• Sonuç bulunamadı

Değişim Sürecinde IMF ve IMF'nin Geleceği

Temelde üye ülkelerin ödemeler dengelerinde yaşadıkları sorunlar ile ilgilenmek üzere kurulan IMF, zaman içinde ortaya çıkan değişimler çerçevesinde üyelerine yeni imkanlar sunmuş ve gelişmekte olan ülkelerin yaşadıkları bütün ekonomik sorunlarına çözüm aramaya başlamıştır. Aslında bu durum, gelişmiş ülkelerin karşılaştıkları ödemeler dengesi sorunlarını IMF dışında aramaları ile başlayan bir süreçtir. Gelişmiş ülkelerin bu tutumları karşısında IMF de gelişmekte olan ülkeler üzerine yoğunlaşmıştır. Gelişmekte olan ülkelerin içinde bulunduğu ekonomik yapının dış denge sorunun ötesinde daha büyük boyutta kırılganlıklar içermesi nedeniyle de IMF, bu ülkelerin dış denge haricindeki diğer ekonomik sorunları ile de uğraşır hale gelmiştir.

Gelişmekte olan ülkelerin yaşadığı krizlerde IMF’nin bu ülkelere finansal ve teknik olarak sağladığı destekler bunun açık göstergeleridir.

Bununla beraber son dönemde Arjantin, Brezilya gibi gelişmekte olan ülkelerin de IMF’ye olan yükümlülüklerini vadesinden önce ödeyip bitirme telaşı içinde oldukları ve ekonomik sorunlarının çözümlerini IMF dışında aramaya başladıkları görülmektedir. Bunun genel bir eğilim olup olmadığını anlamak amacıyla 2006 yılı itibarıyla IMF ile Stand-by düzenlemesi yapan ülkeler incelendiğinde ise bu tezin doğrulandığı söylenebilir. Aşağıdaki tablo 2006 yılı itibarıyla IMF ile Stand-by düzenlemesi ilişkisi içinde bulunan ülkeleri göstermektedir.

TABLO 4.4. IMF İLE STAND-BY İLİŞKİSİ İÇİNDE YER ALAN ÜLKELER (2006)

Bitiş Tarihi Tutar Kullanım

Bulgaristan 05.09.2006 100 0 Kolombiya 02.11.2006 405 0 Hırvatistan 15.11.2006 99 0 Dominik Cumhuriyeti 31.05.2007 438 245 Irak 22.03.2007 475 0 Makedonya 30.08.2008 52 11 Paraguay 31.08.2008 65 0 Peru 16.08.2006 287 0 Romanya 06.07.2006 250 0 Türkiye 10.05.2008 6.662 1.665 Uruguay 07.06.2008 766 177 Toplam 9.599 2.098

Kaynak: IMF, Haziran 2006

Tabloda görüldüğü gibi IMF, 11 gelişmekte olan ülke ile yaklaşık 10 milyar SDR’lik Stand-by düzenlemesi ilişkisindedir. Ancak bu tablodan Türkiye’nin çıkartılması durumunda IMF’nin sağladığı imkanların toplam miktarının oldukça düşük seviyelerde kalmaktadır. Bu tutarın bu düzeyde kalmasının en önemli nedeni; ülkelerin yaşadıkları mali dengesizlikleri günümüzde kendi olanakları ile daha uzun süre finanse etme şansına sahip olmalarıdır.

IMF’nin geleceğine ilişkin mevcudiyeti hakkında büyük soru işaretleri oluşturan bu hususa karşılık, günümüzde gelişmekte olan ülkelerin halen döviz kuru dengesizliklerinden ve kötü makroekonomik politikalardan kaynaklanan risklerinin giderilemediği de bir yadsınamaz gerçektir. Bu sebeple gelişmekte

olan ülkelerde finansal krizler yaşanmaya ve finansal krizlerin küresel ekonomide yarattığı dengesizliklerle uğraşacak uluslararası bir kuruluşa gereksinim duyulmaya devam edecektir. Günümüzde bölgesel bazı örgütlenmelere gidilmekle beraber, tüm dünyayı etkileyecek nitelikte olan krizlerin bölgesel veya yerel kuruluşlar tarafından çözülmesi oldukça güçtür. IMF ise yıllardır dünyanın her kıtasındaki üye ülke ekonomilerini yakından takip etmenin avantajı ve ilgili ülkelere sunacağı finansal imkanlar ile kriz dönemlerinde kilit rol oynayabilecek nitelikte bir kuruluştur.

Diğer taraftan IMF’nin üzerine düşenleri doğru bir şekilde yerine getirebilmesi ve gelecekteki konumunu pekiştirmesi için bir değişim sürecinden geçmesi şarttır. Bu kapsamda ilk olarak IMF’nin olası finansal krizlere ve istikrarsız bir küresel makroekonomik ortama karşı mali olarak hazırlıklı olması gerekmektedir. Çünkü Türkiye, Brezilya, Filipinler gibi bir çok gelişmekte olan ülkenin düşük döviz rezervlerine karşın oldukça kabarık borç iç stokları vardır. Bu durum risklerin ekonomik sistemde hala mevcut olduğunun somut bir göstergesidir. Bu noktada IMF’nin üzerine düşen en kritik görev; finansal istikrarın bekçiliğini yapmak, parasal sistemlerdeki aksaklıkları önceden tespit edip bunları krize yol açmadan düzeltmektir. Aksi taktirde yüksek borç stokuna sahip ülkelere olan güvenin değişik sebeplerle azalması, bu ülkelerde her an küresel bir krize yol açabilecek niteliktedir.

Bu çerçevede IMF, normal şartlarda proaktif bir rol üstlenmeli ancak kriz dönemlerinde ise bir kriz yöneticisi olarak hareket etmeyi bilmelidir. Kriz yöneticiliği ile ilgili olarak IMF’nin Arjantin ile ilgili yaşananlardan önemli dersler çıkarması gerekmektedir. Çünkü Arjantin borçlarını ödemeyeceğini açıkladığı zaman IMF, Arjantin ile alacaklıları arasında köprü vazifesi kurmayıp bir kriz yöneticisi gibi davranmamış ve Arjantin’e borçlarını yeniden yapılandıracak bir ekonomik uyum programı sunmamıştır.

Değişim sürecinde ilk olarak IMF’nin yaptığı gözetimler ele alınmalıdır. IMF, gözetimlerde sadece ülke ekonomisini göz önüne alan politikalardan ziyade ilgili ülkedeki mevcut durumun tüm dünya ekonomisine etkilerini kapsayacak şekilde değerlendirmeler yapmalıdır. Buna göre gözetimlerde ilk

göze çarpan unsur, IMF’nin kur rejimine ilişkin inceleme ve düzenlemelerinin yetersiz olduğudur. Çünkü bu durum günümüzde iki önemli problem doğurmaktadır. Bunlardan ilki cari fazla veren ülkelerin (Çin, Suudi Arabistan) ulusal paralarını, cari açık veren ülkelerin ulusal paralarına (ABD) bağlamaları, ikincisi ise bu ülkelerin uyguladıkları bu kur rejimi ile paralarını aşırı değerli kılmalarıdır. IMF ise bu konuda pasif bir tutum sergilemektedir. Oysa bu durum ileride ticaret kısıtlamaları gibi çok daha ciddi problemlere yol açabilecek nitelikte hassas bir konudur. IMF’ye bu noktada düşen görev; kur rejimi gibi ulusal düzenlemelerin küresel ekonomiyi olumsuz olarak etkilemeyecek nitelikte uygulanmasını sağlamak olmalıdır.

İkinci olarak IMF, gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin çeşitli hususlarda farklı görüşlerde olmasından kaynaklanan bir politika karmaşası yaşamaktadır. Örneğin G-7 ülkeleri, IMF’nin üye ülkelere sunduğu imkanların kota limitlerini aşmasına karşı çıkan bir tavır içindedir. Diğer taraftan gelişmekte olan ülkeler ise bunu destekleyen hatta sunulan imkanların vadesinin uzatılmasını isteyen bir görünümdedirler. Bu ve buna benzer tartışmaların ortasında kalan IMF, hem küresel ekonominin gelişimi hem de gelecekte kendi mevcudiyetini garanti altına almak için dünya ülkeleri için en doğru politikaları oluşturmalıdır. Bunun yanında gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında yapılan bu tartışmaların doğru bir zemine oturtulması için tüm ülkelerin IMF’deki kotalarının ve oy güçlerinin tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. Mevcut durumda gelişmekte olan ülkeler kota hesaplarına göre daha fazla oy gücü elde edecek konumda oldukları halde kotalara ilişkin güncelleme henüz gerçekleşmemiştir. Yapılacak bir güncelleme ile Avrupa ülkelerinden Asya ülkelerine oygücü transferi olacaktır. Bu düzenlemelerin yapılması ile IMF, bağımsız ve adil bir kurum olduğunu gösterecek ve uluslararası bir kuruluş olarak varlığını sürdürmek için gereksinim duyduğu itibar ve güveni daha fazla tesis edebilecektir (Roubini ve Setser, 2006).