• Sonuç bulunamadı

Avrupa Birliği Türkiye Đlerleme Raporlarında Alevilik ve Aleviler

BÖLÜM 3: ALEVĐ ÖRGÜTLENMESĐ

3. Avrupa Birliği Türkiye Đlerleme Raporlarında Alevilik ve Aleviler

hakkında rapor hazırlayarak (Đlerleme Raporu) bu raporu Ekim/ 1998’de AB Konseyine sunmuş olup, bu ve bundan sonraki düzenli Đlerleme Raporlarında din, inanç ve vicdan özgürlüğü konusunda Alevilere ve Alevilerin çözüm beklediği konulara yer vermeye başlamıştır.

1998 Yılı Đlerleme Raporunda “ Türkiye’nin Alevi Müslümanları en az 12 milyon kişi olarak tahmin edilmektedir. Sünni din adamlarının aksine, hükümetten maaş alan Alevi din adamları yoktur.” Denilerek sadece Alevilerin sayısı ve din adamları söz konusu edilmiştir.

1999 Yılı Đlerleme Raporunda “Din özgürlüğü bakımından Lozan Antlaşması ile tanınan dinsel azınlıklar ve diğer dinsel azınlıklar arasında bir muamele farklılığı hala mevcuttur.” Denilerek tam olarak Alevilikten bahsedilmemekle birlikte, dinsel azınlık ifadesi bazı kesimlerce Alevilik olarak yorumlanmıştır.

2000 Yılı Đlerleme Raporunda “ Alevilere yönelik resmi yaklaşımda her hangi bir değişiklik olmadığı görülmektedir. Alevilerin şikayetleri yalnızca Sünni camileri ve dinsel vakıfların inşası için mali destek sağlaması yanında, okullarda ve ders kitaplarında Alevi kimliğini yansıtmayan zorunlu din eğitimi verilmesi üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu konular son derece duyarlı, ancak bunlar hakkında açık bir tartışmaya girmek mümkün olmalıdır” denilerek resmi yaklaşım ifadesi kullanılmıştır. Resmi yaklaşımdan kastedilenin ne olduğu açıklanmamış, bunun yerine devletin Sünniliği desteklediği ima edilmiştir. Ayrıca ilk kez zorunlu din dersleri konusu gündeme alınmış, Türkiye’nin şartları gereği bu konuların çok duyarlı olduğu, buna rağmen tartışılması gerektiği vurgulanmıştır.

2001 Yılı Đlerleme Raporunda “Sünni olmayan Müslüman toplulukların durumunda iyileşme olmamıştır. Alevilere yönelik resmi yaklaşım değişmemiştir. Alevilerin sorunlarına Diyanet

Đşleri Başkanlığı’nca ilgi gösterilmemiştir. Alevilerin şikayetleri, okullarda ve ders kitaplarında Alevi kimliğini tanımayan zorunlu din eğitimi verilmesiyle ve yalnızca Sünni camileri ve dinsel vakıfları için mali destek sağlanmasıyla ilgilidir.” Şeklinde yer almıştır. Sünni olmayan Müslüman topluluklar ifadesi kullanılmıştır. Burada kastedilen topluluklardan biri Alevilerdir. Ama diğerlerinin kimler olduğuna yer verilmemiştir. Diyanet Đşleri Başkanlığı ilk defa bu raporda zikredilmiş ve zorunlu din dersleri konusu tekrar gündeme getirilmiştir.

2002 Yılı Đlerleme Raporunda “Şubat ayında Alevi ve Bektaşi Kuruluşları Birliği Kültür Derneği, Anayasa’nın 14 ve 24. maddeleri ve Dernekler Yasası’nın 5. maddesi uyarınca,

Alevi ve Bektaşi adı altında dernek kurulamayacağı gerekçesiyle mahkemece kapatılmasına karar verilmiştir. Derneğin başvurusu üzerine kararın uygulanması Yargıtay kararına kadar bekletilmektedir.(….)

Zorunlu din dersleri, farklı dinlere ait açıklamalar içermektedir, bu açıklamaların çoğu dini azınlıklarca sübjektif ve yanlış bulunmaktadır. (….)

Aleviler konusunda gelişme olmamıştır.” Şeklinde ifade edilmiştir. Anayasa’nın 14 ve 24. maddeleri ve Dernekler Yasası’nın 5. maddesi uyarınca kapatılan Alevi Bektaşi Kuruluşları Birliği Kültür Derneği davası yargıtaya taşınmıştır. Zorunlu din dersleri tekrar hatırlatılmış ve Alevilerin durumunda bir dizemle olmadığı belirtilmiştir.

2003 Yılı Đlerleme Raporunda “ Sünni olmayan Müslüman toplulukların durumuna ilişkin olarak, Aleviler konusunda bir değişme olmamıştır. Nisan / 2003’ te daha önce kurulu bulunan Alevi Bektaşi Kuruluşlar Birliği’ne, çalışmalarını sürdürmesine olanak tanıyacak bir hukuksal statü tanınmıştır. Bununla birlikte Alevilerin, Diyanet Đşleri Başkanlığı’nda temsil edilmesi ve Alevi kimliğinin okullardaki zorunlu din eğitiminde tanınmaması konusunda sorunlar sürmektedir.” denilerek yukarıda bahsedilen yargı sürecinin Alevilerin lehine sonuçlandığı ifade edilmiştir. Bu raporda iki temel problemden bahsedilmektedir: birincisi Alevilerin Diyanette Temsil problemi, diğeri ise alevi kimliğinin zorunlu din derslerinde tanınmaması.

2004 yılına kadar ki Đlerleme Raporlarındaki Alevilere ilişkin değerlendirmeler Alevi örgütleri (özellikle ABF ve AABK) tarafından eksik bulunmuş ve bu örgütler 2004 Đlerleme Rapor’u öncesi çaba ve girişimlerini yoğunlaştırarak sürdürmüşlerdir.

6 Ekim 2004’te açıklanan Đlerleme Raporunda Alevilerle ilgili olarak “Sünni olmayan Müslüman azanlıklara gelince, durumlarında bir değişiklik olmadığı görülüyor. Aleviler, dini bir topluluk olarak resmen tanınmamaktadırlar. Đbadethane açmakta zorluklar yaşamaktadırlar. Zorunlu din dersleri, Sünni olmayan kimliklerin öğrenilmesinde sorunlar yaratmaktadır. Bir Alevi, öğrencinin velisi zorunlu din dersleri konusunu AHĐM’ne götürmüştür. Bir çok Alevi, laik bir devlet olan Türkiye’nin dinlere eşit davranmasını ve belirli bir dini grubu, (Sünniliği ) Diyanet aracılığıyla halen yapmakta olduğu gibi desteklememesi gerektiğini istiyor.” Đfadeleri yer almaktadır.

11 Kasım 2004 tarihinde Alevi örgütleri (ABF ve AABK) bir bildiriyle “Sünni olmayan Müslüman azınlık”, tanımlamasının yanlış olduğunu, bunun yerine “Aleviler” denilmesinin

daha uygun olacağını Avrupa Parlamentosu’na bildirmişler ve konu AP Dışişleri, Đnsan Hakları, Güvenlik ve Savunma Komisyonu’nun gündemine getirilmiştir. Komisyon : “Aleviler yasal olarak tanınmalı ve yasalarla güvence altına alınmalı. Cemevleri resmen Alevi ibadet merkezleri olarak kabul edilmeli. Din dersleri Sünni öğretiyle sınırlı olmamalı, diğer inançları da kapsayan seçmeli ders olmalıdır.” biçimindeki görüşünü AP’ye tavsiye kararı olarak bildirmiştir. Bu karar AP’nin 15 Aralık 2004 tarihli oturumunda tartışılarak Avrupa Birliği Konseyi’ne sunulmuştur. Konsey, sunulan belgeyi Aralık Doruğu’nda onaylamıştır

2005 Đlerleme Raporunda “Dini özgürlüklere ilişkin olarak, Ekim 2004’ten bu yana, gerek mevzuat gerek uygulama bakımından sadece çok sınırlı gelişme kaydedilmiştir. Dernekleri düzenleyen mevzuattaki iyileştirmelere rağmen, mevcut yasal çerçeve, dini toplulukların, dinlerini tanıtmak ve korumak amacıyla hukuki bir kişilikle dernek kurma hakkını hala tanımamaktadır. Uygulamada, gayri-müslim topluluklar önemli sorunlarla karşılaşmaya devam etmektedirler: Bu topluluklar tüzel kişilikten yoksundurlar, sınırlı mülkiyet hakkına sahiptirler, vakıflarının yönetiminde müdahaleyle karşılaşmakta ve bunların kendi din adamlarını eğitmelerine izin verilmemektedir. Sünni olmayan Alevi toplum, ibadet yerlerinin tanınması ve ilgili devlet kurumlarında temsillerinin yanı sıra, zorunlu din eğitimine ilişkin güçlükler yaşamaya devam etmektedir.

Sünni olmayan Müslüman toplulukların durumuna bakıldığında, hiçbir değişme olmadığı görülmektedir. Özellikle Alevilerin bir dini topluluk olarak resmen tanınmaması durumu devam etmekte ve Aleviler, Diyanet’te resmen temsil edilmemektedirler. Aleviler hala ibadet yeri açma konusunda güçlükler yaşamakta, ibadet yerleri olan “Cem Evleri”nin yasal bir statüsü bulunmamakta ve kamu makamlarından hiçbir mali kaynak almamaktadırlar. Ocak 2005’te Alevi topluluğuna, ibadet yeri olarak değerlendirilmeyeceği için, Ankara’da bir Cem Evi inşa etme izni verilmemiştir. Aleviler taleplerini dile getirmekte daha etkin olmalarına giderek daha fazla sesli olmalarına rağmen, devlet makamları ve özellikle Diyanet mevcut uygulamayı değiştirme gereğini kabul etmemektedir.

Alevi çocukları okullarda, özgün değerlerini kabul etmeyen zorunlu sünni dini eğitime maruz kalmaktadırlar. Halen, Alevi bir çocuğun ailesi tarafından zorunlu sünni dini eğitimle ilgili olarak Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi’nde açılmış bir dava bulunmaktadır. Şubat 2005’te Eğitim Bakanlığı Alevilik ile Hıristiyanlık, Yahudilik gibi diğer inançların da gelecek yıldan itibaren zorunlu din eğitimine dahil edilebileceğini belirtmiştir.

Türkiye’deki büyük Sünni olmayan Müslüman Alevi cemaatinin durumu konusunda bir ilerleme olmamıştır.

2006 Đlerleme Raporunda “Alevi topluluğun durumuna dair hiçbir gelişme olmamıştır. Aleviler ibadethanelerini (Cemevleri) açmakta güçlüklerle karşılaşmaktadırlar. Cemevleri ibadethane olarak tanınmamakta ve resmi makamlardan mali yardım alamamaktadırlar.

Alevi ailelerin çocukları okullarda kendi özgünlüklerini tanımayan zorunlu din eğitimine tabi tutulmaktadır. Zorunlu din eğitimine dair bir dava halen Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesinde görülmektedir. Önümüzdeki seneden itibaren orta öğretim müfredatında Alevilere değinilmesi öngörülmektedir.

Genel olarak, ibadet özgürlüğüne saygı duyulmaya devam edilmektedir. Ancak gayrimüslim cemaatlerin karşılaştıkları zorluklara dair hiçbir gelişme kaydedilmemiştir. Ayrıca Aleviler ayrımcı uygulamalarla karşı karşıya kalmaya devam etmektedirler.” Denilmektedir. Raporun Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü bölümünde de “ Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü bağlamında ibadet özgürlüğüne genellikle saygı gösterilmektedir. Ancak, bir kısmı resmen tanınmayan gayri-Müslim topluluklar ile aynı şekilde resmen tanınmayan geniş Müslüman Alevi toplumunun karşılaştığı sorunların halledilmesi hususunda bir ilerleme kaydedilmemiştir. Türkiye’nin halen tanımadığı askerlik hizmetini vicdani red hakkı hususunda herhangi bir ilerleme olmamıştır.”