• Sonuç bulunamadı

Bir şeyi Yoktan Var Edebilenin Onu İkinci Defa Var Etmesinin Daha Kolay Olması

A. ZİHNÎ İMKÂN AÇISINDAN

1. Bir şeyi Yoktan Var Edebilenin Onu İkinci Defa Var Etmesinin Daha Kolay Olması

Yüce Allah, kudretinin mutlaklığını bizler için gaybî bir mesele kılmamış, diğer bir ifadeyle, bir sır olarak saklamamıştır. Allah (c.c.), hemen hemen her surede pek çok ayetin sonunda birer fezleke olarak “ Şüphesiz O, her şeye kadirdir.”120 buyurarak bu hakikati bütün kâinatta eşya ve hadiselerin içinde veya dışında bize müşahede ettirmektedir. Kur’an’ın Allah’ın (c.c.) kudretinin mutlaklığını ifade sadedinde serdettiği “O bir şeyin (olmasını) diledi

mi ona, sadece ‘ol’ der, o da hemen oluverir.”121ayeti bu konuda zirvede bir anlatımdır ve bu işin yüce Allah’a ne kadar kolay olduğunun en büyük işaretidir.122

Her yönden bir şeyin yoktan yeniden varlığa iade edilmesi, ibdaından daha kolaydır. Çünkü bir şey ilk defasında mevcut olunca, vücut ile sıfatlanabilme özelliğini kazanmış olur. Daha sonra vücut ile sıfatlanması daha kolay düşünülebilir. Nitekim “O öyle bir Allah’tır ki, varlıkları yoktan var eder. Onları yok ettikten sonra da yeniden varlığa iade eder. Bu iade ona

118 Rad 13/2.

119 Yazır, Hak Dini Kuran Dili , V, 280

120 Bkz., M. F. Abdulbakî, el-Mu’cemu’l-Mufehres, s.682-3. 121 Yasin 36/82.

daha kolaydır.”123 Ayeti kerimesi bunu ifade etmektedir. Bununla beraber, bu farklılık bizim hadis olan kudretimize göredir. Yoksa Allahın kadim olan kudretine göre iade etmekle, ilk defa yaratmak eşittir. Aralarında tercihi gerektirecek herhangi bir farklılık düşünülemez.124

Öldükten sonra tekrar dirilmeyi acayip karşılayan insan, bir kere kendi varlığına bütün dikkatiyle baksa ölmeden önce kaç defa yok olmakta ve şu değişmez gibi görünen bünyesi her an nasıl tazelenmektedir. İnsan bu esrarı çözdüğü zaman, tekrar dirilmenin mümkün olduğu kanaatine varır ve mutlak kudret sahibinin huzurunda secdeye kapanmaktan başka çare bulamaz. Milyarlarca hücreden teşekkül eden insan vücudu hiç durmadan yenilenmekte, her saniye nice hücreler yok olmakta, onların yerine başkaları geçmektedir. Bu durum karşısında insanın sahip olduğu beden, ömür süresi içinde birkaç kere yenilenmektedir. Bir hücre yok olduğu an, onun yerine canlı bir hücre getiren ve böylece insan vücudunu –hiç farkına varmadan- devam ettiren Allahın bunu yapması elbette ol demesi kadar kolaydır.125

Benzer bir yaklaşımla Öztürk şu noktalara işaret eder: Allah tek bir DNA molekülü içinde bile insan bedenine ait tüm bilgiyi saklamaktadır. Vücudumuzun hücreleri her an ölmekte, yeni hücreler her an yaratılmaktadır. Hiçbirimizin doğduğu günkü vücudundaki hücreleriyle, bugünkü bir hücresi bile aynı değildir. Yediğimiz yiyecekler sürekli vücudumuzdan bir parçaya dönüşür ve eski ölen parçalarımızın yerini alır. Vücudumuzun temel taşı olan karbon, hidrojen, azot, oksijen, fosfor, kükürt gibi atomlar biz yaşadıkça sürekli vücudumuza girer ve çıkarlar, sonunda ise toprağa karışırlar. Fakat "nefs, ruh" dediğimiz maddi olmayan esas özümüz, bütün bu değişimlerde sürekli aynı kalan özümüzdür. Allah daha biz yaşarken bile maddi vücudumuzu sürekli yenileyerek yaratmaktadır. Toprağın vücudumuzu nasıl tahrip ettiğini, vücudumuzun aslının nasıl olduğunu bilen Allah, bizi yeniden yaratmayı vaad etmiştir. Mademki bu vaad çok kolaydır ve Allah'ın vaadidir, elbette gerçekleşecektir. Birçok ayet-i kerime Evren'in ve yeryüzünün yaratılışına gözlerimizi çevirir ve bunların yaratılışı ahiretin yaratılışı, ölülerin diriltilişi için delil olarak gösterilir. 126

İnsanı meydana getiren irade, onun maddî yapısını teşkil eden hücrelere ait olamaz. Onun var oluş safhaları şüphesiz bir biçimde şuurlu ve kontrollü bir yaratılışın var olduğunu ortaya koymaktadır. İnsan apaçık bir biçimde Allah tarafından yaratılmıştır. Her nereye baksa, bu yaratılmışlığın ve yaratılmakta/yenilenmekte olduğunun izlerini görecektir. Şöyle ki,

123 Rum 30/27

124 Bilmen, a.g.e., s.397; Ayrıca bkz., Cisri, Savabu-l Kelam, s.245 Faiz, Kur'an ve Sünnette Kıyamet ve

Âhiret, s.33; Bebek, Maturîdînin Kelam Sisteminde Ahiret İnancı, s.9 ; Sabık, İslam Akaidi, s. 259–61

125 Yıldırım, Ahiret Âlemi ve Safhaları, s.51 126 Öztürk, Kuranda Ahiret, s. 115

vücudumuzda çözülüp giden maddelerin yeri benzerleri vasıtasıyla her an doldurulmakta olduğundan biz de kâinat gibi her an ölüp dirilmekteyiz. 127

Bu çerçevede Yazır yüce Allahın kudreti ilgili ayetler ışığında şunları dile getirir: Zemahşerî, Beydâvî, Ebu's-Suud gibi belagatta tanınmış olan tefsirciler diyorlar ki, “Gökler de kudretiyle dürülmüştür”128. Bu gibi âyet-i kerimelerde, yüce Allah'ın son derece büyüklüğüne, kudretinin kemaline ve zihinlerin hayret ettiği büyük fiillerin, O'nun kudretine nispet edilince, çok küçük ve değersiz kalacağına bir tembih ve kainatı yıkıvermenin O'na göre pek kolay bir şey olduğunun, temsil ve tahyil (hayal ettirme) yoluyla bir ifadesidir.129

Bu kelime ilahî irade ve kudret önünde hiçbir engelin bahis mevzu olmadığını ve her şeyin o yüce sonsuz kudrete teslim oluşunu tasvir eden yüksek bir beyandır. Yüce Yaratıcı için, daha zor veya daha kolay diye bir şeyin olmadığını ve O’nun için her şeyin bir emre baktığını bildiren bir diğer ayette ise şöyle buyrulur130:

“ Bizim emrimiz, bir tek sözdür. (O söz çıkar çıkmaz) göz açıp kapamak kadar ( kısa bir zamanda o iş gerçekleşir.)”131

Yazır, yaratma işinin rabbimiz için ne kadar kolay olduğunu şu ifadeler içinde verir: O yaratma ve fiilin nasıl olduğuna yani kaderin kaza ile cereyan etmesine gelince bizim emrimiz de, yani işimiz yahut herhangi bir şeyi yaratmak için verdiğimiz emir de başka değil ancak birdir. Bir kelimeden veya bir bakıştan ibarettir. Gözle bir bakış gibi, gözle seri bir bakış ânı, yani bir şuur ânı gibi ki, "Onun işi, bir şey yaratmak istediği vakit sadece "ol" demektir ve o şey derhal oluverir.132" buyrulduğu üzere bir "kün" emrinden ibarettir. Hakikatte tam sebeb, bu "kün" emridir. Sebeb, meydana gelince, yani "kün" emri vuku bulunca, sebebin sonucu da hemen oluverir ki bu da yaratmadır. Onun için o cemiyetler nasıl bozulacak, o saat nasıl olacak, suçlular o takdire nasıl sürüklenecek diye tereddüde mahal de yoktur. "Ol" deyince hepsi olur.133

Müellifimize göre, Hayatın gerçek yönüne dair gerektiği kadar bilgi elde edilir ve en yüce başlangıç noktasına ulaşma, bağlanma sağlanırsa, diriltmenin ve hayat vermenin bir irade meselesine, bir "ol" emrine bağlı olacağı görülecektir. Bunu akıllarına sığdıramayanlar şu örneği düşünebilirler: Bir insan nefsinde ilmî şekli var olan bir şeyi kalbinde dilediği gibi

127 Yaltkaya, Şerafettin, Dinî Makalelerim, İdeal yay. Ank. 1944, s.75. Ayrıca bkz. Muttahhiri, a.g.e. s.248

Özhazar, Hüseyin, Ahiret Bilinci, Bengisu yay. İst. 1991, s.43 Abdelhaleem, Kuranda Ahiret-Dünya ve Dünya Hayatı, s.323

128 Zümer 39/67

129 Yazır, Hak Dini Kuran Dili. VII, 138; Ayrıca bkz. Bilmen, Muvazzah İlmi Kelam, s.397-98 130 Yazır, a.g.e.. VII, 639

131 Kamer 54/50. 132 Yâsin 36/82

parçalasın, birbirinden ayırsın, parçalarını duman gibi her yöne savursun; sonra dönüp yine kalbinden o şeye önceki gibi aynen "gel" diye irade yöneltsin, o anda Allah aksini isteyip de ona bir unutma veya diğer bir arıza vermezse derhal görür ki, o dağılmış parçalar bir anda aynen önceki gibi toplanır, gelir karşısına dikilir. İşte iç (enfüsî) âleminde her zaman olup duran bu hafıza ve akılda canlandırma işi bize bir vücudu, o vücud da bir diriltmeyi ve hayat vermeyi simgeler. Ve bizim ruhumuza göre iç âlemin (sübjektif âlemin) sırları ilâhî ilim ve iradeye göre sübjektif ve objektif bütün varlıklar âleminin sırlarına en açık örnektir. Bizim zihnimizdeki şekillerin değişmelerindeki tahliller (analizler), terkipler (sentezler) her gün bize bu varlıkta binlerce diriltme ve hayat verme örnekleri arz ederler ki, birçokları irademizin sonucudur. Her hatırlama bir diriltmedir. Bunlar bizim nefsimizin kürsisi olan, kalbin ve beynin hâkimiyet alanıdır. Bütün subjektif ve objektif kürsileri, gökleri ve yeri kuşatan Allah Teâlâ'nın ilâhî ilim ve iradesi altında bulunduğundan buna, karşı ufuklar tasavvuru söz konusu olamaz. "Oysa kıyamet günü yeryüzü bütünü ile O'nun avucu içindedir, gökler de O'nun kudretiyle dürülmüştür." (Zümer, 39/67) âyeti gereğince bütün canlar ve bütün varlık âlemi bir avuç içinde dürülüdür. Allah'ın diriltmesi ve hayat vermesi, bizim zihnimizde bir şeyi hatırlamamızdan daha hızlıdır. Dolayısıyla bütün yaratma alanında her şey O'nun bir "ol" emrinin sonucudur.134

Müelifimiz, inkârcıların sathî bakışlarıyla imkânsız görüp olamaz, dedikleri bu konudaki iddialarına ilahî kudretin daha da ötesine kadir olduğunu hatırlatarak mukabelede bulunarak bunun mümkün135 oluşunu şu iki ayetle dikkatlerimize arz eder136:

“Dediler ki: ‘Biz bir yığın kemik ve kırıntı olduğumuz zaman mı, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz? De ki: İster taş ister demir olun yahut kafanızda büyüttüğünüz başka bir yaratık olun (mutlaka diriltileceksiniz.)”137

“İnsan bizim onun kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı zanneder? (Değil onun kemiklerini bir araya getirmek) Biz onun parmak uçlarını bile aynen eski haline koymaya kadiriz.”138

Yüce Allah (c.c.) külfetsiz ve zahmetsiz yaratır. O’na göre küçük büyük fark etmez. Bu yaratılan şey yer olur, gök olur, sivrisinek olur, arı olur. Kün kelimesinin önünde, bu veya şu eşitttir; bir zorluk veya kolaylık yoktur, yakın ve uzak da yoktur. Her ne olursa olsun ilahi iradenin bir şeyi yaratmaya yönelmesi, onun var olması için yeterlidir. Öyle ki, bir türün

134 Yazır, Hak Dini Kuran Dili, II, s. 265

135 Yazır, Elmalı’lı Hamdi, Makaleler I, (Haz.:Cüneyt Köksal-Murat Kaya), Kitabevi, İstanbul 1997 s. 71 136 Yazır, Hak Dini Kuran Dili ,IX, 177

137 İsra 17/ 50-51. 138 İnsan 76/3-4.

bütün fertleriyle var edilmesi, tek bir fert kolaylığındadır: “Hepinizi yaratmak ve diriltmek

bir tek kişiyi yaratmak gibidir.”139

Müellifimiz, Kur’anda geçen haşri, istirahat için dağılmış askerlerin, kumandanın verdiği bir emirle veya bir çağrı sesiyle toplanması gibi bir yaklaşımla da ele alındığını, O’nun bir tek çağrısının, bütün insanları bir araya toplamaya yettiğine ve insanların tekrar tepesi üzere dikildiklerine şu beyanların işaret ettiğini belirtir140: “Onların hepsi tek bir ses

(emir) ile yanımızda hazır olurlar.”141 Bununla birlikte her kimin ömrünü uzatıyorsak, yaratılışta onu tersine çeviriyoruz.142

Diğer yönden dirilişin imkânını izah sadedinde Kur’anî delillerin üzerine kurulduğu diğer bir esas kâide olan sonsuz ilim açısından ise meseleye şöyle temas edilmektedir:

“Ölüp toprak olduğumuz zaman mı (dirileceğiz)? Bu, çok uzak bir dönüştür. Hâlbuki Biz, yerin onlardan neyi eksilttiğini biliyoruz. Ve yanımızda herşeyi muhafaza eden bir kitap vardır.”143

Basit bir nutfeden mükemmel bir varlığın meydana getirilmesi, Allah’ın varlığına bir delil olduğu gibi, ba’s ve haşrin de kat’i bir delilidir. Ayet-i kerimenin son kısmında “Bu

böyledir. Çünkü Allah tek gerçektir. (Her şey O’nunla varlık kazanır) ve ölüleri O diriltir ve O, her şeyi yapabilir.”144 Buyrularak bu hususa dikkat çekilmiştir. Yani, bütün bu gördüğünüz şeyler doğrudur, çünkü bunlar Allah’tandır. İşte ölüleri diriltecek olan da O’dur. Ve O, herşeye kadirdir.145

Razî, bu ayetle Allah’ın (c.c.) sanki şöyle demek istediğini belirtir: Şayet size vadettiğim yeniden dirilişten şüpheye düştüyseniz, bu ilk yaratılış merhalelerini hatırlayınız. Böylece sizi yaratmaya kadir olanın ikinci defa da yaratmaya kadir olacağını kolayca anlarsınız.146

İnsanların dirilişi inkar etmelerinin temelinde onların bilgisiz oluşunun yattığını belirten Yazır, yeniden yaratmanın Allah'ın kudretinden uzak olmadığını şu ifadelerle dile getirir: Doğrusu biz toprağın onlardan ne eksilteceğini bilmişizdir. Yani onun alışılmıştan uzak zannedilmesi bir insanın gerçeği ve bölümlerinin ayrıntıları tamamıyla bilinemediği için bilgisizlikten ileri gelir. Yoksa hayat ilmi bilinse de bir insanın özelliğini meydana getiren bütün sırlar keşfedilse bir kimseyi öldürüp yeniden diriltmek pek uzak sayılmazdı. Hâlbuki

139 Lokman 31/28.

140 Yazır, Hak Dini Kuran Dili, VII, 41 141 Yâsîn 36/53.

142 Yâsîn 36/68 143 Kâf 50/4. 144 Hacc 22/6.

145 Yazır, a.g.e.,VII, 43 ; Ayrıca bkz.: Sabık, İslam Akaidi, s. 259 146 Razî, Mefatihu’l-Ğayb, Mısır 1938, XXIII, 7.

Allah Teâlâ onu bilmiş ve yaratmıştır. Ölüp çürüyüp de toprak olan kavimlerin veya şahısların hüviyet ve aynılıklarını meydana getiren rükünler ve şartlardan kalan nedir? Eksilen nedir? Ruh mudur, beden midir? Bedenin maddesi ve parçaları mıdır, yoksa birbirine benzeyen parçalar arasında hayatı ve aynılığı ifade eden belirli ve özel bir oran mıdır? Allah hepsini bilir. Toprakta çürüyüp yok olduğu zannedilen oluşumların, ilişkilerin, kuvvetlerin özelliklerin en küçük parçasına varıncaya kadar hepsi olduğu gibi Allah Teâlâ'nın ilminde belli ve korunmuştur. Allahın katında korunmuş, değişmez, bozulmaz bir kitap vardır. Hepsi onda korunmuştur. Cüz'î ve küllî (parça ve bütün) hiçbir şeyi kaçırmaz, hatta onların amellerini de bütün açıklamalarıyla korumaktadır. Allah'ın ilmi bir de böyle Levh-i mahfuzda yazı ile sağlamlaştırılmış olarak tecelli etmektedir. Bunu değişme ve korunma kanununun bir ifadesi olarak düşünebiliriz. Bu tamamıyla bilinmiş olunca her hangi bir insanı yok ettikten sonra onu meydana getiren ve ondan yayılan ve değişmiş olan özelliklerin bilinmesi ve korunması hasebiyle onu yeniden iade etmek hiç de uzak olmaz. Onun için gerek bir toplumu, gerek bir şahsı öldükten sonra diriltmek ve haşretmek Allah'a göre uzak bir uygulama olmadığı bu düşünce ile belli olur.147

Yazır’a göre, yeniden dirilişte esas olan, bunu gerçekleştirecek mutlak bir gücün ve sonsuz bir ilmin bulunmasıdır. Sonsuz kudret ve ilim sahibi bir yaratıcının varlığına inanıldığı takdirde, ba’sın imkânsızlığı görüşü de tamamen geçersiz kalır. 148

Müellifimiz Kurandaki ayetler ışığında diriliş hadisesini farklı açılardan ele alarak yeniden dirilişin zihni imkân açısından muhakkak kabul edilebilir bir olay olduğunu ifade eder. Her hususta iâdenin (aynı şeyi ikinci kez yapmak, meydana getirmek), ibdâ’dan (ilk kez, örneksiz meydana getirmekten) daha kolay olduğu bilinen bir kaidedir. Zira bir şey başlangıçta meydana gelmesiyle varlık vasfını kazanmış olur ki, bilâhere ikinci kez o vasfı kabule, daha müsait olacaktır.149Yani, birincinin vukûu müşahede edildiğine göre, ikincinin imkanı kendiliğinden anlaşılacaktır. 150 Nitekim bu husus insan mantığının reddedemeyeceği bir olgudur bu gerçek ayette şöyle ele alır :“İlkin yaratan O’dur; sonra onu tekrar iade

edecek olan da O’dur. Bu, O’na daha kolaydır. Göklerde ve yerde en üstün sıfat O’nundur. O güçlüdür, hakîmdir.”151

147 Yazır, Hak Dini Kuran Dili, VII, 482 148 Yazır, a.g.e ,VII, 482

149 Yazır, a.g.e.,VI, 469

150 Bilmen, Muvazzah İlm-i Kelâm, s.335. 151 Rum 30/27.

Bu ayetle ilgili olarak Yazır şunu der: Yani Yeniden yapmak, ilkin yapmaktan daha kolaydır. Çünkü normal olarak bakıldığı zaman, önceki tabiatın aksine iken, ikincisi tabii olmuş olur. Göklerde ve yerde en yüksek şeref ve şan da O'nundur. Tam kudret, sonsuz hikmet, yaratıcılık, ilâhlık gibi en yüksek nitelikler ancak O'nundur. "Kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır." Ve O öyle aziz, öyle hâkimdir. Öyle yüksek, şanına yetişmek ihtimali olmayan güçlü ve yaptığını hikmet ve menfaat ile sağlam yapan hâkimdir.152

Yazır’a göre, Allah’ın ilim ve kudreti ile yaratılan kâinatı kendi gözleriyle müşahede eden insan, tekrar yaratmanın da aynı ilim ve kudret ile meydana getirileceğini anlayabilmelidir. Zira böyle bir şey, O’nun kudreti dışında değildir, olamaz da. Yüce Allah insanları varlığa bu gözle bakmağa davet eder153: “(Ey Nebi!) onlara de ki, yeryüzünde

dolaşın da Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.”154; “O gün göğü, kitapları

dürer gibi (toplarız). İlk yaratmaya nasıl başladıksa onu, yine öyle iâde ederiz. Üzerimize söz; biz bunu mutlaka yapacağız.”155

Eşyayı yokluktan varlık âlemine çıkaran ve bunda katiyen aciz kalmayan Yüce Kudretin nasıl olur da dağılan parçalanan varlıkları tekrar birleştirmeye gücü yetmez?

Özhazara göre İnsan, kendi yaratılışındaki o azamet ve mükemmelliği unutarak inkâr yoluna gider. Oysa nefsinden yola çıkarak Rabbine, ya da Rabbinden yola çıkarak nefsine yönelen insan, nasıl olur ilk yaratanın son yaratmayı da yapabileceğini göremez?156

Yok, iken var olan insanın, yok olduktan sonra tekrar var olması nasıl mümkün olmasın? Kur’an inkârcının “Ben öldüğümde mi, diriltileceğim” itirazına karşı onun idrakine şu veciz ifade ile hitap eder:

“O, kendisi önceden hiç bir şey değil iken, onu yaratmış olduğumuzu hatırlamaz mı?”157

Yazır’a göre, Cenabı hak dirilişi, enfüsî delillerle ortaya koyarken dikkatlerimizi, kendimize çevirir. Yeniden dirilişin imkân dairesinde cereyan eden bir vakıa olduğunun delili olarak insanın kendi hayat safhalarını önüne seren Kur’an’ın şu hitabı, bu meseleyi gayet muknî bir biçimde ortaya koymaktadır:

“Ey insanlar! Eğer siz öldükten sonra dirilmekten şüphe ediyorsanız, (bilin ki): Biz sizi (ilkin) topraktan, sonra bir nutfeden (spermden), sonra alaka (embriyo) dan, sonra esas

152 Yazır, Hak Dini Kuran Dili ,VI, 469

153 Yazır, a.g.e., VI, 463 ; Ayrıca bkz. Yazır, a.g.e.,VI, 75 154 Ankebut 29/19-20.

155 Enbiya 21/104.

156 Özhazar, a.g.e. ,s.48; Ayrıca bkz. Öztürk, Kuranda Ahiret, ,s.108 157 Meryem 19/66-67.

unsurlarıyla hilkati tamamlanmış, ama bütün azalarıyla henüz tamamlanmamış bir çiğnem et görünümünde bir ceninden yarattık ki, (kudretimiz)i size açıkça gösterelim. Dilediğimizi belli bir süreye kadar ana rahminde durdururuz. Sonra da sizi bir bebek olarak (dünyaya) çıkarırız. Sonra güç kuvvet kazanıncaya kadar sizi büyütürüz. İçinizden kimi (henüz çocukken) öldürülür, kimi de hayatın en düşkün biçimine götürülür öyle ki, daha önce bildiği

şeyleri bilmez hale gelir..” 158

Müellifimiz, Kur’an’da dirilişe inanmayanlara şu şekilde hitap edildiğini belirtir: Ey İnsanlar! Eğer diriliş konusunda şüphede iseniz, ölülerin diriltilmesi meselesi hakkında şüphe ediyorsanız, etmeyin. Çünkü bu konuda şüpheye mahal yoktur. Çünkü o, gerek nefislerinizde ve gerek çevrenizde sürekli varlığının delillerini gördüğünüz bir gerçektir. Her şeyden önce nefsinize, kendi vücudunuza bakın. Şüphesiz biz sizi önce bir topraktan yarattık.Ölüyü diriltmek, hayatı olmayan bir şeye hayat vermek demek olduğuna göre, cansız topraktan bir canlıyı yaratmak, bir ölüyü diriltmekten daha fazla bir gücün olmasını gerektirdiğinde hiç şüphe yoktur. Sonra sizi bir nutfeden, bir meniden, daha doğrusu menideki tohumdan, "sonra bir alekadan", yani erkeğin spermasının kadının yumurtacığını aşıladıktan sonra bir kan pıhtısı şeklinde görünen bir maddeden, sonra yapısı belli belirsiz bir çiğnemlik bir et parçasından yarattık. Sizi o kan pıhtısından meydana gelmiş, yaratılışı kısmen belirmiş kısmen de belirmemiş bir çiğnemlik etten yarattık ki size bunu açıklayıp bildirelim diye. Yani şüpheye düşmemeniz için, size kudretimizin varlığını gösteren delilleri açıklayıp ortaya koymak istedik159.

Bir tekâmül zinciri içerisinde her biri kendisine mahsus bir hayat şeklini ifade eden, her mertebesinde bir çeşit diriltme olayını içeren şu tedric kanunu içerisinde meydana gelen yaradılışın merhalelerini göz önünde bulunduran ve üzerinde ciddi düşünen bir kimse, o yaratıcı kudretin ölüleri tekrar diriltebileceği hususunda nasıl şüphe edebilir.160

“Şu bir gerçektir ki, biz insanı süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu bir nutfe (sperm) olarak, savunması sağlam bir yere (ana rahmine) yerleştirdik. Sonra o nutfeyi bir alaka (embriyo) olarak yarattık; ardından o alakayı mudğaya/bir çiğnem et görünümündeki bir şekle koyduk; daha sonra o mudğayı kemiklere/iskelete çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu yeni bir yaratılışla insan haline getirdik. Yapıp-yaratanların en güzeli/mükemmeli olan Allah ne yücedir! Ve bütün bunlardan sonra (siz ey insanlar) elbette öleceksiniz. Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.”161

158 Hacc 22/5.

159 Yazır, Hak Dini Kuran Dili ,VI, 75 160 Bkz. Yazır, a.g.e., VI, 75

“(Ey kâfirler!) Allah’ı nasıl inkar edebilirsiniz ki siz ölü iken size hayatı veren O’dur. (Şunu bilin ki,) tayin ettiği vade gelince sizi öldürecek, yine diriltecek ve sonunda O’nun huzuruna götürüleceksiniz.”162

Razi, insanın bu yaratılış meselesini temellendirirken farklı bir noktaya dikkatleri çeker: İnsanın meydana gelişi, ebeveynlerinin bedenlerinde dağınık bir surette bulunan zerrelerin toplanmasıyla olmuştur. Bu dağınık zerreleri toplayarak önce nutfe haline sonra da insan şekline getiren Allah (c.c.), ölümüyle dağılan zerrelerini tekrar toplayıp onu yeniden yaratmaya elbette kadirdir.163 Nitekim Kur’an’da şöyle buyrulur:

“İnsan neden yaratıldığını bir düşünsün! O, bel kemiği ile kaburgalar arasında (bulunan üreme organlarında)’n çıkan, atılan bir sudan yaratılmıştır. Muhakkak ki O, (başlangıçta böyle yarattığı) insanı, (ölümünden sonra eski haline) tekrar döndürmeye kadirdir. ”164

Yazır, geçen ayette şu farklı noktaya temas eder: ‘sulb ile terâibden çıkan’ değil de ‘sulb ile teraib arasından çıkan’ şeklinde ifade edilmesi, bir gerçeği dile getirir. Kur’an, veciz bir beyanla, bu ikisi arasında bulunan üreme ile ilgili bütün organlara işaret ederek, insanın aslını teşkil eden nutfenin ebeveyninin bedeninde dağınık halde bulunduğuna dikkat çeker165

İnsanları ilk baştan yoktan yaratıp onları mükemmel bir varlık haline getiren Allah’ın