aslında Fransa’nın bu konudaki daha önemli başarısı bütün Viyana Kongresi sürecinde ve Kongre nihai senedinin yazılmasında Fransızcanın kullanılmış olmasıdır.

19. yüzyıl boyunca uluslararası ilişkilerde Fransızca özel bir yer işgal etmeye devam etmiştir.“ Canning, Lord Granville ve Palmerston dâhil İngiliz dışişleri bakanlığının yabancı diplomat ve hükümetlerle İngilizcenin kullanılması konusundaki ısrarlı tutumları Fransızcanın bu hâkimiyetini sarsamamıştır. Fransızcanın bu başarısının başlıca nedeni Metternich’in de savunduğu gibi diplomasinin bir ortak lisana, bir lingua franca’ya sahip olması gereğidir. Hatıralarında vurguladığı gibi Metternich, genel olarak kabul edilen bir diplomatik lisan olmaması halinde karışıklığın hüküm süreceğine ve mukim büyükelçilik uygulamasının amacının ortadan kalkacağına inanır. Ona göre, böyle bir durumun Türklerin başka bir lisan konuşmadığı için, tercüman vasıtasıyla sadece Türkçe konuşulan İstanbul sistemi’nden farkı kalmaz.

Bundan ötürü Metternich, 1817’de İngilizler Avusturya dışişlerine İngilizce nota kabul ettirmeye kalktıkları zaman, Almanca yanıt verme tehdidinde bulunmuştur.

Bismarck da aynı şekilde Rus çarının Berlin temsilcisinin Rusça notalarını

50

reddedince, iki ülke arasındaki yazışmaların Fransızca yapılmasında karar kılınmıştır.”(İskit, 2007: 106).

Fransızlar kendi lisanlarının kullanılmasını sadece bir idari kolaylık olarak görmemiştir. Bu uygulama bazılarının gözünde Fransa’nın kültürel üstünlüğünün de bir işaretiydi. Bu nedenle, Fransızca, uluslararası ilişkilerin yürütülmesini özellikle elverişli kılan düzenlilik ve açıklık niteliklerine sahiptir. Bu görüşe karşı en büyük direnç, tahmin edilebileceği gibi İngilizlerden gelmiştir. Fakat Fransızcayı diplomasi tahtından indirmek kolay değildi. Devletlerarası sözlü temasların ilgili devlet adamı veya diplomatın en iyi anlaşabildikleri lisanda yürütülmesine, yüzyıl sonunda yazışmaların ve ikili antlaşmaların tarafların üzerinde anlaştıkları lisanda yapılmasına rağmen, çok taraflı sözleşme ve antlaşmaların Fransızca yazılması uygulamasına devam edilmiştir. Örneğin, Fransızca 1856 Paris Kongresi ile kongre sonucunda imzalanan sözleşmenin lisanıydı.

Quai d’Orsay, Anglo-Sakson ülkelerin İngilizceye en azından Fransızcanınkine eş bir statü kazandırma çabalarına şiddetle karşı koymaktaydı. Bununla beraber, Büyük Britanya İmparatorluğu’nun dünya siyaseti ve ticaretindeki yeri ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Avrupa işlerinde giderek fazla rol oynamaya başlamasıyla İngilizce şekillenmeye başlayan küresel devletler sisteminin lisanı olmaya aday hale gelmiştir.

51

Benzer Belgeler