• Sonuç bulunamadı

1.2 Askerî Güç Dengesi

Güç dengesi kavramı, kullanan kişiye, bağlama ve zamana bağlı olarak birden farklı manaya gelebilen ve bu şekilde kullanılan bir yapıya sahiptir.31 Martin Wight, güç dengesi kavramının dokuz farklı manası veya kullanım şekli olduğunu iddia etmiştir.32

Bu geniş çerçeve, güç dengesi teorisini kullanmayı oldukça zor bir hale getirdiğinden, bu tezde güç dengesi kavramının birçok güç dengesi teorisyenine göre en önemli kısmını oluşturan askerî kapasite/güç mercek altına alınmaktadır. Örneğin, Arap devletleri ve İsrail arasındaki güç dengesinden bahsedildiği bir bağlamda, burada kast edilen denge Arap devletleri ve İsrail arasındaki askerî güç mukayesesini kapsayacaktır. Zira devletlerarası düşmanlığın, sistemsel ve kaçınılmaz olarak tanımlandığı bir bağlamda güç dengesi büyük ölçüde askerî güç üzerinde odaklanmaktadır.33 Devletler sisteminde birimlerin hayatta kalmasını sağlayan veya hegemon bir güç oluşmasını engelleyen olgu, askerî üstünlük ile kazanılan görece güvenlik durumudur. Bu varsayım elbette ki askerî üstünlüğünü arttıran devletlerin daha güvenli olacağı iddiasını da içermektedir.34 Burada, devletlerin askerî kapasitelerini veya güçlerini maksimize etmeyi önemli bir çıkar olarak benimsedikleri iddia edilse de, devletlerin askerî gücün maksimize edilmesi haricinde önemli çıkarları olduğu da görmezden gelinmemelidir.35 Ancak, güç dengesinin temel oluşumunda, devletlerin kaçınılmaz olarak birbirleriyle üstünlük ve büyümek için mücadele edeceği ve bu durumda güç göstergesinin askerî potansiyel olduğu açıktır.36

Uluslararası sistemin anarşik yapısı ve devletlerin birbirleri ile esasen askerî güç üzerinden mücadele ediyor olması, devlet bekasının sadece orantılı üstünlük ile gerçekleştiği bir boyut ortaya çıkarmaktadır.37

31 Albert F., Pollard, “The Balance of Power”, Journal of British Institute of International Affairs, Cİlt 2, 1923, s. 58.

32 Martin Wight, “‘The Balance of Power”, (iç.) H.Butterfield ve M.Wight (ed.) Diplomatic

Investigations. Londra, 1966, s. 151-2.

33 Michael Sheehan, The Balance of Power: History and Theory, Londra: Routledge, 1996, s. 13. 34 John Mearsheimer, “The False Promise of International Institutions,” International Security, Cilt Nu.19, Sayı 3, 1995, ss. 11-12.

35 Sheehan, The Balance, 1995, s. 12. 36 Wright, s. 744.

37 Joseph Grieco, “Anarchy and the Limits of Cooperation: A Realist Critique of the Newest Liberal Institutionalism” (iç.) David Baldwin ed., Neorealism and Neoliberalism: The Contemporary Debate, 1993, s. 128-30.

20

Güç dengesi teorisinin, askerî güç ve potansiyele bu denli odaklanan yapısı, bu tezde izlenecek olan askerî denge odaklı araştırma için bir zemin görevi görmektedir. Askerî denge ve güç kavramına olan odaklanmanın diğer bir sebebi, devletlerin uluslararası sistemde oluşan güvene dayalı kolektif savunma ve görece kazançlar yerine kendi lehlerine bir öz-savunma avantajı oluşturmayı ve güç dengesi politikası izlemeyi tercih etmeye yönelmeleridir.38

Askerî güç temel anlamda iki bileşenden oluşan kompleks bir olgudur. Askerî güç literatürünün en önemli yazarlarından birisi olan Clausewitz, bu olguyu ofansif ve defansif güç olmak üzere temel iki boyuta ayırmıştır.39 Bu tanımlama, defansif askerî gücü diğerlerinden üstün olan bir devletin kendini güvende göreceği ve diğer ülkelerden bir tehdit algılamadığı için onlara saldırmayacağını öne sürmektedir.40 Defansif askerî gücün barışçıl olduğu ve saldırganlığı azalttığı iddiası literatürde sıkça yer bulan, eleştirilmekle birlikte doğruluk payı olan bir görüştür. Nitekim teorik olarak bir devletin öz-savunma amaçlı yaptığı askerî güçlenme diğer devletleri tehdit etmemekte ve o devletin kendi güvenliğini ilgilendirmektedir.41 Defansif askerî gücün üstün olması, devlet sayısının fazla olduğu bir sistem oluştururken, savaşlardaki kararlılığı düşürmekte ve savaşın genel anlamdaki önemini azaltmaktadır. Bu durum, böyle atmosferlerde çıkan savaşların daha uzun ve yıkıcı olmasına sebep olmaktadır.42 Ayrıca, savunmaya dayalı askerî potansiyelin, devletlerin bağımsızlığını ve sistemsel anlamda barışı koruduğu da iddia edilmiştir.43 Nitekim savunmaya dayalı bir askerî güçlenme veya güvenlik doktrini, saldırganlığı ve taarruzu karşı tarafa bırakan ve egemen olunan toprağı korumaya yönelik bir yapıya sahiptir. Savunmaya dayalı üstünlüğün diğer bir işlevi ise, saldırının maliyetini arttırması ve saldırgan devletin bu aksiyondan elde edeceği kazancın azalmasına yol açarak, savaş olasılığını düşürmesidir.44

38 Mearsheimer, 1995, s. 36.

39 Sean M. Lynn-Jones, “Offense-Defense Theory and Its Critics”, Security Studies, Cilt 4, Sayı 4, 1995, s. 661.

40 Carl V. Clausewitz, On War. Oxford, s. 293.

41 Basil L. Hart, “Aggression and the Problem of Weapons”, English Review, Cilt Nu. 55, 1932, s. 72. 42 Quincy Wright, 1965, ss. 292-3.

43 G. H., Quester, Offense and Defense in the International System. New York: Wiley, 1977, s. 208 44 Quester, s. 211.

21

Diğer yandan ofansif askerî güç, anarşik yapıda olan uluslararası sistemde zenginlik ve güç arayışında olan bağımsız devletlerin girdiği mücadelede istenilen bir araç olmasa da en son başvurulacak olan savaşın alt yapısını oluşturmaktadır.45 Taarruza dayalı askerî güç, uluslararası sistemde savaşın maliyetini düşürerek olasılığını arttırırken, devlet sayısının azalmasına ve siyasi yayılmacılığın ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Devletler birbirlerine karşı üstünlüğü ofansif askerî güç aracılığı ile sağladığında, birbirlerinin topraklarını hedef almaya ve en küçük fırsatlardan bile faydalanmaya başlamaktadır.46 Bu anlamda ofansif askerî güç, saldırıyı başlatmanın maliyetini düşürürken savunmanın maliyetini arttırarak, devletler için herhangi bir durumda saldırıyı daha rasyonel bir hale getirmektedir. Bu durum, devletleri dengelemeyi savaş yoluyla yapmaya iten bir müşevviğe dönüşmektedir.47 İsrail’in 1967 savaşında, Mısır’a karşı yapmış olduğu önleyici harekat, İsrail’in ofansif askerî güç açısından Mısır’dan daha güçlü olması ve bu sebeple taarruzun savunmadan daha az maliyetli ve rasyonel hale gelmesinden kaynaklanmıştır.48 Ofansif askerî güç, devletlerin birbirlerine askerî güç yoluyla üstünlük sağlama çabasını arttırdığından, devletler arasında bir silahlanma yarışına da sebep olmaktadır. Bu anlamda rekabet artarak devam ederken, devletler arasında savaşın maliyetini düşürmekte ve savaş olasılığını arttırmaktadır.

Askerî unsurlar arasında ofansif/defansif sınırlandırması yapma çabası beraberinde birçok zorluğu ve çıkmazı getirse de bu ayrımın önemli bir işlevi vardır. Askerî güç dengesine dair araştırmalarda ofansif/defansif güçlenme arasında ayrıma gitmenin ve bu sınıflandırmanın temel katkısı ise ofans/defans dengesinin güç dengesi statükosunu değiştirmenin maliyetini etkiliyor olmasıdır.49 Bu dengenin doğru bir şekilde kavranabilmesi ve açıklanması, uluslararası sistemde veya herhangi bir bölgesel güç dengesinde statükoyu değiştirmek isteyen ve onu korumak isteyen devletlerin anlaşılmasını sağlamaktadır. Nitekim mevcut askerî güç dengesinden memnun olmayan

45 E.H. Carr, The Twenty Year Crisis 1919–39. 2. Baskı, Londra: Macmillan, 1946, s. 109; Robert Gilpin, War and Change in World Politics. Cambridge: Cambridge University, 1981.

Press, 1981, s. 7. 46 Quester, s. 7.

47 Robert Jervis, 1978, ss. 188-190.

48 Jack S. Levy, “The Offensive/Defensive Balance of Military Technology: A Theoratical and Historical Analysis”, International Studies Quarterly, Cilt 28, 1984, s. 221.

22

devlet veya devlet gruplarının oluşturduğu ittifaklar, taarruza dayalı kapasitelerini arttırarak bu durumu değiştirmeye çabalamaktadırlar. Bu bağlamda ofansif askerî güçlerini arttırmaya çalışan devletler bölgesel veya uluslararası güç dengesini test edip değiştirmeye çalışırken; defansif askerî güçlerini arttırmaya çalışan devletler mevcut güç dengesini ve statükoyu koruma eğilimindedirler.

Güç dengesi açısından ofansif ve defansif güçlenme arasında bir ayrıma gitmek nispeten daha kolayken, askerî unsurlardan hangilerinin taarruza hangilerinin ise savunmaya dayalı olduğunu tespit etmek literatürde büyük tartışma yaratan bir çabadır. Defansif askerî güç, aktif veya pasif şekilde düşman saldırısını püskürtme, egemen olunan toprakları koruma, ve saldırgandan gelen zararı minimize etmeyi amaçlayan askerî unsurlardır.50 Ofansif askerî güç ise yüksek hareketlilik kabiliyeti, vurucu güç ve askerî unsurun korunması ile özdeşleşmiştir.51 Ofansif askerî unsurların yüksek hareketlilik kabiliyeti ve vurucu güçleri, düşman devletin savunma hatlarını kırmaya yönelikken, bu unsurların karşı savunma tedbirlerine karşı korunuyor olması taarruzun verdiği zararı arttırmayı amaçlamaktadır.

Ofansif ve defansif askerî güç arasındaki sınıflandırma ve askerî güç dengesi içindeki bu alt-denge unsurunun farkındalığı, Ortadoğu askerî dengesinin analizine önemli bir katkı yapmaktadır. Ortadoğu bölgesel güç dengesi tarihsel mukayeseli bir metotla incelenirken, bu kavramsallaştırma ofansif ve defansif güçlenme yöntemlerini seçen devletlerin, dönemin Ortadoğu güç dengesine bakışını ortaya çıkardığı için önemlidir. Ofans/defans dengesi aracılığıyla seçilen ülke grubundaki ülkelerin, araştırma konusu olan dönemlerdeki güç dengesine dair algıları, statükoyu değiştirmek için hangi düzeylerde çaba harcadıkları ve hangi devletleri daha öncelikli tehdit olarak gördükleri diğer değişkenler sabit tutularak ortaya çıkarılabilecektir. Güç ve güç dengesi her durumda devletler arasında minimal düzeyde de olsa bir düzen sağladığından bu kavramlara dair yapılan her kapsamlı analiz bölge adına önemli kavrayışları ortaya çıkaracaktır. Bu yöntemle yapılacak analiz sonucunda Ortadoğu’da devletlerin neden kolektif güvenlik

50 Andrew D. Tarr, “Defense as Strategy: A Conceptual Analysis”, (iç.) S. J. Cimbala (ed.) National

Security Strategy. New York: Praeger, 1983.

23

yerine güç dengesi politikası izleme eğiliminde olduğu sorusuna da ışık tutulacaktır. Nitekim Ortadoğu, Dünya Savaşlarından bu yana devletlerin bölgesel güç dengesini değiştirmeye çabaladığı ve ofansif kapasitesini arttırmaya çalışan devletlerin çoğunlukta olduğu bir bölgesel kompleks olarak öne çıkmıştır.52

Benzer Belgeler