5.2.1. Psikanalitik Kuram
Psikodinamik kurama; depresyon ve erken çocukluk dönemi deneyimleri arasında ilişki bulunmaktadır. Depresyonun en önemli nedeni, erken çocukluk döneminde gerçekleşen sevgi nesnesinin kaybedilmesidir.129 Abraham’a göre, oral dönemde olumsuz tecrübeler edinen çocuk, daha sonra depresif semptomlara eğilim göstermekte ve erişkinlik döneminde ise bu hayal kırıklığı yüzünden acı ve olumsuz duygu-durum yaşamaktadır.130
Psikanalitik yaklaşıma göre depresyon bireyin deneyimlediği bir kayıp karışışında gösterdiği reaksiyondur ve kaynağını farklı psikiyatrik hastalıklarda olduğu gibi çocukluk çağı yaşantılarından almaktadır. Yitirilen nesne veya kişi farketmeksizin birey bu duruma aşırı bir tepki verir. Bunun nedeni ise, kaybın yaşandığı anın aslında çocukluk çağında deneyimlenen kaybın yarattığı endişe ve korkuyu çağrıştırmasıdır. Gerçekleşen bu yitirmişlik hissi, eş duyguları, yani sevgi ve hasretle beraber biliçaltında yatan öfke ve nefreti uyandırmakta ve bu negatif duyguları kişinin kendine yansıtmaktadır. Bunu sonuncunda, kişinin kendine yansıttığı öfke ve nefret, kendisine olan saygısının azalmasına, kendini önemsiz hissetmesine ve şuçlamasına sebep
127 Amerikan Psikiyatri Birliği (APA), DSM-5 tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı, Çev. Ertuğrul Köroğlu,
Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2013
128 M. Orhan Öztürk ve Aylin Uluşahin, Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, Nobel Tıp Kitapevleri, Ankara, 2011 129 Neil Morgan and David Taylor, Psychodynamic psychotherapy and the treatment of depression,
Psychiatry, 2005, 4(5), pp. 6-9
130 Stevene K. Huprich and Mark Fine, A diagnosis under consideration Selfdefeating and depressive
personality disorders: Current status and clinical issues, J Contemp Psychother, 1997, 27(4), pp. 303- 322
38
olarak hayatın önemini kaybetmesine yol açar. Sonucunda ise psikolojik yıkım ortaya çıkmaktadır.131
Freud (1917) bazı durumlarda, hissedilen kaybın tıpkı yastaki gibi gerçek bir yitirme olabileceğini belirtmekte bazı durumlarda ise kişilerinde anlam veremediği bilinçdışı bir kaybın varlığından söz edilmektedir. Yas tutan birey için maddi dünya önemini kaybederken, depresyondaki birey için önemini kaybeden egodur. Birey depresyondayken kendini yeteneksiz, değersiz gören ve cezalandırılmayı bekleyen bir ego ile karşılaşır ve bunun sebebi kaybedilen obje değil, bu objeye karşı hissedilen ambivalans duygularıdır. Sevgi objesine karşı hissedilen bilinçdışına atılmış öfke ve nefret, yaşanılan kayıptan sonra kişinin kendisine çevrilir ve bu durum Freud’a (1917) göre, depresyonda meydana gelen ego durumudur.132
Psikanalitik kuram doğrultusundaki başka bir depresyon açıklamasında göre, depresyondaki kişinin, kendine duyduğu yetersiz saygı ve değersizlik hissinin ailesinden kabul görmek için çocukça bir gereksinim temelli olduğu belirtilmektedir. Bir çocuğun kendine duyduğu saygı ve inanç ebeveynlerinden kabul ve sevgi görmesiyle ilgiliyken zaman içerisinde kişinin kendine olan inancı, kaynağını bireysel başarı ve etkileşimlerinden almaktadır. Depresyonlu bireyin, kendine olan saygısı dış çevreden gördüğü kabul ve destekle mümkündür ve bu ihtiyacına karşılanmadığında kişi depresyona sürüklenmektedir.133
5.2.2. Bilişsel Kuram
Bilişsel kuramın kurucusu olan Beck’e göre, depresyonun en önemli sebeplerinden olan inançlar, şemalar ve olumsuz düşünceler sonucunda, kişilerde bilişsel sorunlar meydana gelmektedir. Depresyona neden olan bilişsel üçlüyü vurgulayan Beck, depresyondaki bireylerin; kendisi, çevresi ve geleceği hakkında olumsuz düşüncelere sahip olduğunu belirtmektedir.134
Bilişsel yaklaşımların depresyona bakış açısı incelendiğinde kişilerin problem çözme sürecindeki başarısız girişimleri, işlevsiz inançları, sosyal beceri eksiklikleri
131 M. Orhan Öztürk ve Aylin Uluşahin, Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, Nobel Tıp Kitapevleri, Ankara, 2011 132 Sigmund Freud, Mourning and melancholia, Standard edition, 1917
133 Rita Atkinson ve Richard C. Atkinson, Psikolojiye Giriş, Çev. Yavuz Alogan, Arkadaş Yayınları,
Ankara, 1996
134 Maria Kovacs and Aaron T. Beck, Maladaptive cognitive structuresin depression, The American
39
gibi süreçlere odaklanıldığı görülmüştür. Bu durum da depresyonun açıklanmasında bilişsel süreçlerin önemini orta çıkarmaktadır.135
Daha önce depresyonun davranışçı kuramı başlığında yer verilen Seligman’ın öğrenilmiş çaresizlik modeli ilk kez hayvanlar üzerindeki deneyler aracılığıyla ileri sürülmüş ve davranışçı bir yaklaşım üzerine kurulmuştur. Abramsan ve arkadaşları (1978) Öğrenilmiş çaresizliğin ilk modelinden sonra depresif duygu durumunu daha iyi öğrenmek amacıyla modeli geliştirilerek depresif bireylerdeki öğrenilmiş çaresizliğin olayları olumsuz olarak algılamaya yol açtığını belirtmiştir. Depresyonda algı ve değerlendirme gibi zihinsel süreçleri tanımlayan depresif modele göre depresyondaki kişiler olayları olumsuz algılamakta ve olumsuz olayları kalıcı ve içsel faktörlerle açıklamaktadır.136
5.2.3. Davranışçı Kuram
Depresyonu tanımlamak için birey çevre etkileşimine yoğunlaşan davranışçı yaklaşıma göre, depresyonun kaynağı psikodinamik yaklaşımdaki gibi içsel bir süreç değil, bireyin çevresiyle iletişimi esnasında sahip olduğu deneyimlerdir.137
Bu modele yer alan “depresif yükleme biçimi” olarak tanımlanan düşünce sisteminde, kişiler depresyondayken yaşadıkları başarısızlıkları; içsel, kalıcı, ve genel, başarılarını ise; dışsal, geçici ve özel sebeplerle açıklamaya yönelmekte ve bu açıklama şekli yalnızca mevcut depresyonla alakalı değil, ilerde gerçekleşebilecek depresyonu öngörmek ile doğru ilişki içindedir.138
Birey depresyondayken ya da etrafına karşı tepkisiz pasif bir durumdaykene, kişinin davranışlarını pekiştirerek destekleyecek temel etmenler, akraba ve arkadaşlarının samimiyeti ve ilgisidir. Bu ilgi ağlamak, şikayet etmek, öz-eleştiri yapmak, intihardan bahsetmek gibi uygunsuz davranışları pekiştirebilir.139
Davranışçı kurama göre, uyumlu davranış bireyin hayatta kalması ve sosyal ilişkilerin devamı için en önemli faktördür ve ruhsal sağlıklılık olarak tanımlanmaktadır. Davranışçı kuramcılar, bireyin uyumsuz hareket ve davranışlarının depresyona yol
135 Rick E. Ingram, Cognitive theories of depression. InThe international encyclopedia of depression,
Springer Publishing Company, 2009
136 Lyn Y. Abramson et al., Learnedhelplessness in humans: Critiqueandreformulation, Journal of
Abnormal Psychology, 1978, 87, pp. 49-74
137 Peter M. Lewinsohn, Behavioral models of depression, In The international encyclopedia of
depression, 2009
138 Susan Nolen-Hoeksema et al., Learned helplessness in children: A longitudinal study of depression,
achievement, and explanatory style, Journal of Personality and Social Psychology, 1986, pp 435-442
139 Rita Atkinson ve Richard C. Atkinson, Psikolojiye Giriş, Çev. Yavuz Alogan, Arkadaş Yayınları,
40
açtığını belirtmektedir. Artan uyumsuz davranışlar ve azalan uyumlu davranışlar depresyonu oluşturmaktadır. Depresyondaki kişinin, içe dönük yanlış algılamalar ve sorumlulukla ilgili abartılı düşünceleri nedeniyle algıları çarpıtılmıştır ve bu durum olumlu pekiştireçlerin azalmasına ve depresyonun artmasına yol açar.140
Tüm bu görüşlerden hareketle Ferster ve Lewinsohn’a görekişi depresyon yaşadığında kaybettiği ya da eksik pekiştireç yüzünden bireyin davranışlarında azalma gerçekleşerek içe çekilmeler yaşanmaktadır. Toplumsal ve bireysel hayatın yapı taşını oluşturan davranışlardaki azalma yeni pekiştireçlerin ortaya çıkmasına izin vermeyerek depresif süreci artırır.141
5.2.4. Varoluşçu Kuram
Varoluşçu insanların temel prensibine göre insan bağımsızdır, kendini gerçekleştirme potansiyeline sahiptir ve davranışlarının sorumluluğunu üstlenebilmektedir.142
Otantiklik, varoluşçulara göre ruhsal sağlık halinin en iyi tanımıdır. Var olmama endişesine karşı cesur ve kendinden emin olmaktır.143
Varoluşçu yaklaşımın temsilcilerinden M.Boss’a göre, depresif kişi; yaşamdaki görevlerini yerine getirmekte güçlük yaşayan, otantik, bağımsız ve özgür fikirlere karşı daha kapalı yaklaşan birey şeklinde ifade edilmektedir. Bu nedenle depresyondaki kişiler kendi varoluşuna ve potansiyeline inanmak yerine, onay görmek ve sevilmek için başkalarının dilediği şekilde yaşamaya çalışmaktadır. Bu varoluşsal suçluluk duygusu depresyonda yaşanan suçluluk hissi ve öz-saygının azalmasına yol açmaktadır.144