• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM

1.4. Okul Dışı Koşullar

1.4.1. Ailenin Etkisi

Çevremiz; seçtiğimiz kelimelerden kurduğumuz cümle yapılarına, konuşma şeklimizden yaptığımız dil yanlışlarına kadar birçok yönde dilimizi etkilemektedir. Öğrenci, daha okula gelmeden aile, akraba, mahalle şeklinde genişleyen bir ortamda dilini öğrenir. Bu sebeple içinde bulunulan çevrenin kültür seviyesi, öğrencinin dil kabiliyetini doğrudan etkileyecektir. Kültürlü, çocuklarını yetiştirmek için maddi olanakları yeterli ailelerde çocukların dili daha güzel kullandığı araştırmalarla kanıtlanmıştır.

Doğru bir Türkçe kullanımı için okul eğitimi kadar okul dışı eğitim de önemlidir. Kişilik ve dil gelişiminin küçük yaşlarda şekillenmeye başladığı ve tüm ebeveynlerin aynı bilinçte olmadığı düşünülürse okul öncesi eğitimin yaygınlık kazanmasının standart Türkçenin doğru kullanımı açısından gerekli olduğu görülecektir. Okul öncesi eğitim yaygınlaştıkça lise düzeyine taşınan dil sorunları daha az olacak; küçük yaşta sosyalleşen çocuk dilin olanaklarını erkenden tanımaya başlayacaktır.

1.4.2. Yabancı Dillere Karşı Özenti

Eğitim ve toplum şartlarında yabancı dili geçerlilik ve kullanılabilirlilik ilkesine bağlı olarak öğrenen kişi kendi dilini aynı ilkelere bağlı olarak öğrenmediği için yazı ve konuşma diline daha çok yabancı dille ilgili bilgileri yansıtmakta ve davranışlarını ona göre sergilemektedir. Bu da onun ana diline yabancılaşmasına sebep olmaktadır.

Özellikle bilinçli anne-babalar olarak adlandırdığımız velilerin “Çocuğuma daha iyi şeyler öğreteyim.” derken yaptığı bir hata, ana dili eğitiminde büyük bir sorun doğurmaktadır. Bu sorun; daha ana dilinin mantığını, kelime ve cümle yapısını kavramadan çocuklara küçük yaşta başka bir dil öğretmeye çalışılmasıdır. Küçük yaşta öğretilmeye çalışılan iki dilin gramer yapısını aynı anda kavrayamayan çocuk; ileriki yaşlarda Türkçenin yapısına aykırı, bozuk cümleler kurduğunun farkına bile

varmayacaktır. Unutulmamalıdır ki başka bir dil öğrenmek için ana dilinin kurallarını iyi bilmek gerekir. Bu sebeple yabancı dil eğitimi daha sonraki yaşlara ertelenmelidir.

“4-9 yaşları arasındaki İngilizce konuşan 31 çocuk arasında yapılan çalışmada 7-9 yaş arası çocukların 4-6 yaş arası çocuklara göre yabancı dili daha hızlı öğrendikleri ortaya çıkmıştır.( Croft, 1980:185) Araştırmacı Schumann da çocukların ikinci dil öğreniminde yetişkinlere göre algılama konusunda zayıf olduklarını söylemektedir. ( Croft, 1980:244) Ülkemizde bazı özel okulların daha ana okulundan yabancı dil öğretme girişimleri son derece yanlış bir uygulamadır. Dil öğretiminin temel eğitimin birinci basamağında da öğretilmesi uygun değildir.” ( Aktaran: Yalçın, 2006: 46)

Seçilmiş öğrenci olarak adlandırdığımız, belli bir dil kabiliyeti olduğuna inandığımız Anadolu Liseleri öğrencilerinde görülen İngilizce özentisi dil yanlışlarının bir başka yönünü teşkil eder. Bugün sadece öğrencilerimizde değil, toplumun hemen hemen her kesiminde böyle bir özentiyle karşılaşıyoruz. “ Türkçeyi ‘banal’ bulup İngilizce konuşmak, iki sözün arasına yabancı sözcük sıkıştırmak, o da olmaz hem Türkçesini hem İngilizcesini bozup çorba haline getirilmiş bir dille meramını anlatmaya çalışmak moda oldu.” (Hepçilingirler, 2005: 44). Bu anlayışın en dikkat çeken tarafı ise birbirinin karşılığı olan Türkçe ve yabancı asıllı kelimelerin yan yana kullanılmasıdır. Öğrenci ya bu kelimelerin aynı anlama geldiğini bilmediği için ya anlatmak istediği şeyin izahında Türkçeyi yeterli görmediği için ya da bilgili, kültürlü olduğunu kanıtlamak için böyle bir yola başvurmaktadır. Asıl kültürün kendi diline hâkim, ana dilinin olanaklarını iyi bilen ve bunu doğru kullanan kişilerde olduğunu onlara öğretmek dil ve anlatım derslerinin bir başka amacı olmalıdır. Bu amacı gerçekleştirmek için güzel Türkçemizi en doğru, akıcı, açık, duru şekilde kullanan kültürlü kişileri öğrencilere örnek göstermek, imkânımız ölçüsünde bu tür kişileri okullarımızda misafir etmek yararlı olacaktır.

1.4.3. Yöresel Dil Kullanımları

Türkiye’nin değişik bölgelerinde, ailelerde ana dilimiz Türkçe dışında bazı yöresel dillerin konuşulması ve çocuğun ilk olarak bu dilleri öğrenmesi ana dili eğitiminde başka bir sorundur. Temelde yöresel dilinin özelliklerini kavrayan çocuk daha sonraki yaşlarda yöresel dilin etkisinden kendini kurtaramamaktadır. Bu da dil yanlışlarını doğurmaktadır. O halde, değişik bölgelerde aynı dil seviyesini yakalayamamış çocuklara standart bir Türkçe eğitimi nasıl sunarız, bunu düşünmeliyiz. Okul öncesi eğitimi yurdun genelinde yaygınlaştırmanın bir çözüm yolu olduğunu demin söylemiştik. Ayrıca, tüm yurtta öğrencilerimizin aynı kelime serveti ve dil becerisini kazanmalarını sağlayacak; ortak kelime ve cümle kadrosu sunan aynı metinler işlenmelidir. Bu sebeple tek tip ders kitabı anlayışı önemlidir.

1.4.4. Kitle İletişim Araçlarının Dile Etkisi

Dilin doğru öğrenilmesinde, dil hatalarının önlenmesinde ve standart Türkçenin yaygınlaşmasında radyo, televizyon, internet gibi iletişim araçlarının büyük önemi vardır. Türkçenin sadece okullarda ders kitapları aracılığıyla öğretilemeyeceği gerçeğini göz önünde bulundurulmalıdır. Özellikle okuma, dinleme ve konuşma becerilerinin geliştirilmesinde kitle iletişim araçlarına büyük görevler düşmektedir.

İstanbul Türkçesi, Türkiye’nin en ücra köşesine dahi iletişim araçları sayesinde kolayca ulaşmaktadır. Bu alanda iletişim araçları eğitim kurumlarının da önüne geçmiştir. Her şeyden önce bu kurumlar etkinliklerinde Türkçeyi doğru kullanmaya büyük özen göstermelidir; çünkü kitle iletişim araçları okulun, herhangi bir sanatçı da bir öğretmenin önüne geçmiştir. (Akbayır, 2003: 8) Dilin güzelliklerini yayan iletişim araçları dil yanlışlarını da aynı hızda yaymaktadır. Gençlerin örnek aldığı bir ünlünün yanlış ve kusurlu konuşması; izledikleri film ya da dinledikleri şarkıdaki dil yanlışları kolayca onların dilinde pelesenk olacaktır. Onlar bu dil yanlışlarını hiç görmeyecek hatta doğrusunun o olduğunu düşünecektir.

Eğer öğrencide dile yönelik estetik bir anlayış geliştirirsek öğrenci dil yanlışıyla dolu sözleri olan bir şarkıdan zevk almayacak; medyanın ünlü diye

tanıttığı, konuşmayı dahi bilmeyen kişilerin gerçek yüzünü görecektir. Her şeyden önce seçici olmayı öğrenecektir. Böylece dile dayalı bütün faaliyetlerde daha dikkatli ve titiz davranacaktır. Bunun için öğrencinin zevk alabileceği güncel, anlaşılır, dili doğru kullanan metinler işlenmeli; gerekirse bu tarz örnek şarkılar derste dinlenmeli; müzik, edebiyat ve dil bilgisi öğretimi birlikte yürütülmelidir.

1.4.5. İnternet Dili

Bugün Türkçeye, internet dili dediğimiz bir iletişim şekli girmiştir. İnternet ortamında türeyen ve dilde alışkanlık haline gelen dil yanlışları, yazı dili ve günlük konuşma dilini bozmaktadır. Bu dilde kullanılan kısaltmalara öğrencilerimizin kompozisyonlarında da rastlamaktayız. Öğrenci artık “iyi” yerine “ii”, “değil mi” yerine “de mi”, “ne haber” yerine “naber” yazmakta ve bunların doğru şekillerini kullanmaya kullanmaya unutmaktadır.

Medyanın ve internetin önüne geçilemeyen dile hücumu, dil bilgisi derslerinin amaç ve yöntemlerini yeniden gözden geçirmemizi gerektirmektedir. Tüm derslerde olduğu gibi dil eğitiminin de yaşamla iç içe, değişen teknoloji ve yaşam şartlarıyla uyumlu olması gerekir. Kısaca, öğretilenler yaşamı kolaylaştırmalı ve işe yaramalıdır. Dil gibi yaşamın zaten kendisi sayılabilecek bir konuda eğitim veren dil ve anlatım dersleri, medya ve internetin Türkçeyi nasıl etkilediğine ilişkin bir amaç ve kazanım belirlemelidir. “Medya ve internet dilimizi nasıl etkiliyor, Türkçeye hangi dil yanlışlarını sokuyor, bunun önüne geçmek için ne gibi yöntemler geliştirilebilir?” Bu alanla ilgili öğrencilerin bilgilendirilebileceği konu, ünite; hatta seçmeli bir ders bile konulabilir. Maalesef dil ve anlatım derslerinin konu ve ünitelerine baktığımızda böyle bir başlıkla karşılaşmıyoruz.

2. DİL BİLGİSİ ÖĞRETİMİNDE YAPILMASI