• Sonuç bulunamadı

Aydınlanma KarĢıtları

Belgede Ernst cassirer ve aydınlanma (sayfa 53-58)

B) AYDINLANMAYA FARKLI YAKLAġIMLAR

3- Aydınlanma KarĢıtları

Aydınlanma düĢüncesi hakkında on sekizinci yüzyıldan itibaren birbirinden farklı eleĢtiriler yapılmıĢtır. Kimi bilimciliği, kimi özgürlükçülüğü, kimi ilerlemeciliği, kimi nesnelciliği, kimi evrenselliği, kimi katı akılcılığı eleĢtirir.

Aydınlanmanın eleĢtirisi ya da „yıkılıĢı‟ tartıĢmalarında sık sık karıĢtırılan birbirinden tamamen ayrı iki düĢünsel konum mevcuttur. Birincisi, bu yüzyılın baĢlarında Kierkegaard‟a ilginin yeniden dirilmesinden beri (ki bu yöneliĢ bir neden değil, bir belirti olarak düĢünülmelidir) iyimserliğini ve bireye olan güvenini kaybederek birbirine karĢıt, akıl dıĢı kategorileri benimseyen burjuva düĢüncesidir. Diğeri ise Alman idealizminin insancıl geleneğini pozitif, bilimsel bir biçim içinde geliĢtirerek sürdüren diyalektik maddeciliktir.114

Paul Hazard (1878-1944) aydınlanmaya karĢı eleĢtirel bir yaklaĢım sergiler. Aydınlanmayla birlikte gizli olan inkârcılığın apaçık ortaya çıktığını söyler. “Akıl artık muvazeneli bir hikmet değil, hiddetli bir tenkitçi olmuĢtur. Mucizeler, herkesin inanmasına bakarak Tanrı‟nın varlığını ispatlama gibi en yaygın bir Ģekilde kabul edilmiĢ telakkiler Ģüphe konusu oldu. Tanrı semada bir yerde, bilinmeyen ve nüfuz

112 A.Touraine, a.g.e., s.28-29 113 A.Touraine, a.g.e., s. 76 114 L. Goldmann, a.g.e., s.116

edilemeyen bir gökte bırakıldı. Ġnsan, sadece ve sadece insan, her Ģeyin ölçüsü oldu. Uzun zamandır bütün kudret rahiplerin elinde kalmıĢtı. Bunlar yeryüzünde iyilik, adalet ve kardeĢçe sevginin hâkim olacağını vaat ettiler, ama vaatlerini yerine getirmediler. Hakikat ve saadet mükâfatlarının konduğu bir yarıĢta kaybedenler onlar oldu. Artık sahayı terk etmekten baĢka yapacak bir Ģey yoktu. Güzellikle giderlerse ne âlâ, ama gitmezlerse zorla atılacaklardı. Büyük beĢeriyet ailesine iyi bir sığınak olamamıĢ bulunan eski binanın yıkılması gerekiyordu. Ġlk iĢ bir yıkım iĢiydi. Bu iĢ iyice bitirildikten sonra da yapım iĢi geliyordu; müstakbel sitenin temelleri kurulacaktı. Ama en az bunun kadar önemli ve acil bir vazife de, insanı ölümün öncüsü olan bir Ģüpheciliğe düĢmekten kurtarmak üzere, insanlığı hep yanlıĢ yola götürmüĢ metafizik rüyaları bertaraf eden ve bizim hudutlu gücümüzün ulaĢabileceği, bizi memnun etmeye yetecek olan gerçekler üzerine yoğunlaĢmıĢ bir felsefenin kurulmasıydı. Ġlahi müeyyidesi olmayan bir siyasî sistem, esrarsız bir din, doğmasız bir ahlâk kurmak gerekti. Ġlim sırf bir zihin eğlencesinden daha fazla bir Ģey olmalı, tabiat kuvvetlerini insanlığın hizmetine verebilecek bir kudret kazanmalıydı. Saadetin anahtarı, hiç Ģüphesiz, ilimdeydi. Ġnsan bir defa maddî aleme hakim olduktan sonra artık ona kendi refah ve saadeti ve gelecek nesillerin iyiliği istikametinde bir nizam verebilirdi.”115

Amerikalı tarihçi Carl L. Becker‟e (1873-1945) göre kilisenin ve Ġncil‟in otoritesine karĢı çıkıp, bunun yerine doğanın ve aklın otoritesini ikame eden, Saint Augustinus‟un „gökyüzü sitesi‟ni, „cennet kenti‟ni bir „yeryüzü Ģehri‟ haline getirmeyi amaçlayan Aydınlanma düĢünürlerinin tavrının cenneti yerine yeryüzündeki sonsuz ilerleme ikame edildiği için, eski Hıristiyan ütopyacılığını yansıttığını söyler. Ona göre Aydınlanma düĢünürlerinin yaptığı Ģey Ortaçağ‟dan devralınan mirasın sekülerleĢtirilmesinden baĢka bir Ģey değildir. 116

Yirminci yüzyıla gelindiğinde, Aydınlanmanın bir yandan kazanımlarına iĢaret ederken, diğer yandan onun hata ya da eksikliklerini vurgulayan klasik Aydınlanma yorumları, iki büyük dünya savaĢının dehĢetiyle, Holocaust cinneti ve Gulag Takım Adaları deliliğinin etkisiyle ayrımlaĢıp keskinleĢmeye baĢlar. Mevcut akıldıĢılık hali

115

Paul Hazard, Batı DüĢüncesindeki Büyük DeğiĢme, Çev. Erol Güngör, Ötüken Yay., Ġstanbul 1996, s. 15

116 Carl L. Becker, Heavenly City of the Eighteenth Century Philosophers, Yale University Press, New

içinde, Aydınlanma ya bu akıldıĢılığı defedecek bir “rasyonel değerler manzumesi” ya da bu akıldıĢılığın yegâne kaynağı ve sorumlusu olan süreç veya elit hareketi diye değerlendirilir. 117

Aydınlanma, günümüzü açıklayan yazılarına destek sağlamak ve moderniteyi tanımlamak isteyen düĢünürler tarafından algılanıĢı ve kullanılıĢ Ģekli açısından tarihteki dönemler içinde eĢsiz bir yere sahiptir. Max Horkheimer (1895-1973), Theodor Adorno (1903-1969), Jürgen Habermas (1929- ) ve Michel Foucault (1926- 1984) gibi düĢünürler günümüz hakkında yorumlarda bulunmak için Aydınlanma‟yı bir baĢlangıç noktası olarak kullanmıĢlardır.

Horkheimer ile Adorno‟nun kaleme almıĢ olduğu „Aydınlanma‟nın Diyalektiği‟ adlı eserin giriĢinde Ģöyle yazmaktadır: “Aydınlanma her zaman insanları korkudan kurtarmayı ve onları egemen kılmayı hedefledi. Ancak tam olarak aydınlanan dünya felaket yaymaktadır. Aydınlanma‟nın programı dünyanın büyüsünü yok etmekti; mitleri parçalamak, düĢ yerine bilgiyi koymaktı.”118

Dellaloğlu ise Horkheimer ve Adorno‟nun düĢüncelerini özetleyerek Aydınlanmanın vardığı sonucun kendi kendini imha ettiğini ve bunun da iki nedeni olduğunu savunmuĢtur:

“Bunlardan ilki, Aydınlanma‟nın aklı getirdiği noktada bireyin siliniĢidir. Adorno‟nun deyiĢiyle niteliksel olarak farklı olan ve özdeĢ olmayan, niceliksel özdeĢlik içinde erimiĢtir. Aklın yalnızca amaçlara ulaĢmak için kullanılan araçlarla tanımlanır olması yeni bir egemenlik biçimi yaratmıĢtır; tümelin akıl yoluyla tekil üzerindeki egemenliği. Çünkü artık tümel, aklın somuttaki gerçekleĢmesi gibi görünmektedir bireye. Bu dayatma bireyce gerçekleĢmiĢ evrensel akıl olarak algılanmakta ve bireyin toplumsal iĢbölümündeki konumu dolayısıyla da sürekli yeniden üretilmektedir. Bu bir anlamda, tümelin bireyin aklını iĢgal etmesidir. Birey kendi varlığını tümelin kendisine öngördüğü rollerin dıĢında tanımlayamaz olmuĢtur. Efsanevi burjuva bireyi yoktur artık.

Ġkinci neden ise, Aydınlanmanın özne ile doğayı birbirinden kesin çizgilerle ayırmasında yatmaktadır. Mit, insanı doğaya tabi kılarken, Aydınlanma doğayı

117 A.Cevizci, “Aydınlanma”, Felsefe Ansiklopedisi, C. I, s. 757

118 Max Horkheimer, Theodor Adorno, Aydınlanmanın Diyalektiği, Çev. Oğuz Özügül, Kabalcı Yay.,

insana tabi kılmıĢtır. Bu mutlak ayrım insanın içinde var olduğu doğayı kendisine tamamen dıĢsal bir obje öğe olarak algılamasına yol açmıĢ, bu da doğanın insan için ĢeyleĢmesine neden olmuĢtur. Artık bilim ve teknoloji insanın doğa üzerindeki egemenliğinin Ģartlarıdır. Doğa yalnızca egemenlik kurmak için hakkında bilgi edinilecek bir nesneye dönüĢmüĢtür. Ancak insanın doğa üzerindeki bu egemenliği, aynı zamanda insanın kendi üzerinde de bir baskı yaratmıĢtır. Çünkü insan da içinde yaĢadığı doğanın yazgısını paylaĢmak durumundadır. Sonuçta insanı yücelten aĢkın özne konumlandırması, insanın çöküĢünü de hazırlamıĢtır. Böylece insanın doğa üzerindeki egemenliği, hem insanın hem insanın iç doğasının ve hem de doğanın egemenlik altına alınmasıyla sonuçlanmıĢtır.”119

Foucault ise temelinde insanoğlunun kendisini sürekli olarak sorgulama ve bağımsız bir özne olarak yaratma isteği bulunduğunu, bu amacın modernliğin insanı özgürleĢtirme ve bir sanat eseri gibi yeniden yaratma arzusuyla örtüĢtüğünü, ancak hümanizmanın insanı belli biçimlerde tanımlama ve ona değer yüklemeleri yapma çabalarına ters düĢtüğünü söyler.120

Ona göre Aydınlanma kendi mottosunu, kendi kurallarını geliĢtiren ve genel düĢünce tarihi açısından, kendi Ģimdisi, bilgi ve düĢünme biçimleri açısından tarihsel konumunu belirlemek için yapması gerekenleri söyleyen bir dönemdir. O yüzden Foucault, “Aydınlanma‟yı yaĢayan ve dokunulmamıĢ olarak saklamak isteyenleri kendi dindarlıkları içinde bırakalım. Bu dindarlık elbette ki, hainliklerin en dokunaklısı. Korumamız gereken, parçalar halinde Aydınlanma‟dan kalanlar değil, bu olayın sorusu ve düĢünülmesi gereken olarak zihinlerimizde saklanması gereken anlamıdır.” diyor.121

Aydınlanmanın bir baĢka önemli yorumu bundan çok daha olumludur. Alman filozof Jürgen Habermas (1929- ), Horkheimer ile Adorno‟nun görüĢlerinin birçoğunu benimseyerek Aydınlanma‟nın kültürü tükettiğini ve kültürü metaya, bilgiyi de enformasyona dönüĢtürdüğünü ileri sürdü. Habermas da Kant gibi Aydınlanma‟nın sona ermiĢ bir dönem olmadığını, hala sürdüğünü düĢünmektedir. Aydınlanma, bireylere kendi özel durumlarının kısıtlılığından sıyrılarak kendilerini

119 Besim Dellaloğlu, “Aydınlanma, Modernite, Post Modernite ve Sonrası”, Toplumbilim

Aydınlanma Özel Sayısı, Bağlam Yay., Ġstanbul 2000, s.86

120 B. Dellaloğlu, a.g. m., s. 87

121 M. Foucault, “Doğruyu Söyleme Sanatı”, Toplumbilim-Aydınlanma Özel Sayısı, Çev. Eda Özgül,

belli bir ulusal ve kültürel özelliğe sadakatle adamıĢ „Almanlar‟ gibi değil, diğer insanlarla birlikte özgürlük, adalet ve nesnellik gibi evrensel değerleri arayan insanlar olarak hareket edebilme yeteneğini kazandırma potansiyeline sahiptir. Habermas böylelikle, kültür, din ve dile dayalı yerel kimlik duygularını göz ardı etme çabalarını eleĢtirmiĢ olan Johann Gottfried Herder (1744-1803) gibi Aydınlanma çağı düĢünürlerine karĢı çıktı. Habermas, Aydınlanma kültürünü, bilginin bir meta olarak kalmaya devam ettiği ama eleĢtiri yoluyla yeteneğini koruduğu bir dünya olarak yeniden yorumladı. Aynı zamanda bu, günümüzde ahlâkî anlamla yüklü tarihsel çözümleme yapmanın mümkün olduğunu da gösteriyordu.122

Baykan da, aydınlanmanın sadece Batı‟ya has ve olmuĢ bitmiĢ bir dönem olarak görüldüğünü, bunun yanlıĢ olduğunu söyler: “Demek ki, daha önce Batı karanlık içindeymiĢ. 18. asırda birdenbire nûra gark olmuĢ. Sonunda da besbelli ki aydınlanma nihayete ermiĢ, yani tekrar karanlık çağ baĢlamıĢ. Eğer aydınlanma sadece 18. asırla sınırlıysa, Ģu halde biz elan karanlık içindeyiz.”123

Ġncelemeler Aydınlanma‟nın çok farklı Ģekillerde yorumlandığını göstermiĢtir. Yakın zamanlara kadar, sanki tek bir Aydınlanma varmıĢ gibi, Aydınlanmayı bütüncül kabul etmek çok yaygındı. Bu Aydınlanma, insanı inançtan ve vahiyden çok akla ve bilime dayalı bir dünya görüĢüne yönlendirmiĢtir. Günümüzdeki yorumlarda ise Aydınlanma, henüz bitmemiĢ, hem iyi hem kötü, günümüzde de hala etkinliğinin devam ettiği bir dönem olarak benimsenmiĢtir. Bu çeĢitlilik tek bir aydınlanma tanımının yapılamamasının da bir iĢaretidir.

Bu tartıĢmalarla birinci bölümü tamamlarken Aydınlanma‟yı olumlu bir kazanım olarak gördüğünden kısaca bahsettiğimiz modern felsefenin önemli filozoflarından Ernst Cassirer‟in hayatını, eserlerini inceledikten sonra Aydınlanmanın akıl, doğa bilimi ve din alanında ne gibi değiĢikliklere sahne olduğunu Cassirer‟in bakıĢ açısıyla ele alacağız.

122 D. Outram, a.g.e., s. 23-24

Belgede Ernst cassirer ve aydınlanma (sayfa 53-58)

Benzer Belgeler