• Sonuç bulunamadı

3. Balkan Naci İslimyeli’nin Yapıtına Psikanaliz Yöntemiyle Bakış

3.2.2 Deli Gömleği

Deli Gömleği 1990 yılında New York Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde ilk kez izleyicilerin karşısına çıkar. Bu dizi tuval üzerine karışık teknikle (doku pastası, akrilik boya, fotoğraf, kurşun vs.) yapılmış, 140x90 cm, 150x120 cm ve 220x160 cm gibi boyutlarda, onyedi tuval ve performansdan oluşur. Bu dizi Garanti Bankası Galeri’sinde (İstiklal Caddesi) 1992 tarihinde tekrar izleyicileriyle buluşur.18

Öztokat’ın, sanatçının akıl ve düş gücü arasındaki hassas dengenin yaratım sürecindeki işlevini ironik ve çarpıcı bir biçimde anlatmakta olduğunu belirttiği bu dizide, tuvallerden kesilmiş on iki gömleğin içinde ressamın yüzü, gömleklerin üzerinde de ressamın el yazısı yer almıştır.

Resim 9 Balkan Naci İslimyeli, Deli Gömleği, 1990, 175x223 cm, Tuval Üzerine Akrilik, Fotoğraf,

Kurşun (http://www.balkannaciislimyeli.com)

18

78

Öztokat bu dizi için şöyle der: “Tüm sergi, otoportre geleneğine ironik bir gönderme içerir: Ressamın başında klozetten bir aura vardır. Kutsal olanla gündeliğin delilik bağlamında buluştuğu bu sergi, yaratıcılığın çılgınlıkla örtüştüğü anları vurgularken, ressamın kendi görüntüsünün yer almasıyla, sanatçı sorumluluğunu da tartışır.” Sanatçının kurduğu söylemden sorumlu, bilinçli bir özne olduğunu belirten Öztokat, delilik ve akıl arasındaki çekişmede Balkan Naci İslimyeli'nin sanata bakışını bulabileceğimizi belirterek şöyle der: “Akıl dış dünyayı anlatmaktadır, delilik ise iç dünyanın denetimsizce dışavurumudur. Yaratıcılığa da denetlenmemiş düş gücü yön verirken, yapıtın anlatımında ve biçiminde, kaçınılmaz olarak, akıl rehberlik edecektir.” (Tanyolaç Öztokat 2007: 15)

Resim 10 Balkan Naci İslimyeli, Deli Gömleği, 1990, 175x223 cm, Tuval Üzerine Akrilik, Fotoğraf,

Kurşun (http://www.balkannaciislimyeli.com)

İslimyeli deli gömleği metaforunu, akılla elde edilebilecek dünyevi bedensel bir beklenti olmamasından dolayı çile sürecine benzeterek şöyle der: “Beynin içindeki hayallerle kamaşmış, kendinden geçmiş olma hali. Zaten zikir ritüelinde de bu

79

vardır. Bir tür delilik ve halüsinasyona öykünme. O vecd halinde, başka bir dünyaya sıçramak.” Delilerin organik olarak kendiliğinden sıçradığı bir dünyaya, kendisinin hayal gücüyle ulaşmayı denediğini belirten İslimyeli, önce hayal kurduğunu sonra hayalin bedeninde esrimeye dönüşmesi halini yaşadığından bahsederek “bedenin işleyişi muhteşemdir, rüyalarda olduğu gibi” der.(Tanyolaç Öztokat 2007: 57)

Öztokat, bu dizi için İslimyeli’nin resim serüveninde bir kilometre taşı olarak nitelendirilebileceğini belirtmiştir. “Yaratıcılık” serüvenini anlatmak için sanatçının kullandığı metaforu (delilik) temel alırsak, psikanalitik okuma için de İslimyeli’nin bu yapıtı bir kilometre taşı olarak değerlendirilmelidir. Tezimizin kavramsal bölümünde de belirttiğimiz gibi, Parman’a gönderme yaparak kimi yaratıcı ürünlerin kriz ürünleri olduğunu, kriz dönemlerinin ergenlik, orta yaş ve yaşlılık olarak anıldığını, bu adlandırmanın olumsuz bir anlam üstlenmekten çok, yaratıcılıkla ilgili olgunluğa açılan bir kapı olduğunu anımsadığımızda, İslimyeli’nin yaşamöyküsü temelinde bu yapıt dizisinin orta yaş krizi dönemine denk geldiğini belirtebiliriz. Sanatını sorgulamakta, sanatın yaşamındaki yerini tanımlamakta giderek ustalaşmış bir ressam vardır karşımızda.

Deli Gömleği’yle sanatçının üretirken ruhsal olarak sanrıya (délire) benzer durum yaşadığını vurgular İslimyeli, bu olgu Anzieu’nün yaratıcı sürecinin üçüncü evresine götürür. Üçüncü evrenin kaygısının parçalanma (morcellement) kaygısı olduğunu ve sanrının temelinde dağılma, parçalanma olan yerde tutarlı, uygun bir parça yama üretme çabasının varlığından bahsedildiğini tekrar anımsayalım.19 Delilik gerçeklikle düşlem arasındaki parçalanmışlık ise, İslimyeli yaratırkenki dağılma ve parçalanma sürecini toparlayan resimle sağaltım bulmaktadır.

İslimyeli’nin Deli Gömleği dizinde üzerinde duracağımız bir diğer kavram düşlem/fantazm olacaktır. Düşlerin ve nevrozların yapısındaki benzerliği sezmiş olan Hughlings Jackson “Düşleri keşfedin, böylece deliliği keşfedeceksiniz” der. (Jones 2004: 332)

19

80

Bilimsel yaklaşımımızda çokça yer verdiğimiz bir kavram olan düşlem, bir imgesel senaryo olarak, bilinçdışı bir arzunun yerine getirilmesidir. Düşlemin öznenin imgesel yaşantısını tanımladığını belirten Parman, öznenin kendi öyküsünü, kendi kökenlerinin öyküsünü (kökensel düşlemlerdir burada söz konusu olan) kendisine nasıl anlatıldığının göstergesi olduğunu belirtir. Burada sanatçının kendi kökenlerinin öyküsü düşlem-Deli Gömleği’nde vücut bulur.

İslimyeli, “Bir Ötekinin Düşü Olarak Giysi” yazısında, kundak ve kefenin hakikiliği arasındaki tüm evrelerin giysilerinin yaşam içindeki konum ve duruşlarımızın görüntüleri, sembolleri olduğunu belirtirken deli gömleği için: “Akıl, yaratıcılık ve delilik sınırları arasındaki kıl payı ayrımın üniformalarıysa kuşkusuz deli gömlekleridir” der. (Müldür- İslimyeli- Uçar 2009: 44)

Parman, ruhsal gerçekliğin öznenin bir varoluş biçimi olduğunu belirterek, ruhsal gerçeklik için şöyle der: “Maddi gerçeklikten farklıdır, düşlemin ve arzunun hakimiyet alanıdır. Düşlem de, ruhsal gerçekliğin temel çekirdeğini, bilinçdışı arzular düzleminin en son ve en gerçek dile getirilmiş biçimini oluşturur.” (Laplanche ve Pontalis 2002: 12) Sanatçının ruhsal gerçekliği, düşleminin ve arzusunun alanında “Deli Gömleği”’yle metin haline gelir. Freud’un Düşlerin Yorumu’nun son satırlarında “düş bir görüntü oyunu değildir, çözülecek bir metindir” der. (Laplanche ve Pontalis 2002: 26) İslimyeli’nin gündüz düşü20, delilik sınırlarında tehlikeli keşif gezintisiyle bazen çizginin ötesine adım atıp geri çekilmelerle aralanan pencereden gördüklerini, delilik hırkasını giyerek bize gösterme ihtiyacı olarak karşımıza çıkar.

Düşlemin kökenini oto-erotizm zamanına bağlayan Laplanche ve Pontalis, düşlemle arzunun ilişkisinden bahsederken, düşlemin arzunun nesnesi olmadığının altını

20

Ruhsal çaba güncel bir izlenimi, kişide büyük isteklerden birine yol açabilen hal’e özgü bir nedeni kendisine dayanarak yapar; buradan yola koyularak daha öncelerde, sıklıkla çocukluk döneminde kalmış olup söz konusu isteğin doyuma kavuşturulduğu bir yaşantının anısına sıçrar ve böylece hal’e duyulan isteğin gerçekleşimini içeren gelecekteki bir durumu, yani gündüz düşü’nü doğurur. (Freud 2007: 108)

81

çizerek düşlemin arzunun sahnesi olduğunu belirtirler. “Gerçekten de, düşlemde özne nesneyi ve onun imgeleyenini hedeflemez, imgelerin sahnelerinde kendisi de görünür.” (Laplance ve Pontalis 2002: 86) Tıpkı İslimyeli’nin kendi görüntüsünün ve el yazısının -kısaca kendisinin- yapıtlarında bire bir yer alması gibi.

Bu dizide ressamın çıplak bedeninin de sergilenmesi bizi narsisistik bir düşünceye götürmektedir. Örtülü olan toplumca kabul edilendir ama ressamın yaratımında örtüler ya kaldırılmış (çıplak beden ) ya da deli gömleğine dönüşmüştür. Dolayısıyla ressamın giydiği, alışılmamış olan, yadırgatıcı olandır. Düşlem de burada anlamını bulur.

Resim 11 Balkan Naci İslimyeli, Deli Gömleği, 1991, Performans

82

Resim 12 Balkan Naci İslimyeli, Deli Gömleği, 1991, Performans

(http://www.balkannaciislimyeli.com)

“Deli Gömleği” performanslarına baktığımızda siyah ve beyaz olmak üzere iki kumaş kullanılmıştır. Ressamın bedeni bu iki renge sarılıdır. Beyaz örtü ilk bakışta kefeni andırsa da, çıplak bedeni saran kundağı da akla getirir. Öt yandan, cinsel organın üzerinde kavuşan gömleğin iki kolu kastrasyon sürecine gönderme olarak okunabilir.

Performanslarda ölümle yaşam, yaratıcı süreci canlı tutan iki temel kavram, hatta enerji olarak karşımıza çıkar. Her iki performansta da gözlerin kapalı olması ölüm kadar, iletişimsizliği de düşündürür. İzleyicinin gözleriyle buluşmayı reddeden, sadece bedeniyle orada olan sanatçı bir bakıma yapıtının ürettiği anlamı da bedeniyle sınırlamaktadır. Bedenin tüm çıplaklığıyla iletişim kurmasını beklemektedir.

83

Benzer Belgeler