• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II: TÜKENMİŞLİK (BURNOUT) SENDROMU

2.2. Tükenmişliğin Nedenleri

2.2.2. Bireysel Nedenler

Farklı özelliklere sahip bireyler, çalışma ortamının dinamiklerinden farklı düzeylerde etkilenecektir. Bu bağlamda bireysel faktörler, aynı organizasyonel tükenmişlik etkenlerine maruz kaldıkları halde neden bazı bireylerin tükenmişlik yaşarken diğer bazılarının yaşamadığını belirleyen bir gösterge olarak da kabul edilebilir (Sürgevil, 2006:57). Tükenmişlikle ilgili araştırmalarda, bireysel özelliklerden bazıları tükenmişlik ile ilişkili bulunmakla beraber bu ilişki, tükenmişlik ile organizasyonel (çevresel) faktörlerin ilişkisi kadar büyük değildir. Bu tükenmişliği bireysel olmaktan çok sosyal bir olgu olduğuna işaret etmektedir (Maslach, Schaufeli ve Leiter, 2001). Bireysel nedenler, şu şekilde ifade edilebilir:

1. Kişilik Yapısı, Kontrol Odağı, Empati Yeteneği ve Beklentiler:

a) Birer kardiyoloji uzmanı olan Friedman ve Rosenman (1974), koroner kalp

rahatsızlığı olan bireylerde, ‘A Tipi Davranış’ adını verdikleri bazı ortak davranış özellikleri saptamışlardır. Buna göre; hızlı çalışmak ve hızlı konuşmak, sürekli zamanla yarışmak, başarı odaklı olmak, aynı anda birkaç işi birlikte yapmaya çalışmak, sabırsız ve öfkeli olmak, para ve sorumluluk kavramlarını başarının

50

göstergesi olarak kullanmak, nitelikten çok niceliğe önem vermek A tipi davranış özellikleridir (Durak vd., 2006:32-45).

Tükenmişlikle bireysel özellikler arasındaki ilişkilerin araştırıldığı çalışmalarda, duygusal tükenme boyutunun, Tip A kişilik özellikleri ile ilişkili olabileceği belirlenmiş ve ‘duygusal’ bireylerin, ‘mantıksal’ bireylere göre özellikle duyarsızlaşma alt boyutunda daha fazla tükenmeye sahip oldukları ifade edilmiştir. Dayanma gücü düşük bireylerin özellikle duygusal tükenme alt boyutunda yüksek tükenmişlik puanlarına sahip olduğunun belirlendiği bu çalışmalarda, tükenmişlik ayrıca ‘nörotiklik’ ile de ilişkili bulunmuştur. Nörotiklik; anksiyete, düşmanca tavır, depresyon, bencillik ve kırılganlık gibi özellikleri içermektedir. Buna göre; nörotik kişiler, duygusal olarak dengesiz ve psikolojik strese eğilimlidirler (Maslach, Schaufeli ve Leiter, 2001:410-411).

b) Rotter (1966) ve Gist’e (1987) göre, ‘kendilik kontrolü (locus of control)’, bireyin

sonuçlar üzerinde kendisinin katkısının olduğuna inanmasıdır. İçsel kendilik kontrolü yüksek olan bireyler (intemal locus of control), kendilerine olabilecekleri kontrol edebileceklerine inanırlar. Dışsal kendilik kontrollü bireyler (external locus of control) de, her şeyi kendileri dışındaki faktörlere, şansa kadere bağlarlar (Özkalp ve Kırel, 2005:101).

İç kontrol odağına sahip bireyler, stresle başa çıkmak ya da stresin olumsuz etkilerini

en aza indirmek için çeşitli girişimlerde bulunmaktadırlar. Buna karşın, stresle mücadele etmenin kendi güç ve yeteneklerinin ötesinde olduğunu düşünen dış kontrol odağına sahip bireylerin, aktif bir çözüm arayışı yerine pasif bir şekilde stresin etkilerine maruz kalmayı tercih etmeleri beklenir (Muchinsky, 2000; aktaran: Tunç, 2007). Bu bağlamda, dış kontrol odaklı bireylerde, iç kontrole sahip bireylere göre daha fazla tükenmişlik yaşandığı belirlenmiştir (Maslach, Sehaufeli ve Leiter, 2001:410).

e) Empati yeteneği; Carl Rogers (1951) tarafindan, bireyin kendisini karşısındakinin

yerine koyarak onun rolüne girmesi, olaylara onun gözüyle bakması dolayısıyla onun duygu ve düşüncelerini doğru algılaması ve bu durumu ona iletmesi şeklinde tanımlanmıştır (Akgöz ve diğ,, 2005:97-98).

51

Empati kurma becerisi olan bireyler, diğerlerince daha çok sevilmektedirler; ancak, bu

bireylerin başkalarının sıkıntılarını içselleştirmeleri, tükenmişlik riskini

arttırabilmektedir (Sürgevil, 2006:53-54). Bu konuda yapılan araştırmalarda, kadınların erkeklere göre karşılarındaki bireyleri daha fazla gözetmeleri ve önemsemeleri gibi nedenlerle, duygusal tükenmeyi daha fazla yaşadıkları görülmüştür (Maslach ve Jackson, 1981:111).

d) Bireyler, işlerindeki beklentilerine göre farklılık gösterirler. Bazılarında hem işin

doğası, hem de daha büyük başarı sağlama imkânı bağlamında bu beklentiler çok yüksektir. Bu yüksek beklentiler ister idealist, isterse gerçeklikten uzak olarak değerlendirilsin, tükenmişliğe yol açan birer faktördür (Maslach, Schaufeli ve Leiter, 2001:411). Tükenmişlik sendromunu yenen ya da ondan korunmaya çalışan profesyonellerin yine yüksek hedef ve beklentileri olmakla beraber, bu beklenti ve hedefler daha gerçekçidir. Ayrıca bu bireyler bu beklentilere ulaşma konusunda daha az zorlayıcıdırlar (Chemiss, 1995:164-165).

2) Demografik Değişkenler: Demografik değişkenler içinde tükenmişlik ile en güçlü

ilişki yaş ile bulunmuştur. Yapılan çalışmalardan elde edilen bulgulara göre, genç çalışanlarda tükenmişlik düzeyinin daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Mesleki tecrübe de yaş ile ilişkilidir ve tükenmişlik, kariyerinin başlangıcındaki bireyler için bir risk olarak görülmektedir (Maslach, Schaufeli ve Leiter, 2001:409-410). Ayrıca, Maslach ve Jackson (1981:111), yaşlıların kişisel başarı algısının, gençlere göre daha yüksek olduğunu ifade etmişlerdir.

Medeni durum değişkeni ile ilgili olarak ise; evlenmemiş bireylerin (özellikle erkeklerde), evlenmiş bireylere göre tükenmişliğe daha eğilimli olduğu söylenebilir. Bekarlar, boşanmışlardan bile daha fazla tükenmişlik sergileyebilmektedirler (Maslach Schaufeli ve Leiter, 2001:410). Maslach ve Jackson da (1981:111), bekar ve boşanmışlarda duygusal tükenme düzeyinin, evli olanlara göre daha yüksek olduğunu belirtmiştir.

Maslaeh ve Jackson’a göre (1981:111-112) eğitim düzeyi ile tükenmişlik arasında pozitif bir ilişki bulunmaktadır. Yazarlara göre, eğitim düzeyi arttıkça duygusal tükenme düzeyi de artmaktadır. Yüksek eğitim düzeyine sahip bireylerde mesleki

52

beklentilerin daha yüksek olması, bu beklentilerin gerçekçi olmaması ve yüksek eğitimlilerin daha fazla sorumluluk gerektiren stresli işlerde çalışmaları gibi nedenler

bu sonuçta rol oynayabilir (Maslach, Schaufeli ve Leiter, 2001:410).

Bir diğer demografik değişken olan cinsiyetin, tükenmişlik gelişimi için güçlü bir belirteç olmadığı ifade edilmektedir. Bazı çalışmalar bayanlarda, bazıları erkeklerde tükenmişliğin daha fazla görüldüğünü vurgularken, diğer bazıları da her iki cinsiyette eşit düzeyde tükenmişlik bildirmiştir. Buna göre, cinsiyet konusundaki tek anlamlı fark duyarsızlaşma alt boyutundadır. Erkeklerde bu alt boyut, bayanlara göre daha yüksek düzeyde görülmektedir. Bu sonuçlar cinsiyet-rol stereotipi ile ilişkili olabileceği gibi, bazı mesleklerde cinsiyet egemenliğine bağlı ortaya çıkmış da (polisler erkek, hemşireler bayan) olabilir (Maslach, Schaufeli ve Leiter, 2001:410).

3) Diğer: Mükemmeliyetçi olma, kendini feda etme, konuşulmayan duygular, diğer

insanlarla yaşanan sorunlar da tükenmişlik düzeyini etkilemektedir (Telman ve Önen, 2006). Bireyin işine sıkı sıkıya bağlı olması, işi hakkında takıntılı olması ve bunun sonucunda yüksek strese maruz kalması olarak ifade edilen işkoliklik, Tip A kişilik özellikleriyle ve bu kişilik özellikleri de stresle ilişkili bulunmuştur. Machlowitz (1980) bu konuda destek verilen sunmuştur (Maslach, 1986:64).

Benzer Belgeler