• Sonuç bulunamadı

Debbie Macomber - Iyi ki Geldin

Belgede Debbie Macomber - Iyi ki Geldin (sayfa 21-200)

Yüncü dükkânının vitrininde, üzerinde örgü bir süveter olan telden mankenin yanında bir kedi uyukluyordu. Düzgün harflerle yazılmış bir tabela, bunun pamuk içerikli bir yün ipliği olan Morning Glory’yle hazırlandığım gösteriyordu. Nervür örgüler, saç örgüsü modeliyle yapılmıştı. Libby saç örgüsü modelim çocukluğundan hatırlıyordu. Annesi öldüğü sırada örmekte olduğu tasarımda saç örgüsü vardı. Libby süveteri hiçbir zaman tamamlamamıştı ve ona ne olduğunu da bilmiyordu. Hiç kuşkusuz babası veya üvey annesi ondan uzun süre önce kurtulmuşlardı.

Robin dükkâna girdiğinde kapının üzerinde bir zil çaldı. Libby içeri çekildiğim hissetti. Dükkânın içine doğru iki adım attı ve üzerine sıcacık bir duygunun çöktüğünü, sıcak bir karşılamayla karşılandığım hissedince duraksadı. Bir yüncü dükkânına en son ne zaman girdiğim hâlâ hatırlayabiliyordu. Annesiyle birlikteydi. Yünler duvarda parlak beyaz kutular içinde sergileniyordu. Her şey renklere göre düzenlenmiş, bu da büyüleyici bir mozaik oluşturmuştu. Kırmızı, yeşil, sarı ve mavi tonları ve dokuları sadece görmek bile onu büyülemişti.

Bir anda Libby genç kızlığının ilk yıllarına, annesiyle oturup ondan mümkün olduğunca çok şey öğrenmek için elinden geleni yaptığı zamanlara geri döndü. Annesi çok hasta ve çok cesurdu. Hayatının son haftalarında her müsait amm Libby’yle geçirmişti, ta ki gücü tükenene kadar.

Libby annesinin sağ kalamayacağına inanmayı reddederken, Molly hakikati biliyordu. Bir ömürlük bilgeliğim tek kızına aktarmak için elinden geleni yapmıştı.

Libby de hatırlayabileceği her şeyi hatırlayarak, hatta unutmamak için bazı şeyleri not alarak onu pürdikkat dinlemişti. Annesinin son talimatları Libby’nin hayat görüşü haline gelmişti.

Kendi hayatının sorumluluğunu üstlen.

Hayallerinin peşinden gitmekten korkma.

Çok çalış ve yapamayacağım söyleyen hiç kimseyi dinleme, çünkü yapabilirsin ve yapacaksın.

Libby’nin içi derin bir kayıp duygusuyla dolmuştu. İşsiz geçen tüm bu haftalar onun kendine olan saygısını kemirip tüketmiş, kendine olan inancımn temellerim un ufak etmişti. Etrafında annesinin güven veren kollarım hissetmeyi, onun kendisini yüreklendirmesini, ilerlemesi ve cesaretim kaybetmemesi için metanet aşılamasını istiyordu.

Dükkâna göz gezdirdi. Her tarafta ustalıklı bir şekilde örgü numuneleri sergileniyordu. Mekânın arka tarafına doğru yerleştirilmiş uzun masa, verilen dersler içindi muhtemelen. Masada on üç, on dört yaşlarında görünen iki genç kız oturuyordu ve görünüşe göre derin bir sohbete dalmışlardı. Biri diğerine yardım ediyor gibiydi.

Kaybedecek zamam olmayan Robin doğruca tezgâha yaklaştı. Robin’e bakan kadın ona ismiyle hitap ederek annesi Ruth’u sordu. Robin annesinin yününün parasım

Debbie Macomber - Iyi ki Geldin

öderken ikisi kısaca sohbet ettiler. Alışveriş üç dakikadan kısa sürdü ve ardından Robin veda etmek için arkasını döndü.

“İşten eve dönerken spor salonuna uğrayıp akşama da sana telefon edeceğim,” dedi Robin Libby’ye, tam kapıya geldiği zaman. Saatine baktı, yüzünü ekşitti ve gitti.

Libby orada kök salmış gibi duruyordu.

“ Size yardımcı olabilir miyim?” diye sordu tezgâhın arkasındaki kadın.

Libby kendini gülünç duruma düşürdüğünü fark etti. “Ah, özür dilerim. Niyetim burada gölün ortasındaki bir flamingo gibi öylece durmak değildi. Sadece bir yüncü dükkânından içeri girmeyeli yıllar oldu - çocukluğumdan beri.”

“Buyurun etrafa bir göz atın isterseniz.”

“Teşekkür ederim, bir bakayım,” dedi Libby kendini aptal gibi ve biraz da sıkılgan hissederek. Duvarın önündeki vitrinli teşhir dolaplarından birinin yanına gitti ve eline itfaiye kırmızısı bir yün çilesi aldı. Etiketi okuyup da ipliğin mısır püskülünden yapıldığını öğrenince şaşırdı.

“Dükkâna daha geçenlerde geldi,” dedi tezgâhtar. “Bu arada benim adım Lydia Goetz.”

“Libby,” dedi Libby de, “Libby Morgan.” Yünü kutusuna geri koydu.

“ Soyadan yapılan ipliklerimiz de var. Ayrıca sütten elde edilen yeni bir iplik de mevcut.”

“İnsanlar hâlâ yün örüyorlar mı?” Tüm bu alternatif iplikleri görünce Libby merak etmişti. Belki de gerçek yünün modası geçmişti.

Lydia gülümsedi. “Ah, evet. Getirttiğimiz ipliklerin büyük çoğunluğu yünden yapılma. Gerçi bir sürü harman ve karışım var. Son birkaç yıldan bu yana örgü dünyası çarpıcı bir değişim geçirdi. Bilseniz hayret edersiniz.”

“ Şu anda bile hayret içerisindeyim.”

Lydia otomatik bir şekilde bir kutuyu düzenleyerek çileleri yeniden istifledi. “Eğer herhangi bir yardıma gerek duyarsanız söylemeniz yeterli.”

Libby başını salladı ve dükkânın iki genç kızın oturmakta olduğu arka tarafına doğru yöneldi.

“Merhaba,” dedi kızlardan biri. “Ben Casey, o da annem. Dükkânın sahibi.”

“Merhaba, Casey.” Libby kıza gülümsedi. Bu sırada Casey’in örgü örmediğini, tığ işi yaptığını fark etti.

Casey, Libby’nin ilgisini fark etmişe benziyordu. “Örgü şişlerine göre tığ iğnesiyle çok daha iyiyim. Bu da arkadaşım Ava; ona tığ işi öğretiyorum.”

Ava hafifçe başını kaldırdı, ama göz temasına girmedi.

“Ne yapıyorsunuz?” diye sordu Libby İkiliye.

Casey oldukça cana yakındı, ama Ava utangaç ve dalgın görünüyordu.

“Prematüre doğmuş bebekler için başlık yapıyoruz. Annemle diğer örgücüler ve tığ işi yapanlar hastanedeki bebekler için başlık hazırlıyorlar. Seattle General Hastanesi.

Hemen caddenin yukarısında.”

Libby orayı iyi biliyordu. “Harika bir iş çıkarıyorsunuz gibi görünüyor.”

“Ben değil,” dedi Ava, başı öne eğikti. “Benimki berbat görünüyor.”

Debbie Macomber - Iyi ki Geldin

Libby onun tam olarak neler hissettiğini biliyordu. Kendisinin ilk girişimleri de oldukça kötü olmuştu. “Ben de örgü örmeyi senin yaşlarındayken öğrendim ve ilk parçalarım korkunç görünüyordu. Annem ne dedi biliyor musun? Güzelleri yapmayı öğreninceye kadar tüm bu çirkinleri örmek zorunda olduğumu söylemişti.” Libby birçok kez bırakmak ve atkıyı çöpe atmak istemiş, ama annesinin basit sözcükleri bu işe tutunmasına yardımcı olmuştu. Haklıydı da. Libby üçüncü veya dördüncü parçasını bitirdiğinde, ilmeklerinde ve örgüsünün geriliminde bir farklılık olduğunu anlamıştı.

Örgü örmeye ilk başladığında ilmekleri o kadar sıkı oluyordu ki, şişin üzerindeki ilmekleri zor hareket ettirebiliyordu. Ama zamanla gevşeyip rahatlamıştı. O zamana kadar bir atkı, bir bulaşık bezi, bir atkı daha örmüş ve bir yeleğe başlamıştı. Yelek hiç fena olmamış ve Libby de onu gururla giymişti.

“Benim annem geçen yıl öldü,” diye fısıldadı Ava. Daha sonra hüzün yüklü bakışlarını kaldırdı.

Libby’nin boğazı sıkışıyordu. Kıza kendisinin de annesini aynı yaşlarda kaybettiğini söylemek istiyordu, ancak annesinden çok nadiren bahsederdi. Ama yine de sözcükler dudaklarından dökülüverdi. “Çok üzgünüm; anneni kaybetmenin nasıl bir şey olduğunu biliyorum,” diye fısıldadı. “Benimki de ben senin yaşlarındayken öldü.”

“Ava benimle takılıyor,” dedi Casey, tuhaf sessizliğe son vererek. “Aksi takdirde Ava ağabeyiyle takılmak zorunda kalıyor ve ağabeyi de tam bir.

“Casey,” diye seslendi Lydia kıza. “Libby’ye neden şapka ağacını göstermiyorsun?”

“Tamam, işte burada. ” Casey işini masanın üzerine bıraktı ve Libby’yi dükkânın diğer tarafına götürdü. Kısa ve kalın kancalarıyla bir palto askılığının üzeri - neredeyse tamamen- inanılmayacak kadar küçük boyutlarda örgü ve tığ işi şapkalarla kaplıydı. “Bunların hepsi erken doğmuş bebekler için,” diye açıkladı yeniyetme genç

Libby şapkalardan birini çıkararak inceledi.

“ Siz de bir tane örmek ister miydiniz?” diye sordu Casey.

Soru Libby’yi hazırlıksız yakalamıştı. “Ben... Bilmiyorum. Örgü örmeyeli çok uzun zaman oldu.”

“Yeniden öğrenmeniz fazla zaman almayacaktır.”

Kızın coşkusu Libby’nin hoşuna gitmişti.

“Yapmalısınız bence,” diyen Casey arkadaşına döndü.

“Belki de yaparım.”

Libby dükkânın ön tarafına doğru ilerledi, dükkân sahibi başka bir müşteriye yardım etmekle meşguldü. Libby vitrine doğru ilerledi, hafifçe kediyi okşayınca kedi mırıltılar çıkardı ve sonra esneyip ön ayaklarını uzatarak gerindi. Libby dükkâna son bir kez göz attıktan sonra kapıya ulaştı ve dışarı çıktı. Hava sıcaktı ve daha da ısınıyordu.

Sonra Robin’in spor salonuna üye olmaktan cayabileceğim düşünerek, arkadaşına bir mesaj atmak için telefonuna sarıldı. Sadece kurnaz olması gerekiyordu. Sırıtarak

ŞİŞMAN yazdı ve “gönder” düğmesine bastı.

Daha bir dakika geçmemişti ki Robin mesaja ŞİŞMAN. ŞİŞMAN. ŞİŞMAN diye

Debbie Macomber - Iyi ki Geldin

karşılık verdi.

Libby güldü ve uçan parmaklarla mesajını gönderdi. DAHA ŞİŞMAN.

Saniyeler sonra Robin EN ŞİŞMAN’la karşılık verdi.

Libby başını kaldırıp da bakıncaya kadar yüncü dükkânının hemen yanında bir çiçekçi dükkânı olduğunu fark etmemişti. Dükkânın adı Susannah’nın Bahçesi’ydi.

Kaldırıma içi yeni kesilmiş çiçeklerle dolu kovalar sıralanmıştı. Libby ani bir dürtüyle bir demet beyaz ve sarı papatya satın aldı ve Robin’le olan saçma sapan mesajlaşmasının moralini iyice yükseltmiş olması dışında hiçbir sebep olmadan güldü. Papatyaları dairesine götürdüğünde, çiçekleri içine koyacağı bir vazosu olmadığını fark edip dehşete düştü.

Saplarını kestikten sonra çiçekleri iki uzun su bardağına yerleştirdi. Birini masasının üzerine, yeniden sağlığına kavuşturmak için bakımını yaptığı bitkinin yanına, diğerini de mutfak masasının ortasına koydu. Öğleden sonrayı dışarıda geçirmenin moralini bu kadar düzeltmesine şaşırmıştı.

Yakın zamana kadar evi, onun için ikinci bir ofis gibi olmuştu. Kanepesine birkaç yastık konsa iyi olabilirdi, duvarlarının çoğu da çıplak kalmıştı. Dairesi ne kadar da çorak görünüyordu. Mekânı biraz güzelleştirmenin kesinlikle bir zararı olmazdı. Bir- iki tablo alabilirdi. Bir başlangıç olurdu en azından. Fikir almak için dergilere bakmanın da faydası dokunabilirdi.

Oturma odasının ortasında durdu ve nabzı hızlanmaya başladı. Eve dönmüş, ama sesli mesajlarını kontrol etmek için koşturmamı şti; ilk kez oluyordu bu. Kırmızı ışığın yanıp söndüğünü görünce kalbi sert sert ve hızla atmaya başladı. Bir iş görüşmesi talebi olabilirdi.

Düğmeye basınca arayanın Robin olduğunu keşfetti. “Tamam, tamam. Mesajını aldım. Pazartesi sabahı altıyı çeyrek geçe orada olacağım. Beni ikna eden sen olduğundan, senin de orada olacağını umuyorum. Ayrıca,” diye ekliyordu Robin, “ben senden daha şişmanım, konu kapanmıştır.”

Libby sırıttı. Eh, şimdi en azından birlikte egzersiz yapmak için bir arkadaşı olacaktı.

O gece haftalardır olduğundan çok daha iyi uyudu. Robin’le yediği öğle yemeği ve yüncü dükkânına yaptığı ziyaret dışında bunun sebebinden pek emin değildi.

Yüncü dükkânı... orayla alakalı bir şeyler onu derinden etkilemişti. Libby ne olduğunu anlayabiliyordu. Dükkândayken kendini annesine daha yakın hissetmişti.

Dükkâna girer girmez bir rahatlama duygusu çökmüştü üzerine. Kendinden uzak tutmaya çalıştığı çirkin ve olumsuz sesler zayıflayarak fısıltıya dönüşmüştü.

* * *

Cuma sabahı, spor salonuna gittikten sonra her zamanki rutinini izleyerek iş bilgilerini araştırmak için internette sörf yaptı. Sonra kontrol etmek için Sarah’yı aradı. Firma beş kişiyi daha işten çıkarmıştı ve Sarah hâlâ bir işi olduğu için kendini şanslı sayıyordu. Libby diğerlerini soruşturduğunda, iş arkadaşlarından ikisinin başka firmalar tarafından işe alındığını öğrendi. Özgüveni bir anda derin ve karanlık bir

Debbie Macomber - Iyi ki Geldin

şüphe çukuruna pike yaptı.

Doğrusu, başkaları iş bulurken neden kendisinin bulamadığını ani ayamı yordu.

Hiçbiri onun kadar uzun saatler boyunca çalışmamıştı. Hiçbiri. Kendisi bir cevherdi.

Tamam, pekâlâ, firmaya hiç büyük müşteri getirmemişti. Bu onun yetenekleri arasında değildi; ama yine de çok çalışkandı - uzun çalışma saatleri bunu kanıtlıyordu.

Saat onda, duşunu yapmış ve giyinmişti. Yüncü dükkânına dönmeyi ve eğer Lydia’nın örgü örmenin temelleri hakkında kendisine yeniden bilgi verecek vakti varsa yün almayı planlıyordu. Çok uzun sürmezdi. Düz ve ters örgüyü çok fazla çaba harcamadan kavrayacağını düşünüyordu; şişe ilk ilmeği atıp örgüye başlamayı unutmuştu sadece. Mülakatlarla iş arayışları arasındaki zamanını dolduracak bir hedefinin, bir amacının olması çok cazip geliyordu. Örgü örebilirdi.

Libby, Bir Yumak Mutluluk’a vardığında, kedi vitrinin içinde kendini ısıtıyordu.

Görünüşe göre dükkânın demirbaşı olmuştu. Libby içeri girdi ve Lydia’nın orada olmadığını anlayınca şaşırdı.

“ Size yardımcı olabilir miyim?” Onu karşılayan kadın meşgul görünüyordu ve Lydia kadar konuksever veya cana yakın sayılmazdı.

“Dün gelmiştim,” diye açıkladı Libby. “Lydia, Casey ve başka bir kızla tanıştım.

Sanırım ismi A va’ydı.”

Diğer kadın ona dikkatle baktı ve karşılık olarak bir yorumda bulunmadı.

“Lydia bana örgüyü yeniden öğrenmem için yardım teklif etmişti.”

“Kız kardeşim iyi bir öğretmendir.”

“Lydia kardeşiniz mi?” Her ikisi de aynı kahverengi saçlara ve gözlere sahip oldukları halde, herhangi iki kadının olabileceği kadar farklıydılar birbirlerinden.

Kişiliklerindeki belirgin farklara ilaveten, Lydia’nın ince ve narin olmasına karşılık, kız kardeşi iri yapılı ve kalın kemikliydi.

“İsmim Margaret ve bununla epeyce sık karşılaşıyorum.”

“Neyle?”

“Benim Lydia’nın kardeşi olduğumu öğrendikleri zaman insanların yüzünde beliren şu şaşkın ifadeyle. Lydia küçükken kanser oldu ve sanırım bu da gelişmesini engelledi.”

“Ya.”

“Bu sabah annemizi bir doktor randevusuna götürdü. Anneme sırayla yardım ediyoruz.”

Libby prematüre bebek şapkalarının teşhir edildiği yere doğru yürüdü. “Bunlardan örebilirim diye düşünüyorum, ama başlamak için biraz yardıma ihtiyacım var.”

“Bu konuda sana yardımcı olabilirim.” Margaret tezgâhın arkasından çıktı. “Eğer kaba göründüysem özür dilerim, Lydia benden çok daha konuşkan biridir. Şişin var mı?”

“ Şeyy... hayır. Aslında her şeye ihtiyacım olacak.”

“ Sorun değil.” Margaret canlı bir yürüyüşle dükkânın bir ucundan diğerine doğru yürüyerek malzemeleri topladı. “Ne renk yün istiyorsun?”

“E e ...”

Debbie Macomber - Iyi ki Geldin

“Pembe, mavi, yumuşak bir renk?”

“Yumuşak bir renk sanırım.” Libby diğer kadına ayak uydurmakta zorlanıyordu.

Margaret eline şeftali renginde bir iplik yumağı alıverdi.

“Lydia’nın tercih ettiği model yuvarlak örmeyi gerektiriyor, ama düz şişler için de başka bir modeli var.” Durdu ve Libby’ye baktı.

Libby gözlerini kırpıştırdı, sorulanın ne olduğundan pek emin değildi. “ Şimdiye kadar yuvarlak bir şey örüp örmediğimi bilmiyorum.”

“Hiç sorun değil,” dedi Margaret ve teşhir dolabından bir çift düz şiş çıkardı. “Yün ve şişlere ilave olarak, bir mezura ve makasa da ihtiyacın olacak.”

Bu yardım projesi pahalıya patlayacaktı anlaşılan. “Bunun bana maliyeti tam olarak ne olacak?”

“Düşündüğünden az. Lydia yardım projeleri için yün alanlara indirim yapıyor.”

“Tamam.” Margaret hesap yaparken, Libby banka kartını çıkardı. “Bana bu sabah yardım etmeniz mümkün olacak mı?” Artık yünü ve şişleri olduğu için, Libby başlamak için sabırsızlanıyordu.

“Kesinlikle.”

Dükkâna başka biri girdi ve Margaret onu ismiyle selamladı. Libby önceki gün Casey ve Ava’yla tanıştığı arkadaki masaya oturdu ve Margaret’ın kendisine katılmasını bekledi. Fazla beklemesi gerekmemişti. Gelen müşteri tam olarak ne istediğini biliyordu, alışverişini yapmış ve gitmişti.

Margaret, Libby’nin yanına geldi. “Ben genellikle tığ işi yapıyorum,” diye açıkladı,

“ama örgü de örüyorum. Sanırım en iyisi klasik ilmeklerle başlamak.” Libby’ye tek sayfalık bir kâğıdın üzerindeki örneği verdi. Şapkanın resmi tekrar tekrar kopyalanmaktan dolayı epey solmuştu, ama Libby bunun önemli olduğunu sanmıyordu.

“A h... tab ii... sen hangisi daha iyi olur diyorsun.”

“Önce talimatları baştan sona okumak isteyebilirsin,” diye önerdi Margaret.

“Tamam.” Libby kâğıda uzandı. Yazanları anlamak oldukça kolaydı.

“Bitirdin mi?”

Libby başını salladı.

Margaret te k b ir düğüm atıp şişe geçirdi. Libby’nin nasıl yapıldığını anlaması için Margaret’ın sadece iki ilmek atması yetmişti. Bu sırada dükkâna başka bir müşteri uğradı ve Margaret masadan uzaklaştı. Geri döndüğünde, Libby şişe gerekli sayıda ilmeği atmıştı.

“Bir-iki şapkayı haraşo örmeni tavsiye ederim, bir sıra ördükten sonra diğer sırayı ters öreceksin. Bunu rahatça yapmaya başladığın zaman, Lydia sana çift uçlu şişlerle veya iki yuvarlak şişle nasıl yuvarlak örgü öreceğini gösterebilir.”

Bütün bunlar Libby’ye biraz Yunanca gibi geliyordu, ama sanki anlamış gibi başını salladı.

Lydia dükkânâ döndüğünde Libby’nin ilk şapkası tamamlanmıştı. Casey de Lydia’yla birlikteydi ve Libby’yi görür görmez genç kızın yüzünde kocaman bir tebessüm belirmişti. Alelacele arka masaya koşturdu.

“Yine geldin demek.”

Debbie Macomber - Iyi ki Geldin

Libby kızın coşkusunu görünce gülümsedi. “Bana ilham verdin.”

“Daha sonra Ava da uğrayacak. K alabilir misin?”

Libby’nin yetişmek için acele edeceği bir yer yoktu. “Tabii.”

“İstersen ben seninle otururum.” Casey bir sandalye çekti ve Libby’nin yanına oturdu. Sırt çantasından işini çıkararak üzerinde çalışmaya başladı.

Birkaç dakika sonra Lydia da onlara katıldı.

“Libby gelmeyekarar verdiğine sevindim. Margaret’ın senin için her şeyi ayarladığını görüyorum.”

Libby başıyla onayladı. “İlmekler o kadar düzgün d eğil...”

“Ava’ya ne söylediğini hatırlasana,” diye hatırlattı Casey. “Gerçekten işe yaradı.

Ava bırakmaya hazırdı, ama sen güzel bir şeyler ortaya çıkarabilmek için önce tüm o çirkin olanları yapmak zorunda olduğunu söyledin. Hâlâ güzel olanları bekliyor, ama ben Ava’ya artık çok az kaldığını söyledim.”

“Görünüşe bakılırsa benim de ilk başta çirkin olanlarından birkaç tane yapmam gerekecek,” dedi Libby ve gülümsedi. Casey de gülümseyerek karşılık verdi.

Debbie Macomber - Iyi ki Geldin

Aydınlık pazartesi sabahının erken saatlerinde, Libby spor salonunun lobisinde Robin’i bekliyordu. Hafta sonunda mesajlaşmaya devam etmişler, ama arkadaşı bir daha spor salonundan söz etmemişti.

“Geleceğinden pek emin değildim,” diye itiraf etti Libby, Robin spor salonunun kapısından girerken.

Hiçbir zaman sabahları neşeli olan tiplerden olmayan Robin homurdanarak yanıtladı: “Ben de, ama buradayım işte.” Yanında getirdiği yedek kıyafetler Libby’ye arkadaşının antrenmandan sonra doğruca ofise gitmeye kararlı olduğunu anlatıyordu.

Eğer işi olsaydı Libby de aynısını yapardı, gerçi işsiz olduğunun bu şekilde hatırlatılmasına hiç gerek yoktu. Tutumlu yaşayınca, kıdem tazminatı ve işsizlik yardımları onu maddi olarak şimdiye kadar idare etmişti, ama tasarruflarına el atmasına fazla zaman kalmamıştı. Bunun düşüncesi bile dehşete kapılmasına neden oluyordu.

“Hadi başlayalım,” dedi Libby, Robin’e işin püf noktalarını göstermek için sabırsızlanıyordu. Yan yana eşya dolapları buldular ve salona doğru yöneldiler.

Sabahın bu vaktinde spor salonu Libby’nin her zamanki saatinden daha da yoğundu.

Koşu bandının bekleme listesine isimlerini yazdılar ve aletler boşalıncaya kadar ikinci kattaki koşu pistinde yürümeye başladılar. Koşu yapanlar sanki Libby ve Robin kıpırdamadan duruyorlarmış gibi koşarak yanlarından geçiyordu. Libby neşeyle Robin’e kaplumbağaların tavşanları daima geçtiğini hatırlattı. Robin ise anlaşılmaz bir şeyler homurdanarak yanıtladı.

“Ben şimdiden yoruldum,” diye şikâyet etti koşu bandı sıraları için ana kata ulaştı kİ arında.

Libby ilk haftasının ardından kaslarının ne kadar acıdığını ve kendini ne kadar formsuz hissettiğini hatırladı, ama hiçbir şey söylemedi. Daha başlamadan Robin’in gözünü korkutmaya hiç gerek yoktu.

Libby kendi makinesine çıktı, programı ayarladı ve yürümeye başladı. İlk dakikalarda yavaş ve kolay olan temposu gitgide hızlı bir koşuya dönüşüyor, koşu bandının açısı da gittikçe artıyordu. Eğitmen Robin’in aletini ayarladı ve birkaç cesaret verici söz ettikten sonra oradan ayrıldı.

“O kadar da kötü değilmiş,” dedi Robin yürümeye başlarken.

“O kadar da kötü değilmiş,” dedi Robin yürümeye başlarken.

Belgede Debbie Macomber - Iyi ki Geldin (sayfa 21-200)

Benzer Belgeler