• Sonuç bulunamadı

Bağımsızlıktan Soğuk Savaş’a Kadar ABD’nin Ortadoğu’ya Yönelik

Amerikan toplumunun kahir ekseriyeti Avrupa’dan gelen göçmenlerden oluşmaktadır. Bu yüzden Amerikan ulusunun tarihsel anlamda arka planından bahsetmek pek mümkün değildir. Söz konusu bu göçmenlerin, Avrupa’dan okyanus ile ayrılan bu topraklarda bir bütün olarak vücut bulmasını sağlayan şey; ABD’nin kurucu kadrolarının Kitabı Mukaddes’teki Kızıl Deniz’in geçilmesi efsanesine sarılarak evrensel bir görev tanımı yapmalarıdır. Bu görev dini argümanlar ile reelpolitik arasında denge gözetilerek ABD’nin misyonu halini alan dünyada barış ve huzuru tesis etmektir. Bu efsanede yer alan bir diğer olgu ise bütün dünya uluslarına

71 Recep Kök, “ABD’nin Orta Doğu Projesi ve Enerji Koridorlarının Merkezinde Türkiye”, http://www.deu.edu.tr/userweb/recep.kok/ortadogu.pdf, s. 2, e.t. 02.01.2016.

72 ملاس ناميلس دمحا ةلحاحرلا, “) ﺕﺍﻱﺩﺡﺕﻝﺍﻭ ﺹﺭﻑﻝﺍ( ﻁﺱﻭلاﺍ ﻕﺭﺵﻝﺍ ﺓﻕﻁﻥﻡ ﻱﻑ ﺩﻱﺩﺝﻝﺍ ﻱﻙﺭﺕﻝﺍ ﺭﻭﺩﻝﺍ ”, طسولاا قرشلا ةعماج ماعل ةيعامتجلاا مولعلا دهعم ,ةيسايسلا مولعلا , ريتسجام ةلاسر, Ürdün, 2014 , s.81. Ahmad Suleyman Salem Alrehahle, “Türkiye'nin Ortadoğu'daki yeni rolü (fırsatlar ve zorluklar)”, Orta Doğu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi, Yüksek Lisans Tezi, Ürdün, 2014, s. 81.

örnek olacak, özgür ve muzaffer seçilmiş bir toprağın, yeni bir Kudüs’ün kurulmasıdır.73 ABD bağımsızlığının ardından ilk defa 1782 yılında John Adams ABD’nin Avrupa’nın işlerine karışmamasını ve kendi coğrafyası ile ilgilenmesini bir dış politika kararı olarak ifade etmiştir. George Washington ise 1796 yılında yayınladığı veda mesajında, gerçek politikanın hiçbir devletle ittifak yapmamak ve Avrupa’nın sorunlarına karışmamak olduğunu belirtmiştir. 8 Aralık 1823 tarihine gelindiğinde ise Başkan Monroe, kendinden önceki başkanlar ile paralel bir politika anlayışına sahip olduğunu Kongre’ye gönderdiği mesajda ortaya koymuştur. Bu mesaj daha sonra Monroe Doktrini adını almıştır. Başkan Monroe mesajında iki önemli husus üzerinde durmuştur. Bunlar;74

1. Amerika’nın Avrupa ile hiçbir politik ilgisi yoktur ve Avrupa işlerine karışmayacaktır. Buna karşılık Avrupa devletleri de Amerika kıtasının içişlerine karışmamalıdır.

2. Amerika’nın bu isteğine rağmen herhangi bir Avrupa devleti Amerika kıtasına ayak basar ve bu kıtada sömürgecilik girişiminde bulunursa, ABD bu hareketi düşmanca bir hareket sayacak ve Avrupa devletleri ABD’yi karşılarında bulacaklardır.

Monroe Doktrini, uluslararası ilişkiler yazınında infirat politikası, yalnızcılık politikası, ayrı durma politikası ve izolasyonizm olarak kavramlaştırılmıştır. Monroe Doktrini, uluslararası sorunlara aktif olarak katılmamayı, diğer devletlerle diplomatik hatta ticari ilişkileri en alt düzeyde tutmayı öngören bir dış politika stratejisidir.

ABD’nin coğrafi ve topografik özelliklerine uygun olan bu politika, Amerika kıtasının ötesi için belirlenen bir strateji idi. Çünkü bilindiği üzere XVII. ve XVIII.

yy’larda İngiltere’nin Amerika kıtasındaki en önemli sömürgeleri Kuzey Amerika’nın Atlantik kıyılarında yer alan kolonilerdi. İngiltere’nin siyasal ve ekonomik baskısına dayanamayan bu on üç koloni George Washington komutasında 1772 yılında ayaklandı ve 1776 yılında bağımsızlıklarını ilan ettiler. İngiltere ise bu sömürgelerin dolayısıyla ABD’nin bağımsızlığını 1783 yılında Paris Anlaşması ile

73 “Aynı Gerçeğe Farklı Bakış”, Thema Larousse, C.2, İstanbul, Milliyet Yayıncılık, 1993-1994, s.

430-431.

74 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, 8. Baskı, Bursa, MKM Yayınları, 2009, s. 259.

tanıdı. Daha sonra 1819 yılında Florida, 1845’te Texas, 1846’da Oregon, 1848’de New Mexico, Nevada, Utah, Arizona, Kaliforniya ve 1867 yılında ise Alaska, ABD topraklarına dâhil oldu ve günümüzdeki halini aldı. Amerika kıtasındaki bağımsızlık hareketi kuzey kolonileri veya sadece ABD ile sınırlı kalmadı. XIX. yy’ın başında Orta ve Güney Amerika’da da bağımsızlık hareketleri baş gösterdi. 1810 yılında Kolombiya, 1811’de Meksika ve Venezuella, 1816’da ise Arjantin bağımsızlığına kavuştu. 1818 yılına gelindiğinde ise Şili, Peru, Paraguay ve Orta Amerika ülkeleri bağımsızlık ilan ettiler. Böylesi bir tablonun söz konusu olduğu Amerika kıtasını, ABD doğal yayılma alanı olarak görmekteydi. Bu yüzden Avrupalı devletlerin kıtaya müdahalesine karşı çıkmakta ve buna karşılık Avrupa işleri ile ilgilenmeyeceğini deklare etmekteydi.75

ABD’nin bağımsızlığının ardından ilan ettiği yalnızcılık politikası uzun yıllar boyunca ülkenin en temel dış politika strateji olmuştur. Gerek ABD’nin yeni bir devlet olması gerekse Amerika kıtasının politik durumu bu politikayı zorunlu kılmaktaydı. Çünkü yeni kurulan bir devlet ilk olarak kendi inşasını gerçekleştirmek ve iç düzenini tesis etmek zorundaydı. Ayrıca komşuları ve sınırdaş olduğu ülkeler ile ilişkilere başka aktörlerin dâhil olması veya bu ilişkileri etkileme kapasitesi ABD çıkarlarını olumsuz etkilemekteydi. Bunlara karşın hem uluslararası politikadaki konumu hem de bahsedilen bu nedenlerden ötürü ABD, başka kıtalarla ilgilenmenin çıkarları ile örtüşmediğinin farkındaydı. Bu yüzden ABD, Birinci Dünya Savaşı’na kadar yalnızcılık politikasını sürdürmüş ve kıtasının dışı ile ilgilenmemiştir. Söz konusu dönemde Ortadoğu, politik perspektifte ABD için öncelikli ve önemli bir dış politika maddesi değildi.

ABD’nin kendi kıtasıyla ilgilendiği dönemlerde Avrupa kıtası ise kaynamaya başlamıştı. Sömürge yarışları başta olmak üzere çeşitli politik ve ekonomik nedenlerden dolayı Eski Dünya ciddi bir bunalım yaşamaktaydı. Nihayetinde patlak veren Birinci Dünya Savaşı ABD’nin yalnızcılık politikasını terk etmesine sebep olmuştur. Almanya’nın, İngiltere ve Fransa’ya karşı denizaltı savaşına başlaması, ABD’nin uluslararası ticaretini ciddi boyutta tehdit etmeye başlamıştı. Bunun

75 Arı, a.g.e., 2009, s. 258-262.

yanısıra Almanya’nın Meksika’yı ABD aleyhine savaşa girmeye teşvik ettiği de ortaya çıkmıştı. Alman Dışişleri Bakanı Artur Zimmermann, 19 Ocak 1917 tarihinde Meksika büyükelçisine çektiği şifreli mesajda; bir Alman-Meksika ittifakını önermekte ve ABD’nin Almanya’ya karşı savaşa girmesi durumunda Meksika’nın ABD’ye savaş açmasını ve karşılığında ABD’den New Mexico, Texas ve Arizona eyaletlerini almasını teklif etmekteydi. Almanya bir yandan Meksika’yı savaşa teşvik ederken diğer yandan da Japonya’yı ABD aleyhine kışkırtmaktaydı. Bu gelişmeler üzerine Amerikan Kongresi 6 Nisan 1917’de Almanya’ya savaş ilan etti. ABD’nin de savaşa girmesinin etkisiyle Birinci Dünya Savaşı İtilaf Devletleri’nin zaferiyle sona erdi. ABD, savaşın sonuna doğru yalnızcılık politikasını terk etmiş olmasına karşın savaş sonrası dönemde tekrar bu politikaya geri dönmüştür. Hem kendi kıtası dışı ile ilgilenmemiş hem de bu dönemde kurulan Milletler Cemiyeti’ne de üye olmamıştır.76 Bu durum İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar devam etmiştir.

Bundan dolayı İkinci Dünya Savaşı sonrası döneme kadar ABD, Ortadoğu’ya politik anlamda kayıtsız kalmıştır.77 Bunu da ulusal çıkarları gereği yapmıştır.