• Sonuç bulunamadı

3.3. DĠZĠ ANALĠZLERĠ

3.3.4. Benim Ġçin Üzülme (2012)

6 Kasım 2012'den itibaren Atv'de yayınlanmaya baĢlanan Türk televizyon dizisidir. Dizinin çekimleri Artvin‟in Hopa ilçesiyle Rize, Trabzon, Kars, Gürcistan- Batum gibi çok çeĢitli yerlerde gerçekleĢtirilmiĢtir. (Wikipedia, b.t). Ġki kan kardeĢi Niyazi ve Harun Buke adında bir kıza aĢık olurlar. Buke Karadeniz‟e mevsimlik bir iĢçi olarak gelmiĢ olan Doğulu bir kızdır. Bu aĢktan dolayı aileler çok büyük acılarla karĢı karĢıya kalırlar. Niyazi aĢkının uğruna annesini karĢısına alır. NiĢan gününde Niyazi‟nin kardeĢi Ahmet, Buke‟ye aĢık olan amcasının oğlu ġiyar tarafından öldürülür. BaĢından beri Buke‟yi istemeyen anne Nermin, genç kızı eve almak istemez. Buna rağmen Niyazi ve Buke, büyüklerin de iznini alıp nikâh kıymaya karar verirler. (Anonim, 2014). Dizi Niyazi ve Buke‟nin kavuĢamamaları konusu üzerinden devam eder. Bu dizide ele alacağımız kadın karakter dizinin baĢrol oyuncusu Buke‟nin aksine, dizinin yardımcı kadın karakterleridir. Her ne kadar Buke‟yi de arazide çalıĢıyor olarak görsek de, Buke‟nin Doğu kültüründen gelmesi onu farklı kılan özelliği olmuĢtur.

Dizinin daha ilk sahnelerinden itibaren atma türkü eĢliğinde çay toplayan kadınları görüyoruz. Kadınlar daha önceden değindiğimiz “imece” sistemiyle birlikte hem dayanıĢma örneği sergiliyor hem de iĢlerin kolaylaĢmasını sağlıyorlar. Arazide çalıĢan bölge kadını imajını bu sahnede net olarak gözlemliyoruz. Yukarıda ele aldığımız diğer üç diziden farklı olarak bu dizide çay bahçesinde erkeklere de rastlarız. Bu erkekler mevsimlik iĢçi olarak bölgeye gelen kiĢilerdir. Özellikle Gürcü kökenlidirler ve çay mevsimi bittikten sonra birçoğu ülkesine geri dönmektedir. Bunun yanında bölgede kendi arazisiyle ilgilenemeyen insanlar “yarıcı” olarak adlandırdıkları ailelere arazilerini teslim edip, elde edilen ürünün yarısını mal sahibiyle paylaĢmak Ģartıyla bu kiĢilerle anlaĢma yaparlar.

Bunun yanında bölgeye özgü tarımsal ürün olan fındık ayıklayan kadınlar ile çay alım yerinde çaya karıĢan otları temizleyen kadınları aralıklı olarak görürüz. Durması bile dik yamaçlarda çalıĢan kadınlar da zaman zaman ekrana gelir. Bununla birlikte değirmende mısır öğüten kadınları görürüz. Bu değirmenler aynı zamanda maddi kültür öğeleridir. Değirmenler dere kenarlarına inĢa edilir ve su gücüyle üretilmiĢ elektrik ile çalıĢır. Bölge kadını bahçesine diktiği mısırı toplar, ayıklar, onu değirmende öğütür ve un haline getirir. Daha sonra elde ettiği un ile mısır ekmeğini elde eder.

62

Bu döngü Uçuruma Yürüyen Kadınlar adlı belgeselde “Emeğin ekmeğe dönüĢmesi” olarak betimlenmiĢtir. (Uçuruma Yürüyen Kadınlar, 2007).

Ġncelediğimiz dizilerin ortak özelliklerinden biri de erkeklere ait olan kahvehanelere, kadınların da rahatlıkla girip çıkmalarıdır. Bu dizide de köy kahvehanelerine kadınlar kolaylıkla girip çıkıyor. Bu da bir anlamda sosyal toplumsal statü içerisinde kadın-erkek eĢitliğine bir gönderme olarak sayılabilir. Karakter özelliklerine baktığımızda baskın, sert yapılı ve dik baĢlı olmaları dikkat çeker. Özellikle evde yaĢça büyük olan kimselere itaat söz konusudur. (Torun dedesine, gelin kayın validesine gibi) Evin babaannesi büyük oranda evde söz sahibidir ve söyledikleri dikkate alınır. Evdeki kadınlar üzerinde babaannenin hükmü geçerliyken, daha üst bir otorite olan dede evdeki ağırlığını hissettirir. Her ne kadar baskın karakterli kadınlar mevcut olsa da ev içi rollerde yine kadın karakterler iĢ baĢındadır. Yemek hazırlayan, masası kurup kaldıran, fındık ayıklayan yine kadınlardır.

Bölgede kız çocuklarının eğitimi konusunda erkeklere oranla daha fazla muhafazakâr bir tavır sergileniyor. Torununun Ġstanbul‟da okumasına izin vermeyen Resul aynı zamanda bale yapmasına da izin vermiyor. Dedesinden gizli bale çalıĢmalarını sürdüren genç kız dedesine halk oyunlarına gittiğini söylüyor. Çünkü dedesinin tutucu tavrı yüzünden sevdiği bir sanat dalı olan baleden uzak kalmak istemiyor. Bu durum kız çocukları üzerindeki baskıyı daha iyi anlamamıza olanak sağlıyor.

Dizide Karadeniz kadınının geleneksel yönlerine göndermeler yapılmıĢtır. Buke ve Niyazi‟nin niĢanında Buke‟nin amcasının oğlu tarafından vurularak öldürülen Ahmet büyük bir üzüntüyle memlekete getirilir. Ahmet‟in cenazesi babaannenin isteği üzerine evin bahçesine gömülür. Babaanne bu isteğini dile getirirken Ģu cümleleri kurar: “Bir oğlumu denize verdim, bir oğlumu da gözden uzağa gömemem, üzerinde toprağımız olacak” der. Yani bir anlamda memleket toprağıyla kendi köklerini bağdaĢtırıyor. Denizde kaybettiği oğlunun mezarının dahi olmaması onu derinden yaralayan bir unsur olmuĢtur. Çünkü oğlunun cenazesinin nerde olduğunu bilmemektedir. Bu sebeple torununu gözünün önünde, evinin bahçesine kendi toprağına gömmek ister. Bununla birlikte cenaze evin bahçesindeyken kadın ve erkekleri bir arada görürüz.

63

Fakat sıra Kuran okumaya gelince Kadınlar evde kendi aralarında toplanıp Kuran okurlar. Bu sahnelerde geleneksel bir kültür özelliği mevcuttur. Kadınlar “saymak” denilen yöresel bir geleneği icra ederler. Bunun anlamı Ģudur: Ölünün yakınları kendi dillerinde (Lazca, HemĢince vb.) vefat eden kiĢi ile ilgili anılarını, yaĢadıklarını, onun karakter özelliklerini, hayattayken yapmıĢ olduğu iĢleri vb. çeĢitli konularda ağlamaklı bir ses tonuyla acılarını dile getirirler. Bölgede genel olarak cenazelerde “saymak” olayına sıkça rastlanır. Bu sahnelerde de Ahmet için Lazca ağıtlar söylendiğine tanık oluruz. Bu durum bir anlamda insani bir duygu olan ölüm acısının ve kültürün iç içe geçmiĢ Ģeklidir.

Son yıllarda bölgenin en büyük sorunu haline gelen hidroelektrik santrallerinin yapımı iĢine de dizide göndermeler bulunmaktadır. Yine yaĢadığı coğrafyaya bağlı, yerine, evine, ocağına sahip çıkan insan profili çizilmiĢtir. Fakat diğer dizilerden farklı olarak burada Hes‟lere, karĢı iradeyi gösteren bu sefer erkeklerdir. Niyazi‟nin dedesi Enver, hem hidroelektrik santrallerine hem de ormanların kesilip yol yapılmasına karĢı çıkıyor ve bunu engellemek için elinden geleni yapıyor.

Misafirperver geleneksel Karadeniz kadın imajı bu dizide de karĢımıza çıkar. Evin en küçük oğlu Sinan‟ın kız arkadaĢı Irmak Ahmet‟in ölümü üzerine Hopa‟ya gelir. Sinan Irmak‟ı kendi evine götürmek ister fakat Irmak bu teklifi “ġimdi uygun olmaz” diyerek reddeder. Irmak‟ın geldiğini öğrenen babaanne Sinan‟a derhal kızı otelden alıp eve getirmesini söyler. Bölgede uzak yoldan gelmiĢ misafirin otellerde kalması ayıp karĢılanır. Bu yüzden misafir çok değerlidir ve özel olarak ağırlanır. Eve gelen misafire iĢ yaptırılmaz.

Evde her ne kadar babaannenin sözü geçse de evin büyük erkeği ve bir anlamda üst otorite Enver dededir. Bu durum bize belli sahnelerde daha net olarak iletilir. Örneğin, evin bahçesinde küçük bir sandalyede Enver dedenin oturduğunu görürüz. Enver dede torununu kaybetmenin acısı içerisinde dertli dertli düĢüncelere dalar. O sırada eĢi Melahat babaanne kocasının yanına gelir. Enver dedenin dizlerinin dibine yani yere kıvrılarak oturur. Bu sahnede aslında metaforik olarak ast-üst iliĢkisi açık Ģekilde kendini gösterir.

Dizide kadının annelik rolüne göndermeler yapılmıĢtır. Oğlunun ölümüyle birlikte Nermin neredeyse hayattan bağlarını koparıyor. Odasından çıkmıyor, yemek yemiyor, kızından baĢka kimseyle iletiĢime geçmiyor.

64

Ahmet‟in odasında bulunan sandığı açıp, ölen oğluna ait bebeklik kıyafetlerini kokluyor. “Cennet kokulu Ahmet‟im” diyerek gözyaĢı döküyor. Evin diğer fertleri kısa sürede kendini toplarken “anne” olan Nermin çocuğunun yasını tutmaya devam ediyor. Bunun yanında oğlunun ölümüne sebep olarak Niyazi‟nin sevdiği kızı Buke‟yi öne sürüyor. Aradan zaman geçmesine rağmen Nermin‟in engellemeleri yüzünden Buke ve Niyazi evlenemiyor. Niyazi‟de annesini çiğneyip Buke ile evlenemiyor.

“Karadeniz kadını” ve “namus” kavramları bu dizide de yan yana getirilmiĢtir. Ahmet ölmeden önce aĢık olduğu kıza kolye hediye etmek ister. Kız bunun üzerine “Hayatımda bir erkek ilk kez bana kolye alıyor” diyerek duyduğu mutluluğu ve ĢaĢkınlığı dile getirir. Ahmet “Gerçekten mi?” diyerek karĢılık verince bu sefer kız, “Evet ne sandın sen beni!” diyerek tepki gösterir. Bu diyalogdan anlaĢılacağı üzere, “Karadeniz kadını namusuna düĢkündür” mesajı verilmiĢ olur.

Ayrıca bölgede yaĢayan insanlar içe kapalı bir yapıdadırlar. Yakın akraba olmamak Ģartıyla endogami evlilik çeĢidinin olduğunu görürüz. Örneğin mecbur kalınmadıkça yabancı gelin alınmaz. Yani insanlar tanıdıkları bildikleri, aynı köyden aynı ilçeden olan insanlarla dünürlük etmek isterler. Dizinin bir sahnesi de bu durumu örnekler niteliktedir. Niyazi‟nin çocukluk arkadaĢı Harun‟un babası Resul, oğlunun Buke‟ye aĢık olması üzerine Ģu sözleri söyler: “Koca Karadeniz‟de kız kalmadı, gitti ırgatın kızına aĢık oldu. Irgattan kız alınmaz, hamsiden kurban olmaz.” Bu sözlerden de anlaĢılacağı gibi dıĢa dönük bir yapı söz konusu değildir. Böyle bir durum üzerine ısrar edilirse büyükler tarafından yadırganma söz konusu olabilir. Bunun yanında Karadeniz kültüründen farklı olarak, Doğu kültürüne sınırlı da olsa dizinin belli bölümlerinde rastlarız. Doğu‟lu bir baba olan Davut kızı Buke‟ye çok değer verir. Resul ve Davut arasında geçen diyalog da bunu kanıtlar niteliktedir. Resul Davut‟a “Benim bildiğim sizin törenizde kız kısmına laf düĢmez” diyerek Buke ile Harun‟un evlenmesini kolaylaĢtırmak ister fakat Buke‟nin gönlü Niyazi‟dedir. Bunun üzerine Davut Resul‟e Ģu cevabı verir: “Benim kızımdan değerli törem yoktur Resul efendi!” Bu diyalog da farklı bir coğrafyadan ve kültürden gelmiĢ bir babanın kızına vermiĢ olduğu değeri göstermesi açısından çok önemlidir. Genç bir kız olan Buke‟nin kararları ve düĢünceleri babası için büyük önem taĢımaktadır.

65

Benzer Belgeler