• Sonuç bulunamadı

1. KURAMSAL ÇERÇEVE

1.9. Türkiye‟de Kadına Yönelik ġiddet

1.9.1. Türkiye‟de Kadına Yönelik ġiddeti Önlemeye Yönelik Yapılan

1.9.1.1. Yasal Düzenlemeler

Kadına yönelik şiddetin hukuki metinlerde yer almasında, konuya ilişkin toplumsal hareketlerin etkisi büyük olmuştur. 25 Kasım 1960 tarihinde Dominik

Cumhuriyet‟inde üç kadının tecavüz edilerek ardından öldürülmesi büyük bir yankı uyandırmış ve 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Hayır günü ilan edilmiştir. Türkiye‟de ise 17 Mayıs 1987 tarihinde “Dayağa Hayır” sloganıyla gerçekleştirilen yürüyüş kadına yönelik şiddete ilişkin gerçekleştirilen ilk önemli toplumsal hareketlerdendir. Yaygın bir halk sağlığı sorunu ve önemli bir insan hakkı ihlali olan kadına yönelik şiddetin önlenmesine yönelik olarak dünya ülkelerinde ulusal ve uluslararası düzeyde hukuki düzenlemelere gidilmektedir (Bora, 2015: 58).

Türkiye; kadına karşı her türlü şiddetin önlenmesi hususunda çok uzun süredir yol almaktadır. 1980 yılının başında dillendirmenin hayal bile edilmediği konular devlet görevlilerinin sözlerinde, hazırlanan çalışmalarda yer almaktadır. Cumhuriyet‟in kuruluşundan sonra bu ikinci bir kadın hakları tartışması olmuştur. Önemli niteliği; Cumhuriyet‟in kazanımları ile belli konum ve eğitim düzeyinde, dünya stratejilerine yön veren bilgi ve donanımı olan kadınların her hangi bir yönden işin içinde olmasıdır. Sürecin hazırlanmasını, kapsamını ve hızlanmasını bu akademisyen, aktivist, bürokrat kadınlar sağlamıştır. Süreç bir anlamda devlet mekanizmasına Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Bertaraf Edilmesi Sözleşmesi (CEDAW) ile 1981‟de dahil olmuştur. Günümüzde; ne kadarının artık devletin kontrol ettiği, teşvik ettiği “Eylem Planı”nın yaşama geçirilebildiğinin kayıtlarının tutulmaya çalışıldığı, “toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçeleme” stratejilerinin konuşulduğu bir evreye erişilmiştir (Salaçin vd., 2009: 96).

Kadına yönelik şiddeti önlemek amaçlı “evden uzaklaştırma kararı” içeren Türkiye‟deki ilk yasa, 4320 sayılı “Ailenin Korunması Hakkındaki Kanun” 1998‟de çıkarıldı. Ardından yasadaki eksiklerden ve uygulamadan kaynaklanan sorunlar, kadın cinayetlerindeki artış, şiddetin önlenemeyişi üzerine iki önemli düzenlemeye gidildi. İlk olarak "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi", 29 Kasım 2011‟de Resmi gazetede yayınlandı. Ancak sözleşmenin adı Resmi Gazetede, “Kadınlara Yönelik şiddet” yerine, “Aile İçi Şiddet” başlığıyla çevrilerek yayınlandı. İkinci olarak, 8 Mart 2012 tarihinde “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 Sayılı Kanun” TBMM‟de kabul edildi. Kadın örgütlerinin tüm itirazlarına rağmen aile vurgusu daha başlıkta öne çıkarılarak, 1998‟de 4320 ile başlayan “kadını

birey değil de aile içinde bir subje olarak görme eğilimi” devlet geleneği olarak devam ettirildi. Şiddete Son Platformu aracılığıyla yürütülen müzakereler sonucu şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi bulunan kadınlar, çocuklar, aile bireyleri, tek taraflı ısrarlı takip mağdurları 6284 sayılı yasa kapsamına alındı (www.siginaksizbirdunya.org/kadina-karsi-siddetle-mucadele).

4320 sayılı kanunun amacı aile içinde şiddeti uygulayan bireyi, ortak yaşam alanından uzaklaştırarak ve diğer bir takım tedbirleri uygulamaya koyarak aile içi şiddeti önlemek olarak belirtilmektedir. 4230 sayılı kanun sadece şiddet halinde evlilik birliğine müdahaleyi öngörmekte ve tüm aile bireyleri korunma amacı ile başvuru yapabilmektedir. Koruma tedbirleri ise sınırlı olarak sayılmamış, örnekleme yolu ile sayılarak hakimin takdir edebileceği durumlarda farklı tedbirlere hükmedilebileceği öngörülmüştür. Koruma tedbirlerine başvuranlar harç ödemezler. Kanunun öngördüğü tedbirlere uymamak cezai yaptırım gerektirmektedir ve ayrıca hükmedilen tedbirler 6 ay ile sınırlıdır (Akın, 2013: 32-33).

Türkiye‟de kadın erkek eşitliğinin sağlanması ve kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında, başta Anayasa olmak üzere yasalarda reform niteliğinde değişiklikler yapılmış, tüm mevzuat şiddete sıfır tolerans tanıyan bir yapıya kavuşturulmuştur. Bu alandaki en son gelişme 20.03.2012 tarihinde 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun yürürlüğe girmesidir. Söz konusu Kanun ile kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele bir üst seviyeye taşınmış; şiddet mağduru, şiddet uygulayan ve uygulama ihtimali olan kişiye yönelik tedbirler ve usul kuralları ayrıntılarıyla düzenlenmiştir

6284 sayılı yeni yasada, şiddet; kişinin fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik zarar görmesi veya acı çekmesi ile sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketler, tehdit ve baskılar, kişiyi özgürlüğünden alıkoyma olarak tanımlanmıştır. Bu kanundan yararlanabilmek için aynı evde yaşamak zorunda olunmadığı gibi şiddetin uygulandığı konusunda delil ve belge ibraz etme yani şiddete maruz kalındığına dair mağdura ispat zorunluluğu da getirmemektedir. Kanuna bu konuda mağdurun ifadesini yeterli bulmaktadır (https://app1.jandarma.tsk.tr //KYSOP/proje_sitesi/Haklariniz).

Uluslararası düzeyde yapılan ilk çalışmalardan bir tanesi kadınların insan hakları bildirisi olarak anılan ve 1 Mart 1980 tarihinde üye ülkelerin imzasına açılan, Türkiye‟nin de 1985 yılından itibaren taraf olduğu “Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”dir (CEDAW). Bu sözleşme ile kadınlara bütün alanlarda medeni durumlarına bakılmaksızın insan hakları ve temel özgürlüklerin tanınması, bu hak ve özgürlüklerin kullanılmasını engelleyen ayrım, mahrumiyet veya kısıtlamaların ortadan kaldırılması amaçlanmıştır. Uluslararası alanda yapılan önemli çalışmalardan bir diğeri de, üye devletlerin katılımı ile 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul‟da imzalanan ve Türkiye‟nin de onayladığı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”dir. Bu sözleşmeyle de kadınların her türlü şiddetten korunması, aile içi ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması için uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesi hedeflenmiştir. Belirttiğimiz sözleşmeler dışında aile içi şiddeti ve kadına karşı şiddeti konu alan benzer uluslararası sözleşme ve protokoller yapılarak tavsiye kararları alınmıştır (Günay, 2012: 649).

Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet, özellikle de ev içi şiddet konusunda, uluslararası alanda bölgesel olarak hazırlanmış ilk Avrupa Konseyi Sözleşmesidir. Kadına yönelik ev içi şiddetle ilgili yaptırım gücü olan ilk uluslararası sözleşme olan bu belge, Mayıs 2011‟de Türkiye tarafından İstanbul‟da imzalandığı için kısaca İstanbul Sözleşmesi olarak anılmaktadır. İstanbul Sözleşmesi, imzalayıp onaylayan ülkelere, fiziksel, cinsel, ekonomik ve duygusal şiddet türlerini önlemek için gerekli yasal önlemleri alma yükümlülüğü getirmiştir. Sözleşme 25 Kasım 2011‟de TBMM‟de kabul edilmiş, ancak sözleşmenin yürürlüğe girebilmesini sağlayacak ön koşullar yerine gelmediği için, sözleşme henüz geçerli değildir (http://www.kadinininsanhaklari.org/).

Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde veya hızla müdahale edilip önüne geçilmesinde sözü edilen yasal düzenlemeler, devlet kurumları ile aracı organların sistemli ve koordineli çalışması son derece stratejik bir öneme sahiptir. Kadına yönelik şiddete önlem ve müdahale konusunda söz konusu bu kurum ve organlar

arasında en fazla önem taşıyanları şöyle sıralanabilir; Polis, aile mahkemeleri, genel hukuk ve mahkeme personeli, mahalli polis, eğitim departmanları, mahalli otorite sosyal hizmet departmanları, sağlık hizmetleri, vatandaşlık hakları kurumları, kadın koruma ve yardımlaşma dernekleri, şiddet görmüş kişileri koruyan kurumlar, akrabalar, mahalli destek grupları, diğer gönüllü sektör projeleri, özel çabalar vb. Kuşkusuz kadınları koruyucu hükümet politikaları ve bunlar sonucunda çıkarılacak kanunlarla gerçekleşebilecek hukuki reformlar çok daha büyük önem taşımaktadır (Harcar vd., 2008: 67).