• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM: TÜRK KÜLTÜR HAYATINDA HAYVAN

İnsanlar dünya üzerindeki tüm dillerde sevgilerini, hayranlıklarını, küçümsemelerini birbirlerine hayvan ya da bitki adları vererek ifade etmişler, kendilerini bunlarla karşılaştırmışlardır. (Roux, 2005: 223) Türk dili ve edebiyatının nadide eserlerinde de bu durumun birçok örneğiyle karşılaşıyoruz. Türkler; yiyecek, içecek, giysi, günlük kullanım eşyalarını sağlamanın dışında isimlerinde, benzetmelerinde, ilaçlarında, tılsımlarında, Allah’a ulaşma isteklerinde ve bu gibi birçok durumda hayvanları kullanmışlardır.

Konar göçer yaşamamın etkisiyle Türkler savaşçılık özelliklerini oldukça geliştirmişlerdir. At üstünde harikalar yaratan bir millet, savaşlarda da başarılı oluyordu. Orhun yazıtlarının birçok yerinde ülkelere yapılan akınlarda atlar ön plana çıkmıştır. Kül Tegin yaptığı birçok akında atlarının ismiyle birlikte anılmıştır. Kül Tigin, anıtlarda “azman kır atına, alp şalçı kır atına, öksüz kır atına...” gibi birçok atla birlikte anılmıştı. (Tekin, 2010: 37-38) İşte göçebe Türk halkı, atlara hükmettiği için yıllar yılı özgürce yaşayabilmişti. Hatta Bilge Kağan’ın yerleşik hayata geçme fikrine Tonyukuk karşı çıkmış ve savaşçılık özelliklerini yitireceklerinden bahsetmişti.

Konar göçerlikte “at”ın yeri yadsınamaz ölçüdeydi. Bu yüzdendir ki Türklerde attan türeme motifi de karşımıza çıkmıştır. Türkler hayvan-ata olarak seçtikleri “at”a ayrıca kaderlerini de bağlamışlardır. Kurganlarda bulunan atlarıyla birlikte gömülmüş yiğitler bunun günümüze yansıyan ışıltılarıdır. Anlaşılıyor ki at ve sahibi ayrılmaz bir parçanın iki yarısıdır. Türklerde yer alan ahiret inancına göre bu dünyada kendilerine yardımcı olan hayvanlar öteki dünyada da kendilerine yoldaş olacaktır. İşte konar göçer kültürün getirdiği en önemli yoldaş olan “at” öteki dünyada da onların ayrılmaz birer parçasıdır.

Türk metinlerinde tanrılar bile atlarıyla anılmışlardır. Irk Bitig’de, bilinmeyen bir tanrının atıyla giderken yolda güleryüzlü iki insanoğluna rastladığı, insanlara kut ve at sürüsü verdiği anlatılır. Roux aynı zamanda atın gökten indiğini ve Ürün Ay Toyan adlı yardımsever bir tanrı tarafından insana verildiğini anlatan efsanelerden bahseder. (Roux,

25

2005: 43) At ayrıca en önemli ayin ve kurban hayvanıdır. Görülüyor ki Türkler en değer verdikleri şeyi yani “at”ı en değer verdikleri tanrılarına adamışlardır.

Konar göçer bir toplumdan yerleşik hayata geçiş serüveninde, yani yaygın bir şekilde yerleşik hayata geçmeden önce, Türkler yiyecek ve içecek sağlamakta çoğunlukla hayvanlardan yararlanmışlardı. Avcılıkla bir çok hayvanın etinden yararlanmanın yanında sürülerinde bulunan koyun, koç, keçi, at, kısrak gibi birçok hayvanın etinden ve sütünden yararlanıyorlardı. Aynı zamanda bu hayvanların derilerinden de yararlanıyorlardı. Günlük kullanım eşyaları ve silahlarında da yine hayvanların boynuzları ve kürek kemikleri tercih edilen nesneler arasındaydı.

Türkler bazı hayvanlara kutsallık atfetmişlerdir. Bu hayvanlara kurt, at, doğan, geyik, dağ keçisi, boğa, kartal, şahin, atmaca, inek, deve, kaplumbağa, kuğu, kaz naga, koyun vb. hayvanları örnek verebiliriz. Bu kutsal hayvanlar bazen bir hayvan-ata, bazen hayvan-ana, bazen bir tılsım, bazen bir amblem ve bazen de bir yol gösterici olarak karşımıza çıkmıştır. Bozkurt ve Türeyiş destanlarında karşımıza çıkan “kurt” ulusun türediği bir hayvan-ana ve hayvan-atadır. Aynı zamanda Şamanlar geyik, kartal ve ayı kostümleri giyerek bu hayvanları bir hayvan-ata olarak sembolleştirmişlerdir. Kartal da yine bir çok Türk toplumunun kendisinden türediğine inandığı bir hayvandır. Yine kurt ve geyik de Türklere yol göstericilik yapmış kutsal hayvanlardır. Bu ve benzeri örneklerden de anlaşılacağı gibi Türkler kutsallık atfettikleri hayvanları ya soylarını ona bağlayarak ya da fethettikleri yerlere onun önderliğinde gittiklerini belirterek hayatlarının merkezine yerleştirmişlerdir.

Bazen de hayvanlar Türkler için kendilerini benzettikleri bir sembol olmuştur. Kutadgu Bilig’de komutan şu özelliklere sahip olmalıdır: Savaşta arslan yürekli olmalıdır, (çünkü) dövüşte güçlü bir kola ihtiyaç duyulur. Bir yabandomuzu kadar inatçı, bir kurt kadar güçlü, bir ayı kadar cesur, bir yak kadar intikamcı olmalı, saksağan gibi saflığını korumalı, karganın kayaların üzerinden bakması gibi gitmeli, arslan gibi büyük cesarete sahip olmalı, baykuş gibi geceyi gözlemlemelidir. İnsan ancak böyle savaşçı olur. (Roux, 2005: 229) Divan’da ise hilelerinden ve kandırmacalarından dolayı genç kızlar tilkiye, yiğitlikleri nedeniyle de genç erkekler kurda benzetilmiştir. (Atalay, 1985(I): 429) Orhon Yazıtlarında Türk ordusu “kurt”a, düşmanlar da “koyun”a benzetilmiştir. (Tekin, 2010: 26,54)

26

Hayvan adları Türk insanına isim olmuş, bu isimle hayvanın özelliklerinin insana geçebileceği düşünülmüştür. Roux, hayvan adlarının isim olarak kullanılmasının özellikle X. ve XV. yüzyıllar arasında arttığını belirtmiştir. (Roux, 2005: 250) Birçok Türk efsanesinde Türk yiğitleri güçlülüklerini kanıtlamak istercesine hayvan adları almışlardır. Günümüze yakın bir örnek olan Dede Korkut Hikâyeleri’nde Boğaç Han, bir boğayı yendikten sonra bu adı almıştır. Arslan için kullanılan “tonga” , Türk kahramanı Alp Er Tonga’nın adında geçer. Yine “buğra, as, arslan, boğa, tay, böri, tuğrul, togan, sungur, bars, şahin” gibi hayvan adları Türklerde isim olarak kullanılmıştır.

Türklerde bazı doğa olaylarının da hayvanlar aracılığıyla oluştuğuna inanılır. Güney Türk halklarında rüzgarın gri bir boğanın nefesinden oluştuğu ve başka yerlerde göçmen kuşlar, kazlar ve kuğular tarafından çıkarıldığı söylenir. Yıldırım kimi zaman kuş, kartal, ördek, kaz, çalı horozu, kimi zaman da ejderha olarak temsil edilen korkutucu ve büyük bir güçtür.(Roux, 2005: 162) Ögel’in aktardığına göre ise Altay Türklerinde ejderhanın ağzında ve kuyruğunda bulunan çakmak taşını birbirine çarpıp şimşekler ve yıldırımlar çaktırdığına inanılır. Ayrıca arslanın da gök gürlemesinin bir sembolü olduğunu ve gök gürlemesi için Eski Türklerde “kükreşmek” filinin kullanıldığını aktarır. (Ögel, 2014b: 377-379)

Bazı hayvanlar da büyü, gelecekten haber alma, tılsım ve ilaç için kullanılmıştır. İlk tılsımlar fare, yılan, kurt gibi rahatsız edici ya da tehlikeli hayvanların figürlerinden oluşur. (Roux, 2005: 235) Kaşgarlı Divan’da seksek kuşunun (kekük)kemiklerinin tılsım ve büyü için kullanıldığını belirtmiştir. (Atalay, 1985(II): 287) Uygurların tıp metinlerinde de hayvanlardan elde edilen ilaçlardan bahsedilir. Buna “Deve sidiğini alıp başına sürse, başındaki kepeği gider. Diş ağrısına üç yaşındaki kara sığırın gübresini çömlekte kaynatıp dişin kendisini ovsun, ağrısı gider.” gibi örnekler verebiliriz. (Gabain, 2007: 237-238) Altmış yedi kısa faldan oluşan Irk Bitig’in kırk üç falında bazıları birden fazla geçmek üzere yetmiş yedi hayvan adı geçmektedir. Gelecekten haber veren bir metinde iyi ya da kötü falı tespit ederken kırk üç falın, herhangi bir şekilde, hayvanlarla bağlantılı olması oldukça dikkat çekicidir.

Bazı Türk kavimleri ise kendilerine siyasi bir amblem olarak yine hayvanları seçmişlerdir. Oğuz boylarının damgaları yırtıcı kuşlardan oluşmaktadır. Sungur, laçin, bürgüt, ükü, turumtay, karcığay gibi hayvan adlarını örnek olarak verebiliriz. (Ögel, 2014a: 385-401; Roux, 2005: 382-383) Göktürklerin bayrakları bir kurt resminden oluşur.

27

Asya Hun Devletinin bayrağında bir ejderha resmi bulunurken Avrupa Hun Devleti’nin bayrağında ise bir kartal resmi vardır. Türklerin Anadolu’daki temsilcilerinden olan Anadolu Selçuklularının devlet sembolü de yine bir hayvan resmi olan çift başlı kartaldır. Hayvan sembolleri aynı zamanda Türk damgalarında da kullanılmıştır. Türk damgalarında kullanılan hayvan motiflerine boğa, dağ keçisi, koç-koyun, kurt, kuş vb. örnekler verebiliriz. (Gülensoy, 1995: 101-107)

Türkler, hayvan adlarını yer adları için de kullanmışlardır. Aydın’ın Şine Usu yazıtında geçtiğini belirttiği “arkar başı” (arkar: boynuzundan bıçak yapılan dişi dağ keçisi), “sukak yulı” (sukak: sığın, geyik, beyaz geyik), “sıp başı” (sıp: iki yaşına girmiş olan tay), “taygan köl” (taygan: tazı) yer adları, hayvan adları ile kurulan yer adlarına birkaç örnektir. (Aydın, 2008: 202-206) Ayrıca Hunların merkezine “Ejder Şehri” denildiğini de biliyoruz. (Çoruhlu, 2010: 152)

Yukarıda örneklerini verdiğimiz siyasi, sosyal, dini, mitolojik, kültürel vb. birçok alanda hayvan adlarının Türkler için önemi ortadadır. Türkler konar göçer yaşamın etkisiyle hayvanlarla sürekli ilişki içinde olmuşlar ve bu ilişkiyi hayatlarının her alanına yansıtmışlardır. Giysilerinde, yiyeceklerinde, ticarette takas eşyası olarak, hastalıklarına çare ararken, Tanrılarla ilişki kuracaklarında, Tanrılarına kurban verirken, zamanlarına isim ararken, kendilerine yoldaş ararken ve ölülerine yardım edecek bir hizmetkar ararken aradıklarını hep hayvanlarda bulmuşlardır. Çünkü konar göçer Türk toplumunun hayatı hep hayvanlar etrafında şekillenmiştir.

28

Benzer Belgeler