• Sonuç bulunamadı

Anayasal olarak 1961 yılında başlayan ve 1993 yılındaki yasal düzenlemeye kadar süren bu dönem, Türkiye’deki radyo (ve daha sonra başlayan televizyon) yayıncılığının tekel olarak sürdüğü bir dönemdir. Bu süreçte özel girişime izin verilmediğinden, dinleyiciler için radyo ve televizyon yayıncılığı TRT ile özdeşleştirilmiştir.

Türkiye, uzun yıllar sesli ve görüntülü yayıncılığı TRT olarak tanımıştır. TRT ile radyo ve televizyon kavramları o kadar iç içe geçmiştir ki, toplum her iki kelimenin yerine uzun süre TRT ismini kullanmıştır (TRT’den dinledim, TRT’den izledim gibi) (Bay, 2007, s. 65).

1960 yılından önceki dönemde radyonun partizan bir yayın aracı haline getirilmesi, ülkemizde uzun yıllar ciddi bir huzursuzluk konusu olmuş ve bu nedenle

23

radyonun özerkliği ve tarafsızlığı, 1960 askeri ihtilalinden sonra Anayasa'nın güvencesi altına alınmak istenmiştir. Bu bağlamda 1961 Anayasası, özgürlüklerin yaşaması için gerekli sosyal ortamı, çoğulcu toplum düzenini de yaratmaya çalışmıştır. Siyasal iktidarın radyo ve televizyon kurumları üzerindeki yönetim ve denetimini belli ölçülerde sınırlamak, muhalefete ve diğer toplumsal güçlere sesini duyurmak hakkını tanımayı amaçlamıştır (Kocabaşoğlu, 2010, s. 429-437).

Bu amaca hizmet eden 1961 Anayasası'nın 121. maddesi, radyo ve televizyonun örgütlenmesi yönünden şu ilkeleri koymuştur:

- Radyo ve televizyon hizmetlerinin kamu kuruluşu şeklinde örgütlenmesi,

- Bu örgütün özerk olması ve tüzel kişiliğe sahip bulunması, - Örgütün tarafsızlık esaslarına uygun yayın yapması, - Kültür ve eğitime yardımcı olması (İçel, 1980, s. 264).

1961 Anayasası'nın 121. maddesinin “Radyo ve televizyon istasyonlarının

idaresi, özerk kamu tüzel kişiliği halinde kanunla düzenlenir” şeklindeki hükmü, 26.

maddede öngörülen anayasal hakların hangi kurum ile ve ne şekilde güvence altına alınacağını göstermektedir. Bu anlayıştan hareketle, 1961 Anayasası'nın Radyo ve Televizyon hizmetlerinin yürütülmesi ve bunları yürütecek kuruluşlarla ilgili düzenlemeleri karşısında, 24 Aralık 1963 tarihli ve 359 sayılı “Türkiye Radyo - Televizyon Kurumu Kanunu” çıkarılmıştır. Böylece, radyo ve televizyon yayınları alanında, programların yapımında, yönetimde, ekonomik alanda siyasal iktidara bağımlı olmamayı ifade eden özerklik verilmiştir (Çakır, 2005, s. 36). Özerklik, kuruluşlara, yaptıkları hizmeti daha bağımsız, tarafsız ve engellenmeden yapabilmeleri için verilmiştir. Burada “özerklik” kelimesi, belirli bir kesime değil, herkese; siyasi iktidarın denetimi dışında kalarak hizmet götürmek anlamındadır (Tokgöz, 1972, s. 77). Ayrıca, 1 Mayıs 1964 tarihinde yürürlüğe giren bu yasayla birlikte, Türkiye yayıncılık tarihinde ilk kez, var olan radyo yayınları ile ileride kurulacak olan televizyon yayınları anayasal güvence altına alınmış oluyordu.

İlk TRT yönetimi, ‘özerkliği’ bir noktaya kadar uygulamıştır. Bilim adamları ve profesörlere yepyeni, çağdaş bir ruh taşıyan radyo programları hazırlatmış, insanları hüzünden uzak tutup, hayata bağlayacak, coşturucu, çalışmaya ve yaratıcılığa yönelten yayınlar yapmışlardır (Kocabaşoğlu, 1980, s. 424). Ancak,

24

tarafsız haberlerin ve diğer radyo programlarında yeni ve çağdaş konuların yayınlanması; iktidar ve bürokraside tepkilere yol açmıştır (Çetinok, 2007, s. 52). TRT'ye verilen özerkliğin, kurum ile hükümetler arasında sürtüşmelere neden olmasının önüne geçmek adına, 1972 yılının Şubat ayında çıkarılan 1568 sayılı yasa ile TRT'ye özerklik veren yasanın bazı maddelerinde değişiklikler yapılmıştır. Yapılan en önemli değişiklik, TRT'nin bundan böyle ‘özerk’ bir kamu kuruluşu olmaktan çıkarılıp, ‘tarafsız’ bir kamu kurumu durumuna getirilmesidir (Tekinalp, 2003, s. 122). Fakat, yapılan değişikliklere rağmen TRT tarafsız olmayı başaramamış; her hükümet döneminde, özellikle haber programları, hükümet icraatını anlatan bir araç olmuştur (Yazıcı, 1999, s. 49).

1980 yılında, Türk siyasal yapısında meydana gelen buhran dönemleri, 12 Eylül 1980 yılında geçirilen bir başka askeri harekâta ve buna bağlı olarak da yeni yasal düzenlemeler yapılmıştır. 6 Kasım 1982 tarihinde halk oylaması ile kabul edilen yeni 1982 Anayasası’nın Türkiye’deki radyo ve televizyon yayınları ile ilgili maddelerinde de değişiklikler yapılmıştır (Aziz, 2006, s. 182).

1982 Anayasası’nda yayınlarla ilgili düzenleme, bu kez Anayasa’nın 133. maddesinde yer almıştır. Anayasanın radyo ve televizyon yayınlarını düzenleyen 133. maddesi şöyleydi:

…. Madde 133. Radyo ve televizyon istasyonları ancak Devlet eli ile kurulur ve idareleri bir kamu tüzel kişiliği halinde düzenlenir. Kanun, Türk Devleti’nin varlık ve bağımsızlığını, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünü, toplumun huzurunu, kamu yararını, genel ahlakı ve Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen Cumhuriyetin temel niteliklerini koruyacak tarzda yayın yapmasını düzenler ve kurumun her türlü radyo ve televizyon yayınlarında tarafsızlık ilkesini gözetir… (1982 Anayasası 133. Madde).

Darbe sonrasında yürürlüğe giren 1982 Anayasası nedeniyle uzun yıllar anti- demokratik uygulamalara zemin oluşturan hatta bunları olumlayan bir zihniyet Türkiye’de egemen olmuştur. Birtakım maddeleri değiştirilmekle beraber bugün halen yürürlükte olan anayasa Türkiye’de demokratikleşme açısından önemli bir engel oluşturmaktadır. Demir, 1982 Anayasası’nın devlet-birey-toplum ilişkileriyle ilgili maddeleriyle açıkça kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı bir yapı sergilediğini şu sözleriyle ortaya koymaktadır:

25

Temel hak ve özgürlüklerin rejimi ise bu yaklaşımın (en yüce değer olan devlet ve Türk milli menfaatleri) gereğine uygun olarak düzenlenmiştir. Sistemde sınırlanamayacak hak ve özgürlük yoktur (...) Düşünce, bilim ve sanat özgürlükleri de buna dâhildir. İkincisi hak ve özgürlükler; ulusal güvenlik, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü, kamu yararı, genel ahlak ve kamu düzeni vb. gibi kavramlarla silikleştirilmiş ve ikinci plana itilmiştir (Demir, 2002, s. 278).

1982 Anayasası’nda radyo ve televizyon yayıncılığı adına yapılan en büyük ve en önemli değişiklik, 133. maddesine dayanılarak çıkarılan ve 1984 tarihinde yürürlüğe giren 2954 sayılı, Türkiye Radyo ve Televizyon yasasıdır. Yeni yasanın en önemli özelliği, TRT Kurumu’nun yasası olmayıp, Türkiye’deki tüm radyo ve televizyon yayınları ile ilgili düzenlemeleri kapsıyor olmasıdır (Aziz, 2006, s. 182). Bu yasanın dikkat çeken bir diğer yönü, Türkiye’deki tüm radyo ve televizyon yayınları ile diğer tüm elektronik yayınların gözetim, denetim ve değerlendirmesini yapacak bir üst kurul olan ve 2954 sayılı yasanın, 6. ve 7. maddelerinde yer alan Radyo Televizyon Yüksek Kurulu'nun (RTYK) kurulmasını ön görmesidir (Tekinalp, 2003, s. 113).

RTYK, yasanın kendine verdiği denetim yetkilerini kullanarak özel radyo yayınlarını durdurmuş ve buna bağlı olarak çok fazla eleştiri almıştır. Bunun sonucu olarak da, 2954 sayılı TRT yasasında yer alan RTYK'nın yerine, onun bir kısım yetkilerini alarak, ancak ondan çok daha güçlü ve ‘özerk’ yapıda olan Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) kurulması öngörülmüştür (Aziz, 2006, s. 194).

TRT’nin günümüzde, topluma seslenen 7 ulusal, 6 bölgesel, 5 kent radyo kanalı bulunmaktadır (www.trt.net.tr). Bu radyoların içinde en çok dinlenen, Pop müziğin güncel örneklerine, liste parçalarına, Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği’nin yeniden seslendirilmiş çağdaş yorumlarına, kısa haber ve söz bölümleriyle etkinlik duyurularına yer veren TRT FM ve Elvis Presley’den Joan Baez’e, Frank Sinatra’dan Tchaikowsky’ye, Mozart’tan Sara Vaughan’a uzanan yelpazesiyle müziğin en seçkin örnekleri sunan Radyo-3’tür (TRT Radyo).

26

TRT FM’in program tarzı olarak, günümüzde söz programlarının ağırlıklı olduğu söylenebilir. Yayın akışı içerisinde, Dj4

veya radyo programcısının olmadığı bir saat dilimi bulunmamaktadır.