• Sonuç bulunamadı

DEVLETTE MERKEZİYETÇİ ÖRGÜTLENME

Belgede Tüm Yazılar, Sayı (sayfa 149-180)

Nuray E KESKİN *

DEVLETTE MERKEZİYETÇİ ÖRGÜTLENME

TBMM’nin birinci devresi, 21 Mayıs 1923 tarihinde sona ermiştir. Lozan Barış Anlaşması’nın imzalanmasından sonra 7 Ağustos 1923’te TBMM’nin ikinci devresi açılmıştır. Lozan Barış Anlaşması ile sınırları belirlenmiş bir toprak parçası üzerinde, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanı ve 3 Mart 1924’te Halifeliğin kaldırılmasıyla ulusal egemenliğin kurulması büyük ölçüde tamamlanmıştır. Bu tarihten sonra 53 TBMM ZC, Devre 1, Cilt 5, İ. 83, 14.10.1336/1920, s. 54.

142

Cumhuriyet yönetiminin devleti kurması ve oturtması bir var olma- yok olma davası gibi algılanmaktadır. Yeni rejimin içteki güvencesi, milli mücadelenin başarısını ve oradan kaynaklanan siyasal yapıyı tescil eden, kuvvetli icra ilkesini başlatan 1924 Anayasası’dır. Dıştaki güvence ise Lozan Anlaşması’dır. Lozan’da Batılılarla anlaşılırken, rejim de feodal bir nitelik taşıyan Osmanlı devlet yapısının tasfiyesi ve burjuva devriminin tamamlanması yönünde atılımlar içindedir.

1924 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu, olağanüstü koşulların ürü- nü olan ve “genel irade bütünlüğünü” varsayan bir anayasadan, ola- ğan döneme geçerken oluşturulmaya başlanan ve güçleri dengelemeyi amaçlayan bir anayasanın kabul edilişidir.54 1924 Anayasası, feodal

kalıntıların tamamen tasfiye edilerek, devletin temel yapısının belirlen- diği ve kuruluşun gerçekleştirildiği bir döneme aittir. Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin kurulması aşamalarını tamamlayan yeni rejimin, ikti- sadi, siyasi ve yönetsel bakımdan merkezileşmesi zorunludur. İktisadi ve toplumsal dengesizliklerin aşılması, cumhuriyet ideolojisinin ülke geneline yayılması, reformların hayata geçirilmesi kendi beceri ve im- kanlarıyla baş başa bırakılan yerel yönetimlerle değil, ancak merkezi- leşme ile sağlanabilecektir. Şeyh Sait isyanı ve Musul’un kaybedilmesi de yine iç ve dış etkenler üzerinden bu yönelişi etkilemiştir:Şeyh Sait hareketi, ortaçağlı yerel otoritenin gücünü ve tehlikesini göstermiştir; Musul’un İngilizlerin elinde kalması ise Türkiye bünyesinde düşünülen Kürt ağırlığını ve bu ağırlığı hesaba katan programı zayıflatmıştır.55

Cumhuriyet rejiminin, yeni bir devlet düzeni kurmaya yönelirken güvenceli bir zemine sahip olma arzusu, öncelikle yönetsel kontro- lün sistemleştirilmesine yol açmış, bu gelişme devletin iktisadi kont- rolü (ulusal pazarın bütünleştirilmesi) gerçekleştirebilmesine elverişli bir ortam hazırlamıştır.56 Ekonomide ve yönetimde merkezi karar ve

kontrol düzeni, özel kesimin rızası dışında oluşmuş bir şey değildir. Bu yıllarda merkezileşme sermaye kesimince akılcı denetim sağlayan bir düzen olarak kabul edilmiştir. İktisadi politikalar ile yapılmak istenen ne ise, yönetsel süreçler de buna koşut olarak işletilmiştir. Böylece yeni “iktisadi durumun” içinde varlığını sürdürebileceği siyasal-yönetsel koşullar yaratılmıştır. 1921 Anayasası’nın ademi merkeziyetçi yönetim 54 Mümtaz Soysal, Anayasanın Anlamı, Beşinci Baskı, Gerçek Yayınevi, Ankara 1979, s. 34-40. 55 Doğu Perinçek, Kurtuluş Savaşı’nda Kürt Politikası, Kaynak Yayınları, Ankara, s. 286. 56 Bilsay Kuruç, Belgelerle Türkiye İktisat Politikası 1. Cilt (1929-1932), AÜ SBF Yayını, Ankara

sistemini kaldıran 1924 Anayasası, kamu gücünün doğrudan yerel ge- leneksel egemenlerin eline bırakılmasını önlemiş, Cumhuriyet iktidar- larının tasfiye etmeye çalıştıkları bu unsurların etki alanı daraltılmıştır. Cumhuriyet; ağa, bey ve şeyhlerden oluşan egemen güçleri iktidar alan- larından uzaklaştırarak kendini var edebilmiştir.

Teşkilatı Mülkiye Yasası: İl Sayısının Azaltılması

Dahiliye Vekaleti’nin 1933 yılında, Cumhuriyet’in onuncu yıldö- nümü nedeniyle hazırladığı ve 1923’ten itibaren yürütülen çalışmaların özetlendiği raporda “çok vilayet usulü”nün ülke için faydalı olmadığı- na dikkat çekilmiştir.57 İllerden bir bölümünün genel ve yerel gelirleri

kendi ihtiyaçlarını karşılamadığı, bir bölümünün ise coğrafi, iktisadi durumu veya nüfusu itibariyle il olarak kalmasının imkansız olduğu gerekçesiyle kaldırılmasına karar verildiği söylenmiştir.

İl sayısının azaltılmasına yönelik ıslahat çalışmalarının 30’lu yılla- rın ilk yarısına kadar güncelliğini koruduğu görülmektedir. Bu kapsam- da ilk olarak 1921 yılında “teşkilatı mülkiyede ıslahat yapılmasına iliş- kin hükümete yetki verilmesi”ni öngören bir tasarı gündeme gelmiştir. Ancak Dahiliye Encümeni, bu tasarının köy ve nahiyelerin yönetimine ilişkin yasanın görüşmeleri tamamlandıktan sonra ele alınmasına karar vermiştir. Bu kararın ardından, harcamaların kadro tensikatı yoluyla kısıtlanması amacıyla harekete geçen Dahiliye ve Maliye Vekaletle- ri, il sayısını azaltmayı önermiştir. Bunun üzerine, Dahiliye Vekaleti, “icabatı idare ve teşkilatı esasi”ye göre her 300.000 nüfusa bir il kar- şılık gelecek şekilde bir tasarı hazırlamıştır. Buna göre il sayısı 47 ola- rak belirlenmiştir. Mustafa Kemal, 1 Mart 1923 tarihinde TBMM’nin dördüncü yasama yılının açılışı nedeniyle yaptığı konuşmada mülki taksimatın, henüz ülkenin coğrafi ve ekonomik durumuna uyum sağ- layan bir şekilde bulunmadığını dile getirmiştir.58 Mustafa Kemal’in

açıklamasına göre mülki taksimatta askeri, mali ve adli kuruluşlar göz önünde bulundurularak, önemli değişiklikler yapılması gündemdedir. Bu nedenle dört vekaletin müsteşarlarından kurulu bir komisyonun in- celemeler yaptığı, bu incelemelerden sonra bir yasa tasarısının hazırla- nıp sunulacağı belirtilmiştir.

57 İdare, Yıl 6, Birinci Teşrin 1933, Sayı 67, s. 267-278.

58 Atatürk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin I. Dönem 4. Yasama Yılını Açış Konuşmaları, 1

144

İllerin sayısının azaltılmasına yönelik kararların, ayrıntılı bir in- celeme sonucunda gerçekleştirilmesi amacıyla, 1925 yılında Dahiliye Vekaleti tarafından Tetkikatı Mülkiye Heyetleri oluşturulmuştur.59 Da-

hiliye Vekaleti’nin Cumhuriyet’in onuncu yıldönümü nedeniyle hazır- ladığı raporda, bu heyetlerin biri mülki idare amiri, diğeri asker olmak üzere iki üyeden oluştuğu belirtilmektedir. Raporda, mülki sınırlar, ikti- sadi ve coğrafi koşullar dikkate alınmadan belirlendiği için, il sayısının arttığı, ancak yerel gelirlerin azlığı ile birlikte bu durumun bayındırlık faaliyetlerini yavaşlattığına dikkat çekilmektedir. Söz konusu heyetler, “yerel gelirlerin toplu bir şekilde harcanmasını sağlamak, mülki taksi- matı iyileştirmek ve böylece halka idarede kolaylık sağlamak” amacıy- la kurulmuştur. Bakanlar Kurulu, 3 Mayıs 1925 tarihinde seyyar tetkik heyetleri ile bunların raporlarına göre inceleme yapacak bir Merkez Komisyonu’nun kurulması ve bütün bu görevlilere verilecek yevmi- ye ile yollukların belirlenmesine ilişkin bir karar almıştır.60 Tetkikatı

Mülkiye Heyetleri, 15 bölgeye ayrılan ülkede incelemeler yapmış ve raporlar hazırlamıştır.61

Heyet raporları, Dahiliye, Nafıa, Sıhhiye, Müdafaai Milliye veka- letleri ile Erkanı Harbiye temsilcilerinden oluşan sekiz üyeli bir mer- kezi kurul tarafından incelenmiş ve bazı illerin kaldırılmasına karar verilmiştir.62 Buna göre 30 Mayıs 1926 tarihinde kabul edilen Teşkilatı

59 II. Meşrutiyet döneminde 20 Ocak 1909 tarihli bir talimatla, vilayetlerin mülki taksimatının

yeniden düzenlenmesine ilişkin incelemelerde bulunmak üzere “Taksimatı Mülkiye Komisyonları” kurulmasına karar verilmişti. Komisyonlar, her vilayet ve müstakil liva merkezinde, askeri ve mülki üyelerin katılımıyla oluşturulacaktı. İki uygulama arasındaki benzerlik dikkat çekicidir. Mefahir Behlülgil, a.g.k., s. 158-159, 169. “Vilayatın Taksimat Mülkiyesi Hakkında Teşkil Edilecek Komisyonların Vezaifini Mübeyyin Talimat”, 7 Kanunuevvel 1325/20 Ocak 1909.

60 İdari teşkilatın reorganizasyonu için seyyar tetkik heyetleri ve bunların raporlarına göre inceleme

yapacak bir Merkez Komisyonu’nun kurulması ile bütün bu görevlilere verilecek yevmiye ve yollukların tesbitine ilişkin 1868 sayılı Bakanlar Kurulu kararı. BCA: 30.18.1.1/13.27.2/73-68, 3 Mayıs 1925.

61 İsmail Hakkı Alpay, “İl Özel İdaresi Tarihçesi”, Türk İdare Dergisi, Yıl 36, Sayı 295, Temmuz-

Ağustos 1965, s. 26; 28-29. Alpay, bu kurulların ismini “Teşkilatı Mülkiye Heyetleri” olarak vermektedir. BCA belgelerinde ve Dahiliye Vekaleti’nin 1933 tarihli raporunda ise “Tetkikatı Mülkiye” olarak geçmektedir. Cumhuriyet Arşivleri’nde, 14. Tetkikatı Mülkiye Heyeti Reisi Behçet Bey tarafından iskan konusunda sunulan rapora dair 14 Ağustos 1925 tarihli bir belge bulunmaktadır. “Ondördüncü Tetkikatı Mülkiye Heyeti Reisi Behçet Bey’in çeşitli yerlerde iskanla ilgili hazırladığı raporun takdimi”, BCA: 272..0.0.12/45.76..37, 14.8.1925. BCA’da bu rapor dışında bir belgeye ulaşılamamıştır.

62 Hükümet yasa tasarısını meclise sevk ederken, heyet raporlarını inceleyen kurul tarafından

hazırlanan genel raporu da sunmuştur. Taksimatı Mülkiye Tetkikatının Netayici Hakkında

Mülkiye Kanunu ile 11 il ilçe haline, 27 ilçe bucak haline getirilmiş, 60 bucak kaldırılmış, 18 ilçe yeniden kurulmuş, 17 ilçenin ise bağlılıkları değiştirilmiştir.63 Üsküdar, Beyoğlu, Çatalca, Ardahan, Dersim, Ergani,

Gelibolu, Genç, Kozan, Muş ve Siverek illeri ilçe haline getirilmiştir. Yasada öngörülen il ve ilçelerin kaldırılmasıyla meydana gelecek ta- sarrufa karşılık olarak Dahiliye Vekaleti’ne yeniden 100 bucak kurma yetkisi verilmiştir.64 Tetkikatı Mülkiye Heyetleri’nin çalışmalarına baş-

lamasından önce yönetsel coğrafya 74 il, 315 ilçe, 673 bucaktan oluş- maktadır. Teşkilatı Mülkiye Kanunu ile idari bölünüş 63 il, 317 ilçe ve 640 bucak olarak düzenlenmiştir.65

Genel raporda, kaldırılmasına karar verilen illerin öncelikle bağlı köyleri, ardından nahiye ve kazaları itibariyle incelendiği, inceleme- de illerin genel durumu ile niteliklerinin dikkate alındığı belirtilmiştir. Bu süreçte coğrafi ve doğal engeller, iklim durumu, sağlık koşulları, ulaşım şartları, ticari ilişkiler, iktisadi ihtiyaçlar, nüfus ve yüzölçümü gibi ölçütler esas alınmıştır. Raporda bir ilin kaldırılmasında dikkate alınan etmenler şöyle sıralanmıştır: Genel bütçeye ait gelirlerin yerel masrafları karşılayamaması, özel idarelerin güçsüzlüğü, nüfus azlığı, sahasının darlığı, büyük ve güçlü idare birimleri arasında sıkışmış ol- ması, gelişme yeteneği gösterememesi, idari ve siyasi bakımdan önem taşıması, iktisadi ve askeri nedenler. Raporda bir il için bu etmenlerin hepsinin birden bulunamayacağı ya da yalnızca bir etmenin ilin kaldı- rılması için yeterli olamayacağı belirtilmektedir. Bununla birlikte, bu özelliklerden birine ya da birkaçına sahip olmasına rağmen, kaldırıl- mayan iller de bulunmaktadır. Bunların il olarak bırakılmasının nedeni, idari ve siyasi önemlerinden kaynaklanmaktadır. Onbir ilin kaldırılma gerekçeleri şöyle özetlenebilir:

Üsküdar ve Beyoğlu tarihsel olarak İstanbul’a bağlı olarak yönetilmiştir;

gelir, nüfus, alan itibariyle tek başlarına bir il oluşturmaları mümkün değildir. Bunlarda il unvanının ilçe unvanı ile değiştirilmesi, yönetim şekillerinde bir bozulmaya neden olmayacaktır. Zaten Üsküdar ve Beyoğlu valilerinin maaşları da birinci sınıf bir kaymakam maaşından fazla değildir.

Çatalca, il teşkilatını devam ettirebilecek özelliklere sahip değildir, özel

63 Teşkilatı Mülkiye Kanunu, KT: 30.5.1926, 877; RG: 26.6.1926, 404.

64 CHP Arşivi’nde Teşkilatı Mülkiye Kanunu’na göre kurulan ilçe ve bucaklar hakkında, 5.

Mıntıka Müfettişliği’nden gönderilen bir rapor bulunmaktadır. BCA: 490.1/117, 3.10.1926.

65 1929 yılında Dahiliye Vekaleti tarafından basılan haritada son idari taksimat gösterilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti İdare Taksimatı Haritası -1929, BCA: 490.01/507.2037.2, 29.4.1937 içinde.

146

idare gelirleri yerel ihtiyaçları karşılayamamaktadır, belediyesi güçsüzdür. Bu nedenle bir ilçe olarak İstanbul’a bağlanması uygun görülmüştür.

Gelibolu vilayeti Dedeağaç demiryolunun inşasından önce Trakya ve

Bulgaristan’ın pazarı iken, hattın inşasından sonra bu özelliğini kaybetmiş, bu nedenle ticari ilişkileri çevresindeki dar bir alanla sınırlanmıştır. Gelibolu, birkaç resmi daire ile birkaç evden oluşan bir kasabaya dönüşmüştür.

Genç vilayeti gelir, nüfus ve alan özellikleri bakımından ilçe derecesinin bile

altında bulunmaktadır. Bu nedenle ilçeye dönüştürülerek, bağlı birimlerin çevresindeki illere paylaştırılmasına karar verilmiştir.

Ergani vilayeti Diyarbekir ve Elaziz illeri arasında sıkışmış, oldukça dar bir

alana sahiptir. Bağlı birimleri itibariyle Ergani, çevresindeki iller arasında paylaştırılmıştır.

Ardahan sınır vilayeti olarak önem taşımakla birlikte, geliri giderlerinin

yarısı kadardır. Bağlı birimleri itibariyle Ardahan, çevresindeki iller arasında paylaştırılmıştır.

Siverek Viranşehir’den başka kazaya sahip değildir, üstelik il merkezi olarak

da gelişmemiştir. Urfa’ya bağlanması uygun görülmüştür.

Kozan iktisadi ilişkileri bakımından Adana’ya bağlıdır ve nüfusu azdır, bu

nedenle Adana’ya bağlanmıştır.

Dersim bölgesinde sürekli karışıklık çıkmaktadır ve bu küçük vilayetin geliri

oldukça azdır. Üstelik eğitimsiz halkı ilkel hayatta, dağlık, yolsuz, ücra bir yerdir. “Tabiatın kahrına uğramış olan bu yerin biçare halkına medeni bir hayat vermek, medeniyetin maddi ve manevi nimetlerinden o zavallıları da olabildiğince yararlandırmak gerekir. Bu da Dersim’i çevresindeki illerin himayesine vermekle mümkün olabilecektir.”

Muş ve Bitlis vilayetleri savaşlar nedeniyle harap olmuştur ve her ikisinin

de geliri azdır. Bu nedenle bu iki ilin birleştirilerek, tek bir vilayet halinde yönetilmesi uygun görülmüştür. Muş Bitlis iline bağlanırken, bir kazası Siirt iline verilmiştir.

BMM görüşmelerinde Erzurum mebusu Münir Hüsrev (Göle) Bey, bu yasanın “teşkilatı mülkiye”yi değil, “taksimatı mülkiye”yi konu aldığını ve örgütlenme açısından köklü bir değişiklik getirmediğini savunmuştur.66 Münir Hüsrev Bey’e göre mülkiye teşkilatını düzenle-

yen bir yasa, köylerden başlayarak bucak, ilçe ve il olmak üzere bütün kademeleri yeniden ele almalı, mülki sınırları birtakım ölçütler ve ilke- leri esas alarak yeni baştan gözden geçirmelidir. Oysa Teşkilatı Mülkiye Kanunu Tasarısı’na göre illerin kaldırılmasının en önemli nedeni genel gelirlerin az olmasıdır. Münir Hüsrev Bey’e göre, (umumi varidat) gelir azlığı bir ilin kaldırılması için gerekçe oluşturamaz. Bazı iller vardır ki, geliri giderini karşılamaz. Ancak buranın il olarak yönetilmesinde bir gereklilik vardır. Örneğin bu yasa ile kaldırılmakta olan Ardahan 66 TBMM ZC, Devre 2, Cilt 25, İ. 109, 29.5.1926, s. 605-615.

vilayeti bu tür bir öneme sahiptir. Münir Hüsrev Bey, mülkiye teşkilatı düzenlenirken dikkate alınması gereken en önemli ölçütlerden birinin de coğrafi durum olduğunu dile getirmiştir. Ancak yasa tasarısı coğraf- ya koşullarını gözetmediği için, Dersim ilini kaldırmakta ve parçala- maktadır. Oysa Dersim’in kimi ilçelerinin bir ile, kimi ilçelerinin başka bir ile bağlanarak parçalanması, burada idare ve asayişin sağlanmasını güçleştirecektir. Münir Hüsrev Bey’e göre Erzurum’la iktisadi bağla- rı güçlü olan Kiğı kazasının Erzincan’a, Erzurum’la ticari ilişkisi olan Yusufeli’nin ise aralarında hiçbir ilişki olmayan Artvin’e bağlanması, tasarı hazırlanırken iktisadi ölçütün de dikkate alınmadığını göstermek- tedir. Hüsrev Bey, “fena bir taksimden ibaret olan” bu yasanın hüküme- te iade edilmesini, mülkiye teşkilatının daha sağlıklı ve ilkeli, özellikle Cumhuriyetin gerekleriyle uyumlu bir şekilde yeniden düzenlenmesini önermiştir. Hüsrev Bey’e göre, genel idarede hedeflenen gelişmeyi elde etmenin tek yolu budur.

Dahiliye Vekili Cemil Bey (Tekirdağ mebusu), tasarının uzmanlar ve deneyimli idarecilerin katkısıyla Dahiliye Vekaleti’nde bir buçuk yıl süren kapsamlı bir incelemenin ürünü olarak ortaya çıktığını ileri sürmüştür.67 Cemil Bey’in açıklamasına göre, tasarının dayandığı temel

ilke ve Hükümetin doğru bulduğu fikir, yerel yönetimlerin gelişmesi, güçlenmesi ve halkın kendi kendini yönetebilecek idari yeteneği kazan- masıdır. Dahiliye Vekili, bu konuda Dersim’i örnek vermektedir: Elli yıl önce liva olan Dersim, önce mülhak ardından müstakil liva, sonra da vilayet olmuştur. Tüzel kişiliğe sahip kılınan ve kendi kendini yönetme- si için her türlü yetki verilen Dersim vilayeti, ne bir okul açmış ne de bir karış yol yapmıştır. Bu nedenle Dersim vilayetinin kaldırılması, kazala- rının da yollarını yapacak, okullarını açacak “büyük, kuvvetli ve zengin vilayetler”e bağlanması uygun görülmüştür. Cemil Bey, bu sistemden daha yararlı sonuçlar beklendiğini dile getirmektedir. Aslında Teşkilatı Mülkiye Yasası kapsamında en köklü müdahale Dersim’e yapılmış ve yönetsel bağlantı değişiklikleri ile bu bölge denetim altına alınmaya çalışılmıştır. Genel raporda, her sıkıntılı dönemde bu bölgede mutlaka bir karışıklık yaşandığına dikkat çekilerek, Dersim adının geçmişten bu yana olumsuzluklarla özdeşleştiği söylenmiştir. Bu nedenle “ona bir de vilayet gibi yüksek değerde bir sıfatın verilmesiyle keder verici etkisini 67 Genel raporda ise bölgelerde yürütülen araştırmanın üç buçuk, merkezdeki incelemenin üç ay

148

artırmanın sakıncalı olduğu” belirtilmiştir. Bu düşünceye dayanarak, Dersim vilayeti unvanının ortadan kaldırılması uygun görülmüştür:

…Bugün otuz bin liradan ibaret olan varidatı hususiyesiyle [özel idare gelirleri] Dersim kendi kendini bir veçhile idare edemez. Ona hakiki evlat gibi rahmü şefkatle bakacak kudretli bir vasiye ihtiyaç vardır…Erzincan ile Elaziz’in varidatı hususiyeleri cem’an yekun iki yüz bin liradan ibaret olmasıyla bu vilayetler o kadar kudretli addolunamazsa da Dersim’e üvey evlat nazariyle bakmak gibi bir kayıtsızlıkta bulunmayarak onu da bu vatanın aziz bir parçası ve ora halkını da saikai cihaletle medeniyetten mahrum kalmış biçare kardeşler addederek rahimane ve şefikane himaye ve sahabet ettikleri halde Dersim’e her halde faydalı olabilir. Dersim’in ıslahı hususunda civarındaki vilayetlerden hasıl olacak fayda bu kadarla kalmaz. Dersim aynı zamanda haşarı bir çocuk gibi uygunsuz hallerde bulunduğu vakit kendisini terbiye edecek müessir ve kuvvetli nigehbanlara [gözetici] da muhtaçtır… Dersim’i parçalayıp, iki vilayete taksim edersek…Dersim’in üzerinde – heyeti umumiyesi itibariyle – iki vilayetin kuvveti hakim ve amil olacak demektir ki bu da başkaca faydalıdır.

Teşkilatı Mülkiye Yasası ile tarihsel sınırlara ve yerleşik çıkarla- ra müdahale edilmemiş, ülke toprakları köklü bir düzenlemeye konu olmamıştır.68 Nitekim Dahiliye Vekili de yasa tasarısı üzerine yaptığı

konuşmada halkı rahatsız eden, bunaltan bir teşkilat yapma düşünce- sinde olmadıklarını vurgulamıştır.69 Bölgelerde ve merkezde yürütülen

inceleme sonunda hazırlanan genel raporda, “rahatsız edilmek isten- meyen halk” sosyolojik içeriği itibariyle tanımlanmaktadır.70 Burada

önemi yukarıya doğru artmakla birlikte, nahiye, ilçe, il kademelerinden birinin kaldırılması ya da bunların merkezinin değiştirilmesi gibi uy- gulamaların bazı zararlara neden olacağı söylenmektedir. Örneğin, bir ilçenin kaldırılması veya merkezinin başka bir yere nakledilmesi duru- munda, orada kârını kısmen yerel memurlardan ve biraz da iş için ge- lip gidenlerden sağlayan bazı tüccarlar kayba uğrayacaklardır. Bununla birlikte söz konusu zararlar, yalnızca yerel dükkan sahibi küçük tüccar- ları etkileyecek, bu düzenlemeden büyük tüccar zarar görmeyecektir. Manisa’nın üzümcüleri, Aydın’ın incircileri, Muğla’nın palamutçuları, 68 Dahiliye Encümeni Mazbatası’nda, yasa tasarısının gerek genel idare gerek yerel yönetim

itibariyle memleketin esas ihtiyacını karşılamayan, yetersiz bir düzenleme olduğu söylenmiş, ancak zamanın darlığı sebep gösterilerek birkaç değişiklikle tasarı onaylanmıştır. Maliye Encümeni Mazbatası’nda ise tasarının mali açıdan müspet veya menfi bir etki yaratmayacağı belirtilmiştir.

69 “…halkı çok izaç eden [rahatsız eden/bunaltan] bir teşkilat yapmak fikrinde değiliz.” TBMM

ZC, Devre 2, Cilt 25, İ. 109, 29.5.1926, s. 611.

70 Taksimatı Mülkiye Tetkikatının Netayici Hakkında Umumi Rapor, TBMM ZC, Devre 2, Cilt 25,

Samsun’un tütüncüleri, Trabzon’un fındıkçıları gibi “halk”ın, asıl ihti- yaç duyduğu ve hükümetten istediği şey asayişin sağlanması ile ulaşım koşullarının iyileştirilmesidir. Bu ihtiyacı giderecek yerel idarenin bu- cak, ilçe ya da il olmasının “halk”, bir başka deyişle büyük tüccar için önemi yoktur:

24 Ekim 1926 tarihli bir kararname ile bazı illerin Bizans, Anado- lu Beylikleri ve Osmanlı döneminden kalan isimleri değiştirilmiştir.71 Buna göre Canik Samsun, Ertuğrul Bilecik, Bozok Yozgat, Hamidabat Isparta, Saruhan Manisa, Karahisarışarki Şebinkarahisar, Karesi Ba- lıkesir, Menteşe Muğla adını almıştır.72 1927 yılında yayımlanan dev-

let salnamesinde mülki taksimat 63 il, 342 ilçe ve 666 bucaktan oluş- maktadır. Dahiliye Vekaleti tarafından aylık olarak yayımlanan İdare Dergisi’nin Şubat 1929 sayısında yer alan İdari Taksimat cetveline göre Türkiye 63 il, 338 ilçe ve 750 bucağa bölünmüş durumdadır.73 Bu ra-

kamlar, 1926-1929 yılları arasında ilçe ve bucak düzeyinde değişiklik- ler yapıldığını göstermektedir.

Yerel İktidar Odaklarının İdare Heyetlerinden Uzaklaştırılması

1913 tarihli geçici yasaya göre vilayetlerde, idari işler ile memurla- rın yargılanmasına ilişkin konularda yetkili kılınan bir “idare meclisi” bulunuyordu. Vilayet ve livalarda yer alan bu meclisler, idare şube re- isleri ile yerel halk içinden seçilen üyelerden oluşuyordu. İdare meclis-

Belgede Tüm Yazılar, Sayı (sayfa 149-180)