• Sonuç bulunamadı

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, Sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır?...

ifadesiyle ilim adamı olduğunu düşünen veya öyle zannedenleri “Önce kendini tanı!”

diye ikaz etmektedir. Bu anlamlı söz en eski bilgelerden beri hep tekrar edilip günümüze kadar gelmiştir ve geçerliliğini korumaktadır. Çünkü herkes için kendini tanımak ve bilmek, başarılması gereken en önemli görevlerdendir. Ayrıca tüm insanî değerlerin kaynağıdır. Kişinin kendini tanıması demek, bağımsız ve özgün, kendine has bir kişiliğe sahip olduğunun farkına varması demektir. Ne olduğunu, hayattan ne istediğini, hangi yönde yürümesi gerektiğini bilmek buna bağlıdır. Kendini tanımak, öncelikle duygu ve düşüncelerinin, istek ve ideallerinin, güçlü ve zayıf yanlarının farkına varmaktır. Dolayısıyla davranışlarını kontrol etmek demektir. Her duygu ve düşüncede, davranışa dönüşme eğilimi vardır. Onun için içinde yaşattığımız duygu ve düşünceleri tanımamız çok önemlidir. Gerçek bir eğitim, önce kendini tanımak ile başlar. Eğitimin asıl amacı, kişinin kendini bilmesi ve kendi kendisini eğitmesidir.217 Bireyler, duygu ve düşüncelerini tanıdıkça davranışları da şekillenecek, belli bir hayat tarzına, bazı evrensel hedef ve değerlere kendini adamış bireyler olabilecektir. Bu da ancak, bireylerin davranışlarını eğitmesiyle mümkün olabilecektir. Kur’an-ı Kerim’in sürekli insanı akletmeye davet etmesi gibi, şair de insanları sorgulamaya, düşünmeye ve akletmeye davet etmektedir ve aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’in tebliğ metotları

215 Numanoğlu, Şuur, ss. 242-43.

216 Numanoğlu, Şuur, ss. 265-69.

217 Hökelekli, Değerler Psikolojisi ve Eğitim Ailede, Okulda, Toplumda, s. 15.

içerisinde yer alan benzetme, hikâyeleştirme de diyebileceğimiz kıssa metodu, örneklerle anlatım ve benzetmelere de şiirlerinde yer vermiştir. Böylelikle insanların doğru yolda, duygu ve düşüncelerini şekillendirmelerini ve bunları da davranışlarına yansıtmalarını istemektedir.

1. Teşbih (Benzetme)

Teşbih; aralarında çeşitli yönlerden benzerlik bulunan zayıf olanı, kuvvetli olana benzetme sanatıdır. Teşbih, heyecana bağlı olarak ortaya çıkan bir sanattır. Sanatkâr kendisini etkileyen, üzerinde etki bırakan, bir olay ya da varlık karşısında heyecanlanır.

Bu heyecânını daha kuvvetli ve tesirli anlatabilmek ve o ruh halini okuyucuya da yansıtabilmek için benzetmeler yapma yoluna gider.218

Ayrıca yine benzetme içerisine dâhil edilen, heyecana dayalı teşhis ve intak sanatları da, duygu sağanağı altındaki insanın, kendisini saran duyguları, çevreye ve diğer varlıklarada vermek ve kendi ruhuna onları da ortak etmesiyle oluşur. Söz konusu varlıklar, insana benzerlik kazanırlar. Eserde, o varlıkların ismi geçer ama bunlar özellikleri bakımından tamamen insan gibi mütalaa edilirler. Yani bu sanatlar, kişi sayılmayan ve konuşamayan varlıklarla ilgilidir.

Kişilik ve konuşma, insana ait özellikler olduğu için insan olmayan varlıkları, insana benzeterek onlara insan özellikleri vermek bu sanatın temelini oluşturur.

Öyleyse bir hayvanı, bitkiyi veya cansız bir varlığı insana benzetmek; ‘teşhis’

sanatını meydana getirirken, bu varlıklara konuşma özelliği de verilirse ‘intak’

sanatı yapılmış olur. Teşhis’in bir derece ilerisi intak’tır. Heyecanın etkisi biraz daha yükselirse, bu varlıklar sadece insanî özellikler taşımakla kalmayıp, bizim duygularımızı söylemeye başlarlar, yani konuşurlar.”219

Şair Numanoğlu da, bu sanatı özellikle “Ölüden Mektuplar 1-2-3-4-5-6-7”220,

“Dostlarım221, “Ey Mevtâ222’ şiirlerinde kullanmıştır, diyebiliriz. Ölünün gözünden ve sözünden, çevresinde yaşananları anlatırken insanların hayatlarında yaptıkları hataları, şeytanın oyunlarını vs. biraz mizahî, biraz da masalımsı şekilde anlatmaktadır.

Böylelikle insanları uyandırarak, yaşadıkları ve yaşayabilecekleri olaylara karşı daha dikkatli ve uyanık olmalarını hatırlatmaktadır. Bunu yaparken de duyguları uyarıp, davranışlarına dönüşebilecek benzetmeler yapmaktadır.

218 Kocakaplan, Açıklamalı Edebî Sanatlar, s. 161.

219 Kocakaplan, Açıklamalı Edebî Sanatlar, s. 175.

220 Numanoğlu, Şuur, ss. 142-72.

221 Numanoğlu, Şuur, ss. 216-17.

222 Numanoğlu, Şuur, ss. 284-85.

“Doğruyu Söyleyen Dost Gerek Bana”223 şiirinde de “Konuş, Ey Musalla!”,

“Konuşun Mezar Taşları!”, diye seslenerek, toprağı “Toprak Ana” şeklinde ana ismiyle birlikte anarak, cansız varlıkları konuşturarak intak sanatını kullanmıştır. Böylelikle insanların duygularını harekete geçirip, davranışlarını etkilemek istemektedir.

Numanoğlu, “Şeytana Açık Mektup”224 şiiriyle de “Ey Şeytan…” gibi seslenişlerle, onu karşısında duran bir kişi olarak göstermektedir. Onun girdiği kılıkları, süslü oyunları anlatırken, insanların ilgilerini çekip zihinlerini uyandırmak istemektedir.

“Beytullah”225 şiirinde o kutsal mekânı, Kâinat sarayına; yıldızları, ayı, avizeye;

yedi kat göğü, çatıya benzetirken Beytullah’ın güzelliğini daha akıllarda kalıcı olacak şekilde anlatmak istemiştir.

Gözün aydın ey mevtâ! Kutlu olsun seferin, Dilerim ki; cennettir, Allah indinde yerin.

İşte, kurtuldun artık, dünya denen kafesten, Ve kurtuldun nihâyet, korktuğun son nefesten.226

dörtlüğüyle başlayan şiirinde, insanın ölümüyle, dünyadaki yaşadığı sıkıntılardan kurtulduğunu, dünyadaki kötülüklerin artık ona zarar veremeyeceğini ama orda temyiz bekleyen nice dosyaların olduğunu ve gerçek Dost’u bulanın, geri dönmek istemeyeceğini, ölüyü sanki karşısında duran bir kişi gibi, canlı bir insana benzeterek, günümüz insanlarına uyarılarda bulunmaktadır.

2. Hikâyeleştirme

İnsan tabiatının kıssa ya da hikâye ile eğitime de ihtiyacı vardır. Muhayyilenin devamlı olarak genişlemesi için, görmediği halde içinde teşekkül ettireceği olaylara ihtiyacı vardır. Yaşlılar daima gençliklerini anarlar. Bu hatırlama onlara yeni bir güç verir.227 Kıssa ya da hikâye ile eğitim yönteminin, insanın güzelliğe özenen sanat ruhunu ortaya çıkarması, incelmiş hassasiyeti çoğaltması, ruh âlemi ve Kâinat hakkında tefekkürü geliştirip daha derin düşündürmesi, insan aklını olaylardan ibret alma, hidâyeti arama ve sapıklıktan uzak durma düşüncesine sevketmesi mümkündür.228

223 Numanoğlu, Şuur, ss. 178-79.

224 Numanoğlu, Şuur, ss. 196-98.

225 Numanoğlu, Şuur, s. 290.

226 Numanoğlu, Şuur, ss. 414-15.

227 Bayraklı, İslam’da Eğitim, s. 199.

228 Mehmet Yaşar Kandemir, Örneklerle İslam Ahlakı, Rağbet Yayınları, 2000.

Şair, “Ölüye Mektup”229 şiirinde dörtlükler halinde bir nevî hikâye oluşturmuştur. Ölümün gerçekliğini anlatırken, çevrede olup bitenleri ise biraz mizahî, biraz da iğneleyici tarzda ele almıştır. Camide ölünün defni için beklenirken, evde dost bildiklerinin kadehlerde güya teselli arayışları, cenaze namazından kaçınmaları, alkış sesleriyle mezarlığın inlemesi, eşinin dönüşte düşündükleri vs. gibi ölünün yakın bildiklerinin düşündüklerini ve yaptıklarını veciz bir şekilde anlatmıştır. Böylelikle insanların, ölüm ve sonrasında hakkında olabilecekleri üzerine düşünüp, hassasiyetlerini arttırmak ve tefekküre dalmalarını istemektedir. Hikâyeleştirerek de daha kalıcı olmasını istemektedir.

Beytullah yolunda mola veren şair, gözü yaşlı küçücük bir karıncayla karşılaşır.

Karınca ona, Beytullah’a varmaya gücünün yetmeyeceğini söylediklerinden üzgün olduğunu ve Beytullah’a varınca onu hatırlamasını söyler. Beraber gitme teklifini üzülerek reddeden küçük karınca, ‘bana, yolunda ölmek düşer’ der. O esnada uykuya dalıveren şair, rüyada elinde küçük karınca ile Kâbe’de olduklarını görür. Uyandığında ise karıncadan iz yoktur. Şair, bu küçük, beyitler halindeki hikâyesiyle aslında pek çok ders vermek istemektedir.230

Geçen gün eve koşarak gelen çocuk, parkta dört arkadaşının, camiye gittiğinden dolayı onunla tartıştıklarını ve bu çağda bağnazlığa yer olmadığını, ahlâk masallarına da tok olduklarını söylediklerini anlatır, babasına. Çocuk bu ya, etkilenir arkadaşlarından ve babasına bu kadar çabanın, ibâdetin boşa mı olduğunu sorar. Babası; ‘sen, o fâsıklara, çağdaş geçinen münâfıklara bakma çocuğum! Onlar ne hayâ, ne edep tanır, hedefleri İslâm’dır. Dillerinde şehvet şarkısı, gözleri, kulakları, gönülleri mühürlüdür.

Kıvrak dilleriyle şeytanın avukatıdır. Oysaki dünya sefâ değil, imtihan yeridir. Ancak bu gaflet bendini, Kur’ân yıkar. Sen kurtar kendini, geç kalma çocuğum!’ der.231 Bu küçük hikâyemsi şiiriyle şair, günümüz Müslümanlarını eleştiren, çağdaş geçinen, ahlâkî değer yargılarından uzak insanları eleştirmektedir.