• Sonuç bulunamadı

2.1. Müziksel İşitme Eğitimi

2.1.2. Bağıl İşitme

Bentley’e göre bağıl işitme, herhangi bir tondaki diyatonik majör dizinin aralıkları temeline dayanır. Belirli bir büyük ikili ve küçük ikili sırasıyla düzenlenmiş zihinsel ses simgelerini anlama ve adlandırmaya yardımcıdır (1959: 165).

Fenmen’e göre “‘[r]ölatif şekilde duymak’ bir sesi, daha önce duyulmuş ve bilinen bir sesin yardımıyla bulmak demektir. Yani, yeni bir sesi belirleyebilmek için, kulak, onu daha evvel işittiği sesle kıyaslayıp yüksekliğini bulur ...rölatif şekilde duyanlar... [tarafından] ilk ses bilindikten sonradır ki sesler isimlendirilebilir” (1997: 34-35).

Bağcı’ya göre bağıl işitme; “Bilinen bir sesin kılavuzluğunda duyulan diğer seslerin bulunabilmesi yeteneğidir. Duyulan sesin bulunabilmesi için, daha önce duyulan sesle yeni ses karşılaştırılır” (2009: 6).

Fenmen’in ve Bentley’nin bağıl işitmeyi tanımlama şekillerinin birbirinden oldukça farklı olduğu görülmektedir. Bentley tanımında, bir ton içerisindeki belirli bir diziyi temel alırken; Fenmen tanımında, bir sesi ardından gelen sese kılavuz olarak belirlemektedir. Bağıl işitmenin temeli, tonun sesleri arasındaki hiyerarşik ilişkilere dayanır. Bağıl işitmede, bir sese göre yapılan kıyaslamalı işitme söz konusudur. Bu kıyaslamadaki hiyerarşik yapı ile ilgili çok sayıda deneysel araştırma yapılmıştır. Araştırmaların sonuçları ile, bu sonuçlardan habersizce gelişmiş olan moveable-do, tonic sol-fa gibi sistemlerin sahip oldukları ortak fikirler; temelde varolan tonal

hiyerarşik ilişkilerin yüzyıllardır pek çok müzik eğitimcisi tarafından bilindiğini ortaya koymaktadır.

Tonal müzikte perdeler arası hiyerarşinin algılamadaki etkisini araştırmaya yönelik en kapsamlı deneyler Krumhansl (1990)’a aittir. İlki 1979 yılında Shepard’la birlikte yaptıkları “majör tonallıkta perde hiyerarşisi” deneyinin ardından daha geniş kapsamlı perde hiyerarşisine yönelik diğer deneyleri 1990’lı yıllara kadar uzanır. Tüm bu deneyler P-T yöntemiyle yapılmıştır. Bu yöntem, bir asıl veri ve onu takip eden belirli sayıda deneme verilerini içerir. Asıl verinin yerini tutması beklenen deneme verileri arka arkaya deneklere sunulur. Kolay ifade edilmesi bakımından “deneme verisi” olarak tanımlanan perdelerin teknik ifadesi P-T’dir…. Krumhansl’ın deneylerdeki amacı, tonal müzik perdeleri ve perdeler tarafından oluşturulan tonallık kavramlarının birbirleri arasındaki algısal ilişkilerini ortaya çıkarabilmektir. Genel kapsamlı bu amaca ulaşabilmek için Krumhansl, yaklaşık 10 yıllık süreçte P-T yöntemiyle 9 farklı deney uygular (Işıkhan, 2006: 33-34).

Krumhansl’a göre “insanoğlunun algılamaya dayalı yeteneğini ‘kolaylaştırma’ çabası insanın doğasında var olan bir eylemdir. Bu eylemin temelinde daha çok hiyerarşik düzen kurma çabası yatar. Daha basit bir ifadeyle, Krumhansl’a göre algılamadaki hiyerarşik düzen kolaylaştırma yeteneğini hızlandırır” (Krumhansl’dan akt. Işıkhan, 2006: 32). Işıkhan’a göre “1980’li yılların başından başlayarak günümüze kadar uzanan ve temelinde ‘Probe–Ton (P-T)’ yönteminin bulunduğu perde hiyerarşisine yönelik tüm deneylerinde Krumhansl, algısal perde hiyerarşisini ölçümler. Deney sonuçları, algılamada tam anlamıyla bir tonal değerlendirmenin olduğunu gösterir. Algıda önce majör ve minör ayrımı yapılır ve her iki tonallıkta ağırlıklı olarak aşıtın ilk, beşinci ve üçüncü perdeleri hiyerarşinin ilk perdelerini oluşturur” (2006: xx).

Probe-tone testleri, melodi dinlemekte olan deneklerden oluşur. Bir probe-tone, melodiden sonra duyurulur ve dinleyici bu sesin tonaliteye ne derecede uygun olduğunu tanımlar.

Krumhansl, tonalite merkezli sonucun, algı ve bilişin iki temel ilkesine dayandığını iddia etmektedir: İlk ilke, bilişsel referans noktalarının varlığıdır.

Müzikte tonalite, belirli sesleri referans noktası olarak saptar, seslerin hiyerarşisini oluşturur. Hiyerarşik sıralamada, Tonik sesi sıranın en üstündedir, onu dizinin beşinci ve üçüncü sesleri izler, bunları dizinin diğer sesleri takip eder, son olarak da dizi dışı sesler gelir. Bu durum, öğrencinin işitsel olarak bu hiyerarşiyi algılayabileceğini ve tonik akorunun referans noktalarını bir araç olarak kullanabileceğini ortaya koymaktadır (Sisley; 2008: 7).

Bir melodiyi ya da kısa bir melodi parçasını dinlerken, dinleyiciler çoğunlukla tonalite duygusunu, tonalite bütünlüğünü esas almaktadır. Bu noktada; tonal bütünlük ve hiyerarşiyle ilgili Krumhansl’dan önce yapılmış bir çalışma olarak Bingham’ın araştırmasını açıklamak yararlı olacaktır. Bingham, 1910’da bir oktav içerisindeki tüm diyatonik melodik aralıkların kullanıldığı ve deneklerin; “çalınan aralığın ikinci sesini

bitiş sesi olarak düşünebilir misiniz? Bu melodi bitiş etkisine sahip mi?” sorularını

yanıtladığı bir deney gerçekleştirmiştir. Sonuçlara göre, inici tam beşli, inici büyük üçlü ve çıkıcı tam dörtlü aralıkları en güçlü bitiş etkisine sahip olan aralıklardır. Bingham bu durumu, dinleyicinin iki sesi melodik olarak ilişkilendirdiği ve bir ton

içerisinde düzenlemeye çalıştığı şeklinde açıklamaktadır. Bitiş sesi tonik akoru

seslerinden biri, tercihen temel ses olduğunda, bir melodi biter. Bu durum dinleyicilerin, tek başına bir melodik aralık çalındığında bile, bu sesleri tonal bir bütünlük içerisindeki müzikal cümle olarak düşündüklerini ortaya koyan oldukça ilginç bir gözlemdir (1910: 23-24) .

Tonal hiyerarşinin algılanışı ile ilgili yapılmış olan diğer bir araştırma ise Atalay ve Mısırlıoğlu’nun 75 Psikoloji bölümü öğrencisi üzerinde armoni algısını ölçen testler uyguladıkları deneysel çalışmadır. Müzik eğitimi almamış bireylerin, dinledikleri eserin bitişindeki tonik ve subdominant akoru farkını belirleyebilme becerilerinin ölçüldüğü araştırmada, Türkiye’de yaşayan müzisyen olmayan katılımcıların tonik ve subdominant akorları arasındaki hiyerarşik ilişkiyi öğrenmiş oldukları sonucuna ulaşılmıştır (2010: 47).

Bağıl işitme, ezgiyi tonal bütünlük içerisinde işitme olarak tanımlanabilir. Bingham’ın (1910) iki sesten oluşan melodilerle, Krumhansl’ın Probe-tone’larla, Atalay ve Mısırlıoğlu’nun (2010) tonik ve subdominant akorlarıyla yapmış oldukları deneyler, ezgiyi tonal bütünlük içerisinde işitmenin, rölatif kulağa sahip bireyler

tarafından doğal olarak gerçekleştirilebildiğini ortaya koymaktadır. Buradan hareketle; rölatif işitme becerisine sahip bireylerin bağıl işitme eğitimiyle (moveable- do), “temel sesi hissedebilme, sansible’ı fark edebilme, dizinin üçüncü sesini (ezginin majör/minör oluşunu) fark edebilme” gibi temel işitme becerilerini kazanmaları sonucunda, bilinçsizce uygulanan tonal hiyerarşik yapı, bilinçli ve sistematik bir eğitim şekline dönüştürülebilir.

Benzer Belgeler