• Sonuç bulunamadı

Cadıların yarattığı tehlikelere karĢı insanları uyararak halk arasında kitlesel bir psikozun oluĢmasına zemin hazırlayan yazılı basın, konu ile ilgili en meĢhur davaları ve bu davaların korkunç fiillerinin ayrıntılarını broĢürler Ģeklinde basarak cadı katliamına iliĢkin yürütülmekte olan çok çeĢitli propaganda çalıĢmalarında üzerine düĢen görevi yerine getirmiĢtir. Yine cadılık suçlamalarındaki kanıtları sistematikleĢtirerek ve konu ile ilgili tenkitleri cevaplayarak zulme en büyük katkıyı sağlayan jüriler, yargıçlar ve demonologlar, 16. yüzyılın sonlarına gelindiğinde bu davaları standartlaĢtırarak bu davalara bürokratik bir format kazandırmıĢlardır. Cadılara lanet okuyan portreler çizmeyi misyon edinmiĢ Alman Hans Baldung gibi sanatçılar, cadı avını toplumsal bir kontrol mekanizması olarak onaylayan Thomas Hobbes gibi siyaset bilimciler, cadılara nefret söylemlerinde ve katliam çağrılarında bulunan Jean Bodin gibi düĢünürler ile iĢbirliği kuran bu kanun adamları çalıĢmalarını zamanın en saygın entelektüellerine de yaslamıĢlardır. Bacon, Kepler, Galileo, Shakespeare, Pascal ve Descartes gibi dâhilerin ortaya çıktığı bu çağda, cadı avı Avrupalı seçkinlerin en önemli tartıĢma konularından biri olmuĢtur. Devlet adamları, yargıçlar, avukatlar, bilim adamları, teologlar ve felsefeciler bu sorun üzerine görüĢlerini açıklayıp broĢürler ve demonolojiler yazmıĢlardır. Cadılığın en alçak suçlardan biri olduğunu söyleyip en ağır bir Ģekilde cezalandırılması gerektiğini ilan etmiĢlerdir ( Federici, 2011).

25

Ġnsanlık ve kadın tarihinin en kara sayfalarının sorumlusu Katolik Kilisesi mahkemeleri, bilinen adıyla Engizisyondur. Akıl dıĢı gerekçeleri ve insanlık dıĢı sorgu yöntemleriyle, bu―kutsal‖ kurul, 12. yüzyıldan baĢlayarak altı yüzyıl boyunca, milyonlarca insana ―din ve devlet inançları/ilkeleri‖ adına kıyım uygulamıĢtır. 1990‘larda araĢtırmacılara/kısmen açılan arĢivler, Ortaçağ, Ġspanyol ve Roma engizisyonları dönemlerinde, yaklaĢık bir milyon kadının cadılık suçlamasıyla öldürüldüğünü kanıtlamaktadır. Engizisyonun Dominiken rahipleri, özellikle farklı, bilgili ve diĢil kadınları, önce cadı olduklarına, sonra cadılığın ölümcül suç olduğuna ve bunun savunması olmadığına karar vererek yok etmiĢtir (Karaküçük, 2010, s. 46).

Ortaçağın karanlık dönemlerinde zalim iĢkence yöntemlerini benimseyerek insanları din adına yargılayan kilise, bu gücünü kullanarak krallıkları yönetmeye baĢlamıĢtır. Binlerce kiĢinin cadı suçlamasıyla yargılandığı, iĢkence yapılarak ve yakılarak infaz edildiği bu dönemde, kilise iĢine gelmeyen herkese cadı suçlamasında bulunmuĢtur. Psikolojik baskılara ve akla hayale gelmeyecek iĢkencelere maruz kalan bu masumlar, cadı olmamalarına rağmen bu suçlamaları kabul etmek zorunda kalmıĢtır. Cadı avlama çağı olarak da adlandırılan bu zaman diliminde Ġspanya‘dan Ġngiltere‘ye tüm Avrupa‘da yüzbinlerce kadın yakılarak infaz edilmiĢtir. Bu yıllarda Protestan ve Katolik kiliseleri, cadı olarak suçlanan kadınları politik, dini ve cinsel bir tehlike olarak görmüĢlerdir. Feodal düzenin ve kilisenin baskılarına karĢı direnen bu kadınlar hedef seçilmiĢtir. YaĢlı, genç hatta bebek kadınlar iĢkence görmüĢ, cadı oldukları için yok edilmiĢlerdir (Elmas, 2013; KarakuĢ, 2017). Cadılıkla suçlananlar üzerinde kurulan amansız baskının kaynağını sadece engizisyon mahkemelerinin uygulamaları, kilise ve dünyevi mahkemelerin ceza kodeksiyle açıklamak yeterli değildir. Cadılara ve herektik grupların üyelerine karĢı uygulanan takibin büyük kitlesel avlara dönüĢmesinde ve linç hukukunun uygulanmasında halkın ve entelektüel kesimin büyük katkısı olmuĢtur (Akın, 2001, s. 143).

ĠĢkence yöntemleri Ģu Ģekildeydi; En çok uygulanan idam etme ve iĢkence yöntemi, canlı olarak yakmaktı. Bunun dıĢında suçlu bulunan kadın sıkıca bağlanır, huni yardımıyla sindirim sistemi patlayana kadar su içirilirdi. Metal tıkaç denen bir aletle (armut Ģeklinde bir alettir) ağzındaki tüm diĢler kırılır, suçunu itiraf edene kadar çene kemikleri kırılırdı. Ayakları, kan damarları çatlayana ve kemikleri kırılana kadar demir mengene ile sıkıĢtırılırdı. Ġffetsizliğini sembolize eden canlı maymun, Ģeytanın sembolleri olan yılan ve kedi ile kadın bir çuvala konur ve suya atılırdı. Bazen de diri diri toprağa gömülürdü. Atlar ile dört tarafından bağlanır, parçalara ayrılması sağlanırdı. ĠĢkence çarkında parçalanırdı, kafası kesilirdi. Bağırsakları çıkartılır, dönen bir tahtaya bağlanarak, tahta çevrilir ve bağırsaklarının tahtaya dolanması sağlanırdı. Ve daha nice akla hayale gelmeyen iĢkencelerle çoğu kadın (öldürülen kadın sayısı erkeklerin iki katıdır. Çünkü o dönemde engizisyon mahkemesine göre kadınlar potansiyel cadıdırlar.) olmak

26

üzere binlerce insan öldürülmüĢ ve zorla cadı olduğu itiraf ettirilmiĢtir (Elmas, 2013).

Ortaçağda Hristiyan din bilginleri, kadının Âdem‘in kaburga kemiğinden yaratıldığına ve Ģeytana uyarak insanın cennetten kovulmasına sebep olduğuna inanıyor, bu nedenle onu aĢağı görüyordu. Kadının çalıĢma hayatına girmesine karĢı çıkan, onun sadece evde oturup çocuk doğurmasına izin veren bu anlayıĢ, kadını cinsel bir obje olarak tehdit edici ve Ģeytani görüyordu. Zayıf ve kötülüklere açık doğasından dolayı, kadının Ģeytanın elçisi olduğuna inanılıyordu. Bu nedenle her kadının potansiyel bir büyücü, cadı olduğuna dair ataerkil düĢünce Ortaçağdan bu yana varlığını sürdürmüĢtür. O dönemde yazılan kitaplarda, cadıların erkeklerin cinselliklerini gerileterek yok ettiğine ve buna karĢı alınabilecek önlemlere iliĢkin anlatımlar bulunuyordu (Sallmann, 1996, s. 61).

ĠyileĢtirici ve büyüleyici doğasıyla kuĢaktan kuĢağa aktarılan sırların taĢıyıcısı olan kadın, cadı avcılığının akıl hocalığını yapan kimseler tarafından günahkâr, cinselliği denetim altında tutulamayan, erdemli erkeği baĢtan çıkaran, kötülüğün simgesi olan tehlikeli bir varlık olarak görülür ve her daim aĢağılanırdı. Doğaüstü kuvvetler ve bastırılmıĢ cinsellik ayrılmaz bir biçimde birlikte iĢlenir. Kadın doğasında var olan vahĢi yetenekler ve bilgi sahibi olma durumu, Ģeytan tarafından ele geçirilmiĢliğin bir belirtisi olarak görülürdü (Öğüt, 2010). Cadı, Ģeytanla iĢbirliği yaparak ataerkil düĢüncenin iki önemli öğesini, dini ve eril cinselliği, tehdit etmekteydi. ‗‗Cadı, iğdiĢ edici canavar kadın olarak erkeklerin iğdiĢ edilme korkularının simgelerinden bir tanesidir. Ayrıca Ortaçağda salgın hastalıklardan, verimsiz hasattan, açıklanamayan ölümlerden ve doğal felaketlerden de cadılar sorumlu tutulurdu.‘‘ ( Topçu, 1999, s. 2). Cadının günlük yaĢamda yaptığı bazı zararlı büyüler, kadının cadı kimliğini pekiĢtirmeye yönelik olarak dizayn edilmiĢtir. Örneğin erkeği iktidarsız etmeye yönelik yapılan büyü, eĢler arasındaki uyumu bozar ve erkeği evinden ve eĢinden uzaklaĢtırır, erkek üreme maksadıyla bile sorumluluğunu yerine getiremez. H. Kramer, Malleus Maleficarum‘da cadıların demonların yardımıyla erkeklerin cinsel organını çalabildiklerini veya erkekleri tüm yaĢam boyunca iktidarsız kılabildiğini söylemektedir (Akın, 2001; Kramer, 2000). Erkeklerin bir türlü akıl erdiremediği kadının insanoğluna yaĢam verme özelliği de (doğurganlığı), büyülü güçlere sahip olma, cadılık ve kadınlık arasında bağlantı kurulmasında etkili olmuĢtur.

27

Kadınlara cadılık suçlamalarının yapıldığı dönemlerde hamile kadınların doğaüstü güçlere sahip olduğuna inanılıyordu ( Creed, 1993, s. 74).

Ortaçağda dogmatik inançlar yüzünden çeĢitli ruhsal hastalıkların açıklanmasında gene ilkel çağların psikolojisine dönülmüĢ ve birçok ruhsal hastalıklar doğaüstü güçlere, büyüye, sihirbazlığa bağlanmıĢtı. Veya birçok ruh hastalıkları gibi histeri de Ģeytanlar tarafından tutulmaya bağlanıyor ve Ģeytana tutulmuĢ hastalar büyücü damgası ile diri diri yakılıyordu ( Kahya, 1975, s. 415). Aranson‘a göre (2013) histerinin cadılık suçlamasına dönüĢtüğü en önemli vaka Salem cadı olaylarıdır: 1692 yılında, Ġngiliz kolonilerinin bulunduğu Massachusetts yakınlarındaki Salem kasabasının ileri gelen tüccarlarından Samuel Parris Barbados Adası‘ndan Salem kasabasına Tituba ve Jhon adlarında iki köle getirmiĢtir. Kadın köle Tituba, tüccarın kızı Betty ve yeğeni Abegail‘e bakıcılık yaparken onlara Barbados adasının Vudu büyü ve büyücüleri ile ilgili hikâyeler anlatmıĢ, falcılık oyunlarını ve yumurta akıyla suyu karıĢtırarak kristal küreler elde etmeyi öğretmiĢtir. Bu tekinsiz hikâyelerden ve etkileĢimlerden etkilenmeye baĢlayan kızlar kasabanın diğer kızlarıyla da bu falcılık oyunlarını oynamıĢtır. Bu oyunları oynamaya baĢladıktan sonra kızlar epilepsi krizleri geçirmiye, garip sesler çıkarmaya baĢlamıĢtır. Garip vücut Ģekilleri, olağandıĢı hareketleri nedeniyle tehlikeli ve tekinsiz kızlara dönüĢmüĢlerdir.

28