• Sonuç bulunamadı

Darüşşafaka Okulu

3. PERA’DA RESİM ÜRETİM ORTAMI (1844-1916)

3.2.1. Darüşşafaka Okulu

Darüşşafaka Okulu, 1873 yılında yetim ve yoksul müslüman çocuklarının eğitim görebilmesi için kurulmuş, dönemin önemli eğitim kurumlarındandır. İlk olarak 30 Mart 1863 tarihinde Abdülaziz’in fermanı ile "aceze-yi eytam ve etfal-i müslimenin talim ve terbiyeleri için" Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye adıyla kurulan cemiyet, daha sonraki tarihlerde kurulan Mekteb-i Sultani’nin kurumsal yapısı ve eğitim programından etkilenilerek, 1873 yılında sivil bir orta öğretim kurumuna dönüştürülür.1868 yılında Fatih’te Maşuk Paşa Konağı ve arsasının satın alınmasıyla başlatılan mimari proje çalışmaları Haziran 1873 tarihinde tamamlanır.

(Sakaoğlu, 1994: 1) Sultan Abdülaziz’in doğrudan desteklediği okulda, verilen

eğitim, Mekteb-i Sultani’deki eğitime yakındır. Uygulanan program içinde resim derslerinin de olması hem bu benzerliğin hem de o dönemin özellikle askeri

191 H.Eldem, 1970: 32. / JC 14 Juillet 1849. “Askeri okulda öğrenciler (...) Mösyö Guès’in mükemmel

okullarında sık sık rastlanılmaya başlanan teknik resim ve desen derslerinin yaygınlaşmasıyla ilgilidir. Darüşşafaka’da Mekteb-i Sultani’de olduğu gibi en çok göze batan şey ise “Hayali Resim”, ”Tabiattan Resim”, “Hendesi Resim” gibi farklı başlıklar altında çok sayıda resim dersinin programa konmuş olmasıdır. (Çoker,

1983a: 9) Resim derslerinin bu denli kapsamlı oluşu elbette öğrencilerin daha

kapsamlı resim eğitimi almalarını, dolayısıyla da daha fazla resim üretmelerini sağlamış olmalıdır. Nitekim ilk mezunlarını verdiği 1881 yılında, Okul Yönetimi öğrencilerin eserlerinden oluşan bir sergi düzenlemiştir. Sonraki yıllarda da hemen hemen her yıl sonunda, okul müdürünün bizzat Sultanı ziyarete giderek, öğrencilerinin yaptığı tabloları sunması bir alışkanlık halini alır. Okul yönetimin büyük bir titizlikle gerçekleştirdiği bu ziyaretler neticesinde okulun ismi resim konusunda dikkat çekmeye başlar. Öyle ki ileride bu öğrenciler Türk Resim Tarihi’nde “Darüşşafakalı Ressamlar192” olarak anılacaklar ve 19. Yüzyılda iyice gelişmeye başlayan resim üretim ortamının hareketlenmesine katkı sağlayan figürler olarak tanınacaklardır.

Resim geleneği açısından ürettikleri eserler değerlendirildiğinde ilk söylenen, fotoğraf üzerinde çalışmış olmaları sebebiyle resimlerde dikkati çeken ince detayların belirginliğidir. Ekseri Yıldız Sarayı, Saraya eklenen yeni pavyonlar, sarayın bahçeleri, havuzlar, kabul salonları gibi çeşitli mekânların konu edildiği resimlerde193 öğrencilerin çoğu zaman tablolarına imza atmamış olmaları, belki de bu çalışmaları yapanlar için resimlerinin “bir dersin gereği” olarak algılanmasına işaret etmektedir. Öte yandan resimlerin birbirleriyle olan benzerlikleri, resme kaynaklık eden görüntünün aynı olmasıyla açıklanamayacak kadar belirgindir. Bu durum, okulda yaptırılan resimlerde kişinin bireysel üslubunun öne çıkarılması gibi “sanatsal” bir yaklaşımın beklenmediğinin bir göstergesi olarak görülebilir. Bununla beraber Sultanın huzuruna getirilen resimleri istisnasız ödüllendirmesi de, öğrencilerin bir sonraki yıl için yine benzer konuları çalışmalarına, hatta neredeyse bire bir aynı resmi yeniden yapmalarına neden olmuş olabilir. Adnan Çoker’e göre resimlerin birbirleriyle aynı tarzda olması, Saraydan gelmiş olabilecek siparişlerle ilgilidir. (Çoker, 1983a: 8) Ancak araştırma sırasında Saraydan Darüşşafaka öğrencilerine sipariş verildiğine dair bir belgeye rastlanmadığı gibi, okul müdürünün bu konuda özel bir çaba sarfederek resimleri Saray’a sunduğu görülmüştür. Öğrencilerin sonraki yaşamlarında pek çoğunun Posta ve Telgraf İdaresi başta olmak üzere devletin çeşitli kademelerinde memuriyete başlamış olmaları ise

192 Çoker, 1983a: 4. 193 Tekinalp, 2004: 143.

ressamlığı geçinmek için bir uğraş olarak seçmediklerini doğrular

(Sakaoğlu,1994:1) Bu kadar kapsamlı resim dersleri görmüş olmalarına rağmen,

mezun olduktan sonra ressamlığı seçmemiş olmaları düşündürücüdür. Yine de bu yargının istisnalarına rastlamak sevindiricidir. Hüseyin Giritli örneğinde olduğu gibi, öğrenciler arasından ressam kimliklerini, birinci kimlik olarak benimsemiş birkaç kişi çıkmıştır. (Tekinalp, 2004: 145)

Çalışma kapsamında incelenen gazetelerde Darüşşafakalı ressamlar konusunda çıkan haberlere bakılacak olursa, ilk haberin 1886 yılına ait olduğu görülür. Habere göre Darüşşafakalı 5 öğrencinin tabloları 25 Aralık 1886 tarihinde Sultan II. Abdülhamid’in beğenisine sunulmuş ve Sultan da eserleri çok beğenerek, toplam 2000 kuruş para ödülü vermeyi uygun görmüş, ayrıca her bir öğrenciye de birer altın madalya hediye etmiştir. Bu şekilde taltif edilmiş olmak okul müdürü Hüseyin Bey’i de ziyadesiyle memnun etmiştir 194.

Benzer içerikte bir başka haber ise Ağustos 1892 tarihinde yayımlanmıştır. Okul Yönetimi, dokuz öğrencinin yaptığı yağlı boya resimleri Saraya götürmüş, Sultan da yine her öğrenciye hem para ödülü hem de madalya vererek onları mükafatlandırmıştır195. Önceki haberden farklı olarak okul müdürü Hüseyin Bey bu defa resim öğretmeni Fahrettin Efendi ile birlikte saraya gitmiştir. Öte yandan eserleri sunulan öğrencilerden birinin yaşamını henüz yitirmiş olması sebebiyle, bu öğrencinin yaptığı resim için alacağı ödülün ailesine iletilmek üzere okul yönetimine verilmesi, aileler açısından da resim yapmanın ödüle tabi bir şey olabileceğine dair fikir edinmelerinde etki etmiş olmalıdır. Gerek Sultanın cömertliği, gerekse okul müdürü Hüseyin Bey’in bu konudaki olumlu yaklaşımı sebebiyle her yıl sonunda tekrarlanan bu ziyaretlerden bir başkasında ise (1893 yılı) Ramiz, Rıfat, Mehmed, Ahmed, Yusuf, Hilmi, Süleyman, Ali ve Arif isimli öğrenciler hem okullarından mezun oldukları için, hem de resimlerinin güzelliği sebebiyle ödüllendirilmişlerdir196. Bu kişilerden Hilmi ve Arif daha sonraki yıllarda Darüşşafaka’da resim öğretmenliği yapacaklardır (Katipoğlu, 1994, c.3: 2) Bu ziyaretlerin 1895 yılına kadar sürdüğü

gazetelerden takip edilmiştir197.

Günümüzde bazı koleksiyonlarda görülen Darüşşafaka öğrencilerine ait resimlerin büyük bir kısmı Mimar Sinan Üniversitesi Resim Heykel Müzesi Koleksiyonu’nda yer almaktadır. “Kulları” sıfatıyla imzalanmış bu resimlerin, hangi öğrencinin eseri olduğu tespit edilememiştir.

194 Stamboul 27 Décembre 1886. 195 Stamboul 20 Août 1892. 196 Stamboul 6 June 1893. 197 Stamboul 23 Janvier 1895.

3.1.2. Sanay-i Nefise Mektebi (1883- 1928)

Yukarıda bahsedildiği üzere, Guillemet Akademisi’nin kurulması Sarayı da etkilemiş ve hem Sultan Abdülaziz’in hem de Sultan II. Abdülhamid’in Güzel Sanatlar Okulu kurulması konusunda yaklaşımlarda bulunmalarına yol açmıştır. Bu konu ilk gündeme geldiğinde Maarif Nazırı Münif Paşa’nın çalışmaları desteklediği bilinir. (Edhem, 1970: 36) Okul kurulmasıyla ilgili haberler 1877 yılında gazetelerde yer almaya henüz başlamıştır ki Guillemet’nin beklenmedik şekilde vefatı konunun kapanmasına neden olur. (Cezar, 1995, c.2: 516) Dört yıl kadar sonra 1881 yılında Charles Dethier’in ölümü üzerine Müze-i Hümayun müdürlüğüne Osman Hamdi Bey’in getirilmesi kararlaştırılır. 1867 Paris Sergisi’ndeki Osmanlı standını düzenleyerek dikkatleri üzerine çekmiş Osman Hamdi Bey’in gerek Güzel Sanatlar konusundaki ilgisi ve merakı, gerekse bağlantıları daha önceden söz konusu olmuş Güzel Sanatlar Okulu açılması fikrini yeniden canlandırmaya yetmiş olmalıdır ki, 1 Ocak 1882 tarihinde Osman Hamdi Bey yeni bir karar ile Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şahane adıyla bir okul kurulmasından sorumlu Müdür olarak atanır. (Cezar, 1983:

7.) Bu gelişmenin arkasından dönemin ünlü mimarı Alexandre Vallaury hemen bir

bina tasarlar ve inşaata başlanır. Ticaret Nazırı Raif Paşa ile yeni sadrazam olmuş Sait Paşa’nın desteğiyle198 hızlıca bitirilen yapı 3 Mart 1883’te eğitime açılır199. (Cezar’ın çalışmasında (1995, c.2: 468) sunduğu belgelere bakıldığında ise kurumun 2 Mart 1883 Cuma günü açıldığı yazmaktadır.)

Okul 5 derslik ve bir atölyeden ibaret olarak açıldığında ilk yıl için 20 kadar öğrenci kayıt yaptırmıştır200. Öğretim Kadrosu ise tamamlanmıştır. Sanayi-i Nefise’nin uzun yıllar görevde kalacak olan bu ilk kadrosunda o yıllarda İstanbul’a henüz gelmiş Joseph Warnia Zarzecki ile Salvator Valeri’nin de yer alabilmiş olması ilgi çekicidir. Bu durum Osman Hamdi Bey’in sözü edilen kişileri bizzat arayıp bulduğu fikrini yaratsa da okul hocalarının ne şekilde göreve getirildiklerine dair çokça bir bilgiye rastlanılmamıştır. Kadrodaki öteki hocaların çoğu ise İstanbul doğumlu kişilerdir. İlk kadro şu isimlerden oluşmaktadır:

Alexandre Vallaury, Fen-Mimarlık öğretmeni, Salvatore Valeri, Yağlıboya Resim öğretmeni,

198 Ticaret Nezareti, 26 Ocak 1882 tarihinde yani Osman Hamdi’nin atanmasından 25 gün sonra yeni

bir bina yapılması için gereken ödeneği onaylar. 7 Şubat 1882’de de Sultan’ın nihayi evrakı mühürlemesiyle çalışmalara başlanır. İnşaat 7 ay gibi çok kısa bir sürede tamamlanır.

199 Çoker, 1983b: 10-11. 200 Thalasso, 1989: 16.

Cezar, 1983: 11 Giray, 1997: 36.

Warnia Zarzecki, Karakalem desen öğretmeni, Yervant Osgan Efendi, Heykel öğretmeni ve Dahili Müdür Aristoklis Efendi, Tarih ve Sanat Tarihi öğretmeni, (Kaimmakam) Hasan Fuat Bey, Matematik öğretmeni, (Kolağası) Yusuf Rami Efendi, Anatomi öğretmeni, Mösyö Napier, Gravür öğretmeni (1892 yılından itibaren) ve Osman Hamdi Bey Okul Müdürü’dür.

2 Mart 1883 tarihinde eğitime başlayan okul, yaz ayları boyunca (temmuz ayına denk gelen ramazan ayı hariç201) eylül ayına dek öğrenime devam eder. Bir kaç yıl sonra 1886 sonunda (30 Aralık) Ticaret Nezareti bünyesinden çıkarılıp, Maarif Nezareti’ne bağlanan okulun fiziksel olarak da genişletilmesi gereği doğduğundan Osman Hamdi, Vallaury’den ek bina için planlar hazırlamasını ister. Ancak, ilk yapımı sırasında çok hızlı bir şekilde halledilmiş bürokratik işlemler bu defa uzar ve okula yapılacak ek bina ancak 1892‘de tamamlanabilir. (Batur,1994,

c.6: 447-448)

Atölye sayısı bu eklerle beraber 4’e çıkarken, toplu sergiler için bir de

sergi salonu ilave edilmiştir. 1911 yılında yeniden yapılan ekler ile 4 oda daha oluşturulur ve yeni binanın ilk bina ile bağlantısı kurulur. 1916 yılında Cağaloğlu’na taşınıncaya kadar okul burada hizmet verecektir.

Okulun genel işleyişi ise şöyledir: Herhangi bir idadi mektebinden mezun olmuş en az 17, en çok da 25 yaşındaki gençler okula kayıt yaptırabilmektedirler. Gençler bir yetenek sınavı sonrası okumak istedikleri bölümlere; Resim, Heykel, Mimarlık ve Gravür sınıfına (Hâk) yerleşmekteler ve hangi bölüm olursa olsun mutlaka bir yıl Hazırlık Sınıfı’na gitmeleri gerekmektedir. En uzun süren eğitim program, hazırlık dahil olmak üzere 6 yıl ile Resim Eğitimi’dir. Ardından 5 yıl ile Heykel ve Mimarlık, son olarak da 4 yıl ile Gravür Eğitimi gelir (Küçükerman, 1994,

c.6: 447)

İlk yıl 20 öğrenci ile başlayan programın, ikinci yılda sayının üçe katlanmasıyla 60 öğrenciyle devam etmesi, güzel sanatlar eğitimine olan ilgiyi göstermesi açısından önemlidir. Bu ilgi rakamlara bakılırsa artarak sürmüştür nitekim 1894’te öğrenci sayısı 120 iken, 1895’te 195 kişiye ulaşmıştır. (Cezar, 1995,

c. 2: 471)

Kız öğrencilerin durumu ise farklıdır. Gerek özel derslerle, gerekse Guillemet Akademisi gibi kız öğrenciler için ayrı sınıf oluşturarak eğitim veren atölyelerde resim ve güzel sanatlar eğitimi alan hanımların gidebileceği bir okulun kurulması oldukça ileri bir tarihte ancak 1914 yılında mümkün olmuştur. (Toros, 1998: 42) İnas

Sanayi adıyla kurulan bu okulun ilk Müdürü, ilk derslerini Zonaro’dan almış, Roma

ve Paris’te kendi çabalarıyla yeteneğini geliştirmiş Mihri Hanım’dır. (Toros, 1998:

13)İki okulun birleştirilmesi ise 1920 yılında gerçekleşmiştir.

Sanayi-i Nefise hakkında çıkan haberlere bakıldığında ağırlıklı vurgunun daha çok okulun eğitim kadrosuna ve sonrasında da Osman Hamdi Bey’in çabaları için yapıldığı görülür. Örneğin, 23 Ekim 1883 tarihli La Turquie gazetesinde Pierre Montani imzasıyla yer alan uzunca makalede, önce tüm ülkeler için sanat eğitiminin ne denli önemli olduğu söylenmiş, ardından da Sanayi-i Nefise’nin hem öğrencilerini hem de eğitmenlerini kutlamak gerektiği ifade edilmiştir. Yazının son paragrafında yer alan şu sözler ise dikkat çekicidir.

“İstanbul gençliği güzel sanatlar okulunda bir yer tutmaya koşsun. Ne olmak isterseniz isteyin, mimar veya ressam, hatip veya diplomat, mühendis veya tüccar, orada değerli bilgiler elde edeceksiniz. Orada sizi toplumun güçlü dayanaklarından biri yapacak olan sağlam prensipleri bulacaksınız202.”

Bu destekleyici yazıdan birkaç ay sonra bu defa Stamboul gazetesinde muhtemelen Régis Delbeuf’ün kaleminden çıkmış bir başka yazı da kurulalı henüz bir yıl bile olmamış Sanayi-i Nefise’ye dair övgüler sunmaktadır. 14 Aralık 1883 tarihli yazıda, okulun büyük aydınlık salonlarından, iyi hocalar tarafından verilen derslerden memnuniyetle bahsedilirken, tek tek hocaların eğitimleri anlatılmıştır. Yazının son cümlesi bu çalışmada konu edilecek olan “Osmanlı Resim Sanatı” kavramı konusunda ilginç bir veri oluşturur niteliktedir:

“Gençleri yetiştirmek için tüm imkanların bir araya getirildiği bu okulda pek yakında Sultan’ın himayesinde Osmanlılar kendi ulusal sanatçılarına sahip olacaklar.203

Sanayi-i Nefise Mektebi, hiç şüphe yoktur ki Güzel Sanatların, Osmanlı toplumu içinde gelişmesinde etkili olmuş bir kurumdur. Verdiği eğitimin yanı sıra her yıl sonunda öğrencilerin ve de öğretmenlerin seçme eserlerinden oluşan bir sergi düzenlenmesi, daha mektep kurulurken düşünülmüş ve yönetmeliğe alınmış bir konu olması bakımından önemlidir. Zorunlu bir faaliyet olarak Yıl Sonu Sergileri’nin mutlaka yapılması tembihi, okul yönetiminin doğrudan bu konuda görevli addedildiğini göstermektedir. Böylece sergilerinin her yıl yapılması yönetmelikle garantilenmiştir204.

202 La Turquie, 23 Octobre 1883.

203 Stamboul, 14 Décembre 1883 –“Tous les moyens sont reunis dans cette école pour former la

jeunesse et bientôt, sous le regne éclairé de SMI le Sultan, les Ottomans auront leurs artistes nationaux”

204 Cezar, 1995, c.2: 461“Madde 10: Her sene ustabaşılar, öğretimi kendilerine tevdi edilmiş olan

öğrencilerin eserlerinden bazılarını seçecekler ve bu eserler herkesin görmesi için teşhir edilecek ve ehliyet ve liyakat gösterenlerin hepsi de ödüle sahip olabilecektir. (...) Madde 22: (...) Meclis-i Ali marifetile her sene bir Güzel Sanatlar Sergisi açılacaktır. Sanatçıların bu sergiye koymak arzusunda

Sergilerin anlamı ise başta öğrencilerinin aileleri olmak üzere, toplumun çeşitli kesimlerinden kişilerin güzel sanatlarla ilişki kurabilmesi konusunda daha belirginleşmektedir. Zira, aileler bu sergilere davet edilerek hem çocuklarının eserlerini görmekte, hem de resim ya da diğer güzel sanatlar alanında eğitim görülmesi özendirilmiş olmaktadır. Gazeteler de bu sergilerin duyurulmasını dikkatlice yapmaktadırlar.

Sanayi-i Nefise Mektebi tarihinde yıl sonu sergileri kadar etkili olan bir başka etkinlik de Mezuniyet Törenleri’dir. Bu törenlerde, seçilmiş öğrenciler, devletin ileri kademelerinden kişilerin elinden aldıkları ödüllerle taltif edilmektedirler. Okulun ortalama 4 yıl sürdüğü düşünülürse ilk Mezuniyet Töreni’nin 1887 yılında yapılması beklenirken, ilk törenin okul açıldıktan bir yıl sonra 1884 yılında gerçekleşmesi ilgi çekici olmuştur. Böyle bir tören düzenlenmesine yönelinmesinde, okulun tanıtımının yapılması fikrinin önde olduğunu düşünmek mümkündür. Söz konusu ödül töreni için hemen bir jüri oluşturulmuş ve Ahmed Ali Paşa da bu jüri içinde yer almıştır. Gazetelere yansıyan ödül töreninde çalışmalarıyla başarılı bulunan öğrenciler liste içinde sıralanmıştır205.

Ertesi yıl düzenlenen Ödül Töreninde Cezar’a göre Sanayi-i Nefise Sergisinin de açılışı yapılmıştır. Ancak konuyla ilgili haberler aktaran Stamboul gazetesinde böyle bir sergiden hiç bahsedilmezken, tören üzerinde daha çok durulduğu görülmüştür. Haberde aktarıldığına göre törene okulun o tarihlerde hâlâ bağlı olduğu Ticaret Nezareti’nden Tarım ve Ticaret Bakanı Subhi Paşa gelmiş, Müze-i Hümayun ve Sanayi-i Nefise Mektebi yönetici ve öğretmenlerinin hazır bulunduğu törende Subhi Paşa’nın Güzel Sanatların ülkede gösterdiği gelişime dikkat çektiği konuşması uzunca alkışlanmıştır. Daha sonra törene geçilmiş ve 1885 yılının başarılı öğrencilerine ödülleri verilmiştir. Bu öğrenciler şöyle listelenmiştir:

Salih Efendi – Birincilik ödülü Vitchen Efendi – İkincilik Ödülü

bulundukları eserler bunları inceleyip kabul eylemek üzere Meclis tarafından tayin olunan kimselerden oluşan bir -Jüri- yani yeminli bir heyet tarafından gözden geçirilecek ve bunlara ödül dahi verilecektir.”

205 Muhtemelen, Resim Bölümü’nden Galip Efendi –Birincilik ödülü, Viçen ve Arşak Efendiler –

İkincilik Ödülü, hangi bölümden olduğu belirtilmemiş olmakla beraber muhtemelen heykel

bölümünden İhsan Efendi – Birincilik Ödülü, Stanislav ve Nizameddin Efendiler – İkincilik Ödülü, bir başka bölümden, Leon Efendi –Birincilik Ödülü, Andriko ve Mehmed Efendiler –İkincilik Ödülü’ne layık görülmüşlerdir. (Cezar, 1995, c.2: 439.)

Cezar, çalışmasında 1890’lara kadar Sanayi-i Nefise Sergileri hakkında dönemin gazetelerinde pek bir haber yer almadığını söyler. Ancak yapılan araştırmalar neticesinde görülmüştür ki Stamboul gazetesi bu tespitin dışında kalmaktadır. Zira adı geçen gazetede Sanayi-i Nefise ile ilgili tüm haberler oldukça muntazam bir akış içinde verildiği, buna karşın okulun yıl sonu sergilerinden fazlaca bahsedilmediği tespit edilmiştir.

Aristote Efendi – İftihar Madalyası

İslam Efendi - Sınıf birincisi olurken (2. Sınıf öğrencisi),

Mehmed, Nizameddin, Mahmud ve Andric Efendiler de Mansiyon almışlardır206. Törenlere katılan üst düzey yetkililerden ve gazetelere yansıyan haberlerden de anlaşılacağı gibi, Sanayi- i Nefise Mektebi, kısa sürede pek çok kişinin ilgi odağı olmayı başarmıştır. Anlaşılan Sultan’ın gösterdiği ilgi kadar, bağlı olduğu Nezaret yetkilileri de okulu sıkı takiptedirler. Böyle bir üst düzey bürokrat ziyareti ilk defa 5 Ocak 1887 tarihinde Sadrazam ile Tarım ve Ticaret Nazırı Zihni Paşa tarafından gerçekleştirilir. Heyet atölyelerdeki çalışmaları bizzat teftiş etmiştir207. Aynı yıl içinde Maarif Nazırı Münif Paşa da Sadrazamla birlikte bünyelerine aldıkları mektebi teftiş etmek üzere 29 Eylül 1887’de okula gelmişlerdir208. Paşa’nın daha kapsamlı bir başka teftişi ise 3 yıl sonra yapılmış olup, ziyaretten sonra da Ebuzziya Tevfik Bey’in kurumun geliştirilmesi konusunda çalışmak üzere Daimi Memur olarak görevlendirilmesi gündeme gelmiştir209. Ancak sürecin ne şekilde devam ettiği bilinmemektedir.

Sanayi-i Nefise Mektebi’nde yönetim, uzun süre Osman Hamdi Bey’de olmakla beraber, heykeltraş Osgan Efendi’nin İdari Müdürlüğü, hiç derslere girmediği halde, kurumun açıldığı ilk günden itibaren yıl sonu sergilerinde Ahmed Ali Paşa’nın önce Jüri Üyesi, sonra da (1900) Jüri Başkanı olarak görevlendirilmesi210, okul yönetiminde iş bölümüne gidildiğine işaret etmektedir. Kurum bu şekilde güçlü bir yönetim oluşturmuş olmalıdır.

1890’lı yıllar, Sanayi-i Nefise’den mezun olan öğrencilerin mektebin bağlı olduğu nezaret nezdindeki girişimler sonucunda ihtisaslarına devam etmek üzere Paris’e gönderilmeye başladıkları yıllardır. İlk giden öğrenci Heykel Bölümünden birincilikle mezun olan İhsan ve Resim Bölümünden Galip’tir. Ödeneklerin Maarif Bütçesinden karşılanmasına ilişkin taleplerin yanıtlanması ve ödeneklerin kısıtlı olsa da sağlanabilmesi sonucunda adı geçen öğrenciler Paris’e kendi alanlarındaki atölyelerde öğrenim görmek üzere gönderilmişlerdir211. Ancak Galip Bey’in yaşının 30’u aşmış olması sebebiyle Paris Güzel Sanatlar Akademisi’ne kaydının yapılması mümkün olmamış, konu, Jean- Léon Gerôme’un Osman Hamdi Bey’e yazdığı bir mektupta detaylı bir şekilde açıklanmıştır. (Artun, 2007: 149) İhsan Bey ise,

206 Stamboul 19 Mars 1895 –Söz konusu Törenler ve yıl sonu sergileri hakkında daha kapsamlı

bilgiler EK C’de verilmiştir.

207 Stamboul 5 Janvier 1887. 208 Stamboul 30 Septembre 1887. 209 Stamboul 28 Octobre 1890. 210 Thalasso, 1906a: 173. 211 Cezar, 1995, c.2: 555-556.

heykeltraş Gustave Deloye’in atölyesine yazılmıştır. Fakat 3 yıl için verilen burs çerçevesinde İhsan Bey’in, Deloye Atölyesi’ne çok kısa süre devam ettiği, sonrasında Paris Güzel Sanatlar Akademisi hocalarından Gabriel Jules Thomas ile Emile Arthur Soldi’nin atölyesine başladığı bilinmektedir. (Berk ve Gezer, 1973: 28)

Neticede İhsan Bey, 1893 yılında Paris’e giden ve orada 5 yıl kaldıktan sonra 1898 yılında İstanbul’a dönen Mimar Vedad Bey ile aynı zamanda Sanayi-i Nefise’de hocalığa başlar. İhsan Bey’in mektebin başarılı bir öğrencisi olarak Paris’e gönderilmesi ve sonrasında geri döndüğünde Sanayi-i Nefise’de hocalığa başlamış olması bir anlamda Osman Hamdi Bey’in mektebin devamı için gerekli gördüğü, eğitimde sürekliliğin sağlanması açısından önemli bir girişimdir. Her ne kadar, İstanbul’a döndüğünde kendine ait açtığı heykel atölyesi, hocalık yapmak üzere Sanayi-i Nefise’ye dönmesi gereği nedeniyle kapatılmış olsa da İhsan Bey, heykel öğretmeni olarak mektepte epey faydalı olacaktır.

Jön Türk hareketinin İkinci Meşrutiyeti doğurmasıyla gelen yeni dönemde genel olarak Almanya ile ilişkilerin güçlenmesi özellikle mühendislik, mekanik, askeri konulardaki eğitimde ihtisas için bundan böyle Almanya’nın tercih edilmesi sonucunu getirmiştir. Fakat Paris hâlâ dünyanın en önemli sanat merkezidir ve Sanayi-i Nefise mezunları da eğitimleri için hâlâ Paris’i seçmektedir. Değişen tek şey, gidecek adayların belirlenmesinde beliren sıkıntılardır. Ödenek azlığı bir yandan, bir yandan da artan öğrenci nüfusu durumu zora sokmaktadır. Buna çözüm olarak, hangi öğrencilerin bursla yurtdışına gönderileceği konusunda belirleyici olacak bir sınav yapılmasına karar verilir. İlk sınav 1909 yılında yapılır. Bu aslında bir sınavdan çok yarışmadır. Yarışmayı açan bizzat Maarif Nezareti olduğu için, sonuçlardan sonra öğrencilerin gidecekleri yerlerle yazışmalar yapılması, temas

Benzer Belgeler