• Sonuç bulunamadı

Bu bölümde, elde edilen bulgular, bu konuda yapılmış benzer çelışmalar ile birlikte değerlendirilmiştir.

Araştırma bulguları incelendiğinde evlenmemiş ve evlenip boşanmış bireylerin, evliliğe yükledikleri anlam arasında anlamlı bir ilşkinin olmadığı belirlenmiştir. Ancak, EYAÖ alt faktörler analizi (Tablo10) incelendiğinde; evlenmemiş bireylerin evlenip boşanmış bireylere göre, işbirliği ve tamamlayıcı alt faktör düzeylerinin daha yüksek olduğu belirlenmiştir. EYAÖ’ne göre; İşbirliği faktörünün içeriğinde yer alan ölçek soruları; güven, işbirliği ve sabır üzerine iken tamamlayıcı faktör içeriğinde; fedakârlık, bütünlük, hoşgörü ve evliliğin ömür boyu sürmesi gerektiği özelliklerine yer verilmiştir. Evlenip boşanmış katılımcıların hiç evlenmemiş katılımcılara göre EYAÖ’i alt faktörlerinden işbirliği ve tamamlayıcı faktörlerin daha düşük seviyede olması, bu katılımcıların boşanma ile biten evliliğin sonucu olarak değerlendirilebilir. Buna göre hiç evlenmemiş katılımcıların evliliğe işbirliği ve tamamlayıcılık düzeyinde pozitif anlam yükledikleri söylenebilir. Her iki grup birbirinden bağımsız kendi içinde değerlendirildiğinde, EYAÖ alt faktörlerinden pozitif anlamların (işlevsellik, bağlılık, yakınlık, tamamlayıcılık, çaba ve işbirliği) yüksek düzeyde, negatif anlamların (engellenmişlik risk ve uyum beklentisi) ise orta düzeyde olduğu görülmektedir. Her iki grubun evliliğe daha olumlu anlam yüklemesi toplumsal olarak evlilik algısının pozitif olduğunun bir göstergesidir. Bu sonuç ile benzerlik gösteren ve Aluş ve Selçukkaya (2015) tarafından yapılan Türk ailesinin mutluluk değerlerini ve algısını ortaya koymak amacıyla yapılan araştırmada katılımcıların %70‘inin evlendikten sonra daha mutlu oldukları belirlenmiştir. Araştırmada, evlilik sonrası daha mutlu olduğunu belirten erkeklerin oranı % 76, kadınların oranı ise % 63’tür. Evlilik sürecinde mutlu olanların toplam oranı % 90 civarındadır (Aluş ve Selçukkaya, 2015: 151- 175).

Çalışmada, cinsiyetin “evliliğe yüklenen anlam” üzerine etkisine ait bulgular incelendiğinde anlamlı bir sonucun ortaya çıktığı görülmektedir. Buna göre evlenip boşanmış erkek katılımcılar kadın katılımcılara göre evliliğe daha pozitif bir anlam yüklemektedirler. EYAÖ’e göre pozitif anlam kabul edilen faktörler; işlevsellik, bağlılık, yakınlık, tamamlayıcılık, çaba ve işbirliğidir. Araştırmamızda evlenip boşanmış erkek katılımcıların evliliğin bu özelliklerine evlenip ayrılmış kadın katımcılara göre daha fazla anlam yüklemesi Aluş ve Selçukkaya tarafından yapılan araştıröanın bulguları iİle benzerlik göstermektedir. (Aluş ve Selçukkaya 2015: 151-175) Ayrıca Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik ve Hemşirelik Bölümü, öğrencilerinin evlilik ile ilgili tutumlarının incelendiği başka bir çalışma da, erkek öğrencilerin kadın öğrencilere göre evliliğe daha olumlu baktıklarını sonucu elde edilmiştir (Akbaş vd. 2019: 93-100).

Aynı şekil de EYAÖ’i alt faktör analiz verileri (Tablo 14) incelendiğinde erkek katılımcıların evliliğe yüklenen anlam ölçeğine göre pozitif kabul edilen “işlevsellik” faktörü ile negatif kabul edilen “engellenmişlik” faktörünün yüksek düzeyde olduğu görülmektedir. EYAÖ’ ne göre işlevsellik faktörü açılımında yer alan; evlilik günlük hayatı kolaylaştırır, evlilik geleceğe bir yatırımdır, evlilik yaşamı kolaylaştırır, evlilik hayatı renklendirir, evlilik hayalleri gerçekleştirir ve evlilik hayata anlam katar ölçek sorularına erkeklerin kadın katılımcılardan daha yüksek oranda katıldıkları görülmektedir. Kadın katılımcıların erkek katılımcılara göre “evlilik günlük hayatı kolaylaştırır” ve “evlilik yaşamı kolaylaştırır” ölçek sorularına daha düşük düzeyde katılım göstermelerinin modernite ile birlikte kadının ev dışında çalışma hayatına katılması ve böylelikle sorumluluklarının artması olduğu düşünülmektedir. Özgüven’in araştırmasında, üniversite öğrencilerine “evlilik deyince akla ilk gelen şeyin ne olduğu sorulmuş ve öğrencilerin %28’ i bu soruya “yuva” %13’ü “arkadaşlık” olarak yanıt vermiştir. Evliliğin sorumluluk olduğu yanıtını verenlerin çoğunluğunu ise bizim araştırmamızda ortay çıkan sonuçlar ile paralele olarak kadınlar olduğu tespit edilmiştir (Özgüven 1994: 74).

EYAÖ’i alt faktör analiz sonuçlarına göre negatif bir anlam olan “engellenmişlik” faktörü içeriğinde yer alan“evlilikte kişisel özgürlük diye bir şey yoktur, evlilik kişisel özgürlüklerden vazgeçmektir ve evlilik ömür

törpüsüdür” ölçek sorularına kadın katılımcılardan daha yüksek düzeyde onay veren erkek katılımcılar evliliğin özgürlüklerini kısıtlayacağını düşünmektedirler. Evliliğin hem işlevsellik yönü hemde engellenmişlik yönüne yüksek düzeyde anlam yükleyen erkek katılımcıların evlilik ile ilgili yaklaşma ve kaçınma davranışı gösterdiği söylene1bilir. Yine aynı verilerde evlenmemiş kadın katılımcıların evlenmemiş erkek katılımcılara göre EYAÖ’i alt faktörlerinden olan “bağlılık” düzeyinin yüksek olduğu görülmektedir. Bener ve Günay (2012), benzer bir çalışmada; öğrencilerin evlilik ve aile yaşamına ilişkin tutumlarının cinsiyet ve sınıf değişkenlerine göre anlamlı olarak farklılaştığı sonucuna varmıştır. Bunun yanında öğrencilerin evlilik ve aile yaşamına olumlu baktıkları, kadın öğrencilerin erkek öğrencilere oranla evliliğe dair daha geleneksel bakış açılarına sahip oldukları sonucuna ulaşılmıştır (Bener ve Günay, 2012: 19). Araştırmamız da elde edilen bulgularda benzer bir sonuç vermektedir.

Eğitim durumu, bireylerin sosyal ve duygusal yönden beklentileri için belirleyici bir faktör ve farkındalık unsuru olabilmektedir. Üncü (2007) bireylerin eğitim durumuna göre evlilik doyumlarını incelediği çalışmasında, en yüksek doyumun ortalamasına lise mezunlarının, en düşük doyuma da ilkokul mezunlarının sahip olduğunu, üniversite mezunlarının evlilik doyumlarının orta düzeyde olduğunu bulgulamıştır. Çalışmamızda (Tablo 4)’te yer alan katılımcıların verileri incelendiğinde eğitim durumuna göre “evliliğe yüklenen anlam” düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark çıkmamıştır. Bunun nedeninin ise araştırmanın sınırlılıklarından kaynaklandığı düşünülmektedir. Zira çalışmamızda yer alan katılımcıların eğitim durumu üniversite ve yüksek lisans ağırlıklı olup bu durum çalışmada eğitim durumuna göre bir farklılaşmayı görmeyi sınırlamıştır. Araştırma sonunda elde edilen bulgulara yaşa göre bakıldığında ise evlenmemiş katılımcıların evliliğe yükledikleri anlam verilerinin (Tablo 16) incelenmesinde 25-29 yaş aralığındaki katılımcıların EYAÖ’i alt faktörlerinden “işbirliği” düzeyinin yüksek olduğu görülmektedir. İşbirliği alt faktörü içeriğinde ki ölçek soruları “güven, işbirliği ve sabır” üzerine olması, hiç evlenmemiş 25-29 yaş aralığının diğer yaş aralıklarına göre henüz deneyimlemedikleri evlilik süreci hakkında daha özverili ve pozitif bir anlam yükledikleri söylenebilir. Pınar (2008)’in üniversite son sınıf

öğrencilerinin evliliğe bakış açılarını belirlemek amacıyla 70 öğrenci ile gerçekleştirdiği araştırmada da, öğrencilerin çoğunluğunun evliliği “sorumluluk almak” ve “hayatı paylaşmak” olarak tanımladıkları bilgisi elde edilmiştir (Pınar, 2008: 52).

Araştırma bulguları arasında yer alan bir diğer dikkat çeken bilgi de, yaşadıkları ortam konusunda sorulan soruya (Tablo 35-36) katılımcılardan hiç evlenmemiş olanların yalnız yaşama oranlarının evlenip ayrılmış katılımcılara göre daha yüksek oranda olmasıdır. Araştırma bulgularının genel olarak değerlendirilmesinde karşılaştırılması yapılan iki grup arasında evliliğe yükledikleri anlam boyutunda önemli bir farkın olmadığı görülmektedir. Fakat EYAÖ‘i alt faktör analiz verilerine göre bulgulara bakıldığında hiç evlenmemiş ve ailesi ile yaşayan katılımcılar evliliğin “işlevsellik” özelliğine daha çok anlam yükledikleri görülmüştür. EYAÖ’ne göre işlevsellik faktörü; evliliğin günlük hayatı ve yaşamı kolaylaştırdığı, hayatı renklendirdiği, anlamlı hale getirdiği ve aynı zamanda geleceğe de bir yatırım olduğu ölçek sorularını kapsamaktadır. Buna göre ailesi ile yaşayan katılımcıların evliliğin bu yönlerine daha pozitif bir anlam yükledikleri ve bu yöndeki beklentilerinin daha fazla olduğu söylenebilir.

Meslek ve gelir durumu baz alınarak elde edilen bulgular değerlendirildiğinde ise evlenmemiş ve evlenip boşanmış katılımcıların evlililiğe yükledikleri anlamın istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermediği görülmektedir. Sonuç olarak söylemek gerekirse, bu çalışmanın evreninin İstanbul ili Bakırköy ilçesi ile sınırlı olması daha kapsamlı veriler elde etmede bir sınırlılık oluşturmuş olup; Türkiye’de farklı bölgeler baz alınarak daha geniş bir örneklemle yapılacak bir çalışmanın daha kapsamlı sonuçlar elde etmeye yardımcı olacağı düşünülmektedir. Ayrıca, çalışmanın başında yapılan literatür çalışması ile de desteklendiği üzere konu ile yapılmış direkt çalışmaların oldukça az sayı da olması da bizim çalışmamızın önemine işaret etmekte ve bu çalışmanın bundan sonra yapılacak araştırmalar için katkı sunması beklenmektedir.

Benzer Belgeler