• Sonuç bulunamadı

3.2. Verilerin Toplanması ve Çözümlenmesi

4.1.10. Bilgi

Bilgiyi, hem ortaya çıktığı çağa hem de sonrasına hükmeden bir unsur olarak görmek mümkündür. İnsanlığın bugünkü aşamaya gelmesini sağlayan şey de bilgidir.

Bilginin elde edilme yolu yüzyıllardır okullar olmuştur. Âşık Huzûrî de Kars Destanı adlı şiirinde okulları bilgi ocağı olarak adlandırmaktadır. Cumhuriyetimizin ilanı ile birlikte değişen eğitim düzeniyle, Kars’ta açılan okullar bilginin kaynağıdır:

“Mutedildir soğuk ile sıcağı Yok, arazisinin ucu bucağı Yeni mektepleri bilgi ocağı

Yeter hastasına devası Kars’ın” (Dizdaroğlu, 1949, s. 77).

Uyan Bu Gafletten adlı şiiriyle Âşık Veysel, bilginin önemini adeta özetlemiştir. Yurttaşlarına seslenip, dünya nedir oku anla demektedir. Çünkü yükselen kişiler, toplumlar bilgi ile büyümüştür:

“Diyorlar ki dünya evvel su imiş Oku anla dünya nedir ne imiş Yükselenler bilgi ile büyümüş

Uyan bu gafletten uyuma yurttaş” (Şatıroğlu, 2001, s. 167).

Âşık Efkârî de yüz elli yedi numaralı pastoral şiirinde bilgi terimine yer verir. Şiirin bütününe baktığımızda Türk Uşağı diye nitelendirdiği Türk Gençliğinden bahseder, içinin bilgi dolu olmasını öğütler:

“Tahlil etmek isteyenin İçi bilgi dolu olsun Anadolu yaylasının

Bir diğer şiirinde Atamızın izinden gittiğini söyleyen âşığımız, bilgiyi okuldan aldıklarını ifade eder:

“Sadakatla söyler beher sözünü Asla hedefinden kesmez gözünü Takip eder atasının izini

Bilgi dirayeti okuldan alır” (Rayman, 1998, s. 254).

“Bilgi” terimi âşıklarımız tarafından eğitimin gücünü göstermek ve dönemin kurumlarının bilgi dolu olduğunu söylemek için kullanılmıştır. Kişinin yükselmesinin bilgi ile mümkün olduğunu, okulun bilgi yuvasını anlatmışlardır. Bu terime âşıklarımız şiirlerinde 4 defa yer vermişlerdir (Bkz. Tablo 4.10).

4.1.11. Maarif

Mustafa Kemal Atatürk, “En büyük emelim maarif vekili olarak yurdumun irfanını yükseltmektir” demektedir. Kelime anlamı olarak eğitim, bilgi, kültür anlamlarını karşılayan bu terime âşıklarımızın şiirlerinde de rastlamaktayız. Örneğin Âşık Mehmet Yakıcı, Konya Destanı adlı şiirinin bir kıtasında, ulusal değerlerimize değinmiş, Konya ilinin eğitimini anlatmıştır. Şairimiz, kızlarımız Türkçe yazar derken, Konya ilinin maarifinin ne kadar gayretli olduğunu söylemiştir:

“Türkiye’dir vatanımız ilimiz, Cumhuriyet açtı bizim gülümüz, Türkçe yazar gelinimiz kızımız,

Maarif terimini en iyi bilen âşıklarımızdan birisi de Âşık Veysel Şatıroğlu’dur. Kendisi de bu amaca yönelik hizmet etmiş olan âşığımız Köy Enstitülerine adını verdiği şiirinde insanın her işi başarabileceğini, vatanın hizmet beklediğini söylerken eğitime değinir:

“İnan ki her işi başarır insan İnsana yoldaştır gayretle iman Vatan sizden hizmet ister her zaman

Mârif sizi memlekete el yapar” (Şatıroğlu, 2001, s. 193).

Çalışmamızda ele aldığımız bir diğer âşığımız Âşık Zülâlî de Âşık Sümmanî ile olan deyişmesinde maarif terimine yer vermiştir:

“Zülâli’yi derviş zannederdin maarif erbab iken Mahlâsınız Sümmani’dir şöhret işi ab iken Sefinan deryaya düşmüş etrafı kırtap iken

Korkaram behri muhitler ider duryan merhaba” (Nasrattınoğlu, 1987, s. 204).

Eğitim anlamındaki bu terime 2 âşığımız şiirlerinde 4 defa yer vermişlerdir (Bkz. Tablo 4. 11).

4.1.12. Okuryazar – Erbâb-ı Kalem

Bir toplumun okuryazarlık oranı, o toplumun gelişmişliği ile her zaman paralel olarak ilerlemiştir. Okuryazar oranının artması, o toplumda sorgulayabilen insan modelinin yetişmesini sağlar. Bu da bağnazlığı, cahilliği yok etmek demektir. Ülkemize baktığımızda da Cumhuriyet öncesi dönemde neredeyse okuma yazma bilen kişi sayısı yüzde onu geçmezken, Cumhuriyetin ilanı ve yeni alfabenin kabulü

ile bu oran kısa sürede artış göstermiştir. Âşık Huzûrî de Örtülü Destanı adlı şiirinde Örtülü beldesindeki okuryazar oranının arttığını dile getirmektedir:

“Öğretmenler yetiştirdin bu kadar Doldu yavrularla ortamektepler Hesap ettim yüzde doksanı geçer

Sende olan okuryazar Örtülü” (Dizdaroğlu, 1949, s. 104).

Erbâb-ı Kalem:

Kalem ustası, yazar anlamlarında kullanabileceğimiz bu terime Âşık Huzûrî Kars Destanı adlı şiirinde yer vermiştir. Halkevlerinden bahseden âşığımız, artan okuryazar oranıyla birlikte ve halkevlerinin katkılarıyla artık kalem erbabının çoğaldığını söylemektedir:

“Halkevinde çok zevat-ı muhterem Gittikçe çoğalır erbâb-ı kalem Belediye teşkilâtı muntazam

Asılazde reis, âzâsı Kars’ın” (Dizdaroğlu, 1949, s. 78).

“Okuryazar” ve “erbab-ı kalem” terimleri yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi halkevleri gibi belirli kurumları ve bu kurumlarda yetişmiş kişilerin özelliklerini anlatırken dile getirilmiştir. Âşıklarımız şiirlerinde toplamda 4 defa yer vermişlerdir (Bkz. Tablo 4. 12).

4.1.13. Sınıf

Cumhuriyetin ilanı ile birlikte eğitim sisteminin değişmesi, tek bir merkezden yönetilen bir sistemin oluşturulması sağlanmıştır. Okullar tek bir kuruma bağlı olmuş, hepsi belli bir düzen ile eğitim vermeye başlamıştır. Bütün bu iyileştirme

çabaları, öğrencilerin ders gördükleri alanda da yapılmıştır. Dönemin şartlarına bağlı olarak, eğitim verilen derslikler en iyi haline getirilmeye çalışılmıştır. Günümüzde de bu durum önemini korumaktadır. Âşıklarımız da gözlemledikleri eğitim sistemini şiirlerine yansıtmışlardır. Örneğin Âşık Huzûrî, Örtülü Destanı adlı şiirinin bir kıtasında, Örtülü’nün ne kadar kıymetli bir yer olduğunu söylerken, beş sınıftan oluşan bir mektebinin olduğunu da anlatmıştır:

“Misalin bulunmaz şark köylerinde Kıymetlisin halis ayar Örtülü Beş sınıflı mektep, telefon, radyo

Halkın terakkiye koşar Örtülü” (Dizdaroğlu, 1949, s. 104).

Âşık Zülâlî’nin şiirinde ise sınıf terimini Yaş Destanı’nda kullandığını görmekteyiz. Yıllar geçse de okula alışamadığını anlattığı bir dörtlükte sınıfta kaldığını söylemektedir:

“Sekiz dokuz onbir yaşına vardım Her derse kalktıkça hezerler aldım Birbir üstüne sınıfta kaldım

Eyvah gülünç oldum dosta düşmana” (Nasrattınoğlu, 1987, s. 165).

Sınıf terimi âşıklarımız tarafından yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi hem gerçek anlamıyla hem de mecaz anlamlarıyla kullanılmıştır. Fakat burada eğitimin öneminden çok dönemin kurumlarını anlatmak için kullanıldığı görülmüştür. Eğitimle ilgili bir unsur olduğu için yer verilmiştir. Toplamda 2 aşığımız tarafından 3 defa kullanılmıştır (Bkz. Tablo 4.13).

4.1.14. Mezun Olmak

Eğitimle ve okulla alakalı olan bu terimi âşıklarımızdan sadece Âşık Efkârî’nin kullandığını görmekteyiz. Bir didaktik şiirinde öğrencilere seslenen âşığımız, okullara gittiklerini, mezun olduklarında da bu millete yararlı olduklarını anlatmaktadır:

“Öğrenciler okullara girersiz Mezun olur bu millete yararsız Hiçbir işe başlamayın kararsız İşinizde çok acele etmeyin

Ziyanlı işlere yakın gitmeyin” (Rayman, 1998, s. 189).

“Mezun olmak” terimi Âşık Efkârî tarafından toplamda 2 defa kullanmıştır. Bu terim yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi Âşık Efkârî tarafından 2 defa kullanılmıştır (Bkz. Tablo 4.14).

4.1.15. Bilişmek

Birbirini tanımak, öğrenmek anlamlarını karşılayan bu terime Âşık Efkârî’nin epik bir şiirinde rastlamaktayız. Efkârî, ilmin okuldan alınacağını söylerken, irfan yuvasına alış demekte ve daima ilim sahibi kişileri tanımak, onlardan yeni bilgiler almak gerektiğini savunmuştur:

“İşte kemâletle çalışmak lazım Daim bilginlerle bilişmek lazım İrfan yuvasına alışmak lâzım

“Bilişmek” terimini sadece Âşık Efkârî 1 defa kullanmıştır. Fakat dönemin dil yapısı da düşünüldüğünde dikkat çekici olması bakımından önemlidir (Bkz. Tablo 4.15).