• Sonuç bulunamadı

2.1. l Bilim ve Özellikleri

2.1.4. Bilimin Doğasıyla İlgili Yanlış İnanışlar

Bilimin doğasıyla ilgili yapılan çalışmalar doğrultusunda bilimin doğasına yönelik kavram yanılgıları ortaya çıkmıştır. Bilimin doğası ile ilgili kavram yanılgılarına mit denilmektedir (Aslan, 2009; Bora ve diğerleri, 2009; Arı, 2010; Altındağ, 2010; Demirel, 2010). McComas’ın (1998), bilimin doğası ile ilgili tespit ettiği mitler şunlardır:

“1. Hipotezler teorilere, teoriler yasalara dönüşür. 2. Bilimsel yasalar ve diğer bu tür fikirler kesindir.

3. Hipotezler tahminlerdir (Hipotezin genelleyici, tahmin ve açıklayıcı olmak üzere üç anlamı vardır).

4. Genel ve evrensel bilimsel bir metot vardır.

5. Dikkatlice bir araya getirilen kanıtlar ile kesin bilgiler oluşur. 6. Bilimsel metotlar kesin kanıtlar sağlar.

7. Bilim yaratıcılıktan ziyade yöntemlerden/metotlardan oluşur. 8. Bilimsel metotlar bütün soruları cevaplayabilir.

9. Bilim insanları objektiftir/nesneldir. 10. Bilgiye ulaşmak için temel yol deneydir.

11. Bilimsel sonuçlar doğrulanmak için gözden geçirilir. 12. Yeni bilimsel bilgilerin doğruluğu tartışılmaz, kabul edilir. 13. Bilimsel modeller gerçeği temsil eder.

14. Bilim ve teknoloji hemen hemen birbirinin aynıdır.

15. Bilim bir ekip çalışması değil, bireysel yapılan bir uğraştır”(Akt: Demirel, 2010: 9).

McComas’ (2000) a göre burada bahsedilen yanlış inanışlar genellikle fen kitaplarında, sınıf konuşmalarında ve yetişkin insanların zihinlerinde yer almaktadır. Bilim hakkındaki yanlış kavramlar büyük olasılıkla öğretmen yetiştirme programlarındaki bilim felsefesi içeriğinin eksikliğinden ve öğretmen adaylarına gerçek bilim araştırmaları deneyimleri kazandırmadaki yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu konudaki diğer bir problem kaynağı da öğretmenlere rehberlik edecek bilimin doğası uygulamalarının ders kitaplarında çok az yer almasıdır (Aslan, 2009).

2.1.5. Bilimin Doğasının Önemi ve Öğretilmesi

Yıllardır bilimin doğası ile ilgili araştırmalar yapılmasına rağmen bilimin doğasının neden üzerinde durulması gerektiği veya öğrencilere, öğretmen adaylarına neden öğretilmesi gerektiği hakkında çok az bilgiye yer verilmektedir (Aslan, 2009). Can (2008) bireyin ve toplumun gelişmesinde çok büyük rol oynayan bilim öğretiminin amacının tüm insanları bilim insanı olmak için eğitmek değil tüm insanları bilimsel okur-yazar olarak yetiştirmek ve bilim insanlarının teorileri ve kuramları nasıl keşfettiklerini anlamalarını sağlamak olduğunu belirtmiştir. Doğan ve diğerleri (2009), bilim ve teknolojide aktif ve bilinçli karar verebilen bireylerin yetiştirilmesinin, bilimsel ve teknolojik gelişmelere uyum sağlamış bir toplumun oluşmasını, günlük yaşamda karşılaşılan sorunlara bilimsel bir bakış açısıyla yaklaşılmasını ve bilimsel verilere karşı daha ilgili olunmasını sağladığını vurgulamıştır.

Ayvacı (2007), bilimin doğasını içine alacak şekilde verilecek olan ders programlarının öğrencilere iki şey kazandıracağını belirtmiştir. Öğrencilerin, bilimsel fikirlerin nasıl kabul edileceği ya da nasıl reddedileceği ve aynı sonuca nasıl ulaşılabileceği konusunda gelişmelerini sağlamanın kazandırılacağını vurgulamıştır. Bilimsel fikirlerin, içinde bulunulan sosyal ve kültürel şartlardan ve zamandan etkilenip değişebileceğini bu yüzden de geçici olduğunu anlamalarını sağlamanın da öğrencilere kazandırılmasının sağlanacağına değinmiştir.

İnam (1991)’a göre bilim ve bilimin doğasını öğrencilere ve topluma doğru bir şekilde öğretilmesi gerekmektedir. Bu yapılmadığı veya başarılı bir şekilde verilmediği takdirde yukarıdaki iki sapkın yoldan büyük bir tuzağa düşülebilir. Hem kendimizi, dünyayı, kültürümüzü anlayamayız hem de bilime katkıda bulunamayız. Başkalarının yarattığı ortaya koyduğu bilim imajlarının yoğun bombardımanı altında düşünce ve kültür alanında, buna bağlı olarak siyasal, toplumsal ve ekonomik alanda da yok olur gideriz (Aslan, 2009).

Bütün öğretmen adaylarının, öğretmenlerin ve öğrencilerin bilimin doğası hakkında bilgi sahibi olmak, bildikleri kavramları geliştirmek, kavram yanılgılarını düzeltmek için uygulanan yaklaşımlar tarihsel, dolaylı ve doğrudan yansıtıcı olmak üzere üç başlık

altında incelenmektedir (Küçük, 2006; Can,2008; Aslan, 2009, Altındağ, 2010; Çil, 2010; Demirel,2010).

Tarihsel yaklaşımda öğrencilerin bilimin doğasını öğrenebilmeleri için, bilim insanlarının hangi şartlarda nasıl bilim yaptıklarıyla ilgili tartışmaların sınıf ortamına taşınması söz konusudur. Bu yaklaşımın fen derslerinde uygulanması sırasında ilgili konuyla bağlantılı olarak bilimin gelişmesine katkı yapan bilim insanlarının kişisel özellikleri, çalışma ortamları, onların neden bilimsel araştırma yaptıkları, içinde bulundukları toplumun özellikleri gibi sınıf ortamında işlenir (Ayvacı, 2007).

Dolaylı yaklaşım, araştırmaya dayalı etkinliklerin ve bilimsel süreç becerilerine dayalı bir öğretimin, öğrencilerin bilimin doğasını anlamalarında etkili olduğunu savunur. Bu yaklaşım, öğrencilerin bilimle uğraşarak bilimin doğasını anlayacaklarını ileri sürer. Dolayısıyla bilimin doğasının öğretimi için fazladan bir çabaya ihtiyaç olmadığı ve bilimin en iyi bilim yaparak öğrenilebileceği ileri sürülmektedir (Küçük, 2006).

Doğrudan yansıtıcı yaklaşımda bilimin doğası ve bilimsel araştırma bilimsel bilginin öğrenilmesi ve üretilmesi için bir bağlam olarak kullanılan doğrudan-açık olarak öğretim yaklaşımı programının içine yedirilme yaklaşımı ile karıştırılmamalıdır. Bilimsel bilgi ile bilimsel araştırma ve bilimin doğasının karşılıklı etkileşimlerinin tartışılması ve bütünleşmesi ve amaçlı olarak planlanması gereklidir. Açık olarak öğretim modelinde, bilimin nasıl yapıldığına ait bilimsel araştırma becerileri ile bilimin niçin yapıldığına ait bilimsel araştırmanın bilişsel ürünleri ve niçin neden araştırma temelli fen öğretimi yapıldığına ait bilimsel araştırmanın pedogojik uygulamaları tartışılmalı ve ayırt edilmelidir (Gess-Newsome, 2002, Akt. Aslan, 2009).

Benzer Belgeler