• Sonuç bulunamadı

3.4. Kalkınma Politikaları

3.4.1. Bölgesel Kalkınma Politikası ve Sanayi Kesiminin Etkisi

Kalkınma politikalarının ortaya çıkışından bahsederken, ekonomik ve sosyal kalkınmanın ülkeler arasında farklılık doğurduğundan bahsetmiştik. Bölgesel kalkınma kavramı, işte bu farklılığın sadece ülkeler arasında değil, aynı ülke içerisindeki bölgelerde de meydana gelebileceğini ifade eder. Buradaki bölge kavramından

kastedilen "...bir şehirden büyük fakat ülke topraklarının bütününden küçük olan ve kendine özgü bir takım özellikleri bulunan ülke parçasıdır." Tarih boyunca ülkelerin gelişme dinamikleri farklılık gösterirken, bu farklılıklar, geçen yüzyılın ortalarına kadar sadece sanayileşmiş ülkelerin sorunu olarak kabul edilmiştir. Oysa bugün gelişmekte olan ülkeler ve hatta AGÜ'ler için de aynı sorunların varlığı tartışılmaz bir gerçektir (1). Bölgesel dengesizlikleri azaltmanın yada ortadan kaldırmanın, ekonomik, toplumsal ve sosyal bazı güçlükleri vardır. Geri kalmış bölgeleri kalkındırmak, bölgeler arasında göreceli bir denge sağlamak, mal oluşu yüksek olan bazı politikaların uygulanmasını gerektirmektir. Büyük kentlerde toplumsal mal oluşun yüksek olduğu bilinmekle birlikte verimliliğinde artmakta olması, nüfusun ve ekonomik etkinliklerin bu merkezlerde yığılmasını savunanları, ilk bakışta hakli çıkarmaktadır. Bu nedenledir la çoğu ekonomistler, büyük kent olgusunu ve aşırı kentleşmeyi, kalkınma sürecinin ilk aşamalarının doğal sonucu olarak görmektedir. Diğer yandan çok büyük kentler ile gelişmiş bölgelerin, kırsal alanlarla az gelişmiş bölgelerdeki genç ve yetenekli insan gücünü emerek, dengesizlikleri arttırdığı ve bu nedenle toplumsal adaleti bozduğu da kuşkusuzdur. Bu linkle, toplumsal adaleti gerçekleştirmek için kalkınma hızından belli ölçülerde özveride bulunmak gerekmektedir. Dolayısıyla toplumsal adalet içinde hızlı kalkınmayı amaçlayan ülkelerin ekonomik mantıklılığa dayanan verimlilik ilkesiyle, toplumsal adalet amacı arasında bir denge sağlamaları gereklidir. Bu ekonomik ve toplumsal amaçlar arasında denge sağlama güçlüğüne, çoğu kez siyasal bir boyut da katılmaktadır. O da, bölgelerin gelişmesini etkileyen yatırımların dağıtılmasında, karar verine mekanizmasını yakından etkileyen siyasal güçlerin ve kuruluşların, bazen dar anlamlı "bölgecilik" ve "particilik" düşünceleriyle, dengesizliği gidermek yerine, arttırmaya yol açmalarıdır. Eşitlik ve dengesizliğin, büyüme sürecinin doğasında olduğu kabul edilse bile, çağımızın geliştirdiği toplumsal refah devleti anlayışı, bu

dengesizlikler karşısında hareketsiz kalmamayı, yoksul ve zengin bölgeler arasındaki ayırımların hiç değilse bir kesimini ortadan kaldırmayı gerektirmektedir. Gerçekte, W.Isard, ve T. Reiner'in de belirttikleri gibi. "tam bir eşitleştirme politikası" mümkün değildir. Buna karşılık. daha iyi bir eş itliye yönelen bir politika, geçerli sayılabilir. Sorun, bugün içirt ve gelecek için, toplumsal adalet ile ekonomik gelişme elde etmek uğruna, bu ideallerin her ikisinden de ne ölçüde özveride bulunmaya katlanılabileceği, daha başka bir değişle, aralarındaki tercih sorunu olarak görünmekledir (2).

Günümüzde bölgesel dengesizliklere devlet müdahalesi, hemen hemen her ülkede çok doğal karşılanmakta, ulusal ve uluslar arası kalkınma kuruluşları, bu müdahalenin biçimine ilişkin öneriler ve politikalar geliştirmektedir. Bu yönden, kapitalist ülkelerle sosyalist ülkeler atasında büyük bir ayrım görülmekte, kullanılan araçlar birbirinden ayrı olsa bile, amaçlarda benzerlikler göze çarpmaktadır. Kapitalist ülkelerden Fransa. İngiltere ve İtalya, nüfusu ve sanayi daha dengeli bir biçimde yaymak, aşırı derecede büyüyen başkentlerinin yükünü hafifletmek üzere türlü önlemler aldıkları gibi; Rusya, Çin, Polonya gibi sosyalist ülkelerde de büyük kentler dışındaki gelişmeyi özendirmek , bölgesel dengesizlikleri gidermek için, önemli adımlar atıldığı görülmektedir. Bölgelerarası dengesizliklere devlet müdahalesi; ekonomik, parasal, toplumsal ve yönetimsel önlemleri kapsamaktadır. Bunlar, devletçe uygulanan çeşitli politikalarda yer alan ünlemlerdir. Yatırım, vergi, kredi, gümrük, taşıma, kamu hizmetleri ve personel politikaları, bunların başlıcalarıdır. Rasta yatının politikası olmak ü/ere, çeşitli politikalardan yararlanarak, bölgelerin gelişmesini sağlayan stratejileri başlıca üç grupta toplamak mümkündür.

a) Birincisi, eldeki kaynaklan, ülkenin her yanma eşit olarak dağıtmak, serpiştirmektir. Bunun adına yerleştirme (adem-i merkeziyet) denilmektedir. Ekonomik etkinliklerin merkezde toplanmasının sağladığı ekonomik üstünlükler ve alt yapı

üstünlükleri bu serpiştirme politikasının, ekonomistlerce eleştirilmesine, savurganlık sayılmasına yol açmaktadır.

b) İkincisi, yatırımların, belirli büyüme kutuplarında, yada çekici merkezlerde yoğunlaştırılmasıdır. Bu büyüme kutuplarının, geri kalmış bölgeler içinde seçilmesiyle; hem yığılmanın yararlarım elde etmeğe, hem de bölgesel dengesizlikleri, hafifletmeye olanak vardır.

c) Üçüncü grup politika da, geri kalmış bölgelere, bazı yatırımlar açısından öncelik tanınmasıdır. Bunlar ya kamu hizmeti yatırımları, ya kalkınmaya dolaysız bir biçimde etki yapan ekonomik yatırımlar, yada her ikisinin karışım» bir nitelik taşıyabilir(2).

Bu strateji türlerinden son ikisi, hem ekonomik gelişmeyi, hem de toplumsal adaleti, her ikisinden de büyük özveride bulunmaya gerek kalmadan gerçekleştirdiği için son zamanlarda, daha çok tercih edilmektedir. Büyüme kutuplarında yoğunlaştırılan yatırımların; hem ekonomik, bir başka deyişle üretken, hem de alt yapı yani hizmet yatırımları olması genellikle kabul edilmektedir.Oysa, geri kalmış bölgelere yalnız kamu hizmetleri harcamalarında öncelik verilmesi, üretken yatırımlar yönünden ise , her ülkede aynı ilkenin kabul edildiği görülmektedir (2).

"... son çeyrek yüzyılda bölgesel dengesizliklerdeki artışta, ekonomik işleyişi tümüyle piyasanın sihirli ellerine bırakma eğiliminin önemli bir payı vardır. Burada özellikle vurgulamak gerekir ki; bu dengesizlikleri, bölge tanımını dar ya da geniş kapsamlı tutmamıza bağlı olarak kıtalar arası, ülkeler arası, ülke içi, bölgeler arası, kentler yada semtler arası çarpıcı bir şekilde gözlemleyebilmek olanaklı olmuştur. Bu durum geniş çevrelerde hoşnutsuzluk ve huzursuzluğu artırırken, çeşitli çevrelerde de. bölgesel politikalara ağırlık verilmesi gerekliliğini gündeme getirmiştir " (17).

Bölgesel kalkınma ekonominin top yekun kalkınmasından bağımsız tutulmamalıdır. Çünkü, bir bölgenin kalkınması, bölgelerin birleştirilmiş hali olan ülkenin de kalkınması anlamına gelir. Gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelerin bazı bölgeleri sanayileşmiş ve gelişmiş bölgeler iken, bazı bölgeleri geri kalmıştır. Bir ülkede, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının, nüfusun, tarihi ve kültürel farklılıkların bölgesel yoğunlaşması, hem bölgesel farklılığın ortaya çıkmasının hem de o ülkenin bölgesel kalkınmaya yönelmesinin temel sebepleridir. AGÜ'ler ve gelişmekte olan ülkeler ise kıt kaynaklan nedeniyle bölgeler arası dengeli kalkınma politikasını yeteri kadar uygulama imkanı bulamamakta ve bu, onlarla gelişmiş sanayi ülkeleri arasındaki farkı daha da genişletmektedir. Ayrıca "üretim faktörlerinin kıt olması ve rasyonel kullanılması gereği, bölgeler arasındaki dengesizliği derinleştirmiş, nüfusun ve sanayinin belli merkezlerde toplanması, şehirleşme, çevre, altyapı, trafik gibi sorunları beraberinde getirmiştir" (33).

Artık günümüz kalkınmış ülkelerinin yaptığı, ülkenin her köşesinde ekonomik ve sosyal gelişmeye öncelik vermektir. Söz konusu ülkelerin bu yöndeki çabaları, geri kalmış bölgelerinin kalkınmasını sağlamak ve bu yolla ülkedeki toplumsal huzura ve ekonominin dengeli gelişmesine katkıda bulunması bakımından gerekli görülmektedir. Bu da az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin olduğu kadar, gelişmiş ülkelerin de bölgesel kalkınmaya ağırlık veren kalkınma politikaları uygulamaları gerektiğinin göstergesidir. Buna göre, bir ülkenin gerçek anlamda dengeli kalkınması, kalkınma potansiyeli olan bölgelerini kalkınma programlarına alarak, onları kalkınmaya zorlamak suretiyle gerçekleşebilir. Bu da mevcut bölgeleri kalkınmaya teşvik etmek ve yeni potansiyel bölge oluşturmakla olacaktır. Özellikle az gelişmiş bölgelerinin kalkınmaya katkısını sağlamak için kalkınmanın lokomotifi olacak sanayii sektörlerinin söz konusu sektörlere kurulması gerekmektedir. (1).

Benzer Belgeler