• Sonuç bulunamadı

Bölgesel-Küresel Güçler ve Taliban Yönetimini Destekleyen Devletler

BÖLÜM 2: TALİBAN’IN AFGANİSTAN’DA ORTAYA ÇIKIŞI VE

2.3. Bölgesel-Küresel Güçler ve Taliban Yönetimini Destekleyen Devletler

Taliban yönetimini tanıyan üç ülkeden biri olan Pakistan. Taliban ve diğer gruplar arasında geçen mücadelelerde Taliban’a silah, eğitim personel ve ulaşım imkanları sağlamıştır. Pakistan’ın Afganistan politikası, Taliban hareketinin ortaya çıkmasıyla iç bölünmelerin kurbanı olmuştur. Dışişleri Bakanlığı, ISI ve İçişleri Bakanlığı, Afganistan üzerine birbirinden farklı politikalar yürütmeye başlamıştır

48

Dışişleri BM barış planını desteklerken, Pakistan İstihbarat Teşkilâti Hizb-i İslami’nin lideri Gülbeddin Hikmetiyar’a daha hoş görülü yaklaşmıştır. İçişleri Bakanı General Babur ise Taliban’ı desteklemeye başlamıştır. Pakistan’ın birbirini tutmayan bu politikaları Afgan siyaset sahnesinde daha fazla iç çatışma ve kaos yaşanmasına sebep olmuştur. Aslında, Pakistan tam olarak bu durumu arzulamıştır. Çünkü 1883 yılında Sovyet-İngiliz Anlaşmasıyla çizilen Duvran Hattı`nın 100 yıllık süresi 1993’te dolacağından kendisine bağlı bir grubun Afganistan’da iktidarı ele geçirmesinin iki devlet arasında yaşanan kanlı sınır çatışmalarını da sona erdireceğini hesap etmiştir. Pakistan’ın stratejisi ise, Afgan Şiiler`ine ve Fars orijinli Tacikler`e karşı Peştun kartını oynayarak İran’ın Afganistan’daki etkisini azaltmak istemesidir. Pakistan için önemli olan diğer bir konu da, petrol ve dogal gaz boru hatlarıdır. Barış sağlandığı zaman Türkmen doğal gazı ve Kazak petrolleri Afganistan üzerinden Pakistan’ın Karaçi limanına ulaşması Pakistan’a yıllık 5-6 milyar dolarlık bir ek gelir gelmesini gerçekleştirecekti.92

2.3.2. Amerika Birleşik Devletleri

1979-1989 yılları arasında, Sovyetler Birliği’nin yayılmacı politikasına karşı Afganistan’a destek veren ABD’nin, Sovyetlerin çekilmesi ve 1991’de dağılması ile birlikte bölgedeki menfaatleri değişmiştir.

1989 yılında SSCB İşgali sona ermiş ve 1992 yıllında komünist rejim çökmüştür. Hazaralar kendi bölgelerinde egemen bir güç olarak Afganistan İç politikasında büyük rol oynayabilecek bir duruma gelmişlerdir. İran’ın Hazaralarla ilişki kurmasının gerisinde ise, Afganistan`dan gelebilecek bir tehlikeye karşı coğrafi ve ideolojik bir tampon bölge kurma ihtiyacı bulunmaktadır.93 ABD ise İran’ın bu bölgede etkin olmasını istememiştir. Taliban yönetimine yardım eden Suudi ve Pakistan yetkilerine el altından yardım eden ABD nın iki önemli hedefi bulunuyordu. Birinci hedef, Orta Doğu’da teröre büyük destek veren ve Amerika’ya kafa tutan İran’ı sıkıştırarak, İran rejimini Afganistan’da oluşturmamak, ikinci hedef ise, Sovyetler`in dağılmasından

92 Esedullah Valvali, Kuzey Afganistan, mayvand inteşarat, Kabil, 1998, s.252

93 Mehmet Akkurt, Afganistan’ın Yapılanmasında Siyasi ve Ekonomik Stratejiler, IQ Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2005, s.170

49

sonra istiklalini elde eden Orta Asya Cumhuriyetleri’nin enerji yataklarından istifade etmektir.94

Komünist rejim altında, Sovyet altyapısı tamamen Moskova’ya yönlendirildiğinden hemen hemen tüm boru hatları Rusya’nın kuzeyinde inşa edilmiştir. Bugün Rusya, yeni boru hatlarının da aynı yolu izlemesi gerektiğini savunmakradır. Yeni cumhuriyetlerin Moskova’ya karşı bağımsızlıklarını güçlendirme düşüncesindeki ABD, petrolü Rus kontrolünden uzak tutmaya ve güneyde İran üzerinden geçecek boru hattı planlarına engellemeye çalışmaktadır. ABD, her iki amacını da gerçekleştirmek üzere 1990’ların ortasında, enerji firması Unocal’ı Türkmenistan’dan Afganistan’a boru hattı inşa etmesi konusunda desteklemiştir. Bu hattın yapılabilmesi içinse Afganistan’da bir düzen kurulması gerekliydi. Bu düzenin Taliban tarafından kurulabileceği düşünülüyordu. ABD kongresi, İran’da istikrarsızlık çıkartmak amacıyla CIA’ye 20 milyon dolarlık bir örtülü ödenek ayırmış, Tahran da Washington’u bu fonların bir kısmını Taliban’a aktarmakla suçlamıştır. Daha 1997’lerde Başkan Clinton’un Dışişleri Bakanı yardımcısı Strobe Talboot dini veya siyasi açıdan radikal bir yönetimin 200 milyon varilden fazla petrol rezervinin üstünde oturan bir bölgeyi ele geçirmesinin Amerika için son derece önemli olduğunu ifade etmiştir.

1997 yılı başlarında, Unocal Şirketi, Taliban önderlerini Teksas’a bağlı Houstos’da ağırlayarak onları günde bir milyon varil petrolü taşıyacak olan boru hattı hakkında bazı önemli bilgiler vermiştir. Unocal’ın ortağı Delta Petrol Şirketi’nin sahibinin kız kardeşi Usame Bin Ladin’in eşi olan Halit bin Mahfuz’dur. Bin Ladin ve Bush ailesiyle iş ilişkileri tespit edilmiştir.

ABD’nin Taliban üzerinde iki planından söz edilmektedir. ABD, Planına göre Taliban’ın Amerikan çıkarları için yönlendirilmesi gerekiyordu. Bunu yapmazlarsa Taliban’ı devre dışı bırakacak ve yerine dost bir rejimi ikame edeceklerdi. Taliban’ın 1996 yılında Kabil’i ele geçirmesinden sonra, iki yıl boyunca ABD’nin bu rejimi yönlendirmeye, emellerine alet etmeye çalıştığı, bu konuda pazarlıkların aralıksız sürdüğü anlaşılmıştır. Ancak objektif şartlar nedeniyle Taliban’la ABD’nin uyuşamadığı da gelişen olaylarla anlaşılmıştır. Dış şartlar ve Taliban’ın yaklaşımları

50

buna imkân vermemiştir. Bunun üzerine 1998 yılından itibaren plan değiştirilmiş. Taliban’ın devre dışı bırakılması için çalışmalar başlatılmıştır. Bunu için de bazı sebepler ortaya çıkmıştır. Nairobi ve Darüsselam’a yapılan saldırılardan Bin Ladin sorumlu tutulmuştur. Bu tarihten itibaren Taliban-ABD ilişkilerinde yeni bir döneme girilmiştir. Bu tarihe kadar Taliban’la anlaşmayı savunan CIA’ye yakın isimlerden ve yeni dönemde Bush’un Afganistan özel temsilcisi Zalmay Halilzad da, 1998 yılından sonra Taliban’ın devre dışı bırakılmasını savunmaya başlamıştır.95

Bush yönetimi Taliban’la görüşmelere Şubat’ta göreve gelir gelmez başlamış ve Taliban’ın diplomatik temsilcileriyle Washington, Berlin ve İslamabat’ta çeşitli görüşmeler yapmıştır. ABD temsilcileri ile Taliban temsilcileri arasındaki son görüşme New York ve Washington’daki saldırılardan beş hafta önce, Ağustos’ta gerçekleşmiştir. Bu arada ABD hükümetinin Orta Asya’dan sorumlu temsilcisi Christina Rocca,

İslamabad’da Taliban’ın Pakistan Büyükelçisi ile görüşmelerde bulunmuştur. 2.3.3. Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri

Dünyadaki birçok Müslüman dini lider, Taliban’ı; izlediği İslam çizgisi nedeniyle sapkın olmakla suçlamıştır. Batılı hükümetler ve uluslararası insan hakları örgütlerinin yanı sıra İran ve Mısır gibi birbirlerinden farklı Müslüman devletleri, Taliban’ın insan hakları ihlallerini kınamışlardır. Afganistan’ın büyük bölümünü denetlemelerine rağmen, 1998 yılının sonbaharında ne Birleşmiş Milletler ne de dünyadaki diğer devletlerin çoğu onların meşruiyetini tanımamıştır. Taliban yönetimi, yanlızca üç devlet, Suudi Arabistan, Pakistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tanınmıştır. Suudiler, Afganistan’da Sünni bir İslami rejimin kurulmasını ve bu rejimle kendisine en büyük rakip olarak gördükleri İran’daki Şii rejimini zor durumda bırakmayı amaçlamışlardır. Ayrıca Taliban sayesinde Özbekistan’a ve Tacikistan’a ‘Vahhabi’ görüşündeki İslami akımı sokmayı planlamışlardır. Suudilerin bu girişimlerine karşılık Taliban da kraliyet ailesi ile iyi ilişkilerini korumuş ve Vahhabi kurallarını zaman zaman uygulamıştır. Nisan 1997’de Taliban liderlerinden Mollah Rabbani, Riyad’da Kral Fahd’la bir araya geldiğinde Suudilere övgülerini sürdürmüştür. Rabbani

95 Mustafa Özcan, “Büyük Oyun II: Taliban Sonrası Afganistan”, Afganistan Üzerine Araştırmalar, Ali Ahmetbeyoğlu, Tarih ve Tabiat Vakfı Tatav Yayınları, İstanbul, 2002, s. 365

51

memnuniyetini “Suudi Arabistan, Müslüman âleminin merkezi olduğu için Suudilerin yardımını almaktan büyük sevinç duyuyoruz’’ şeklinde ifade etmiştir.96

2.4. Bölgesel-Küresel Güçler ve Taliban Yönetimini Desteklemeyen Devletler