• Sonuç bulunamadı

Mecmû‘a-i Eş‘âr, her şeyden önce dönemine kıyasla sade Türkçeyle yazılmış şiirlerin tercih edildiği bir şiir mecmûasıdır. Mecmûaya alınan şiirlerin tamamı göz önüne alınacak olursa Farsça terkiplerin az olduğu, var olan terkiplerin ise birkaç kelimenin birleşimiyle oluştuğu görülür. Umumiyetle iki veya üç kelimeden oluşan tamlamaların tercih edildiği şiirleri ihtiva eden mecmûada, üçten fazla kelimenin terkip hâline girmiş şekilleri yok denecek kadar azdır. Anlaşılır bir dil kullanımının tercih edilmesinin yanı sıra mecmuadaki şiirlerde “ko, bıre, hele, be, be hey” gibi halkın doğal konuşma şekilleriyle karşılaşmak mümkündür. Bu gibi doğal konuşmalar, mecmûa diline bir yerellik, doğallık havası katmıştır. Mecmûanın genelde sâde bir Türkçe ile yazılmaş şiirleri ihtiva etmesinin yanında Farsça şiirler -az da olsa- mecmûada kendine yer bulmaktadır. Bununla beraber mecmûa şiirlerinde İslâmiyet’in kuvvetli etkisi sebebiyle Kurân’dan âyetlere de, peygamber adları ve olaylarına veya diğer İslâmî öğelere de rastlanır. İsrâiliyyât ve İslâmiyet karışımı Arap ve Mazdeist-İslâm karışımı İran-Hint kültürlerinin beslediği bu edebiyatta, bu bahsi geçen sahalara ait öğelere de mecmûada rastlamak mümkündür. Mecmûa metni boyunca Kur’ân âyetlerinden, Hârût ve Mârût’a, Nûşirevân’dan İskender-i Zülkarneyn’e Âb-ı Hayât ve Zemzem suyuna dek farklı sahalara ait pek çok öğeyle karşılaşılır.

Mecmû‘a-i Eş‘âr’a alınan şiirlerin diline bakıldığında esasında bu dil, Çağdaş Türkçenin oluşum dilidir. Bununla birlikte Eski Anadolu Türkçesi veya diğer bir adlandırmayla Eski Oğuz Türkçesi özelliklerinin metinde var olduğunu görmek

3

Bu yazı oluşturulurken eklerin tarihsel gelişimi için değerli akademisyenler Ahmet Bican ERCİLASUN’un “Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi” ve Zeynep KORKMAZ’ın “Türkiye Türkçesi’nin Temeli Oğuz Türkçesinin Gelişimi” kitaplarından istifade edilmiştir.

51

mümkündür. Mecmûanın dil ve üslûbu maddeler halinde sıralanacak olursa bu maddeler şu şekilde verilebilir:

 Mecmûada sâde bir Türkçe ile yazılmış şiirler tercih edilmiştir; bu şiirlerde Arapça ve Farsça tamlamalar oldukça azdır. Bu dillere ait tamlamalar da umumiyetle iki üç kelimeyi aşmamaktadır.

 Mecmûaya alınan şiirlerin metni, dil açısından bir geçiş dönemi metnidir. Bu sebeple hem Eski Oğuz Türkçesi hem de sonrasındaki dil özelliklerine haizdir.  Eski Anadolu Türkçesinin en belirgin ses özelliklerinden biri küçük ünlü

uyumuna riâyet edilmemesidir. Bu özellik mecmûa metninde de rahatlıkla görülür: yaşumla (70/1a), gözi (57/1b, 166/1a, 200/1b), -deñlü (341/II/1a, 196/2b, 184/2a), sözimüz (170/3b), gördi (34/1a, 127/3a, 270/4a), yaşum (358/3a, 116/3b) gibi.

 Metinde açık e’lerin çoğu kelimede geçtiği rahatlıkla görülür: gėce, gėç-, vėr-, ėriş-, dė- gibi.

 Eski Anadolu Türkçesindeki geniz n’si (ñ, ڭ) ve gırtlak ünsüzü h (ḫ, خ)’nin varlığı metinde de görülür.

 Eski Anadolu Türkçesinde +cA, +cUk, +cI, -dUkcA ekleri “ç” yerine daima “c” ile yazılmıştır; fakat metinde bu ekin bazen “c” bazen de “ç” olarak yazıldığı görülür.

 Eski Anadolu Türkçesinde +dA, +dAn, dUm, -dI, -dUk ekleri “t” yerine daima “d” ile yazılmıştır. Metinde de bu özellik korunur.

 İki ünsüz arasında kalan -t-, -k- tonsuz ünsüzleri tonlulaşır. -t-˃-d-, -k-˃-g- değişimi metinde de görülü: ḳanadı (1/31a), aldamağ-içün (23/4b), çekmege (1/16a), göstermege (104/III/1a), eylemege (234/2b) gibi.

 Eski Türkçeden Eski Anadolu Türkçesine geçişte görülen kelime başındaki t-˃d-, k-˃g-, ḳ˃ḫ ünsüz tonlulaşmalarından ḳ˃ḫ şekli metinde görülmez: geldi (240/1b, 254/4a ...), dilümden (286/5a) gibi.

 Eski Türkçede “barmaḳ, bıñar” gibi kelimeler, Eski Anadolu Türkçesinde de aynen devam etmiştir. Mecmûa metninde de bu kelimeler olduğu gibi korunmuştur.

 Damak n’si, geniz n’si veya nazal n olarak da adlandırılan eski şekli “ŋ, ng” olan “ñ” sesinin hem bazı kelime köklerinde hem de II. şahıs eklerinde varlığıyla

52

karşılaşılır: bıñarı (34/1a), Aḳdeñiz (334/2b), göñül (346/4a, 355/4a ...), göñlek (265/1a), ḳaşuñ (286/5a, 24/2b), başuña (36/1b), yoluñ (341/I/1b), ṣanmañuz (124/1a, 270/1a, 332/9a), ḳılmaduñuz (242/1), eyledüñüz (242/2), eylemeñüz (217/3a) gibi.

 Eski Türkçe’de -lXg şeklinde görülen isimden isim yapan ek, Eski Oğuz Türkçesinde sondaki sesin de düşmesiyle -lU hâlini alır. Metinde de bu özellik vardır: ḳanlu ḳanlu (258/4a), ḳanlu (70/1a) gibi.

 Eklerdeki yuvarlaklaşma devam eder: başun, eylesün, ṣalmasun, gelsün gibi.  Eski Anadolu Türkçesinde Eski Türkçe’deki gibi yer yer yuvarlaklaşan geniş

zaman ekine, metinde de karşılaşılır: alur (72/1a), alursañ (82/1a), ḳalur (259redif) gibi.

 Eski Türkçeden Eski Anadolu Türkçesine geçişte sert ünsüzden sonra gelen -t’li ekler tonlulaşarak -d olmuştur. Ünsüz sertleşmesine aykırı olan bu özellik metinde de aynen korunmuştur: ‘ışḳdan (252/4b), ṭarafdan (240/2a), ṭaşdan (250/5a), aġlamaḳdan (235/4a) gibi.

 Çokluk II. şahıs eki -sIz da metinde geçmektedir: dėyesiz (349/69bderkenar)

 “durur” bildirme eki metinde pek çok yerde geçer: dāġum-durur (15/4b), müşābih-durur (28/6a), la‘lüñ-durur (33/3a), yıllar-durur (121/4a), keffümüzde- durur (124/4a), kim-durur (14/4b), ḥükmi-durur (311/1b), meşhūr-durur (355/67a), ma‘mūr-durur (355/67b) gibi.

 -mAdIn zarf-fiil eki XVI. yüzyılda artık yavaş yavaş yerini -mAdAn’lı şekle bırakır. Metinde her iki şekil de görülür: ḳılmadın (25/5a, 52/5b), aġlamadın (89/2a), ḳonmadın (143/2b, 246/2a), çıḳmadın (355/56a), vėrmedin (110/2b), öldürmedin (236/1b), ölmedin (333/III/2b), ėrişmedin (353/5a) gibi.

 Eski Anadolu Türkçesi şahıs ekleri konumındaki ben, biz zamirleri b-˃v-, değişimiyle -vUz şeklini alır. Bu tarzla oluşmuş çokluk I. şahıs eki metinde bir iki yerde görülür: bulsavuz (170/2b), dėsevüz (170/3a)

 Eski Anadolu Türkçesinde ilgi durumu (genitivus) eki, daima +Uñ, +nUñ şeklinde yuvarlak ünlüyle verilmiştir. Metinde de bu özellikler korunmuştur.

 I. ve II. teklik ve çokluk şahıs iyelik ekleri daima yuvarlakken, III. şahıs teklik ve çokluk şeklilleri daima düzdür.

53

 Eski Anadolu Türkçesinde III. şahıs iyelik eklerinden sonra +n yükleme durum (accusativus) eki gelir; metinde buna pek çok örnek vardır: eṭrāfın (45/1b), ayaġuñ (238/2a), başın (273/1b) gibi.

 Bulunma (locativus) ve çıkma (ablativus) durum ekleri Eski Anadolu Türkçesi’nde daima +dA, +dAn biçiminde “-d-” iledir. Metinde de bu özellik korunmuştur: vuṣlatda (201/3a), pādişāhdan (237/3b), olmaḳdadur (275/5b) gibi.  Eski Anadolu Türkçesinde benzetme edatı kimi˃gibi yerine kullanılan +lA-y-In,

+cIlA-y-In ad çekim ekleri metinde de görülür: sencileyin (332/6a), bencileyin (315/4b, 135/4b). “Ancılayın” şekli metinde yoktur.

 Eski Anadolu Türkçesinde duyulan geçmiş zaman eki daima +mIş’dır; +mUş’lu şekiller görülmez. Metinde de ek böyle kullanılmıştır: yaḳmışdur (104/I/4b), olmış (111/2b, 357/II/3a ...) gibi

 Eski Anadolu Türkçesinde vėr+gil, al+ġıl gibi şekillerde görülen emir anlamındaki “+gIl” eki metinde de geçer: aldanmaġıl ṣalġıl (207/7a), (348/3a).  Bununla birlikte eski şekilleri +UbAnI, +IbAnI olan +UbAn, IbAn zarf-fiil ve

+IsAr’lı gelecek zaman eki şekillere de metinde rastlamak mümkündür: olısar (356/IV/5), oluban (278/1b, 280/1a, 281/1a, 302/I/6a, 355/39a) düşüben (350/2b) gibi.

 “Uçmaḳ” (316/3a), “yavuz” (341tekrar beyti) gibi Eski Anadolu Türkçesinde

kullanılan bugün kullanılmayan kelimeler metinde de geçer.

 Mecmûada Türkçe asıllı kelimelerin Fars dili husiyetlerine bağlı olarak şekillendiği görülür: “kış u yaz” (277/5a) veya “gėrçek ü yalan” (357/I/3b) gibi.  Mecmûada, biri Farsça diğeri Türkçe iki kelimenin Farsçadaki dil kaidelerine göre

şekillenerek terkibe dâhil edildiği görülür: “ben-i nālān” (220/6b), “bay u gedâ” (355/17b) veya “cān u göñül” (355/22a) gibi.

 Mecmûada bazen bir kelime aynı beyit غﺎﯾا/قﺎﯾا (M.294/58b) veya aynı şiir (M.112/ﺖﻏاد/ﺖﻏﺎط) içerisinde dahi farklı şekillerde yazılmıştır:

 Umumiyetle terkiplerde kullanılan hemze, metinde bazen belirtme durum eki

olarak da kullanılır: ءﮫﺼﻏ ġuṣṣayı (235/48b), ءهدﺎﺑ bādeyi (92/19a) gibi.

 Mecmûada “ve” bağlacının, terkip oluşumu amacıyla kullanıldığı da görülür: ارﻵد و بﻮﻏﺮﻣ و رﺎﺴﺧر “ruḫsār-ı merġūb-ı dil-ārā” (308/61b) gibi.

54

 Mecmûanın bazı yerlerinde noktalamalara dikkat edilmediği de görülür. Bazen noktalı harfin noktası unutulur (ﮫﻘﻧﺎﺧ /ﮫﻘﻧﺎﺣ gibi) ya da noktasız yazılması gereken kelime noktalı olarak (تﺮﺴﺣ /تﺮﺴﺧ , ﻰﺣاﺮﺻ/ﻰﺧاﺮﺻ gibi) yanlış yazılır. Özellikle rediflerin olduğu şiirlerde rediflerin üzerine konan noktalara pek de dikkat edilmez. Bununla beraber rediflerin -hele ki redif iki veya daha fazla kelime grubundan oluşuyorsa- eksik yazıldığı da olur. Aynı şekilde veznin eksik veya fazla olduğu beyitler de mecmûada mevcuttur. Bunların sayısı, kaynaklar ve metin tamiri yoluyla asgarî seviyeye indirilmeye çalışılmıştır.

Bugün dilimizde aynı veya farklı şekillerde yaşamaya devam eden pek çok deyime, söze ve benzer söz guruplarına bu mecmûada rastlamak mümkündür. Millet hâfızası olarak düşüncenin benzerliğini göstermek bakımından bunları -biraz da günümüze yakın bir bir üslûpla- vermek mümkündür. Bunlardan bazılarını günümüzdeki benzer şekliyle vermek gerekirse şöyle sıralamak mümkündür:

Kanadı altına almak (1/31a), kimseye minnet etmemek (1/37b), yüz çevirmek (2/1a), yere çalmak (4/4b), yüz vermek (8/4a, 100/3b), utancından yüzü kızarmak (9/1a), ağzına almak (11/5a), kulağına girmek (11/5a), başa dert vermek (22/3b), kan ağlamak (24/3a, 29/1a, 63/4b, 179/4a), kan yutmak (25/4a), üstüne düşmek (26/1b), gam yemek (26/5a, 85/2b), kafa tutmak (27/5b), övüp göğe çıkamak (28/6b), sabr ü kararı kalmamak (35/2a), gönül vermek (36/5a), el çekmek (39/2a, 113/2b, 130redif), el yumak (41/5a), yoluna feda etmek (42/4b, 232/1b), ağzının suyu akmak (52/2a), ayağına yüz sürmek (54/6a), yoluna can vermek (56/5a), ayağı yere basmak (61/2b), baş eğmek (62/5a), belini bükmek (67/5a), buluttan nem kapmak (69/4b), el çekmek (72/4b, 78/2b), ahdetmek (77/1a), eşiğine yüz sürmek (82/5a, 272/1a), gönül bağlamak (87/1a), gözden kaybolmak (91/5b), “Gül dikensiz olmaz.” (95/4b), asker çekmek (103/I/1a), başkaldırmak (103/I/1a), kendi ayağıyla gelmek (127/3b), kendine yer bulamamak (130/2b), kalem çekmek (131/1b), yolunda payımal olmak (133/1b), yerden yere vurmak (135/1b), kuru iftira etmek (135/3b), başını alıp gitmek (138/5b), kuru sevda (141/V/5b), el birliği etmek (141/II/3b), çeken bilir (142/5b), gam çekmek (144/5b, 179/7a, 249/11b), yaman yemin etmek (144/6b), yoktan var etmek (150/1a), karayazı (151/6a), haber almak (153/2a, 233/4b), çıkagelmek (155/2b), sözü geçmek (170/3b), kulağı çınlamak (170/4b), bağrını delmek (171/1a), söyletme beni (193/1b), “yaşadıkça meseldir kişide hırs u ricâ artar” (198/4), elden gitmek (210/3a), karar kılmak (212/2a), göğüs germek (218/3a, 325/4a),

55

can atmak (219/5a), bahtı yaver (olmak(226/1b)), doğru haber almak (233/4b), tâkati kalmamak (234/2b), oğlu gibi bilmek (evladı gibi saymak (236/4b)), mahşer yerine dönmek (240/1b), başı göğe ermek (246/3b), ser bir vermek (250/2b), boynu bağlı kul olmak (252/4a, 284/2a) üstüne düşmek (253/3b), hâline bakmak (256/1a), aklını almak (256/3a, 274/2b), “Er ölür, adı kalır.” (259/1b), “Güzellik baki kalmaz” (260/2b), yoluna baş koymak (273/1), kulak tıkamak (280/2b), yüz çevirmek (282/2b), yanına kalmamak (284/3a), kanına girmek (284/4a), yer etmek (284/7a), aklı fikri dağılmak (287/2b), kuru kavga (288/6b), ele girmek (292/3a), taklit etmek (295/19a), yazılan gelir başa (302/III/2a), gam değil (305/3a), canına minnet saymak (310/1b, 312/1a, 316/2b), nasihat etmek (319/1a), ne dediğini bilmemek (326/2b), dolu (kadeh) kaldırnak (327/4a), kalp gözü açık olmak (329/2b), aman vermemek (332/30b), sözünün eri olmak (337/11b), yanıp yakılmak (338/I/2a), “Allah kötü nazardan esirgesin!” (341), gönlünde yer edinmek (341/II/2a), haberdar olmak (344/4b), başını ezmek (345/3a), haddini bilmemek (345/3a) kendini elletmek (345/7a), cevherin kıymetini sarraf bilir (347/7b), kulu kurbanı olmak (348/5a), ağına düşmek (352/2b) vb.

Yukarıda verilen deyimler, atasözleri veya söz gruplarına dikkat edilirse bunların benzer şekillerinin bugünkü Türkçede yaşadığı görülür.

Benzer Belgeler