• Sonuç bulunamadı

CHİARİ OLGULARINDA YENİ BİR TEKNİK, ASILI DURAPLASTİ; KLİNİK VE KADAVERİK ÇALIŞMA

Belgede Elektronik Poster Sunumlar (sayfa 102-181)

Abuzer Güngör1, Ahmet Akbaş*2, Ebubekir Akpınar2, Buruç Erkan3,

Murat Şakir Ekşi1, Melih Üçer4, Emrah Çeltikçi5,

Bülent Timur Demirgil2

1Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi AD. 2Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları EAH, Beyin ve Sinir Cerrahisi Kliniği 3Şırnak Cizre Devlet Hastanesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi Kliniği

4Kanuni Sultan Süleyman EAH, Beyin ve Sinir Cerrahisi Kliniği 5Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi AD.

Giriş ve Amaç: Chiari malformasyonu ilk defa 19. Yüzyılın sonlarında Hans

Chiari tarafından; serebellar tonsillerin foramen magnumdan servikal kanala migre olmasıyla karakterize kranioservikal bileşkenin konjenital hastalığı olarak bildirilmiştir. Literatürde posterior fossa dekompresyonu ve duraplasti gibi çeşitli tedavi yöntemleri bildirilmiştir. Bu çalışmamızda opere ettiğimiz Chiari Tip I vakasında; literatüre katkıda bulunduğumuz dura asma yöntemini bildirdik.

Yöntem: 42 yaşında bayan hasta, baş ağrısı, boyunda ağrı ve uyuşma

şikâyeti ile dış merkezde 3 sefer operasyon geçirmiş ve şikayetleri artarak devam etmiş. Tarafımıza başvurusunda çekilen kranioservikal MR’ında serebellar tonsillerin ve posterior fossanın yeterince dekomprese olmadığı ve syrings kavitesinin torakale doğru uzandığı görülmesi üzerine tekrar operasyon kararı verildi. Chiari tip 1 malformasyonu tedavisinde literatürde tam bir uzlaşı olmamasına rağmen; genel olarak basit tekniklerin ilk planda kullanılarak cerrahi kararın verilmesi önerilmiştir. Klinik olarak belirtiler gösteren ve şikayetleri olan hastalarda suboksipital kranyektomi ve C1 total laminektomi genel görüş olarak en sık kullanılan cerrahi yöntemlerdendir. Hasta bazlı ve muayene bulguları da göz önünde bulundurularak bu cerrahi prosedüre dural splitting, duraplasti, tonsil rezeksiyonu eklenebilir, asılı duraplasti yöntemi de yeterli posterior fossa dekompresyonu oluşmayan hastalarda denenebilir.

Bulgular: Chiari tip 1 malformasyonu tedavisinde literatürde tam bir

uzlaşı olmamasına rağmen; genel olarak basit tekniklerin ilk planda kullanılarak cerrahi kararın verilmesi önerilmiştir. Klinik olarak belirtiler gösteren ve şikayetleri olan hastalarda suboksipital kraniyektomi ve C1 total laminektomi genel görüş olarak en sık kullanılan cerrahi yöntemlerdendir. Hasta bazlı ve muayene bulguları da göz önünde bulundurularak bu cerrahi prosedüre dural splitting, duraplasti, tonsil rezeksiyonu eklenebilir, asılı duraplasti yöntemi de yeterli posterior fossa dekompresyonu oluşmayan hastalarda denenebilir.

Tartışma ve Sonuç: Özellikle reoperasyon gerektirecek yetersiz dekomp-

resyon ve/veya duraplasti operasyonları sonrası, radyolojik ve semptoma- tik iyileşme görülmeyen Chiari Tip 1 vakalarında; literatürde ilk defa ta- nımlanmış, duranın oksipital kemiğe asılarak posterior fossa genişletilme yöntemi, tonsil eksizyonu yerine hasta bazlı değerlendirilerek, serebellar dekompresyonun sağlanması ve BOS akışının devamı için tercih edilebile- cek yararlı ve faydalı bir yöntem olarak literatüre sunulmuştur. Bu yöntem nüks vakalarda olduğu kadar ilk cerrahi planlamalarda da göz önünde bulundurulabilir.

Anahtar Sözcükler: Arnold chiari, posterior fossa dekompresyonu,

duraplasti, syringomyeli

Görsel: http://onlineozet.com/Images/52/BildiriResmi/

PS-254 [Spinal ve Periferik Sinir Cerrahisi]

SPİNAL KORD PRİMER MALİGN MELANOMU OLGU SUNUMU Yunus Emre Durmuş*, Kerameddin Aydın, Recai Engin

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi AD

Giriş ve Amaç: Malign melanom melanositlerden kaynaklanan kötü

prognozlu bir tümördür. Malign melanom primer olarak santral sinir sisteminde çok nadir görülmekle birlikte tüm malign melanom vakalarının %1’ini oluşturmaktadır. Malign melanom uzak metastazları en sık karaciğer, akciğer ve kemiğe olmaktadır. Kemikte en sık tutulum yeri omurgadır. MSS malign melanomlarında lezyonun primer veya metastatik olup olmadığını aydınlatmak önem arzetmektedir.

Yöntem: Son 1 aydır sol bacağının yan yüzünde ağrı şikayeti olan, dış

merkezden intradural ekstrameduller kitle ön tanısıyla tarafımıza sevk edilen ve tarafımızca cerrahi tedavi uygulanan spinal kord primer malign melanomu vakası tartışılacaktır.

Bulgular: 53 yaşında kadın hasta 1 aydır olan bel ve sol diz bölgesinde

ağrı şikayetiyle tarafımıza başvurdu. Motor muayene ve duyu muayenesi doğal olan hastaya yapılan MRI tetkiki sonrasında konus medullaris seviyesinde intradural ekstrameduller kitle saptandı. Hastaya cerrahi tedavi kararı verildi. Nöromonitörizasyon eşliğinde posterior girişim ile T12 ve L1 total laminektomi sonrası dura açıldı ve intradural ekstrameduller kitle eksizyonu yapıldı. Kitlenin histopatolojik inceleme sonucu malign melanom olarak sonuçlandı. Postoperatif ağrı şikayetinde belirgin düzelme olan hastaya malign melanom primer lezyonun tespiti amacıyla dermatoloji ve göz hastalıkları konsültasyonu istendi ve PET/CT tetkiki yapıldı. Yapılan tetkik ve muayenelerde primer oluşturabilecek bir lezyona rastlanmadı.

Tartışma ve Sonuç: Melanin içeren hücrelerin mevcut olduğu herhangi

bir organda malign melanom oluşabilir. Primer spinal cord malign melanomu çok nadir görülen bir klinik tablodur. Her iki cinsi eşit etkilemekle birlikte en sık alt ve orta torakal seviyede görülmektedir. MSS melanom vakalarının kaynağı için iki teori önerilmiştir. MSS’deki primer melanom, vasküler demetlerin pial kılıflarına veya embriyogenez sırasında nöroektodermal kalıntı hücrelere eşlik eden melanoblastlardan kaynaklanabilir. R. D. Hayward’a göre, primer spinal kord melanomunun tanısı, MSS dışında melanom yokluğuna, MSS’deki diğer bölgelerde melanom yokluğuna ve melanomun histolojik olarak doğrulanmasına dayanmaktadır. Bu kriterlere göre olgumuzun spinal kordun primer malign melanomu olduğu düşünülmüştür. MRI tetkikinde T1 görüntülerde spinal korda göre hiperintens, T2 görüntülerde spinal korda göre izo veya hipointens görünür. Ayrıca kontrast madde enjeksiyonu sonrası kontrast tutulumu görülür. Yerleşimleri ve hemorajik lezyonlar olmaları nedeniyle manyetik rezonansta ayırıcı tanısı zordur. Olgumuzun preoperatif MRI incelemelerinde epandimom ön tanısı mevcuttu. MSS malign melanomunun tedavisinde ilk basamak eğer mümkün ise cerrahi tedavidir. Operasyon sonrası radyoterapi ve kemoterapi önerilir. Primer spinal kord malign melanomu metastatik malign melanom lezyonlarına göre daha iyi prognoza sahiptir.

Anahtar Sözcükler: Spinal kord, malign melanom, konus medullaris Anahtar Sözcükler: Dumbbell tümör, nörofibromatosis tip 1, nörofibro-

ma, servikal

Görsel: http://onlineozet.com/Images/52/BildiriResmi/

tmp/201911819163.jpg

http://onlineozet.com/Images/52/BildiriResmi/tmp/2019118191626.jpg

PS-253 [Stereotaktik, Fonksiyonel Ağrı ve Epilepsi Cerrahisi]

BİLATERAL GLOBUS PALLİDUS EKSTERNUS LEZYONU OLAN SEKONDER DİSTONİ HASTASINDA DERİN BEYİN STİMÜLASYONU Atilla Yılmaz*1, Esra Okuyucu2, Yurdal Serarslan1, Mustafa Aras1,

Bircan Yücekaya1, Ali Maksut Aykut1

1Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Beyin Sinir ve Omurilik

Cerrahisi AD

2Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Nöroloji AD

Giriş ve Amaç: Derin Beyin Stimülasyonu (DBS) medikal tedaviye dirençli

Distoni hastalığında güvenle uygulanan ve başarılı sonuçlara sahip bir cerrahi girişim metodudur. Bu hastalıkta hedef olarak Globus Pallidus İnternus (Gpi) bölgesi tercih edilmektedir. Çalışmamızda bilateral simetrik Globus Pallidus Eksternus (GPe) lezyonu olan bir sekonder Distoni hastasında uyguladığımız DBS cerrahisinin sonuçlarını paylaşmak istedik.

Yöntem: 17 yaşında erkek hasta sekonder Distoni tanısı ile Nöroloji

bölümü tarafından tarafımıza konsülte edildi. Hastanın sedasyonla çekilen serebral MR’ında bilateral GPe bölgesinde simetrik lezyonları olduğu tespit edildi. Gerekli hazırlıkların tamamlanmasının ardından hasta bilateral GPi bölgesine DBS cerrahisi yapılmak üzere ameliyathaneye alındı. Sedasyon altında mikroelektrod kayıt yapılarak gerçekleştirilen ameliyatta lezyon bölgesine girerken ve çıkarken bir direnç ile karşılaşıldı ve bu bölgede nörofizyolojik etkinliğin olmadığı tespit edildi. Kalıcı elektrodların yerleştirilmesi sırasında da lezyon bölgesine girerken ve çıkarken dirençle karşılaşıldı ancak dikkatli bir şekilde bu direnç aşılarak elektrodlar bilateral GPi hedefine yerleştirildi. Makrostimülasyonun ardından operasyon sonlandırıldı. 1 hafta sonra pili aktive edilen hasta önerilerle taburcu edildi.

Bulgular: Takip süresi 1 ay olan hastanın değerlendirmesi Birleşik Distoni

Derecelendirme Ölçeğine (BDDÖ) göre yapıldı. Ameliyat öncesi 49 olan BDDÖ skorunun 1. ay kontrolünde 35’e gerilediği tespit edildi.

Tartışma ve Sonuç: Distoni hastalığında uygulanan bilateral GPi DBS

cerrahisinin GPe lezyonlarında da güvenle uygulanabileceğinin ancak bu lezyonların bir nevi kapsüle sahip olabileceği ve bu kapsülün aşılması için daha ince ve görece daha sivri bir uca sahip MER elektrodlarının kullanılmasının bu kapsül direncinin aşılmasında faydalı olabileceğinin göz önünde bulundurulması gerektiği kanaatindeyiz.

Anahtar Sözcükler: Distoni, lezyon, globus pallidus eksternus, globus

pallidus ınternus

Görsel: http://onlineozet.com/Images/52/BildiriResmi/

tmp/2019118193844.jpg

intradiploik ensefalosel düşünülen hastaya ayırıcı tanı açısından kemik biyopsisi ameliyatı planlandı. Lezyonun bulunduğu bölge at nalı insizyon ile açıldı ve lezyon tam olarak görüldü. Fazlasıyla incelmiş kemik yapı ve yer yer BOS sızıntısı görülen lezyondan biyopsi alındı. Biyopsi sonucu matür kortikal kemik dokusu olarak geldi. Lezyonun bulunduğu bölge ile ilişkili semptom ve bulgusu olmayan hastaya aralıklı takip önerildi.

Tartışma ve Sonuç: İntradiploik ensefalosel rastlanan olgularda etiyoloji

konusunda karar vermek zor olmakla birlikte ayırıcı tanıda litik kemik lezyonları yapan langerhans hücreli histiyositozis, epidermoid dermoid tümör, multiple myelom ve metastatik kalvaryal tümörler olması sebebiyle önem arzeden lezyonlardır.

Anahtar Sözcükler: İntradiploik, ensefalosel

PS-257 [Spinal ve Periferik Sinir Cerrahisi]

SERVİKAL KORPEKTOMİ SONRASI SERVİKAL KORPUS OTOGREFTİ UYGULAMASI; TEKNİK NOT

Denizhan Divanlıoğlu*, Özhan Merzuk Uçkun, Resul Karadeniz, Yiğit Can Şenol, Batuhan Dereli, Ali Dalgıç

S.B. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi Kliniği

Giriş ve Amaç: Anterior servikal korpektomi ve füzyon (ASKF), başta

servikal spondiloz gibi, çok seviye dekompresyon ihtiyacı olan patolojilere anterolateral yaklaşımda yaygın olarak kullanılmakta olan bir cerrahi tekniktir. Bu ameliyat sırasında füzyon sağlanması amacı ile otogreft, allogreft veya sentetik kafesler kullanılabilmektedir. Otogreft olarak sıkça tercih uygun kortikal destekli spongioz kemik elde edilebilmesi için genellikle ikinci bir cerrahi kesiye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durumun ameliyat süresini, kan kaybını ve hastanın ameliyat sonrası ağrısını arttırdığı bilinmektedir. Vertebra korpusunun rostral, anterior ve kaudal yüzlerindeki kortikal kemik korunarak servikal korpektomi yapılması halinde, elde edilen trikortikal spongioz kemiğin otogreft olarak kullanılmaya uygun olabileceği düşünülmüştür.

Yöntem: Kliniğimize radiküler ağrı ve myelopati nedeniyle başvuran

iki hastanın yapılan tetkikleri sonrası 3 mesafe servikal spondiloz tanısı konuldu. İlk olgu, 3 aydır şiddetlenen boyun ve sağ ağırlıklı her iki kolunda ağrı şikayeti ile başvuran 49 yaşında kadın hasta idi. Nörolojik muayenesinde kuvvet veya duyu kaybı yoktu, sağ üst ekstremitesinde klonus saptandı. Hastanın ameliyat öncesi JOA skoru 17 olarak ölçüldü. Yapılan radyolojik değerlendirme sonucunda C4-C7 seviyeleri arasında servikal disk hernisi ve dar kanal olduğu gözlendi. İkinci olgu, yaklaşık 10 yıldır boyun ve sağ ağırlıklı her iki kolda ağrı şikayeti ile başvuran 53 yaşında erkek hasta idi. Nörolojik muayenesinde kuvvet veya duyu kaybı yoktu, yürüyüş bozukluğu ve dengesizlik saptandı. Hastanın ameliyat öncesi JOA skoru 17 olarak ölçüldü.. Yapılan radyolojik değerlendirme sonucunda C4-C7 seviyeleri arasında servikal disk hernisi ve dar kanal olduğu gözlendi.

Bulgular: Her iki olguya da operasyon sırasında; bir mesafe anterior

servikal diskektomi ve diğer iki mesafeyi kapsayacak şekilde de korpektomi uygulandı. Korpektomi sırasında elde edilen trikortikal korpus parçası uygun şekilde inceltilerek diskektomi yapılan mesafede otogreft olarak kullanıldı. Korpektomi yapılan mesafeye ise titanyum kafes yerleştirildi ve tüm sistem vida-plak kullanılarak sabitlendi. Hastaların preoperatif ve PS-255 [Nöroonkolojik Cerrahi]

SUPRASELLAR GİRİŞİM SONRASI UZAK SEREBELLAR HEMATOM VE ZEBRA BULGUSU: 2 OLGU SUNUMU

Azmi Tufan, Burak Eren*, İlker Güleç, Özgür Yusuf Aktaş, Erhamit Okutan, Feyza Karagöz Güzey

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bağcılar SUAM, Beyin ve Sinir Cerrahisi AD.

Giriş ve Amaç: Supratentorial girişimlerden sonra uzak serebellar

hematom nadir bir komplikasyondur ve ciddi bir morbidite ve mortalite nedeni olabilir. Serebellum folyalarının üstünde kan birikmesi nedeniyle BT’de çizgili bir görünüm ortaya çıkar ve zebra bulgusu olarak adlandırılır.

Yöntem: Biri suprasellar-3.ventrikül tümörü, diğeri sellar-para/suprasellar

tümör nedeniyle transkraniyal yolla ameliyat edilen ve uzak serebellar hematom gelişen 54 ve 31 yaşındaki 2 erkek olgu sunuldu.

Bulgular: Her iki olguda da tümöre yönelik cerrahi girişimden 3 gün sonra

bilinç düzeyinde bozulma olması üzerine yapılan tetkiklerinde zebra bulgusu veren serebellar hematom saptandı ve hematom boşaltıldıktan sonra yavaş bir klinik düzelme oldu. Hastalar serebellar hematomlara ait kalıcı nörolojik bulgu olmadan çıkarıldı.

Tartışma ve Sonuç: Supratentoryal ameliyatlardan sonra, nadir de olsa,

olasılıkla fazla beyin omurilik sıvısı boşalmasına bağlı uzak serebellar hematom gelişebileceği bildirilmiştir. Bu nedenle girişim sonrası açıklanamayan bilinç değişikliklerinde bu nadir komplikasyon akla getirilmeli ve erken dönemde görüntüleme yapılmalıdır. Literatürde her olguda serebellar hematoma yönelik girişim uygulanmadığı bildirilmiştir. Oysa her iki olgumuzda bilinç düzeyinin giderek bozulması ve birinde hematomun büyümesi nedeniyle cerrahi girişim gerekmiştir. Uzak serebellar hematomların erken saptanması ve zamanında tedavi edilmesi kalıcı morbidite ve mortalite gelişmesini önleyecektir.

Anahtar Sözcükler: Serebellum, komplikasyon, hematom boşaltılması,

suprasellar tümör

PS-256 [Pediatrik Nöroşirürji]

PARİETAL İNTRADİPLOİK ENSEFALOSEL OLGU SUNUMU Yunus Emre Durmuş*, Kerameddin Aydın, Önder Taşkın

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi AD

Giriş ve Amaç: Ensefalosel, kranyumdaki bir kemik defektten beyin

dokusunun herniasyonu olarak tanımlanmaktadır. Konjenital, travmatik, tümöral ya da spontan olarak gelişebilir. Travmatik intradiploik ensefalosel nadirdir. Ayırıcı tanıda kemikte litik lezyon yapan langerhans hücreli histiyositozis, epidermoid dermoid tümör, multiple myelom ve metastatik kalvaryal tümörler olması sebebiyle önem arzetmektedir.

Yöntem: Baş ağrısı ve baş dönmesi şikayeti olan ve çekilen beyin BT ve

MR’da sol parietal kemikte iç tabulada içine kortikal beyin dokusununda uzandığı litik lezyon saptanan olgu sunulmaktadır.

Bulgular: 61 yaşında bayan hasta, 10 yıldır baş ağrısı ve baş dönmesi

şikayeti mevcut. 10-15 yıl kadar önce şüpheli kafa travması tariflemekte. Nörolojik muayenesinde bulgu saptanmayan hastaya yapılan kranial radyolojik görüntülemelerde sol parietal kemikte iç tabulada içine kortikal beyin dokusununda uzandığı litik lezyon saptandı. Ön planda

abseleri, gelişebilecek sepsis nedeniyle oldukça mortal seyredebilirler. Sekonder iliopsoas abselerinde ise mortalite oranı %18.9’dur. Bu nedenle, iliopsoas abselerinde erken tanı konularak, zaman kaybemeden BT- veya USG-eşliğinde perkütan abse drenajı uygulanmalı ve uygun antibiyotik tedavisi başlanmalıdır.

Anahtar Sözcükler: Diskovertebral cerrahi, iliopsoas absesi Görsel: http://onlineozet.com/Images/52/BildiriResmi/

tmp/2019118204035.jpg

PS-259 [Spinal ve Periferik Sinir Cerrahisi]

ANTERİOR SERVİKAL PLAKLI HASTADA DİSFAJİ

Rıfat Saygın Altınağ, Hülagü Kaptan, Ali Osman Muçuoğlu*, Fazlı Oğuzhan Durak, Mert Arslan

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi AD.

Giriş ve Amaç: Servikal omurganın anterior cerrahi yaklaşımları

dekompresyon, füzyon için yaygın olarak kullanılmaktadır. İlk örnekleri 1955’te Smith ve Robinson, sonra Bailey, 1960’da Badgley ve Cloward ile görülmüştür. Gelişen teknolojiyle, alet ve enstrumanlarla beraber anterior servikal yaklaşımlarda enstrümantasyon tercih edilmeye başlanmıştır. Servikal omurgaya anterior cerrahi yaklaşım son yıllarda popüler ve güvenli olmasına rağmen, bazı komplikasyonları da vardır. Bu yazıda, anterior servikal vidanın çıktığı bir olguyu sunuyoruz.

Yöntem: 47 yaşında erkek hasta, servikal spondilotik miyelopati nedeniyle

2007 yılında bir başka merkezde opere edilmişti. Cerrahi girişim, C4- 5, C5-6, C6-7 anterior diskektomi, iliak greft yerleştirilmesi ve plak vida kullanılarak fiksasyonu içermekteydi. Son 1 aydır disfaji tarifleyen hastada yapılan görüntülemelerde sağ C7 vidasının tepesinin kırık olduğu, sol C7 vidasının ise çıkmış olduğu gözlendi. Operasyondan 12 yıl sonra, hasta disfaji nedeniyle re-operasyonu kabul etti. Operasyonda Sol C7 vidasının corpus dışında gevşek şekilde durduğu ve çevre dokulara oldukça yapışık olduğu gözlendi. C7 mesafesinde sağ vida tepesinin kırık olduğu ve sadece çevre dokularca tutulduğu gözlendi ve serbestleştirilerek çıkarıldı. Mevcut plak kullanılarak sol C7’ye bir adet vida yerleştirildi ve plak yerine oturtuldu.

Bulgular: Füzyon ve stabilizasyon yapılan anterior servikal yaklaşımlar

myelopati, radikülopati ve spondilotik hastalık ve travmalar için etkili yöntemdir fakat cerrahların tecrübesinin artmasına rağmen boyun bölgesinin kompleks anatomisi sebebiyle bu yöntemde komplikasyonlar görülmektedir. Yumuşak doku, spinal kord ve kök ile ilgili, enstruman ile ilişkili komplikasyonlar görülebilmektedir.

Tartışma ve Sonuç: Anterior servikal plakta vida gevşemesi sonrası disfaji

şikayeti ile başvuran hastada gevşeyen vida özefagus komşuluğunda bulunmuş olup bazı durumlarda fistül, özefajial rüptür gibi durumlara da neden olabilmekedir. Yıllarca şikayeti olmayan bir hastada bile servikal operasyon öyküsü varsa disfaji şikayeti plakta gevşeme durumunu akla getirmelidir.

Anahtar Sözcükler: Anterior servikal plak, özefagus, disfaji Görsel: http://onlineozet.com/Images/52/BildiriResmi/

tmp/2019118205058.jpg

http://onlineozet.com/Images/52/BildiriResmi/tmp/201911820517.jpg postoperatif nörolojik muayenelerinde iyileşme olduğu görüldü.

Tartışma ve Sonuç: Servikal korpektomi sırasında vertebra korpusunun

bütünlüğü kısmen korunabilirse elde edilen kemik doku seçilmiş çok mesafe spondiloz olgularında otogreft olarak kullanılabilir.

Anahtar Sözcükler: Anterior, servikal, dar kanal, korpektomi, diskektomi,

otogreft, füzyon, spondiloz

PS-258 [Spinal ve Periferik Sinir Cerrahisi]

DİSKOVERTEBRAL CERRAHİ SONRASI GELİŞEN İLİOPSOAS ABSESİ Feyzi Birol Sarıca*1, Kemal Kapanoğlu2, İlknur Yavuz3,

Alptekin Tosun4

1Giresun Üniversitesi Tıp Fakültesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı 2Giresun Prof. Dr. A. İlhan Özdemir Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Beyin ve

Sinir Cerrahisi Kliniği

3Giresun Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik

Mikrobiyoloji Anabilim Dalı

4Giresun Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı

Giriş ve Amaç: Nadir görülen ve tedavi edilmediğinde mortal seyreden

iliopsoas absesi, çoğunlukla 30 yaş altında gözlenmektedir. Kadın/Erkek oranı: 3/1’dir. %70 oranında gözlenen primer iliopsoas abselerinde; infeksiyon odağı saptanmamaktadır. %30 oranında gözlenen sekonder iliopsoas abselerinde ise; infeksiyon odakları arasında sıklık sırasına göre, gastrointestinal sistem infeksiyonları, vertebra infeksiyonları ve perirenal infeksiyonlar gözlenmektedir. Etken mikroorganizma; olguların %90’ında stafilokokkus aureus’tur. Klinikte; bel bölgesinden karına yayılan yan ağrısı, bacaklı ateş ve kilo kaybı vardır. Laboratuarda; CRP yüksekliği, sedimentasyon yüksekliği ve lökositoz gözlenir. Spondilodiskit ve osteomiyelite bağlı gelişen psoas absesi oranı ise %10 olup, bizim hastamızda olduğu gibi bu hastalarda, sıklıkla geçirilmiş bir disko- vertebral cerrahi öyküsü vardır.

Yöntem: 60 yaşında kadın hasta, 1,5 yıl önce dış merkezde lomber spinal

stenoz tanısı ile opere olmuş ve 6 ay sonrasında spondilodiskit tedavisi görmüş. Antibiyotik tedavisi bitiminden 6 ay sonrasında, dorsal lomber bölgeden karına uzanan ağrıları başlaması üzerine kliniğimize başvurdu. Nörolojik muayenesinde; SLR bilateral 50* negatif idi, motor/duyu defisiti saptanmadı. Uyluk ekstansiyona getirilince ağrısı artıyordu. Laboratuar tetkiklerinde; CRP yüksekliği: 14.2 mg/dL ve lökositoz (14.1x10*3/µL) saptandı. Kontrastlı lomber MRG’sinde patoloji saptanmadı. Kalça eklemi MRG’sinde; sol iliak kanat anterior kesiminden sol iliopsoas kası içerisine uzanım gösteren, lobule konturlü, T1 sekansta hipointens ve T2 sekansta hiperintens gözlenen, ekspansil karakterde abse formasyonu ile uyumlu lezyon saptandı. (Resim 1).

Bulgular: Girişimsel radyoloji tarafından; USG eşliğinde sol iliopsoas

absesi içerisine kateter yerleştirildi ve 5 gün boyunca abse drenajı yapıldı. Abse materyali kültüründe; metisiline duyarlı stafilokokkus aureus üredi. Abse drenajı süresince; Seftriakson 1x2 gr/gün i.v. ve Vancomisin 2x1 gr/ gün i.v. verildi. Kateter çekildikten sonrada, 5 gün boyunca Duocid 4x1.5 gr/gün i.v. verildi. Hastanın bel ve karın ağrısı geçti, serviste desteksiz mobilize oldu. 10 gün sonra, Augmentin 2x1 gr/gün p.o. tedavisi verilerek taburcu edildi. Kontrol batın USG’sinde; iliopsoas absesinin tamamının kaybolduğu gözlendi.

necrophorum’dur. Çok daha nadir olarak; Streptokok, Stafilokok, Bacteroides ve Enterococcus bakterileride sebep olabilmektedir. Bu olgularda mortalite oranı eskiden %90 iken, günümüzde erken tanı ve uygun antibiyotik tedavisi ile bu oran %5’lere kadar düşürülmüştür. Bu olgumuzda; çocukluk çağında geçirmiş olduğu orofarengeal infeksiyonun tedavisi ardından, 6. Kranial sinir felcinin sekel olarak kaldığı bildirilmiştir. Yapılan nöroradyolojik incelemeleri sonucunda; hastada kavernöz sinüs trombozu sekeli ile birlikte, sol internal jugular ven ve sol internal karotid arter obstruksiyonu saptandı ve olgu Lemierre sendromu tanısı aldı.

Yöntem: 5 yaşında iken baş ağrısı, ateş yükselmesi, çift görme ve her

iki gözde kayma yakınmaları olan hastaya strabismus tanısı konulmuş ve opere edilmiş. Yakınmaları düzelmeyince 2 kez opere edilmiş. 2.operasyondan 2 sene sonrasında çift görme yakınması düzelmiş. 2.

Belgede Elektronik Poster Sunumlar (sayfa 102-181)

Benzer Belgeler