• Sonuç bulunamadı

CAHİT KOYTAK’IN HAYATI, POETİKASI VE ŞİİRLERİ

BİRİNCİ BÖLÜM

1. HAYATI: “göğe tırmanan yolda”

1. 1. Doğumu Öncesi, Çocukluğu ve Aile Çevresi

Şiirle “Akıllı Delilik”i29

tercih eden, “şiiri de sayarsak dokuz çocuk atası”30 Cahit Koytak, soğuk bir Erzurum kışında, dünyayı kasıp kavuran dehşetli savaşlar dizisinin akabinde, yokluğun ve kıtlığın hem dünyada hem de Türkiye’de bütün şiddetiyle hissedildiği zorlu bir onyılın son senesinde, 1949 yılının ilk günlerinde, dünyaya gelir. Müstakbel şairin Erzurum Taşmescit Mahallesi’ndeki evde ilk nefesini aldığı gün takvimler 29 Ocak Cumartesi’yi göstermektedir.

Yedi kardeşin altıncısı olarak kalabalık bir ailede dünyaya gelen Cahit Koytak, hem ağabey hem kardeş rolünü üstlenecektir. Ailenin direği baba Hakkı Koytak, kundura tamiri ve imalıyla evin bacasını tüttüren, ümmî ancak irfan sahibi bilge bir kişidir. Onun ümmîliği, hem dönemin kendine özgü son derece zor koşullarıyla hem de anne ve babadan mahrum, öksüz-yetim büyümesiyle ilgilidir. Baba Hakkı Bey, yirminci yüzyılın hemen başında, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmakta olduğu bunalımlı ve karamsarlığın iyiden iyiye ülkenin üzerine çöreklendiği 1904’te Erzurum’da dünyaya gelir ve babası İbrahim Bey, o daha bir ya da iki yaşındayken vefat ettiği için babasını hiç tanıyamadan büyür.

İbrahim Bey'in kardeşi Tahir Efendi, yetim kalan yeğeni Hakkı Koytak, üç yaşındayken, kendisinin çocuğu olmadığı için, bir tür evlat edinme niyetiyle, yeğenini, Erzurum’un Pasinler ilçeside, Alvar köyündeki çiftliğine götürür. Tahir Efendi’nin kendisi, esasen, Erzurum’da Bezzazlık yapmaktadır. Ve bu ailenin köydeki uzantısı, I. Dünya Savaşı yıllarında muhtemelen daha korunaklı olur diye

29

Cahit Koytak, "Akıllı Delilik", Yoksulların ve Şairlerin Kitabı III, Timaş Yayınları, İstanbul 2010, s. 296. Not: Çalışmaya konu olan yapıtlardan yapılan alıntılarda bundan sonra sadece yapıtın adının her sözcüğünün ilk harfi kullanılarak oluşturulan kısaltmalar kullanılacaktır. Bkz.: "Kısaltmalar" listesi

30

11

Alvar köyünü tamamen terk ederek, Erzurum’a yerleşir. Bu nedenle Cahit Koytak, dede olarak babasını büyüten amcası Tahir Bey’i bilecektir.

1934’te Soyadı Kanunu çıkınca aileye “1. Yel değmeyen yer, çukur. 2. Yer

altındaki boşluklar.”31

anlamına gelen "Koytak" soyadı verilir. Cahit Koytak’a göre

bu soyadı ailenin bir tercihi değil, nüfus memurunun tasarrufudur32.

Tahir Bey ve aile içinde “Paşa Ana” olarak anılan eşi Seher Hanım, Hakkı Bey’i 1938’de Erzurum’un Güllü köyünden kendisi de Hakkı Bey gibi ümmi olan “dünya güzeli” Nazmiye Hanım’la evlendirir. Bu evlilik; Memduha, Servet, Necdet, Suzan, Necla, Cahit ve Mehmet kardeşlerle dallanıp serpilir.

Bu ümmî ve güzel anne ile bilge ve omuzlarına geleneğin yüklediği aile reisi rolü gereği “ağır”, suskun babanın gölgesi Cahit Koytak’ın “Babamın Hikâyesi”, “Şair Oidipus”, (YŞK I, s. 75, 180); “Sevgili Hayalet” (İA, s. 18); “Şiir ve Hakikat”, “Şiir ve Metafizik -V-” (YBİM, s. 257, 266)… gibi şiirlerine çeşitli bağlamlarda yansıyacaktır. Cahit Koytak’ın şiirlerinde 1983'te kaybettiği babası ve baba mesleği sıkça anılırken; annesi –sınırlı sayıda şiirde- sessiz, silik, şair bir oğul tarafından betimlenen bir şiir kişisi olarak yer alır; ancak şairin doğduğu şehrin ve bu “dünya güzeli” annenin isminin şiirlerde hiç anılmaması ise dikkat çekicidir. Bu durum “Homopoeticus” un XVI. epizodunda şairin de dikkatinden kaçmaz: “doğduğum

şehri / ve annemi hatırladım / ve tabii, her ikisinin de / adlarının sanlarının / geçmediğini şiirlerimde…”33

.

Cahit Koytak henüz yayımlanmamış olan "Ablaları[n]a, ağabeyleri[n]e ve

küçük kardeşi[n]e..." adadığı "Eski Sahneler, Eski Oyuncular"34

adlı şiirinde

31

"Koytak", Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2013. "Cahit Koytak" sözcüğü Derleme Sözlüğü’nde ise şu biçimde tanımlanmaktadır: "Cahit Koytak 1. Yel deymeyen yer, çukur.

(Yuvacık, *İzmit Kc.; *Hendek -Sk.; Göksun -Mr.; Çalış Avanos, Nş.) 2. Yer altındaki boşluklar. (Bademağacı *Alanya, Ant.)". ["Cahit Koytak", Derleme Sözlüğü, Türk Dil Kurumu, C. VIII., Ankara

1993, s. 2943]

32 Cahit Koytak’ın ağabeyi Cahit Koytak’ın torunu Büşra Cahit Koytak, bir internet sitesinin

mülakatında soyadıyla ilgi soruya verdiği cevapta Cahit Koytak soyadının verilişini şu şekilde açıklamaktadır: Hakkı Bey askerde olduğu için "(…) diğer kardeşlerinin aldığı ‘Biçengil’ soyadından haberi olmamış. Askerden geldiğinde ise muhtarın koyduğu "Cahit Koytak" soyadına itiraz etmemiş". Bkz.:

http://www.dunyabizim.com/index.php?aType=haber&ArticleID=1952 [Erişim: 25/12/2012]. Anılan tarihte zorunlu askerlik süresinin 11,5 yıl olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bkz.:

http://www.asal.msb.gov.tr/er_islemleri/gun.kadar%20askerlik%20hiz.htm [Erişim: 25/12/2012].

33 "Homopoeticus (XVI. Epizot)", YŞK III, s. 251.

34 Şairin kitaplarında ve süreli yayınlarda yayımlamadığı bu şiiri için bkz.: Tezin "Ekler" bölümü "Tez

Çalışmasında Alıntı Yapılan Ancak Yayımlanmamış Şiirleri" bölümündeki "Eski Sahneler, Eski Oyuncular" adlı şiir.

12

çocukluğunun geçtiği evi ve bu evin içinde / etrafında yaşayan, belleğinde yer eden kişileri, çocukluğun büyülü atmosferini hissettirerek özlemle anar. "Hz. Yusuf'un kuyusuna benzeyen" bu evde on kişi yaşamaktadır. Yedikardeş, anne-baba ve

"ermeni tehcirinde / merhameti sonsuz Tanrı’nın / kuyuların bu en rahme benzeyeninde sıtar35 ettiği, / dulların en güzeli / inananların hası, / yetmişlik Fadime Abla." bir arada yaşamaktadır. Şiir, küçük köy evinin betimlenmesiyle başlar:

"daracık uzunca bir hol,

mutfak olarak kullandığımız bir ‘tandır evi’ ve tandır evine açılan,

yoksullara vergi bir mizah zevkiyle, ‘kuyu’ dediğimiz,

Yusuf’un kuyusundan hallice, yeraltında, eski kilerden bozma on metre karelik o tek odada"36.

Bu ev etrafında küçük Cahit Koytak'ın zihninde "hekâtları"yla37 yer eden anneannesi " 'böyükana' "; annesinin "halası ve hemen bütün / çocuklarının ebe

anası…" olan " 'Paşiko' "38

şairin çocukluğuna dair önemli simalardır. Paşiko Hala, bir aylık ekmeğin yapıldığı tandır günlerinde Nazmiye Hanım'a yardım eder. "gün

aşırı uğrar, okuyup üfler, / şeytanlarımızı ‘kışkış’lar, biber sürerdi, / bizi azdırmaya niyetli /cinlerin, ifritlerin ağızlarına."39

. Renkli kişilikteki komşular da şairin muhayyilesinde yer edenler arasındadır. Hüsna Eze, Hatice Abla, ve "teravih

namazında camide / kadınlar mahfelinden aşağı / horoz uçurduğu söylenen / 'mugallit' "40 Çatılo Bibi; erkek kılığına girerek geçkin kızlarla eğlenen "'reggez' "41

35 Ağızlara özgü bu sözcük orijinal metinde italik olarak vurgulanmıştır. Bundan yapılacak alıntıların

tamamında orijinal metinde italik dizilerek vurgulanmış sözcükler ya da söz öbekleri koyu ve italik harflerle belirtilecektir. "sıtar etmek", Erzurum ağzında "korumak" anlamında kullanılan bir birleşik eylemdir. Bkz.: İhsan Coşkun Atlıcan, "Sitar", Erzurum Ağzı, Halk Deyimleri ve Folklor Sözlüğü, Erzurum Halk Oyunları, Halk Türküleri Derneği Yayınları, İstanbul 1977, s. 101.

36

agş.

37 "hekât", Derleme ve Tarama sözlüklerinde bulunmayan bu sözcük, muhtemelen Arapça "hikayât"

sözcüğünün aşınmış biçimidir. Sözcüğün anlamı Atlıcan'ın sözlüğünde "hikâye, öykü" olarak verilmiştir. Bkz.: İhsan Coşkun Atlıcan, "hekât", Erzurum Ağzı, Halk Deyimleri ve Folklor Sözlüğü, Erzurum Halk Oyunları, Halk Türküleri Derneği Yayınları, İstanbul 1977, s. 59.

38 agş. 39 agş.

40 Arapça "mukallid"in halk ağzında aşınmış biçimi; taklit eden, taklit ederek insanları eğlendiren,

komik kişi, meddah.

41 Arapça, çok oynayan, dans eden anlamında mübalağa kalıbındaki "rakkas" sözcüğünün aşınmış

biçimi olan reggez / rekkez sözcüğü, Erzurum ağzında "şakacı, oynak, rakkas" anlamında kullanılır. Bkz.: İhsan Coşkun Atlıcan, "rekkez", Erzurum Ağzı, Halk Deyimleri ve Folklor Sözlüğü, Erzurum Halk Oyunları, Halk Türküleri Derneği Yayınları, İstanbul 1977, s. 96.

13

Müşerref Abla; birçok delikanlının âşık olduğu ancak sonunda bir "tufeyli"ye yar olan "öksüzler güzeli"42 Nano bu simalardan bazılarıdır. Evlerine gidip gelen " 'poşa'

"lar da şairin zihinde yer eden ve özlemle anılan şiir kişileri olarak bu şiirde yerini

alır.

kapımızı sık sık ‘poşa’lar çalardı, elekler, kalburlar satan

Çukurovalı ‘çingen’ler ya da Türkmenler,

‘bohçacı’ denirdi bu kadınlara,

annemin dünya-ahret ‘bacılık’ları… (...)

onları, eşikte, kapı önünde tutmak annemin arına gider ve her seferinde elekleri, kalburları, bohçalarıyla

‘yukarkioda’ya buyur ederdi,

(...)

ve o efsane sahnelerinin gizemli figürlerinden biri,

cennetten geçerken memnu meyveye tamah etmekten korkan

dünyanın en açık sözlü havvası bir ‘Yıldız’ kadıncık vardı ki, kalkıp gideceği zaman, insana,

“işte poşaların / çingenlerin Meryem Anası!” dedirtecek bir safiyetle,

'beni kapıya kadar geçir, bacılık!' derdi anneme

ve bir üçüncü kişiden bahseder gibi hemen eklerdi,

'bakarsın şeytana uyacağı tutar, bu Allahın poşası, kim bilebilir.' (...)"43.

Erzurum Tebriz Kapı’daki küçük kunduracı dükkânında kendi yağında kavrulan baba, bir arkadaşıyla ortaklılık kurarak Devlet Demir Yollarının Kars-Sivas hattında istihdam edilen personelinin ayakkabılarını imal etme işine girişir. Ancak bu

42 agş. 43

14

ortaklık ve karışık hesap işleri mektep görmemiş Hakkı Bey’i üzerek hayal kırıklığına uğratır. Böylece Tebriz Kapı’daki dükkân da elden çıkar.

Marangozluk da dâhil olmak üzere elinden her iş gelen baba Hakkı Koytak, Erzurum Şeker Fabrikasında işçi olarak çalışmaya başlar. Fabrikada yük çeken at arabalarının koşum takımlarını yaparak asıl mesleğine çok da uzak olmayan saraçlığa adım atar.

Baba, kunduracılık ve saraçlıkta son derece ustadır. Hakkı Koytak, klasik kundura imalatının en zor kısmı, kunduranın kalıbını ve modelini belirleyen deri şablonun kesim aşaması olan sayacılıkta isim yapmış bir ustadır. Kars’ta askerlik yaptığı sırada kendisine bir çizme yaptıran kolordu komutanına “Çizmeleri tarttır,

biri diğerinden ağır gelirse bana istediğin cezayı ver.”44 diyecek kadar zanaatına

güvenen bir ustadır. Baba kimi zaman saya kesme, kundura yapma işini eve getirir; evin bir köşesine kurduğu tezgâhta yeni modeller, yeni kunduralar tasarlar. Bu anlar küçük Cahit Koytak’ın, çocukluğun hayal ülkesine ilişkin tanıklıkları arasında yer alacaktır. “Babamın Hikâyesi”nde “zamanın tozlu çizmelerine (…) ekstazla ve

ahenkle / gümüş çiviler çakma[yı]”45

öğrenmesi, hep bu çocukluk yıllarının

tanıklığına dayanır. Cahit Koytak, yıllar sonra -altmış iki yaşında- yazdığı “ ‘Şiir ve Hakikat’ ”te kendisinin kim olduğunu bir türlü çıkaramayan, “Bir rol arkadaşı, bir

yol arkadaşı…” olan Hakikat’e kendini “(…) yoksul balıkçılara, gemicilere, / Marangozlara falan / Sağlam pabuçlar yapan / Yoksul bir kunduracı[nın]”46

oğlu olarak tanıtır. “Sevgili Hayalet”te “evin ve şehrin üstünde dolaşan / hamiyetli

gölge(…)”47

olarak nitelenen Baba Koytak, sadece saraçlık ve kunduracılıkta değil

kendi evinin bütün tamir, tadil işlerinde de hayli yeteneklidir; buna marangozluk da dâhil48

. Marangozluk babada kalmaz; bir uğraşı olarak oğul Cahit Koytak’a, oradan da torun Mimar Ahmet Selim Koytak’a49 tevarüs eder. Cahit Koytak şiirindeki marangozlar, savrulan kıymıklar ve yongalar, hayatlarının bir kenarında duran marangozlukla ilgilidir. Cahit Koytak’ın kendisi de “Marangozlukta iyicene,”50

44

Büşra Cahit Koytak, "Soyadınız ‘Cahit Koytak’sa Ne Olur?",

http://www.dunyabizim.com/index.php?aType=haber& ArticleID=1952 [Erişim: 25/12/2012].

45 "Babamın Hikâyesi", YŞK I, s. 75. 46 " ‘Şiir ve Hakikat’ ", YBİM, s. 258. 47 "Sevgili Hayalet", İA, s. 18. 48

Cahit Koytak’la görüşme, 4 Şubat 2013, 11.15-17.30, şairin Çengelköy’deki evi. Ayrıca bkz.: Ömer Lekesiz, "Cahit Koytak İçin Bir Terceme-i Hâl", Hece, S. 82, (Ekim 2003), ss. 83, 84.

49 "Ortanca Oğul Paris'te Udunu Çaldırır..." YŞK II, s. 238) şiirine esin veren şiir kişisi Mimar Ahmet

Selim Cahit Koytak.

50

15 ustadır51

. Yaşlı ruhunun “Kapılarını sövelerini52” onarırken “Çatlayan

mütearifelere; / Çivi gibi gerçekleri (…) sektirmeden çakmasını / (…) testere tutmasını”53

bir usta maharetiyle yapar. Cahit Koytak, şiirden ve diğer uğraşılarında

artakalan vaktini Çengelköy’deki evinin bahçesinde kurduğu küçük marangozhanede kapılar, dolaplar, masalar… yaparak değerlendirir54

. Marangozun yonttuğu ahşaptan çıkan yonga kokusu sadece marangozhanede kalmaz aynı zamanda “Yonga kokusu

karışı[r] mezar kokusuna,” 55. Marangozluk onun için öyle bir tutkudur ki “Yontacak çubuk bulamasa(…) / Dönüp içi[ni] ve hikâye[sini].”56

yontmaktadır. Şairin cismi bile “(…) abanoz ağacından yontulmuş gıcırtılı bir kapı”dır57.

Babadan oğula, oğuldan şiire yansıyan sadece kunduracılık ve marangozluk değildir; bunun ötesinde son derece değerli bir başka miras daha vardır: Yüzyıllardan ve kuşaklardan süzülüp gelen sözlü kültür. Hakkı Koytak, duyargaları açık, hayata, çevreye, kültüre, kelamıkibara karşı son derece ilgilidir. Bu ilgi ve eğilimle geçen yıllar boyunca özel bir çaba sarf etmeden içinde bulunduğu ortamın kültür, gelenek ve birikimlerini edinmiş, sezgisi incelmiş bir “halk bilgesi”dir58

. Erzurum şehrinde sosyal çevrenin yarattığı sözlü kültürü ve halk irfanını özümsemiş bu ârif baba,

Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber, Leyla ile Mecnun gibi aşk

hikâyeleri başta olmak üzere birçok halk hikâyesi ve peygamber kıssaları bilir.

51

"Homopoeticus"un VI. epizodunda ise YŞK III, s. 232) şiir anlatıcısı öğrenmeye çalıştığı şeylerde, tevazu göstererek, hep çırak olarak kaldığını söyler:

"VI

bir şaire, iki bilgine, üç cihangire yetecek bir ömür yaşadım

ama hiçbirini künhüyle olamadım, hep keçi yollarında yürüdüm ve hep birbirine karıştırdım onları öğrenmeye çalıştığım meslekler, müzik, marangozluk, metafizik… hepsi yarım yamalak kaldı bende, her şey çıraklık düzeyinde (…)"

52"söve (I) a. 1. Kapı ve çerçevenin yerleştiği kasa, çerçeve. Söve (II): Pencere ve kapı kenarlarındaki süs kalıpları." ("söve", Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2013.)

53

"Dülger", Kaşgar, S. 14, (Mart 2000), ss. 12, 13.

54 Cahit Koytak’ın tamamı el yapımı eserlerinden bazı örnekler için bkz.: "Ekler" bölümündeki

fotoğraflar.

55 "Yonga Kokusu", YBİM, s. 372. 56 agş., s. 371.

57

"Büyükbabalar İçin Gazel", Kaşgar, S.9, (Mayıs 1999), s. 6.

58 "Edebiyat Akşamları" etkinlikleri kapsamında "Cahit Koytak Söyleşisi" konulu program, Bursa

Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ., 26 Aralık 2012, Mahkeme Hamamı İbrahim Paşa Kültür Merkezi, Bursa. Bu etkinlikteki konuşmadan yapılacak alıntılar bundan sonra metin içinde Bursa söyleşisinin kısa yazımı olan (Bs.) biçiminde gösterilecektir.

16

Bildiği bu hikâyeleri uzun kış geceleri, dost meclisleri gibi uygun zaman ve yerlerde türküleriyle birlikte, türkülerini de makamıyla okuyarak anlatır.

Mehmet Nuri Yardım’a verdiği röportajda Cahit Koytak, edebiyata ve şiire ilgi duymasında babasının etkisini şöyle açıklar:

“Edebiyatla ilk temasım konusunda önce rahmetli babamı zikretmeliyim. Sevgili babam, (…) yörenin türkülerini tenor sesiyle fevkalâde güzel yorumlayabilen, yine yörenin halk hikâyelerini, masallarını, Kısas-ı Enbiya’yı, sahabe menkıbelerini, kişileri ve olayları gözünüzün önündeymişçesine, ustalıkla anlatabilen, ama okuması yazması olmayan gerçek bir halk bilgesi, halk kültürü adamıydı. Çocukluğumun, dolayısıyla şiirimin çocukluğunun ve erken gençliğinin kulakları onun sesiyle doludur."59.

Hakkı Koytak, oğlun şiirinde menakıp anlatan, kıssa söyleyen, kunduracı bir şiir kişisi olarak görülür: “( Bir deri bir kemikti babam, / Ölümlülere çizme yapardı, /

Ve ağzında kundura çivileri, / ‘Menakıp’ söylerdi ölümsüzlere dair.”60

. Hatta bu

kıssaların kahramanları olan peygamberler, Cahit Koytak’ın çocukluğunun da kahramanlarıdır: “ve çocukluğum çocukluk arkadaşlarım benim / isa musa

muhammet mustafa”61

. Cahit Koytak’ın şiire ve edebiyata karşı ilgisini uyandıran ilk

kıvılcımlar babası aracılığıyla tanıdığı bu sözlü metinlerdir.

Cahit Koytak’a bu hikâyeler kadar ilginç ve farklı gelen bir başka şey de yaz aylarında, okul kapandıktan sonra gidilen Güllü köyüdür. Bu ortam köy çocukları için ne kadar sıradansa onun için de o kadar renkli ve sıra dışı bir yerdir62

. Şairin küçük yaşlarda köyde, kırsalda, doğaya yakın bir çocukluk yaşaması sonraki yıllarda yazdığı şiirlerinde doğanın geniş bir fon veya tema olarak kullanılmasını sağlar63

. Baba Hakkı Koytak'ın ölümü de oğlun şiirine gölgesini düşüren, çocukluk yıllarına ait başka bir olgudur. Babanın ölümüyle şairin çocukluğunun “Küçük ve huzursuz

ruhu(…)”64

bir kenara atılır ve baba ölünce insan büyür tezini doğrularcasına çocukluğun ruhu bir kenara bırakılır:“Avlunun ortasında / Düşerken ayrılıp-kocaman

59 Mehmet Nuri Yardım, "Şiirin Hudutlarını Zorlayan Sanatkâr, Cahit Koytak...", Hece, S. 106, (Ekim

2005), ss. 212-124. Röportajın e-nüshası için bkz.: "Cahit Koytak’ın Edebiyat Dünyası", Röportaj: Mehmet Nuri Yardım: http://mehmetnuriyardim.com/yazilarim/dergi-yazilarim/cahit-Cahit Koytakin- edebiyat-dunyasi-2/#.UvC0uz1_tOJ [Erişim: 31/12/2013].

60 "Kerpiç Döküyorum Kule Dikiyorum", DBŞ, ss. 258-261. 61

Cahit Koytak, "Buzul", Taraf, (13/02/2012).

62 Bs.

63 Örneğin " 'Ölümsüz Bellek' Notları (II)" şiirinin ilk bendi şu şekildedir: "günde on beş dakika ıslık çalarsanız,

on beş gün sonra, saka kuşu kadar olmasa bile, güzel doğaçlamalar yapmaya başlıyorsunuz. bunu, dört beş yaşlarındayken, ben, kendim denedim ve şaşırtıcı sonuç aldım.".

Cahit Koytak, " 'Ölümsüz Bellek' Notları (II)", Taraf, (18/02/2013).

64

17

/ Dikenli iki kabuğa / Çiçek tarhlarının üzerine fırlattı / küçük ve huzursuz ruhunu / Çocukluğumun”65

.

Cahit Koytak, ilkokulu, ortaokulu ve liseyi Erzurum’da okur. Lekesiz’e göre Cahit Koytak ilkokul sıralarında da “sessiz, ağırbaşlı, vefakar ve uyumlu bir

görünüme sahip[tir]”66

. Cahit Koytak’ın çocukluk çağı, şiirinin hamurunun önemli bileşenlerinden biri olacaktır. Şiiri vahiy ile ilişkilendirdiği “Kalk Yürü”de bu durumu, “Yalnızlığı alıyorum, / Ayak izlerini Tanrı’nın / Ve ona çocukluğumun /

Sırlarını ekliyorum, / Çizik çizik ruhumu / Ve oyuk gençliğimi / (…)”67

dizelerinde

şiirsel bir biçemle ifade etmektedir.

26 Aralık 2012 tarihinde Bursa İbrahim Paşa Kültür Merkezinde yaptığı konuşmada Cahit Koytak, ilkokul yıllarına ait belleğinde iz bırakan ve çevrenin etkisiyle kıvılcımlanmış şiir merakını biraz daha alevlendiren –bir çocuğun muhayyilesi için çok önemli- iki olaydan bahseder. Bunlardan ilki 1950’lerde Varlık Yayınlarından çıkan cep kitapları boyutundaki bir şiir antolojisidir. Kapağı kopuk, yıpranmış bu dağınık, ince antolojide Yunus’tan, Erzurumlu Emrah’tan, erken Cumhuriyet Dönemi’nin kimi şairlerinden seçme şiirler vardır. Okul kitaplarının bile zor bulunduğu o yıllarda ders kitabı dışında bir kitaba sahip olmak ve onu okumak bir ilkokul çocuğu için “epeyce fiyakalı”68

bir şeydir. Bir arkadaşının günlerce süren ısrarlı isteklerine dayanamayan Cahit Koytak, sonunda kitabı arkadaşına ödünç vermeye razı olur. Ancak aradan günler, haftalar geçer, küçük Cahit Koytak’ın

“bütün ısrarları[na], hatta öğretmene şikayet etmek yolundaki tehditleri[n]e rağmen”69

kitap bir türlü gelmez. Aradan yarım asır geçtikten sonra o günleri anlatan

Cahit Koytak, o kitap için şöyle diyecektir: “Yandım o kitaba!”70. Ancak bu ilk kitap uğrunda çekilen acı onda “kitap düşkünlüğünün tohumu ol[ur]”71

. Nitekim Şair,

yıllar sonra kitap tutkusunun nasıl başladığını anlatırken o kitapla kurduğu ilk

65 agş.

66

Ömer Lekesiz, "Cahit Koytak İçin Bir Terceme-i Hâl", Hece, S. 82, (Ekim 2003), s. 84.

67 "Kalk Yürü", YŞK I, s. 46. 68 Bs.

69 Mehmet Nuri Yardım, "Şiirin Hudutlarını Zorlayan Sanatkâr, Cahit Koytak...", Hece, S. 106, (Ekim

2005), ss. 212-124. Röportajın e-nüshası için bkz.: "Cahit Koytak’ın Edebiyat Dünyası", Röportaj: Mehmet Nuri Yardım:

http://mehmetnuriyardim.com/yazilarim/dergi-yazilarim/cahit-Cahit Koytakin-edebiyat-dunyasi- 2/#.UvC0uz1_tOJ [Erişim: 31/12/2013].

70 Bs. 71

18

duygusal bağa değinecektir: “Okuduğum, sevdiğim, sahip olduğum ve hâlâ kokusunu

hatırladığım ilk kitap odur.”72 .

İkinci olay ise ilkokulun dördüncü ya da beşinci sınıfında73

bir kıza gönlünü kaptırmasıdır. Bu küçük kalp hırsızına söylenebilecek güzel sözleri bir kenara yazmaya başlar. Böylece çok küçük yaşlarda şiirle ilk dirsek teması sağlanmış olur. Bu şiirler, küçük Cahit Koytak’a; “yaptığı kızağı, uçurtmayı ya da patenleri gösteren

bir iki arkadaşı(…)”74

dışında kimseyle paylaşılmaz. Ancak daha sonra bu “şiirler”

ve dolayısıyla büyük “sır” ifşa olunca yaşıtı olan çocukların benzer maceraları için de şiir siparişleri gelmeye başlar.

Bu yıllara ait şairin temasını hatırladığı tek şiir ise “Firavun’lar zamanına

ilişkin bir sinema filminden esinlenerek yazdığı(…) Piramitlerin yapımında çalışan kölelerin gördüğü zulümler, çektikleri acılar üzerine”75

bir şiirdir.

Cahit Koytak’ı şiire iten buna benzer başka bir etken de gençlik yıllarındadır: Cahit Koytak, şiir definesinin haritasını gençliğinde bir genç kızın defterine izinsiz olarak çiziktirdiği dizelere gizler. Yaşanmışlığa ait izlerin belirgin bir biçimde vurgulandığı “Define Haritası”nda şiir anlatıcısı mizahi bir anlatımla “Bir yasayla

yaşı[n]dan kırk yıl sil[direrek] (…)”76

on sekiz yaşına döner. Şiir definesinin haritası “O yaşlarda bir genç kıza sunduğu(…) / O zamanki kalbi[n]in / Duvarına çiz[diği] / (…) / Mısraların içine gizlenmiş,”tir77

.

"Dualardan Bir Dua" şiirinde şairliğinin tanrı vergisi olma, doğuştan gelme yönünü vurgular: "kendimi şair buldum, / yoksul ve şair, daha çıkarken yola"78

. Şair, ironik bir dille ördüğü “Akıllı Delilik”te ise şiire başlamasını daha poetik bir gerekçeyle açıklamaktadır. Poetika başlığında bu konu kapsamlı olarak ele alınacaktır.

Erzurum Lisesinde okuduğu yıllarda Cahit Koytak’ın belleğinde iz bırakan önemli figürlerden biri de felsefe öğretmeni İzmirli Ziya Bey’dir. Felsefe dersinde dikkatli bir öğrenci olan Cahit Koytak, öğretmeni Ziya Bey’in dersinde anlatılanları

72 agm.

73 Uzak geçmişe ait bu olayın, Bs.’de "beşinci sınıfta"; agm.'de "dördüncü sınıfta" yaşanmış

Benzer Belgeler