• Sonuç bulunamadı

3.3. MÜZİĞE YÜKLENEN ANLAM

3.3.4. Koruyucu Güç

3.4.1.3. Olay Sonrası Reaksiyonlar (tepkiler)

3.4.1.3.3. Bilişsel Düzeyde

Sivas Katliamı sonrası katılımcıların düşünceleri çok yönlüydü. Katılımcıların çoğu ‘olayın nasıl olduğu’ ile ilgili fikirlerini paylaştılar. Olayın ‘dincilik’, ‘Alevilik’ ile ilgili yönlerine dair paylaşımlarda bulundular. Bazı katılımcılar görüşmelerde ‘Sivas’ta olma ihtimalleri’ni düşündüler. Bazı katılımcılar ise olay sonrası düşüncelerinin daha çok ‘dayanışma’, ‘mücadele’ ve ‘dava’ süreçlerine yöneldiğini anlattılar.

Bunlara ek olarak, katılımcıların çoğu olayla ilişkili olarak ‘insan olmak’ üzerine düşüncelerini paylaştılar.

Son olarak, katılımcıların çoğu Sivas olayı hakkında konuşurken başka travmatik olayları hatırladı. Bunun da bir nevi ‘geri çağırma’ (recall) olduğunu düşündüm.

K1 tanıklığından bahsederken ilk olarak ‘Sivas’ta olma ihtimalini’ anlatıyor:

Beni de davet etmişlerdi… Gitmedim… Yani o telefon gelmese ben de o otelde oluyordum, üstelik kızımla birlikte. (K1, satır 136- 143)

K1 ile olaya tanıklığından sonra hissettiklerini konuşurken, ‘hayatta kalma suçluluğu’nu anlatan bir paylaşımda bulunuyor: “Olayın içinde olsan çok çabuk dolabilir için ama dışında kalmak çok daha zor bir şey elinden hiçbir şey gelmiyor. Bir de bu tür olaylarda - Ankara’da da yaşadım bunu - yani ‘neden onlar öldü de ben kaldım burada’ öyle de hissediyor insan.”

51

Olayda babasını kaybeden K2 ise hem cenaze hem de olaya dair mücadele düşünceleri olduğunu şöyle anlatıyor: “Sivas’a giriş yasaklanmıştı zaten. Düşün, ne yapmamız lazım? Nasıl bir hareket içine girmemiz gerekiyor? Tavrımız ne olacak?”

K3 ile yaptığım görüşmede Sivas Katliamı hakkında konuşurken özellikle Dersim ’38 (Dersim Katliamı) ile ilgili ‘geri çağırma’lar oldu. Katliama tanıklığını konuşurken ise şöyle söylüyor:

Ya bi kanıksama değil de sanki kanıksama değil ama bildik bir şeyin yeniden nüksetmesi zaten bildiğimiz bir hafızanın yeniden… Tabi biz o zaman 38 olaylarıyla da çok ilgileniyorduk başlamıştık yaşlılarla görüşüyorduk… Biz o işin içindeydik. Tabi. Biz 38 hikâyeleri çok dinleriz... Öyle bir silsilenin bir halkası gibi. Ama yani…

O silsileyi diyelim işte hiç bitmediğini gördüğünüz ta Pir Sultan'ların dile getirdiği - öyle diyelim- siz Kerbela'ya kadar da götürebilirsiniz ama biz müzisyen olarak işin içinde olduğumuz tarafıyla konuşalım. Beyitlerden, deyişlerden zaten bildiğimiz tanıdığımız bir zulüm sürecinin bir halkası gibi. Ama dehşet bir olay yani hepimiz için. (K3, satır 197-210)

Olayla ilgili hisleri üzerine konuşurken ekliyor:

Bir 38 hikâyeleri dinleyin. Resmen nasıl… Yaa biliyorsun o tür hikâyeleri. Ama insanın, çocuğun, yaşlının, kadının hiç bir değeri yok... Hiç bir ayrımı yok hiç bir değeri yok yani insan hayatı ayaklar altında gidiyor. Onun bir halkası o silsilenin bir halkası zaten tanıdığımız bir... Adını siz koyun... Bir zulüm süreci diyelim biz yine. İlk etapta onun bir halkası, bir hafıza tazelemesi. (K3, satır 264-268)

52

K3, Sivas Katliamı ile ilgili müzik üretimi hakkında konuşurken Kürt mücadelesini hatırlıyor. Bir yandan Sivas Katliamının bu mücadeleden farkına değiniyor. Sonrasında ise Kerbela’yı hatırlıyor:

… Yaşanmışlıkların geride kalmadığını anlıyorsunuz kötülüklerin kaynağının onu demek istiyorum kısacası onların geride kalmış şeyler demek olmadığını bugün de böyle şeyler yaşandığını. Hani bu böyle Kürt savaşına benzemez diyebilirsiniz ki Kürt mücadelesi vardı karşılıklı olarak insanlar öldürülüyordu, devlet çok zalimdi… Ama Kürtler mücadele ediyordu yani Kürtler kavganın tarafıyd. Sivas olayı bir Kürt mücadelesine tam benzetilemez, aktör var çünkü orada. Sizi de temsil eden bir aktör var beğen-beğenme o tartışma ayrı ama bir taraflar var yani savaş var, savaş bu işte tabiki yıkım demek istiyorum ama böyle saz çalan resim yapan bir siyasal angajman içinde olmayan gidip saz çalmak, bir etkinliğe katılmak için gitmiş bir güruhun bu kadar düşmanca hedef edilmesi, yakılması bilmem ne falan o anlamda yani bu zamanda devam ediyor bu hikaye diye yani 38 geride kalmadı Kerbela meğersem geride kalmamış diye düşünüyorsun. (K3, satır 685-695)

K4 olaya dair düşüncelerini kısaca şöyle açıklıyor: “Aşırı dincilerin yurtdışı provokasyonlara -ki zaten şiddete meyilliler- geldiğini.” Olay sonrasında ruhsal veya fiziksel olarak neler yaşadığını anlamak için sorular sorduğumda ise Alevilere olan bir şey olarak yorumluyor Sivas Katliamını: “Alevilere uygulanan politikalar yüzünden böyle şeylere alışıyor insan.”

K5 tanıklığına dair konuşurken Uğur Mumcu cinayetini (24 Ocak 1993) hatırlıyor: “O sene bir de Uğur Mumcu öldürülmüştü. Ocaktı sanırım onun da.” Daha sonra, ateist kimliğini de vurgulayarak ‘dincilik’ ile ilgili düşüncelerini paylaşıyor:

Zaten genelde de öldürülüyor buna (dine) itiraz edenler yani şey ne bileyim. Zaten oradaki ilk hedef aslında Aziz Nesin yani Aziz Nesin ağzını tutan bir

53

adam değil. Benim de tasvip etmediğim bazı görüşleri var bilmem ne ama ağırlıklı olarak benim yaşam tarzımda bir insan. Benim yaşam tarzımı savunan bir insan. İleriye yönelik düşünen bir insan. (K5, satır 377-381)

Sonra yine Uğur Mumcu’yu hatırlıyor ve ekliyor: “İşte... Uğur Mumcu da aynı şekilde… Bu insanlarla mücadele eden bir güruhta olduğu için adam öldürüldü.” Şarkının anlamıyla ilgili konuşurken ise Gezi olayları aklına geliyor. Aleviler olduğu için daha çok yaptıklarını düşünüyor her iki olayda da ve ekliyor:

Türkiye için çok acı ve önemli bir olay Sivas Katliamı. 70 lerin sonundaki yani Çorumdaki11 Maraş daki katliamlar gibi bir şey bu da. Yani ben o işin baya planlı programlı olduğunu düşünüyorum. Ama belki bir 100 kişi organize oldu ama insanlar hemen galeyana geldi. (K5, satır 437-440)

K6, Sivas Katliamı sonrası özellikle ‘insan olmak’ ile ilgili düşündüklerini paylaşıyor. Görüşmelerde de sık sık bir insanın böyle bir şeyi yapabilme halinden ve kendine yönelik kaygısından bahsediyor. Görüşmede özellikle bu konuda konuşurken K6’da uygunsuz bir duygulanım olması dikkatimi çekti. K6 bu konuda konuşurken onu üzen, korkutan, kaygılandıran düşüncelerinden bahsediyor olsa da duygusu ile zıt bir şekilde cümlelerinin sonunda gülüyordu. Bunun önemli olduğunu düşünerek alıntılarda uyumsuz duygulanıma da dikkat çektim.

K6 tanıklığını konuşurken şöyle bir paylaşımda bulunuyor:

Beni en çok orada etkileyen şey mesela herkesin takıldığı hani olayın politik rengi elbette. Hani beni korkutan şey o olmadı açıkçası ya ben tabloyu gördüğüm zaman orada politik bir tablodan ziyade insanları gördüm. Benim için o dehşet vericiydi yani... Hani İslami kesimmiş, solcuymuş, oymuş,

54

buymuştan ziyade bunlar da insan yani (gülüyor, uyumsuz duygulanım) ve insanlar toplanıp bu hale gelebiliyorlar demek ki dedim. Onun ben şeyle bağlantısını çok kuramadım kendi kafamda. Yani beni orada dehşete düşüren şey değildi. Şu çevre ne yaptı bak değildi. İnsan ne yapıyor baktı beni korkutan ve yani o ‘birlikten güç doğar’ lafına orada uyandım (gülme hali, uyumsuz duygulanım). Hee demek ki güç çok da matah bir şey değil galiba (gülüyor, uyumsuz duygulanım). Şimdi hemen bunun karşı tezi çıkacaktır tabi hani birlikten güç doğar ama bak bu iyi anlamda da olabilir falan. Olabilir ama ya bu? (gülüyor, uyumsuz duygulanım) Benim o hani kalabalıktan ürkme duygumu iyice... Ne derler... İyice güçlendirmiş bir olay o…

Yani şeyi anlayabiliyorum. Hani ben de bir yığın kalabalıkların içinde bulundum ve o sürü psikolojisiyle sen de öyle davranıyorsun. Hani kaçman gerekiyorsa çünkü başka hani alternatifin yok, başka bir bilgi kaynağı yok, o sırada çok hızlı bir muhakeme yeteneğin yok ve bir anda sürüye uyuyorsun. Ve o sürünün ne hale dönüşeceği hakkında en ufak bir fikrin yok, her şey olabilir yani. Ve gerçekten de herhangi bir sürü bunu yapabilir gibime geliyor artık… (K6, satır 249-272)

‘Kalabalığın parçası olsaydı o şeyi yapabilirdi’ gibi bir şeyden mi söz ediyor diye soruyorum. Sorumu şöyle cevaplıyor:

Ondan korktum işte. Yani ben kendimi mesela şey yapmam ben ‘arkadaşlar ben çok güçlüyüm. Öyle bir kalabalığın içinde kalırsam bütün o kalabalığa karşı gelip de bu olayı engellerim’ falan pek öyle değil. Öyle dönmüyor o işler o başka bir şey o yani o orada sürü (gülüyor, uyumsuz duygulanım). O sürü korkunç bir şey. Ve yani o nasıl oluşturulur öyle şeyler yani nasıl mekanizmalarla böyle bir şey yaşanabilir hani bu… Aklım hayalim almıyor ama çünkü uzaktan seyrediyorsun tabi. Hani olayın iki tarafında da değilsin o sırada yani o otelin içindeki insanların yaşadıklarını... Yani... Algılamak

55

mümkün değil hani ben uzaktan bu kadar dehşet duyduysam onlar ne yaşadılar Allah bilir. Diğer tarafta dışarıdakiler de insan yani onlar uzaylı falan değil yaratık değiller yani. Onlar da bildiğin insan işte ama olay buraya gelebiliyor. Ve bu korkunç geldi bana. Ve ben orada şeyi tamamen es geçiyorum işin politik tarafı oradaki inançlar belki tetiklendi belki tetiklenmedi falan onlardan bağımsız yani benim derdim orada insanın yapısıyla ilgili o benim hala kafamda soru işaretidir…

Yani acaba bende de var mı o. Belki daha önemlisi seni o sebeple rahatsız ediyor olmalı. Yani şimdi gorilin biri de ki bir aslanı aldı boğazladı. Ben o kadar ‘relate’ edemeyebilirim onunla çünkü goril (gülüyor) bilmiyorum. Ama insan olduğu zaman o seni çok daha fazla dehşete sürüklüyor. Hani bende gorillik olmadığını biliyorum çünkü hani (gülüyor) ben o aslanı boğaz... Yok, yani bende o. Ama bir insan birşey yapıyor o zaman korkuyorsun vay be diyorsun yani bir insanda bu potansiyelde var demek ki hani ee o da çok korkutucu bir şey haline dönüşüyor tabi. (K6, satır 276-297)

Bu korkusunun bir başka yönü olup olamayacağını soruyorum. Ona yapılabilir mi diye hiç düşünüp düşünmediğini sorguluyorum. O zaman ise hem ‘insan olmak’ üzerine düşüncelerini paylaşmaya devam ediyor hem olayın nasıl olduğu ve olayın ona hatırlattıkları ile ilgili paylaşımda bulunuyor:

Valla diğer tarafı beni daha çok korkuttu yani bana da yapılabilir değil ulan bu da insan ben de insanım (gülüyor, uyumsuz duygulanım) acaba ben de mi böyleyim? Benim için çok daha dehşet verici bir şeydir o yani sana da yapılabilir evet o da korkutucu bir şey tabi ki…

Ya orada hani şey olamadım ben. Normalde hani beklenen nedir? Çünkü hani köken itibariyle hani benim oradaki kampım belli hani otelin içindeyim yani orası çok net hani öyle bir aileden geliyorum, öyle bir kökten geliyorum…

56

Ama bakıyorsun hepsi insan işte hani o benim kafamı çok karıştırdı. Ve hala rahatsız eden bir şey o. Ve genelde de konuya bu açıdan bakılmıyor gördüğüm kadarıyla hani bir anda... Mesela otelin içinden bakarsan mevzuya ama o zaman dışardakini hani... insan dışı şey olarak tanımlayıp. O zaman rahat ediyorsun tabi hani. Bunlar insan değil mesela o çok kullanılan bir laf ya hani…

O zaman tabi hani senden çıkıyor iş ama o da bana şey hani bizzat insan sorumluluğunu almıyorsun gibi geliyor bana gerçekle yüzleşmiyorsun orada. Kimse kusura bakmasın o da insan yani.

O da insan ama bu noktaya gelebiliyor. Yani daha da ucu işte bizzat yaşamadığımız için hani zamanında Naziler, Hitler falan o dönemler şu an hikaye olarak okuyoruz tabi ama büyük bir ihtimalle o dönem yaşıyor olsaydım aynı dehşeti o zaman da yaşayacaktım. E onlar da insandı. (K6, satır 302-331)

K7 ise olaya tanıklığını anlatırken olayın nasıl olabileceğine dair düşüncelerini aktarıyor:

Şu açıdan bakan çok azdır belki. Mesela tesis kanunu değiştirilmişti. Evvelden yasaktı her şey. Cep telefonu da yeni gelmeye başlamıştı Türkiye'ye. Yani bir yerden yardım isteyeceksin. Telsizi kullanabilirsin telefonu kullanabilirsin. Bunların hiç biri fayda etmemiş orada. O insanlar otelin içinde hapis kalmışlar. Zehirlenerek dumandan zehirlenerek ölmüşler. Bu insanların yardımına kimse gitmiyor ve bu çok şey bir olay... Aklımın hafızamın alabileceği bir şey değil. (K7, satır 175-180)

Daha sonra o da K6 gibi ‘insan olmak’ ile ilgili düşüncelerini anlatıyor:

… İnsanların o halde saldırgan olabileceğini aklım almadı. Hala almıyor aklım yani bir insanın... Bırak bir canlı, bir hayvana bile böyle bir şey yapamazsın ama böyle bir tarafımız da varmış bugün kedileri, köpekleri nasıl kesip

57

öldürüyorlar. Onların gözünde insanın hiç bir değeri yok. İçeride o kadar kişi var. Yani ne bileyim… (K7, satır 187-191)

K8 ile travmatik olaylarla baş etme üzerine konuşurken baş etme ile ilgili sorumu ‘unutma’ ile ilişkilendiriyor. Sonra babasını ve yakın akrabalarını kaybettiği Maraş Katliamını hatırlıyor ve Sivas olayının nasıl gerçekleştiğine dair düşüncelerini paylaşıyor:

…hesabı sorulmayan hiçbir acı unutulmasın. Unutulması için onun hesabının sorulması lazım birilerinin de hesap vermesi lazım. Yoksa niye unutayım ben şimdi Maraş'ta yüzlerce insanı katlettiler. Madımak'ta bak... Madımak Katliamı… Dünyada insanlık tarihi var olduğundan beri rivayet ediliyor ki tarihin ilk cinayeti Adem'in çocuklarından Kabil'in kardeşi Habil'i katletmesidir. O günden bugüne binlerce katliam olmuştur ama Madımak Katliamı'nın acısı bambaşka. 8 saat bir ülkenin yazarlarını, gençlerini, aydınlarını, sanatçılarını yaktılar. Kameraların gözü önünde. Öyle bir şey dünyanın neresinde görülmüş. Yahu cayır cayır yaktılar insanlarımızı! Bunun hesabı soruldu mu hayır… Maraş'taki katliamda olduğu gibi. (K8, satır 108- 116)

Ayrıca K8, Sivas Katliamı’nın nasıl olduğuna ilişkin düşüncelerini K6 ve K7 gibi ‘insan olmak’ üzerinden büyük bir öfke ile anlatıyor:

Sivas bizi çok yaraladı. Bana göre Madımak Katliamı yapılmış katliamlar içerisinde en şerefsizi, en alçakçasıdır. Savunmasız insanları bir otelin içinde etrafını kuşatarak yakacaksınız. Ve adam bağırıyor ordan yakın ulan yakın diyor. Birisi de demiyor ki yav sen kimi yakıyorsun? Niye yakıyorsun? Askeeer askeer! Sen orada niye bulunuyorsun? Yakanları korumak için bulunuyor, yakılanları değil. Yakanları korudurlar orada. Ve ondan sonra çıkıyor devlet

58

adamı olacak bu ‘halktan kimsenin kılına zarar gelmemiştir ki bundan mutluyum’ diyor. Yananları halkımız saymıyor. Bu vahşiliğe devam edelim demektir! Hele bunu bir kadının söylemesi vahşiliğin... Zirvede dans etmesidir! (K8, satır 291-298)

K9 olaya tanıklığının ardından Pir Sultan Abdal türküleri çaldığını söylemişti. Ben de buna dikkat çekerek Sivas Katliamına dair düşüncelerini sorduğumda K9 düşüncelerini şöyle aktarıyor:

Yani solculara ve Alevilere yönelik olduğu belli bilmesen bile çünkü Anadolu için tarih tutuyoruz kabaca da olsa Anadolu kültür tarihi olsun. Anadolu... Hep böyle olmuş… Bir... Egemenlik kurabilmek için muhalif olan ya da kendinden, kendi gibi düşünmeyen, kendi gibi inanmayanları sindirmek, bastırmak, yok etmek. E bunu bütün halk yapmıyor. Ama kim egemen olursa kim o toplumu yönetme pozisyonuna geliyorsa ki bunlar o toplumun içindeki demokrat düşünen insanlardan çok despot düşünen insanların daha çok egemen olduğu bir alan. Çünkü benim olsun, ben olayım, ben yöneteyim demek. Demokrat insan kendini daha çok kenara çeker. Fikrini söyler bilmem ne yapar ama otoriter, despot olanlar yönetmeye kalkar. O zaman kimi ezecek? En yakınında ona benzeyen ama ondan olmayan kim varsa onu işte. Anadolu'daki olaylar; Alevilik olsun, diğer inanç grupları olsun bunlar hep bu şekilde bastırılmış. Dolayısıyla bu olay olduğu anda zaten daha önce de Maraş Katliamını biliyoruz Çorum olayları bilmem ne bunlar da var hafızada. Ne olduğu zaten belli oluyor ayrıntıları öğrenmeseniz bile onun için ilk şöyle oldu böyle oldu o işte otel yakıldı falan diye duyunca zaten olayın altındaki şey de ortaya çıkıyor. Nasıl olduğu da zaten ortaya çıkıyor işte. O askerlerin orada olmasına rağmen müdahale etmemesi. Maraş olaylarında askerleri, can güvenliği yok diye polisleri çekmişler sahadan. E bunlar bir yerde bilinçli yapılan şeyler. (K9, satır 240-256)

59

K9 görüşmede ayrıca mücadele düşüncesinden bahsediyor: “...buna karşı mücadele etmek lazım ya buna isyan etmek lazım… Buna bir şey yapmak lazım bu bir daha... Tamam, o olay olmuş bitmiş onu çözecek bir şey yok ama tekrar olmasın, nasıl?”

K9 ile katliam sonrası ürettiği müzik ile ilgili konuşurken, şarkı sözlerindeki ‘insan düşman emeğine’ bölümüne vurgu yapıyor ve katliam ile düşüncelerine şunları ekliyor:

Emek derken insan kendine. Üretme emeği. İnsanı var eden insan. Yani insanın kültürünü geliştiren insan. İnsanı, sanatını geliştiren insanı yakan, insan. Oradaki sadece bir bedeni yakmıyor. Nesimi'nin kültürünü yakıyor. Aziz Nesin'in kitaplarını yakıyor yani yakmaya çalışıyor. Aziz Nesin kurtuldu gerçi ama asıl amacı o insanın ürettiğini, emeğini yok etmeye. Biri birine kızdı çekti vurdu başka bir şey, cinayet başka. Tamam, olur o da iyidir anlamında söylemiyorum ama buradaki olay bedeni yok etmek değil ya oradaki insanları yok etmek değil. Onların ürettiği kültürü, o insanın kültürünün ortak malı yani insanlığa kastediyor. (K9, satır 270-276)

Benzer Belgeler