• Sonuç bulunamadı

Bu İlim Sayesinde Konulan Şer’î Hükümlerin

D. KONUNUN KAYNAKLARI

I. BÖLÜM

2.3. Esbâb-ı Nüzûl İlminin Ehemmiyeti

2.3.1. Bu İlim Sayesinde Konulan Şer’î Hükümlerin

Esbab-ı nüzûl ilmini; “vuku bulduğu günlerde, ondan bah-

9 İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, I, 47.

10 Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s. 116.

11 Bkz. Zerkeşî, el-Bürhân, I, 22-23; Süyûtî, el-İtkân, I, 92-95 ve Zerkânî, Menâhilü’l-

sederek hükmünü açıklayan ayet ya da ayetlerin nüzulüne se- bep olan ve Hz. Peygamber zamanında olmuş bir hadise veya O’na yöneltilmiş bir soru” şeklinde tarif etmiştik. Tariften de an- laşıldığı gibi; nüzul esnasında bahsi geçen bir olay veya bir soru söz konusudur. Dolayısıyla bu olay veya sorunun mahiyetini sadece sahabe bilebilir. Bunun neticesinde de sahabe, hükmün sebebini görürken; “Şâri’in maksadını gösteren durumları da görmüş ve yaşamış oluyorlardı.”12 Bu sebeple şer’î hükümlerin

maksat ve hikmetlerini, sebeb-i nüzûlü öğrenmenin de tek yolu olan sahabe nakillerinden öğrenebiliriz. Zaten selef âlimleri, bazı ayetlerin manaları hakkında problemle karşılaşmışlar, bi- lahare bunların esbâb-ı nüzûllerine vâkıf olunca da bu proble- mi çözebilmişlerdir. Bu sayede ahkâm-ı şer’iyyenin hikmeti de aletta’yin bilinmiş olur.13 Böylece esbâb-ı nüzûl rivayetleriyle

elde edilen bilgi, “nüzul çağının sosyal ve psikolojik şartlarını ve ortamını gösteren bir özelliğe sahip”14 olmuş oluyor.

Cahiliye dönemindeki insanlar Allah’a inanmakla bera- ber kendi elleriyle yaptıkları tahtadan-taştan putlara tapıyor- lar, adaklar adıyorlar ve onlardan medet umuyorlardı. Hatta Ka’be etrafına üç yüz altmış tane put yerleştirilmişti. Un ve hurmadan yaptıkları putlarına tapıyor, ihtiyaç halinde de onu yiyorlardı. Onlardan birine bir kızının dünyaya geldiği müjdelenince,15 melekleri ve cinleri Allah’ın kızları olarak gör-

12 Serinsu, Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü, s. 153.

13 Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, Bilmen Yayınevi, İstanbul,

1973, I, 117.

14 Serinsu, Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü, s. 153.

15اَم ِءو ُس ْنِم ِمْوَقْلا َنِم ىٰراَوَتَي ٌمي ٖظ َك َوُهَو اًّدَو ْسُم ُهُه ْجَو َّل َظ ىٰثْنُاْلاِب ْمُهُد َحَا َر ِّشُب اَذِاَو َنوُهَت ْشَي اَم ْمُهَلَو ُهَنا َحْب ُس ِتاَنَبْلا ِهلِل َنوُلَع ْجَيَو

َنوُم ُك ْحَي اَم َءا َس اَلَا ِباَرُّتلا ىِف ُه ُّسُدَي ْمَا ٍنوُه ىٰلَع ُه ُك ِسْمُيَا ٖهِب َر ِّشُب “Allah’ın kızları olduğunu iddia edi- yorlar. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Hoşlandıkları erkek çocuklarını ise kendilerine yakıştırırlar. Onlardan birine bir kızının dünyaya geldiği müjde- lenince, öfkesinden ve üzüntüsünden, yüzü mosmor kesilir. Müjdelendiği bu kötü haberin etkisiyle utanıp eşinden dostundan saklanmaya çalışır. Şimdi ne yapsın: Hor, hakir, itilip kakılan bir bela olarak onu hayatta mı bıraksın, yoksa toprağa mı gömsün, ne yapsın? Diye kara kara düşünür! Dikkat ediniz,

dükleri için;16 erkek çocuklarını kendilerine, kız çocuklarını

da Allah’a evlat olarak isnad ederek17 öfkelerinden ve üzüntü-

lerinden yüzleri mosmor kesiliyor,18 hatta kız çocuklarını diri

diri toprağa gömüyorlardı.19

Hz. Peygamber, böyle bir toplumu teblîğ ve irşatla vazife- lendirilmeden önce, ilk inen âyetler, her şeyi yaratanın Allah Teâlâ olduğunu, insanı da “alak” denilen şeyden yaratarak ona bilmedikleri şeyleri, kalemi kullanabilme kabiliyetiyle öğrettiğini bildirmektedir. Böylece İslam, “gayet kesin hatlar- la ateizm, politeizm, pozitivizm ve materyalizmden ayrılmış olmaktadır.”20 Hz. Peygamber, bütün beşerî sistem ve ideolo-

jilerden tamamen farklı olan İslam inancını bu putperest top- luluğa teblîğ etmekle mükellefti. Bu sebeple ilk inen Kur’ân âyetleri hassaten iki mesele üzerinde durmuştur: Bunlardan bir tanesi; hiçbir ortağı bulunmayan, kuvvet ve kudretine sınır tanımayan, yüce ve her yerde hâzır ve nâzır bir tek Tanrı’ya iman, diğeri de içinde iyi ve güzel hareketler bulunan doğru yolda bir hayat sürme zaruretidir.21

ne fena hükümlerdi verdikleri bu hükümler!” (Nahl, 16/57-58)

16 َنوُف ِصَي اَّمَع ىٰلاَعَتَو ُهَنا َحْب ُس ٍمْلِع ِرْيَغِب ٍتاَنَبَو َنيٖنَب ُهَل اوُقَر َخَو ْمُهَقَل َخَو َّن ِجْلا َءاَكَر ُش ِهلِل اوُلَع َجَو “Böyle iken tuttular,

cinleri Allah’a şerik yaptılar; halbuki bunları da O yaratmıştır. Bundan başka O’na birtakım oğullar ve kızlar yakıştırdılar. Ne dediklerini bildikleri yok! O, müşriklerin Kendisine isnad ettikleri bu gibi nitelendirmelerden münezzeh- tir, yücedir.” (En’am, 6/100)

17 ٌمي ٖظ َك َوُهَو اًّدَو ْسُم ُهُه ْجَو َّل َظ اًلَثَم ِنٰم ْحَّرلِل َبَر َض اَمِب ْمُهُد َحَا َر ِّشُب اَذِاَو َنيٖنَبْلاِب ْم ُكیٰف ْصَاَو ٍتاَنَب ُقُل ْخَي اَّمِم َذ َخَّتا ِمَا “Ne o,

yoksa O, yaratıklarından, aklınız sıra kızları Kendisi evlat edindi de, o değerli oğulları size mi ikram etti? O müşriklerden her biri, Rahman’a yakıştırdığı kız çocuğunun dünyaya geldiği haberini alınca, birden yüzü mosmor kesilir, kederinden yutkunur durur.” (Zuhruf, 43/16-17); َنوُنَبْلا ُمُهَلَو ُتاَنَبْلا َكِّبَرِلَا ْمِهِتْفَت ْساَف “Onlara sor bakalım: kız evlatları senin Rabbine, erkek evlatları da kendilerine mi ait-

tir?” (Sâffât, 37/149) َنيٖنَبْلا ىَلَع ِتاَنَبْلا ىَف َط ْصَا “Allah kızları oğullara tercih mi etmiş?”

(Sâffât, 37/153) ve َنوُنَبْلا ُم ُكَلَو ُتاَنَبْلا ُهَل ْمَا “Yoksa kız çocukları O’nun da, erkekler sizin mi?” (Tûr, 52/39)

18 ٌمي ٖظ َك َوُهَو اًّدَو ْسُم ُهُه ْجَو َّل َظ ىٰثْنُاْلاِب ْمُهُد َحَا َر ِّشُب اَذِاَو (Nahl, 16/58)

19 ْتَلِتُق ٍبْنَذ ِّىَاِب ْتَلِئ ُس ُةَدُءْو َمْلا اَذِاَو “Diri diri gömülen kız çocuğuna, hangi suçtan ötürü

öldürüldüğü sorulduğu zaman” (Tekvîr, 81/8-9)

20 Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 85.

Hz. Peygamber’in bu tebliği Mekkelilerin işine gelmiyor, iman ve ameli hazmedemiyor ve müminlere işkence ediyor- lardı. Ancak “tatbik edilen işkence ve eziyetler, birçok defa- lar İslam lehine sevgi ve sempatinin doğması sonucunu da doğurmuştur.”22 Nitekim Hz. Peygamber’in amcası Hz. Ham-

za (r.a.) böyle bir işkence sonucu sinirlenip Ebû Cehil’i döv- müş ve Müslüman olduğunu ilan etmiştir.23

İlk nâzil olan vahiylerin nüzûl sebeplerine baktığımız- da; vehim ve hayal âleminde yaşayan şirkin her türlüsünün kınandığı24 ve bu kınananların azgınca ve körü körüne uy-

guladıkları zulümlerin yaşandığını görmekteyiz.25 “Gerçek-

leri inkâr ve var olan şeyleri reddetmek sadece zarar ziyan getirmez, aynı zamanda kişiyi inkârcılığa alıştıracağından zihni köreltir, aklı tembelleştirir, muhakeme kabiliyetini yok eder.”26 İşte bu imansızlık cehaletini iliklerine kadar yaşa-

yan zorbalar, insanları hem kendilerine kul köle yapmış hem de sapık akidelerine inanmaya mahkûm etmişlerdi. Oysa Allah’a tapmak; insanın başkasına tapmasına, kul-köle ol- masına engeldir. Zira Fatiha Sûresi’ndeki

ُدُبْعَن

َكاَّيِا

ibaresinde, meful durumundaki

كاَّيٕا

munfasıl nasb zamirinin mukaddem mef’ul olarak manası; “Ancak ve ancak Sana ibadet ederiz; yani Sen’den başkasına ibadet etmeyiz” şeklindedir. Bu tak- dim ise insanların böyle bir ibadet anlayışına sahip olmaları gereğinin delilidir. Bir insanın kendi hemcinsine kul olması zilletlerin en büyüğüdür. Dünyanın en değerli ve zevkli şeyi

22 Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 97.

23 Bkz. İbn Hişam, es-Sîyretü’n-Nebevî, s. 184-185.

24ىٰنْغَت ْسا ُهٰاَر ْنَا ىٰغ ْطَيَل َنا َسْنِاْلا َّنِا اَّل َك “Hayır! Rabbinin bunca nimetlerine rağmen kâfir insan

kendisini ihtiyaçsız zannetti diye azar.” (Alak, 96/6-7)

25ىل َص اَذِا اًدْبَع ىٰهْنَي ى ٖذَّلا َتْيَاَرَا “Baksana, namaz kılan o mükemmel kulu engelleyen kim-

seye” (Alak, 96/6-7)

26 Süleyman Uludağ, İslâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti, TDV Yayınları, Ankara,

hürriyet olduğu27 için, “ekmeksiz yaşanır ama hürriyetsiz

yaşanmaz” denmiştir.

2.3.2. Bu İlim, Sebebin Husûsîliğini Değil; Lafzın