• Sonuç bulunamadı

1.10. Ölçekte Yer Alan FTO Boyutları

1.10.1. Bilimin doğası

Bilimin doğası ile neyin kastedildiğinden bahsetmeden önce bilimin ne olduğuna dair tanımlara bakıldığında, çok boyutlu yapısından dolayı bilimin farklı bakış açılarıyla ele alındığı ve dolayısıyla farklı tanımlarının olduğu görülmektedir (Köseoğlu ve diğ. 2008). Bu tanımlardan birinde, Özmen ve Yiğit (2006) bilimi “bilimsel yollar ve yöntemler kullanarak bir alandaki olayları ve varlıkları inceleme, açıklama ve onlara ilişkin sistematik bilgiler edinme, genellemeler ve ilkeler bulma ve bu ilkeler yardımıyla gelecekte oluşabilecek olayları tahmin etme ve evreni anlama çabaları” şeklinde tanımlamıştır. Sevgi (2006)’ye göre, aslında bilim bir aktivite değildir. Aksine, geliştirme adı verilen bir diğer insan aktivitesinin ürünü olan teknoloji gibi yaygın kavramlara benzer şekilde bilim de araştırma denilen insan aktivitesinin bir ürünüdür. Bunun yanı sıra, bilimin bilginin birikimi sonucu geliştiği ve önemli olanın da bu bilgi birikiminin zihinlerde ne şekilde yapılandırıldığı yani ne şekilde inşa edildiği olduğu söylenebilir. Köseoğlu ve diğ. (2008)’e göre “bilimsel bilginin yapılandırılması basitçe yalnız çalışan bilim adamlarının delillere dayalı akıl yürütme süreci değildir, bilim adamları sosyal ve kültürel bağlamdan izole bir şekilde çalışmazlar ve bilimsel bilgi sosyal olarak yapılandırılır”. İrez ve Turgut (2008)’a göre sosyal yönüyle bilim, bilim insanlarının sahip olduğu tutum ve anlayışları, kullandıkları yöntem ve süreçleri barındıran bir yapıdadır.

Bilimin doğasının üzerinde uzlaşılmış ve değişmez bir tanımı yoktur (İrez ve Turgut, 2008; Köseoğlu ve diğ. 2008; Yeşiloğlu ve diğ. 2010; Doğan ve diğ. 2012). Buna karşın, bilimin doğasının ne olduğuna ilişkin tanımlara bakmak faydalı olabilir. Bu tanımlardan birinde Tatar ve diğ. (2011) bilimin doğasını “bilimin ne olduğu, nasıl işlediği, bilim insanlarının bilimsel araştırmalarını nasıl örgütlediği, bilimsel bilginin nasıl ortaya çıktığı ve nasıl geliştiği ve hangi faktörlerden etkilendiği gibi sorulara verilecek cevapların toplamı” olarak ifade etmişlerdir. Bilimin doğasına ilişkin en kapsamlı tanımlardan birisi de McComas ve diğ. (1998) tarafından ortaya atılan tanımdır:

“Bilimin doğası bilim tarihi, bilim sosyolojisi ve bilim felsefesi gibi sosyal bilimleri içinde barındıran, psikoloji gibi bilişsel bilimlerin çalışmalarından elde edilen araştırma sonuçlarıyla desteklenerek bilimin ne olduğu, nasıl işlediği, bilim insanlarının sosyal bir grup olarak nasıl çalıştıkları, toplumun kendi içinde

zengin bir biçimde betimlendiği verimli ve melez bir alandır” (McComas ve diğ., 1998).

Genel olarak, bilimin doğasının anlaşılmasının FTO’nun önemli bir bileşeni olduğu sıkça savunulmaktadır (Lederman, 1999). Bu yönüyle, bilimin doğasının günümüz fen eğitimi programlarının önemli bir uğraşı alanı olma özelliğini sürdürdüğü söylenebilir. Ancak ilgili alan yazın incelendiğinde, öğrencilerin bilimin doğası anlayışı yönünden yeterli düzeyde olmadıkları görülmektedir (Lederman, 2004). Bilimin doğası anlayışına değinen Köseoğlu ve diğ. (2008)’e göre “öğrencilerin bilimsel bilgiyi kullanarak bilinçli kişisel ve sosyal kararlar verebilmesi için öncelikle bilimsel bilginin nasıl yapılandırıldığını ve buna bağlı olarak bu bilginin kaynağını ve sınırlarını derinlemesine anlaması gerekmektedir”. Can ve Pekmez (2010) ise bilimin doğasını kavramış bir bireyi, günlük yaşamını anlamlandırabilen ve karşılaştığı problemleri çözebilen bireyler olarak ifade etmiştir. Bu görüşte ele alınan günlük yaşamı anlamlandırabilme ve problem çözme yetilerinin FTO kapsamında da ele alınan hedef kazanımlar olduğu söylenebilir.

“Science For All Americans Online” isimli internet sitesinde bilimin doğası; bilimsel dünya görüşü, bilimsel sorgulama ve bilimsel girişim olarak üç başlık altında incelenmiş ve bilim insanlarının gerçekte ne yaptıkları ve çalışmalarını nasıl yürütecekleri konusunda bazı temel inanış ve tutumlara sahip oldukları belirtilmiştir. Bilimin ve bilimsel bilginin özellikleri bilimsel dünya görüşü, bilimsel sorgulama görüşü ve bilimsel girişim görüşü şeklinde üç ayrı boyut olarak ele alınabilir.

Bilimsel dünya görüşünde; 1. Dünya anlaşılabilirdir.

2. Bilimsel fikirler değişime açıktır.

3. Bilimsel bilgi zamana karşı dayanıklıdır.

4. Bilim tüm sorulara tam ve eksiksiz cevaplar sağlayamaz. Bilimsel sorgulama görüşünde;

2. Bilim mantık ve kurgunun karışımıdır. 3. Bilim açıklar ve tahmin eder.

4. Bilim tanımlamayı amaçlar ve ön yargılardan uzak durur. 5. Bilim otoriter bir yapıda değildir.

Bilimsel girişim görüşünde;

1. Bilim, karmaşık bir sosyal aktivitedir.

2. Bilim, içerik disiplinleri içerisinde organize edilmiştir ve çeşitli kuruluşlar tarafından yürütülür.

3. Bilimin uygulanmasında genel olarak kabul edilen etik ilkeler vardır.

4. Bilim insanları günlük işlerine hem bir uzman hem de bir vatandaş olarak katılır. Bir diğer sınıflandırmaya göre bilimin doğası kavram olarak dört boyutta ele alınmaktadır (Lederman, 1992):

1. Bilim tarihi 2. Bilim felsefesi 3. Bilim sosyolojisi 4. Bilim psikolojisi

Yukarıda verilen dört boyuttan ilki olan bilimin tarihini ele alan Bahar ve diğ. (2006) bilim tarihinin aşamalarını dört dönemde ele almışlardır:

1. İlk medeniyetlerden eski Mısır ve Mezopotamya’da görülen ampirik bilgi dönemi, 2. İlk medeniyetlerde mevcut ampirik bilgileri sistemleştirme ve apriori (a priori- deney öncesi) sistemlerin kurulduğu Antik Yunan (Grek) dönemi,

Bilimin doğası öğretiminde kullanılan yaklaşımlar ise şunlardır:

 Tarihsel yaklaşım

 Dolaylı yaklaşım

 Açık-düşündürücü yaklaşım (Köseoğlu ve diğ. 2008).

Köseoğlu ve diğ. (2008) tarihsel yaklaşımın öğrencilerin bilimin doğası hakkındaki anlayışlarına etkisi ile ilgili araştırmalarda çelişkili sonuçların elde edildiğini belirterek, yapılan bir çalışmada, bu yaklaşımın öğrencilerin bilimsel düşüncelerin geçici olduğu anlayışını geliştirdiğini ancak, öğrencilerin bilim adamı imajlarının ve neden farklı teorilerin kullanıldığına dair anlayışlarını değişmediğini ve bu yaklaşımla öğrencilerin teorileri tarihsel, sosyal ve kültürel bağlamda değerlendiremedikleri sonucuna ulaşıldığını belirtmektedirler.

Bilimin doğasının fen eğitimi alanındaki durumuna genel olarak bakıldığında, Amerika’daki fen eğitimi reform çalışmalarının, AAAS tarafından 1993 yılında yayınlanan “Bilimsel Okuryazarlık Standartları” ve Uluslararası Araştırmalar Kurumu’nun (NRC) yayınladığı “Ulusal Fen Eğitimi Standartları” belgeleri uyarınca gerçekleştirildiğinin ve buradaki esas vurgunun bilimin doğası anlayışı üzerine olduğu görülmektedir (Lederman, 1999). FTO’ya Laugksch (2000) tarafından getirilen mikro ve makro bakış açısının, 1907 yılında Amerikan Fen ve Matematik Öğretmenleri Merkezi Birliği’nin fen eğitiminde bilimsel süreçlere ve yöntemlere ağırlık verilmesi noktasındaki adımıyla birlikte, fen eğitimi çevrelerinde tartışılmaya başlanan iki farklı bilimin doğası anlayışı ile sınıflama açısından özünde benzerlik taşıdığı görülmektedir. Çünkü bu anlayışlardan birincisi, FTO’nun daha önceki bölümlerde de açıklanan makro açılımına benzerlik gösteren, bilimin doğası anlayışının özellikle toplumla olan ilişkisini ele alan anlayıştır. İkincisi ise FTO’nun mikro açılımına benzerlik gösteren, bilimin doğasının bireye olan katkıları üzerinde duran anlayıştır (Laugksch, 2000; İrez ve Turgut, 2008). Özetle bu bölümün başında bahsedildiği gibi bilimin doğasının ne olduğu konusundaki belirsizlik, FTO kavramındaki belirsizlikle benzerlik göstermektedir. Bu nedenledir ki burada da bilimin doğasının mikro ve makro olarak değerlendirilebileceği fikri önemli