• Sonuç bulunamadı

Aklını kullanarak belirli bir konuya yönelen insanın, yöntemli, sistemli, düzenli, tutarlı, geçerli, kanıtlanabilir, denenebilir, nesnel, objektif olarak elde ettiği malumatlara

bilimsel bilgi, bunun içselleştirilmesi ve yöntem olarak belirlenmesine bilimsel bilgi anlayışı denir. Bu bilgi türü elde edilirken, tanımından da anlaşılacağı üzere insan aklının aktif, belirli bir sahayı mevzu etmesi, gözlem ve deneyler sonucunda tutarlı, sistematik ve düzenli, geçerliliği olan, ispatlanabilir, denenebilir ve tarafsız olması beklenir. Eğer bir bilgi, bu sayılan şartları taşıyan bir anlayışla elde ediliyor ise buna bilimsel bilgi anlayışı denir.

Günümüzde, bilimsel bilgi anlayışında çift yönlü bir tartışmadan bahsedilebilir.

Birincisi, bilimin vazgeçilmez ve tek çare olarak hakikati, gerçeği temsil etme yönüdür.

İkincisi ise, artık bilimin bilimselliğinin, kuantum teorisi ile birlikte de kesinliğinin, hakikati temsil ettiği düşüncesinin çöktüğü görüşüdür. Birinci görüş hakkında bilgi verildikten sonra ikinci görüş, birinci görüşün eleştirisinden hareketle açıklanacaktır.

Yani bilimin hakikati, gerçeği temsil etmesinin eleştirisi ikinci görüşü oluşturacaktır.

Bilim, bilimsellik ve bu çerçevedeki bilgi anlayışları son yüzyılımızda sıklıkla başvurulan ve itibar gören mefhumlardan bir tanesidir. Modern zamanın referans alınan en dinamik kaynağı da bilim ve bilimselliktir. Bu kadar yetkin bir mefhum olmasının tersine bilimin ve bilimsel bilgi anlayışının, üstünde ittifak edilen bir tanımlaması bulunmamaktadır. Bilim de insanlığın bizatihi şahsında yaşamakta olduğu kâinat ve sosyal hayatla alakalı gerçeğe ulaşma gayreti her zaman mevcuttur. Bu açılardan bilim, bütün topluluklarda kaim olması gereken bir dinamikliktir. Tarihi ilerleyişteki bilim ve bilimsellik anlayışı ile modern zamanın bilimini, içtimai bağlamda ayrıştırmak olası gözükmemektedir. Batıda ve İslam âleminde sosyal bilimlerde başka başka yaklaşımlar görülmektedir. Bir anlamda da sosyal bilimlerin yeniden inşası gündeme gelmekte ve buna ihtiyaç hissedilmektedir (Köroğlu, 2016, s.1).

Bilimsel bilgi anlayışını kendisine hareket noktası seçen kişide olması gereken özellikler ve yapması gerekenler vardır. Bu anlamda geleneksel ve göreneksel, dinî, ahlaksal, politik, ideolojik kabullerden arınmış olması beklenmektedir. Elbette bunun ne kadar mümkün olduğu günümüzde tartışma konusudur. Bilimden de insanın elde ettiği sonuçlardan da evrensellik ve zorunlu kesinlik beklenmektedir, bunun sebebi de nesnellikle, deneysel ve matematiksel bir yoldan elde edilmiş olmasından kaynaklanmaktadır (Özlem, 1999, s.142). Bu beklenen kesinlik günümüzdeki yeni teorilerle yıkılmaya başlamıştır ama bilimsellik etkisini hala devam ettirmektedir ve bu anlayışa göre hayatını sürdüren ve bunu ideoloji haline getiren insanlar mevcuttur.

Son iki asırdır insanoğlu bilimsellik ve bilim anlayışı dünya görüşü ve zihniyeti anlamında bir evrim geçirmiş ve çok yollar kat etmiştir. Modern zamanda bilginin ve

bilgi ağının yaygınlaşması ve bilgiye hızlı ulaşım insanlara, hangi bilgiyi tercih edecekleri konusunda bir çeşitlilik kazandırmıştır. Bu çeşitlilik içerisinde de kişiler bilgiler içerisinde en doğruyu aramaya başladılar. Batıda 19. yüzyıllara gelindiğinde yeni bir bilgi bilim anlayışı oluşmuştur. Bu ilim anlayışına bilimsellik, deney ve gözleme dayalı, gözlemlenebilir bilgiler içeren yeni bir mantalite de denebilir. Bilimsel bilgi anlayışı ile ilgili olarak modern çağda bilimsel bilginin ve anlayışının hakikati temsil etmesi ve kesinliği yönünde yükselen bir tartışma vardır. Modern bilim ve bilimselliği eleştiren birçok görüş ileri sürülmüştür.

Bilimsel bilgi anlayışının modern zamanda kesinliği ve hakikati temsiliyatının zayıfladığı yönünde ki tartışmalar artmıştır. Modern bilimi ve bilimselliği eleştiren, yeren, kusurlarını arayan pek çok yazı, eser, kitap, kaleme alınmıştır. Bilimsellik ve bilim anlayışı, bilimleri üstündeki her şeyi ret ederek ya da bilinemez ilan ederek onları hayattan, ilimden bağımsızlaştırmaya çalışmıştır” (Guenon, 2005, s.83). Bu duruma tepki gösteren pek çok düşürür duyularımızla edindiğimiz bilgileri, elde edebileceğimiz en güvenilir bilgi olarak değerlendirmesine kesin bilgi olarak görülmesine kuşku ile yaklaşmıştır. Bilimsellik anlayışının, insanlığın bilgiye erişme gayretini duyusal yetilerle sınırlandırmak istemiş, dinler başat faktör olmak üzere dinlerin manevî taraflarını tasfiye edebileceği iddiasında bulunulmuştur. Bu iddia, din ile bilim ikilisinin birbirlerini yok sayma geriliminin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Çünkü bilim, kendi alanını teoloji ve felsefenin ilgi sahasını kapsayacak şekilde genişletmiş ve âlemi anlamaya yönelik kendi dışındaki görüşleri dışlayarak toptancı bir tavır içerisine girmiştir (Topaloğlu, 2011, s.129). Genel anlamda bilimsel bilgi anlayışına duyulan bu kuşkular, bilimsel her şeyi inkâr anlamda değildir. Sadece bilimselliğin kesinlik, tek hakikat yönü kaybolmuş, bilimin göreceliliği fikri savunulmaya başlamıştır.

Görecelilikte ise bilimsel bilgi deney ve gözleme bağlı olarak aposteriori bilgiler olduğu için, her zaman bir hata payı vardır, mekândan mekana zamandan zamana değişebilir bu yüzden bilimselliği bir din gibi görmek yerine bilimi anlayıp anlamlandırıp insanlığın menfaatleri için kullanılmalıdır.

Bir bilgiyi kullanmak tercih edilirken bilimsel yöntemler tercih ediliyor ise bu bilimsel bilgi anlayışına sahip olunduğunu gösterir. Bilimsel bilgi anlayışının da pozitif ve negatif yönleri vardır. Bilimsel bilgi anlayışının bu iki yönüne, gelişim serüvenine ve din eğitimindeki rolüne de değinilmesi gerekmektedir. Günümüzde de etkisini devam ettiren bu bilgi anlayışı, kanıtlanabilirlik, ispatlanabilirlik istemektedir. Bu modern zamanın bilgi anlayışıdır ve ne, nasıl, neden, niçin, kim, kime vb. soruları sorar. Bir şeyi

sorgulamadan kabul etmez. Bu yazılan tez bilimsel bir bilgi anlayış temelinde yazılmaktadır ve din eğitimi bilimi çerçevesinde bilimsel bir temele dayandırılmaktadır.

Tezin din eğitimine hizmet edeceği varsayımından hareketle, bilimsel bilgi anlayışına sahip bir tezin yazılması, bilgi anlayışlarının din eğitimini etkileyeceğinin paradoksal bir kanıtı niteliğindedir.

Din anlayışları, modern dönem ve bilimsel bilgi anlayışına gelinceye kadarki geçen süreçte, felsefe ile birlikte ele alınmıştır. Batı uygarlığında ve Doğu toplumlarında insanın akletmesi ve her türlü anlayışı üzerinde dinlerin tesirli olduğu kabul edilmektedir. Burada da şu soru akıllara gelmektedir. Din eğitimi yaparken akla ve insanın anlayışına dinin etkisi hangi düzeyde olacaktır? Yani bilgi anlayışlarının din eğitimine etki ettiği düşünülürse acaba din de bilgi anlayışlarının oluşmasına ne kadar etki etmektedir? Buna dinin bilgi anlayışlarının temel taşlarından biri olduğu ve dinin her türlü anlayışın oluşumunda etkili olduğu şeklinde cevap verilebilir. Peki, bu etki düzeyinin sınırları çizilmeli mi? Elbette, din, bilim ve felsefe üçlüsünde, eğitim din ilişkilerinin nasıl anlaşılacağı ve bu anlayışların neticelerinin neler olacağı mevzusu her dönem tartışılmıştır ve tartışılmaya devam edilecektir (Köroğlu, 2016, s.2).

Din eğitimi bilgisinin bilimselliği de bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır.

Din eğitimi bilgisi bilimsel olmak zorunda mıdır? Elbette, din eğitimi bilimi açısından bilgi bilimsel olmalıdır çünkü din eğitiminin bilim olarak kabul edilebilmesi için bilimsellik ön şarttır. Peki, dini eğitimi yapılırken bilimsel bir metot kullanılıyor mu ya da ne kadar kullanılabiliyor? İslam dini eğitimi hem formal hem de informal olarak gerçekleştirildiği için formal eğitimde bir bilimsellikten söz edilebilse de informal eğitimde bir bilimsellikten, bilimsel bir bilgi kullanımından tam manasıyla söz edebilmek zor görünmektedir.