• Sonuç bulunamadı

II. Araştırmanın Yöntemi ve Planı

1. BÖLÜM

1.3. METİNSEL YAPISI VE ÜSLUBU

1.3.1. Cümle Yapısı

İnşikâk suresi izâ (اَذِا) edatı ile başlamaktadır. Bu edatın edatın metinsel işlevi, surenin yorumu bakımından önem arzetmektedir. Şöyle ki, birinci ayetten beşinci ayete kadar olan ayetler şart ifade etmektedir. Bu şarta bir cevap gerekmektedir ki bu konuda alimler ihtilaf etmişlerdir.23

Bazı müfessirler şartın cevabının femülâgîh (ِِهي ۪ق َلَُمَف) olduğunu söylemişlerdir.

Yâ eyyühennâsü (ُِناَسانِ الْاِاَهُّيَاِآََي) ibaresinin ise itirazi cümle olduğunu ifade etmişlerdir.

Bu halde ayetin takdiri, “kıyamet günü geldiğinde insan amelini karşısında bulacaktır” şeklindedir.24

Kadı Beydâvî (ö. 685/1286), Zemahşerî (ö. 538/1144) ve Nesefî (ö.

710/1310) ise burada Allah’ın cevap olarak gelecek ayeti kapalı bıraktığını ifade

21 Fehmi Ahmet Polat, “Mekkî Surelerde Müşriklere Yönelik Eleştirel Dil”, Kur’ân Nüzulünün Mekke Dönemi Sempozyumu, ed. Mesut Okumuş vd. (Çorum: Çorum Belediyesi Kültür Yayınları, 2013), 149.

22 Mustafa Karagöz, “Dilin İşlevleri Açısından Kur’an’ın Üslûbu”, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (Eylül 2007), 173.

23 Ebû Abdillâh (Ebü’l-Fazl) Fahrüddîn Muhammed b. Ömer b. Hüseyn er-Râzî, Mefâtihu’l-gayb, (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 2005), 11/6965

24 Râzî, Mefâtihu’l-gayb, 11/6965.

10 ederek bu ayetlerin tehvîl yani korkutma ifade ettiğini söylemişlerdir. Ya da bu surenin benzerleri olan Tekvîr ve İnfitâr suresinde bilinen şeylerle yetinilmiştir.25

Bazı müfessirlere göre ise mana takdîm ve te’hîr olmak üzere hamledilmiştir.

Yani cevap önce zikredilmiş, şart ise sonra gelmiştir.26 Böylelikle zikredilen hususa muhatabın dikkati çekilmek istenmiştir.27 Kur’ân’da farklı mevzularda geçtiği için mana anlaşılmaktadır. Dolayısıyla cümle “Ey insan! Şüphesiz, sen Rabbine (kavuşuncaya kadar) didinip duracak ve gök yarıldığı ve… sonunda didinmenin karşılığına kavuşacaksın”28 olarak takdir edilmiştir.29

Ferrâ (ö. 207/822) ise burada mananın bilindiği için cevabın terkedildiğini söylemektedir. Çünkü Kur’ân’ın birçok yerinde bunun anlamı geçmektedir. Ferra örnek olarak; “ِ ِرادَقالاِ ِةَلايَلِ ي ۪فِ ُهاَنال َزانَاآَ نِا” “Şüphesiz, biz onu (Kur’ân’ı) Kadir gecesinde indirdik.” (Kadir 97/1) ayetinde hû (ُِه) zamirinin manasının ifade edilmemesini vermektedir.30 Bu zamirin ifade ettiği kavram Kur’ân’dır.

Kisâî (ö. 189/805) ise cevabın “ِ ۪هِني ۪مَيِبُِهَباَتِكِ َيِت ۫وُاِ انَمِا مَاَف” olduğunu ifade etmekte

“ناَسانِ الْاِاَهُّيَاِآََي” ayetinin ise itirazi cümle olduğunu ifade etmektedir. Bu taktirde mana;

“gök yarıldığı zaman şunlar ve şunlar oldu; her kime kitabı sağından verilirse o şöyledir, kime de kitabı arkasında verilirse o şöyledir” şeklindedir.31

Surede geçen “ُِناَسان ِ الْاِاَهُّيَاِآََي” terkibi nidâ, “ِ حِداَكِ َك ن ” cümlesi ise nidânın cevabı ِِا yani münadâdır. Devamında gelen “ِ انَمِ ا مَاَف” cümlesi ise nidanın cevabına atfedilmiştir. Fa harfi ise isti’nafiyedir. Surenin sekizinci ayeti olan “ِاًباَس ِحُِبَساَحُيِ َف اوَسَف

ِ اًري ۪سَي” ise kendinden önceki ayette geçen men “ِانَم” şartının cevabıdır. Burada zikredilen fa harfi ise şartın cevabı için bir bağlantıdır. Sevfe ise gelecek zamanı ifade etmektedir. Dokuzuncu ayet olan “ًِرو ُراسَمِ ۪هِلاهَاِىَٓ لِاُِبِلَقانَيَو” cümlesi ise vav harfiyle şartın cevabına atfedilmiştir. Aynı şekilde “ِ۪ ه ِراهَظِ َءا ََٓر َوُِهَباَتِكِ َيِت ۫وُاِ انَمِا مَا َو” ayetinde geçen vav, atıf harfidir ve cümle şartın cevabına yani birinci “َِيِت ۫وُاِ انَم” cümlesine atfedilmiştir.

25 Nâsırüddîn Ebû Saîd (Ebû Muhammed) Abdullah b. Ömer b. Muhammed el-Beyzâvî, Envâru’t-tenzîl ve esrâru’t-te’vîl, (Beyrut: Dâr Sader, 2001), 2:1142; İmam ebî Kasım Cârullah Mahmud b.

Ömer b. Muhammed Zemahşerî, el-Keşşâf, (Beyrut: Dâru’l-Kütübü’l-İlmiyye, 2009), 4/712; Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî, Medâriku’t-tenzîl ve hakâiku’t-te’vîl, (Beyrût: Dâr-u İbni Kesîr, 2018), 3/619

26 Râzî, Mefâtihu’l-gayb, 11/6965.

27 Mâturîdî, Tevilatu’l-Kur’an, 17/124.

28 “ِ ات قَشاناُِِءآََم سلاِاَذِاِ ِهي۪ق َلَُمَفِاًحادَكِ َكِ ب َرِى لِاِ حِداَكِ َك نِاُِناَسانِ الْاِاَهُّيَاِآََي”

29 Râzî, Mefâtihu’l-gayb, 11/6965.

30 Ebî Zekeriyya Yahya b. Ziyâd el-Ferra, Meâni’l-Kur’ân (Beyrut: Âlemi’l-Kütüb, 2011), 2/965.

31 Râzî, Mefâtihu’l-gayb, 11/6965.

11 Bunun cevabı ise on birinci ayette geçen “ِ اًروُبُثِوُعادَيِ َف اوَسَف” cümlesidir. Fa harfi ise iki cümleyi birbirine bağlamaktadır.32

Surenin on üçüncü ayeti, ta‘lîl cümlesidir ve irabda mahalli yoktur. Burada geçen inne (ِ نِا) nin ismi hû (ُِه) zamiri, haberi ise kâne (َِناَك) ile başlayan cümledir. On dördüncü ayette de diğer bir ta‘lîl cümlesidir. Burada ise inne (ِ نِا) nin haberi zanne (ِ نَظ) fiili ile başlayan cümledir. Surenin onbeşincinci ayetinde yer alan belâ (ى لَب) harfi cevaptır. Bu harf kendinden önceki cümlenin manasını olumsuzdan olumluya çevirir. Devamında gelen “ِ اًري ۪صَبِ ۪هِبِ َناَكُِه ب َرِ نِا” cümlesinin irabdan mahalli yoktur. Bu cümle kendinden önce geçen belâ (ى لَب) kelimesinden sonra takdir edilen cümlenin ta’lîlidir. Sanki ayette şöyle denmek istenmiştir: “Bilakis, Allah’a dönecek. Çünkü onun Rabbi onu görüp gözetiyordu.”33

Surenin on altıncı ayeti yemin ile başlamıştır. “ِِقَف شلاِبُِمِساقُاِ ََٓلََف” ayetinde yer alan fa (ف) harfi isti’nâfiyyedir. Lâm (ل) harfi ise zâid yani fazlalık harfidir. Uksimu lafzı yemin lafzı olup be (ب) harf-i ceri bu kelimeye bağlıdır. Şafak kelimesi ise bu harf-i cer sebebiyle mecrur olmuştur. Surenin devamı olan on yedi ve on sekizinci ayetler vav (و) harfi ile şafak kelimesine atfedilmiştir. On dokuzuncu ayet ise bu yemine cevap niteliğindedir. Buradaki lâm (ل) harfi yemin lâmıdır. “ِ نُبَك ۡرَت” lafzı ise yeminin cevabıdır.34

Surenin yirminci ayeti “ِامُهَلِاَمَف” lafızlarıyla başlamıştır. Buradaki fâ (ف) harfi fasîha fâsıdır yani zikredilmeyen cümleleri özetler. Dolayısıyla ayetin başına

“Onların durumu kıyamet günü böyle olacakken” takdiri yapılmıştır. Mâ (ام) ise istifhâm (soru) harfidir. “َِنوُنِم اؤُيِ َلْ” cümlesi hal cümlesidir ve yirmi birinci ayet vav (و) harfi ile bu cümleye atfedilmiştir. Buradaki izâ (اَذِا) harfi şart manası taşıyan zarftır. Bu şartın cevabı ise “َِنوُدُجاسَيِ َلْ” cümlesidir. Yirmi ikinci ayet bel (لَب) edatıyla başlamıştır ki bu idrab harfidir. Devamında gelen ve ellezîne (َِنيذ لا) ile başlayan cümle ise isti’nâfiyyedir. Yirmi üçüncü ayet de vav (و) harfi ile bu cümleye atfedilmiştir. Buradaki vav (و) harfinin hâl ifade etmesi de muhtemeldir.35

Yirmi üçüncü ayette yer alan “ِامُه ارِ شَبَف” ifadesindeki fâ (ف) harfi takdir edilmiş bir şartın cevabı ile bağlantılıdır. Bu halde cümlenin takdiri, “Müşrikler bu yalanlama

32 Muhiddîn Derviş, İ‘rabu’l-Kur’ân’i’l-Kerîm ve beyânühü, (Beyrut: Dâr-u İbni Kesîr, 2009), 8/262;

Mahmut Sâfî, el-Cedvel fi i‘rabi’l-Kur’an, (Beyrut: Dâru’r-Reşîd, t.y.), 6/2632.

33 Derviş, İ‘rabu’l-Kur’ân’i’l-Kerîm ve beyânühü 8/262; Sâfî, el-Cedvel fi i‘rabi’l-Kur’an, 5/2632.

34 Derviş, İ‘rabu’l-Kur’ân’i’l-Kerîm ve beyânühü 8/264; Sâfî, el-Cedvel fi i‘rabi’l-Kur’an, 5/2633.

35 Derviş, İ‘rabu’l-Kur’ân’i’l-Kerîm ve beyânühü 8/265, Sâfî, el-Cedvel fi i‘rabi’l-Kur’an, 5/2634.

12 durumuna devam ederlerse onları elim bir azapla müjdele!” şeklindedir. Surenin sonuncu ayetine yer alan illâ (ِ لِْا)36 edatı ise istisna-i munkatıdır. Kendinden önceki ayette geçen hüm (ِامُه) zamirinden inanan ve salih amel işleyen kimseler istisna edilmiştir. Mana şu şekilde takdir edilir; “Öyle ise sen onlara elem dolu bir azabı müjdele ancak inanan ve salih amel işleyenler müstesna!”37