• Sonuç bulunamadı

2. İSLAM HUKUKUNDA DEVLET BAŞKANI VE YETKİLERİ

2.2. İslam Hukukunda Devlet Başkanı

2.2.2. Devlet Başkanının Seçimi

Devlet Başkanının nasıl seçileceğine dair bilgiler ayet ve hadislerden82 önce, Hz. Peygamber’in vefatından hemen sonra bir lider seçimi ile karşı karşıya kalan sahabenin râşid halifeler diye bilinen ilk dört halifenin tayininde seçim şekli adına ortaya koydukları usullerden hareketle elde edilmiştir. İslam tarihinin de ilk devlet başkanı seçimlerini teşkil eden dört halifenin tayini büyük oranda farklı olmakla birlikte, meşru oluşları noktasında müşterektirler.

79

Kasânî, Bedâ‘iu’s-Sanâ‘î, c.IX, s. 90-91; Mâverdî, a.g.e. s. 5; Cüveynî, a.g.e. s. 217; Bedreddin İbn Cemâa, Adl’e Boyun Eğmek, (trc. Özgür Kavak), Klasik Yayınları, İstanbul 2010, s. 33.

80

Merwan Muhammed Mahrus, Mesuliyetu Reisi’d-Devle fî’n-Nizam er-Riâsî ve’l-Fikhi’l-İslâmî, Dâru’l-A‘lâm, Amman 2002, s.103-104; Hüseyin Çeliker, a.g.m., s. 258 vd.

81

Şah Veliyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa, (trc. Mehmet Erdoğan), İmaj Yayınları, Ankara 2003, c. II, s. 379-380.

Ebu’l-Mu‘în en-Nesefî, Sa‘du’d-dîn et-Taftazânî ve Bâkillânî gibi mütekellimin devlet başkanının varlığını ilzam eden şu hususları zikretmektedirler: 1) genel olarak hükümlerin tenfîzi; 2) devlet sınırlarının korunması; askerlerin teçhizi 3) zekâtların toplanması; 4) asi ve yol kesici gibi toplum ve devlet için tehlike teşkil eden zümrelerin önüne geçilmesi; 5) cuma ve bayram namazlarının kılınması; 6) insanlar arasında zuhur eden çekişmelerin çözülmesi ve 7) velisi olmayan çocukların evlendirilmesi için ve ganimetlerin taksimi. Bkz. Sa‘du’d-dîn et-Taftazânî, Şerhu’l-Akâid, s.232; Ebu’l-Mu‘în en- Nesefî, Tebsiratu’l-Edille, s. 431; Bâkıllânî, et-Temhîd, Dâru’l-Fikri’l-Arabî, Kahire 1947, s. 185-189. 82

Her ne kadar Hz. Peygamber’in kendisinden sonra yerine geçecek kişiyi belirlediğini işaret eden hadislerin varlığından bahsedilse de bunların açık olmamaları veya sıhhat noktasında bazı tereddütlere mahal bırakmaları gibi gerekçelerden ötürü cumhur tarafında itibara şayan görülmemiştir. Bkz. Mehmet A. Aydın, “İslam Hukukunda Devlet Başkanının Tayin Usulü”, Osmanlı Araştırmaları

Dergisi, İstanbul 1990, sayı X, s. 181 vd; Münir el-Aclânî, Abkariyetü’l-İslâm fî Usûli’l-Hukm,

Dâru’n-Nefâis, Beyrut 1985, s. 55 vd; Muhammed Abid Cabiri, İslam’da Siyasal akıl, (trc. Vecdi Akyüz), Kitabevi Yayınları, İstanbul 1997, s. 702.

27 İslam hukukunda kabul gören tayin şekilleri esas itibariyle üç çeşittir. Bunlar seçim, istihlâf ve şura usulüdür. İslam Tarihinde seçim yoluyla başa geçen ilk kişi Hz. Ebu Bekir’dir. Hz. Peygamber’in ahirete irtihallerinin hemen peşinden gerçekleşen seçim toplumun önde gelen kişilerin önderliğinde gerçekleşmiş Müslümanların geri kalanları ise seçimi onaylamışlardır (bey‘at).83

Seçimi belirleyen heyetin (ehlü’l-hal ve’l-akd) hangi vasıflara sahip olması gerektiği de tartışılmıştır.84 Örneğin Mâverdî, heyette yer alacakların şu üç vasfa sahip olmalarını şart koşmuştur. Bunlardan ilki adalet vasfıdır. İkincisi, devlet başkanına gerekecek özellikleri bilmektir. Seçmenlerde aranan son özellik, devlet başkanlığına layık olan kişiyi tanıyabilecek ferasettir.85

Seçmenlerin sayısı hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Mâverdî’nin bildirdiğine göre bazıları seçim heyetinin oy çokluğunu şart koşmuşlardır. Diğer bazıları ise beş adet seçmen şartını öne sürmüşlerdir. Her iki grubun dayandığı delil Hz. Ebu Bekir’in başkan seçilmesi hadisesidir. Buna göre ilk grup sayı belirtmeden çoğunluğu şart koşmuşken, diğer grup aynı çoğunluğun adet bakımından beş kişi olduklarını belirterek neticede aynı olaya atıfta bulunmuşlardır. Ayrıca üç kişinin birini devlet başkanı olarak seçmeleri yeterlidir diyenlerin yanında bu sayıyı bire indirenler de olmuştur. Bu görüşü benimseyenlerin dayanağı peygamber amcası Hz. Abbas’ın tek başına Hz. Ali’yi halife seçmesi hadisesidir. Hz. Abbas’ın Hz. Ali’ye biat etmiş, ardından diğer Müslümanlar aynı şekilde Hz. Ali’ye biat etmişlerdir.86

Devlet başkanı seçim usullerinden ikincisi istihlaf da denilen hali hazırda görev başında olan devlet başkanının kendisinden sonra gelecek olan adayı belirlemesidir.87 İslam tarihinde bu usulle tayin edilen ilk halife Hz. Ömer’dir. Hz. Ebu Bekir henüz devletin başında iken kendisinden sonraki devlet başkanı olarak Hz. Ömer’i seçmiştir.88 Bu tür seçim şeklinde, tayin edilen kişinin devlet başkanlığı için gerekli görülmüş özelliklere sahip olması ve kendisine tevdi edilecek görevi kabul etmesi esastır.89

83

Bedreddin İbn Cemâa, a.g.e. s. 35; Münir el-Aclânî, a.g.e. s. 89; Mehmet A. Aydın, a.g.m. s. 183. 84

Mehmet A. Aydın, a.g.m. s. 183. 85

Mâverdî, a.g.e. s. 6. 86

Mâverdî, a.g.e. s. 7. 87

Mâverdî, a.g.e. s. 6; Bedreddin İbn Cemâa, a.g.e. s. 35. 88

Abdullah Demir, a.g.e. s. 58-59. 89

28 İstihlaf yoluyla tayin edilen devlet başkan adayının görev başına geçtiğinde ayrıca ihtiyar heyetinin onayını alması gerekip gerekmediği tartışılmıştır. Mâverdî, bu gibi durumlarda ehlü’l-hal ve’l-akd’in görüşünün muteber olmayacağını savunmuştur. Ona göre, Hz. Ebu Bekir tarafından tayin edilen Hz. Ömer de sözü geçen heyetin onayını talep etmiş değildir.90 Diğer tarafta istihlafın saltanata kapı araladığı düşüncesinden hareketle bazı düşünürler bu yolla tayin edilen ismin ancak bir öneri olarak kabul edilmesi gerektiğinin altını çizmişlerdir.91

İslam hukukçuları tarafından kabul edilen devlet başkanı seçim yollarından üçüncüsü şura usulüdür. Buna göre devlet başkanı, aralarından -bir sonraki devlet başkanlığı görevi için- birini tayin etmek üzere birkaç isim belirler. Bu isimler kendi aralarında istişare ederek devletin başına geçmesi için bir kişiyi belirlerler. Hz. Ömer kendisinden sonra yerini alacak ismi bizzat kendisi belirlemeyip bu kararı vermek üzere altı kişiden müteşekkil bir heyet oluşturmuştur. Bunlar ise Hz. Osman’ı seçmişlerdir.92

Yukarıda belirtilen üç seçim yolu dışında zarurete dayalı olarak çoğu fukahanın kabul ettiği bir yol daha vardır ki o da güç sahibi kişinin devlet başkanı makamını (zorla) ele geçirmesidir (istila). İstila yoluyla başa geçen kişi diğer yollarda talep edildiği gibi bey‘at almadan da meşru kabul edilmiştir.93