• Sonuç bulunamadı

2. BAĞLAMLI DİZİN VE İŞLEVSEL SÖZLÜK OLUŞTURULURKEN

2.4. Arapça İfadelerin Anlamlandırılması

 Metinde çok fazla olmamakla birlikte Arapça sözlere, kalıp ifadelere ve

ayetlere de rastlanmaktadır. Bu tür durumlarda Arapça ifadenin tamamı bir bütün

olarak alınmış ve kelime grubu hâlinde anlamı verilmiştir:

lā ḫayre illā fi’l- vasaṭ: Hayır ancak orta yoldadır.

Ḫayr umarsañ gel miyān u cān u dilde ḳıl vaṭan / Kim buyurmışdur Nebī lā ḫayre illā

fi’l- vasaṭ (Revânî Divanı, Gazel 177, Beyit 3). [lā ḫayre illā fi’l- vasaṭ]

lad dāʿe fī hevāküm ʿömrī ve lā-ubālī: Kayıtsızlıkla geçen ömrümde arzunuz

kayboldu.

Zülfüñ ġamı göñülden olmadı hīç ḫālī / Lad dāʿe fī hevāküm ʿömrī ve lā-ubālī

(Revânî Divanı, Gazel 434, Beyit 1). [lad dāʿe fī hevāküm ʿömrī ve lā-ubālī]

lā-ilāhe illa’llāh: "Allah'tan başka ilah yoktur.", kelime-i tevhid.

Cilā-yı ḳalb-i cihān lā-ilāhe illa’llāh / Ṣafā-yı behcet-i cān lā-ilāhe illa’llāh (Revânî

Divanı, Kaside 1, Beyit 1). [lā-ilāhe illa’llāh]

lā-terḳabū vefā’en ʿan ṣāḥibi’l-cemālī: Güzellik sahibinden vefa beklemeyiniz.

Dāyim cefālarını çekmek gerek Revānī / Lā-terḳabū vefā’en ʿan ṣāḥibi’l-cemālī

(Revânî Divanı, Gazel 434, Beyit 5). [lā-terḳabū vefā’en ʿan ṣāḥibi’l-cemālī]

ya leytenī küntü türāb: Keşke toprak olsaydım, Kur'an'da yer alan Nebe suresinin 40.

ayetidir.

Sāye-i serv-i bülendüñ yollar üstinde görüp / Dir ḥasedden cān u dil ya leytenī küntü

türāb (Revânî Divanı, Gazel 18, Beyit 3). [ya leytenī küntü türāb]

15

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

REVÂNÎ DİVANI (METİN BAĞLAMLI DİZİN

VE İŞLEVSEL SÖZLÜK)

17

A

a: Ya, ama.

Āşüfte gören dostlara göñlümi ayduñ / Yiter delülük eyledüñ uṣlan a disünler (Revânî Divanı, Gazel 143,

Beyit 3). [a]

Ṣūfiyā gel berü iç sen de şarāb-ı ṣāfī / Ne olursañ ol a elden ḳoma tek inṣāfı (Revânî Divanı, Gazel 463,

Beyit 1). [a]

a: A, ey, hey.

Lebi aġzumda iken gitmege istedi didüm / A begüm n’olduñ iversin ṣuya mı düşdi şeker (Revânî Divanı,

Gazel 88, Beyit 6). [a]

Lebi aġzumda iken gitmege istedi didüm / A begüm n’olduñ iversin ṣuya mı düşdi şeker (Revânî Divanı,

Gazel 88, Beyit 6). [a]

Nice feryād itmeyem ḫadden aşurduñ cevrüñi / A benüm çoḳ sevdügüm her nesnenüñ oranı var

(Revânî Divanı, Gazel 92, Beyit 3). [a]

Nāzenīnin nāzı çoḳ ammā vefāsı az olur / A benüm çoḳ sevdügüm bu ne dükenmez nāz olur (Revânî

Divanı, Gazel 130, Beyit 1). [a]

Sāḳiyā ṣunmaz mısın daḫı vefā peymānesin / Ḳanı a ẓālim bizümle ʿahd ü peymānuñ senüñ (Revânî

Divanı, Gazel 195, Beyit 2). [a]

Hey niçün raḥm eylemezsin bu Revānī bendeñe / A begüm a pādişāhum a benüm mirzācuġum (Revânî

Divanı, Gazel 253, Beyit 5). [a]

Hey niçün raḥm eylemezsin bu Revānī bendeñe / A begüm a pādişāhum a benüm mirzācuġum (Revânî

Divanı, Gazel 253, Beyit 5). [a]

Hey niçün raḥm eylemezsin bu Revānī bendeñe / A begüm a pādişāhum a benüm mirzācuġum (Revânî

Divanı, Gazel 253, Beyit 5). [a]

Geh gāh Revānī ḳuluñı būseñ ile añ / Dervīş-nüvāz ol a begüm ḳaçma gedādan (Revânî Divanı, Gazel

269, Beyit 6). [a]

Hīç ḳılmazsın ḫaẕer kapuñda olan āhdan / A benüm çok sevdügüm ḳorḳmaz mısın Allāhdan (Revânî

Divanı, Gazel 310, Beyit 1). [a]

Yüzüñi görmedük nice beñzer ki cennete / Ḳalsun mı a güzel ya bu ḥasret ḳıyāmete (Revânî Divanı,

Gazel 381, Beyit 1). [a]

Kāfir olmadum a sevdümse eger sen ṣanemi / Boynuma aṣmadum a zülfi çelīpālarını (Revânî

Divanı, Gazel 431, Beyit 5). [a]

Kāfir olmadum a sevdümse eger sen ṣanemi / Boynuma aṣmadum a zülfi çelīpālarını (Revânî

Divanı, Gazel 431, Beyit 5). [a]

Öldürecegin ʿışḳ Revānīyi bilürdüm / Çoḳdan oḳımışdum a begüm ben bu duʿāyı (Revânî Divanı,

Gazel 433, Beyit 5). [a]

āb: Su.

ʿIydda alnuñda ḳurbān ḳanını didi gören / Bir ḳızıl gül bergidür düşmiş yatur āb üstine (Revânî Divanı,

Gazel 366, Beyit 2). [āb]

Sebzezār-ı çarḫa revnaḳ virse tīgüñ ṭañ degül / Ābdan ʿālem içinde dāyim olur ter çemen (Revânî

Divanı, Kaside 23, Beyit 22). [ābdan, -dan]

āb: Gözyaşı, su.

Ḫāk idüp cānā ġam-ı ʿışḳuñ Revānī ḫasteyi / Ḳodı āteş sīnede başda belā vü gözde āb (Revânî Divanı,

Gazel 23, Beyit 7). [āb]

āb u hevā: Su ve hava.

Göz yaşıyla āhuma baḳmaz niçün ol bī-vefā / Ey göñül merġūb olur her yirde ḫūb āb u hevā (Revânî

Divanı, Gazel 8, Beyit 1). [āb u hevā]

ābā: İleri gelenler.

Ḫāl-i iʿẕārı āba ne nāzüklik itdi kim / Var ḫāṭırında nice girihler ḥabābdan (Revânî Divanı, Gazel 286,

Beyit 4). [āba]

ʿabā: Yünden yapılmış kaba kumaş.

Girüp ʿabāya zāhid-i bārid-nefes gibi / Odlara yaḳdı ḫalḳı virüp inkisār berf (Revânî Divanı, Kaside 14,

Beyit 25). [ʿabāya, -y, -a]

ʿabā-yı faḳr: Fakirlik elbisesi.

Libās-ı fāḫiri neyler ʿabā-yı faḳr giyen / Ḫarīr üstine lāyıḳ degül kim ola pelās (Revânî Divanı,

Gazel 166, Beyit 4). [ʿabā-yı faḳr]

18

ʿAbd şeklinde yazılur ḳanda taḥrīr itseler / Āsitānuñda ḳul olmaḳdur meger sevdā-yı ʿıyd

(Revânî Divanı, Kaside 4, Beyit 15). [ʿabd]

abdāl: Kalender, gezgin derviş; âşık.

Çarḫ abdāluñ durur gögsine māhden urdı dāġ / Egnine dervīşvār almış bulutdan bir nemed (Revânî

Divanı, Gazel 44, Beyit 3). [abdāluñ, uñ]

Dāġ ṣanmañ sīnem üzre görinen / Kim bu ʿışḳ abdālınuñ meftūlidür (Revânî Divanı, Gazel 76,

Beyit 2). [abdālınuñ, -ı, -nuñ]

Nev bahār irdi bezendi lālelerle ṣaḥn-ı bāġ / Döndi şol abdāla kim gögsinde yer yer ola dāġ (Revânî

Divanı, Gazel 180, Beyit 1). [abdāla, -a]

Şimdi ṣaḥrā tekyedür ṣoḥbetcidür abdāllar / Sāḳiyā söyünmesün yanar çerāġı lālenüñ (Revânî Divanı,

Gazel 202, Beyit 2). [abdāllar, -lar]

Söylesün esrār-ı ʿışḳı ṣor göñül abdālına / Cürʿadān-ı şevḳden çün anı ḥayrān eyledüñ (Revânî

Divanı, Gazel 216, Beyit 4). [abdālına, -ı, -n, -a]

Boynuma yine göñlüm abdālı / Ṭaḳdı meftūli kūyı ṭaşından (Revânî Divanı, Gazel 283, Beyit 4).

[abdālı, -ı]

Tekye-i ʿışḳ içinde yatur abdāllaruz / Kimse daḫl eylemesün mestümüze bengümüze (Revânî Divanı,

Gazel 337, Beyit 4). [abdāllaruz, -lar, -uz]

Göñül Mecnūn-ṣıfat ḫayrānuñ olmış ey ṣaçı Leylī / Temāşā eyleñüz vardur yine abdāluñ oyunı (Revânî

Divanı, Gazel 422, Beyit 4). [abdāluñ, -uñ]

ābdāl ol: Gezgin derviş olmak.

Zülfüñüñ meftūli boynında ne ḫoş abdāl olur / Tekye-i miḥnetde ʿışḳ olsun dil-i ḥayrānuma

(Revânî Divanı, Gazel 340, Beyit 2). [abdāl olur, -ur]

Meh-i nev mi bu ʿaceb ḫalḳı ya cer itmeg içün / Keçkülin yanına aṣmış felek olmış ābdāl (Revânî

Divanı, Kaside 19, Beyit 3). [ābdāl olmış, -mış]

ābdāl-ı felek: Feleğin, gökyüzünün abdalı.

Gögsine naʿl kesüpdür yine ābdāl-ı felek / Ki şafaḳ ḳanıyıla dāmenidür māl-ā-māl (Revânî Divanı,

Kaside 19, Beyit 2). [ābdāl-ı felek]

abdāluñ ol: Kalender, gezgin derviş; âşık.

Abdāluñ olupdur felek ey ḫusrev-i ḫūbān / Kim boynına meftūl ṭaḳıpdur meh-i tābān (Revânî

Divanı, Gazel 285, Beyit 1). [abdāluñ olupdur, -up, -dur]

ābgīn: Sürahi/kadeh.

Sengīn göñüllü ḫūblara virme göñlüñi / Taşlara çalma ʿāḳıl iseñ ābgīneyi (Revânî Divanı, Gazel

456, Beyit 4). [ābgīneyi, -e, -y, -i]

ābgīne: Sürahi/kadeh.

Ḥarām olsun eger sensüz içersem / Ger ola mey şafaḳ çarḫ ābgīne (Revânî Divanı, Gazel 382, Beyit

3). [ābgīne]

ābgīnevār: Billur gibi.

Gül gibi kār u bāruñı cām-ı şarāba vir / Kesb-i ṣafā-yı bāṭın idüp ābgīnevār (Revânî Divanı, Kaside 5,

Beyit 14). [ābgīnevār]

ābgūn: Suya benzer, mavi renk; gök; parlak. Laʿl ile zeyn olalı bu āhenīn ḳafes / Şol ābgūn ṣadefde görinmez dür-i ḫoş-āb (Revânî Divanı,

Kaside 2, Beyit 5). [ābgūn]

āb-ı ḥayāt: İçeni ölümsüzlüğe ulaştırdığına

inanılan efsanevi su.

Çārdih sāle güzel sev mey içüp biñler yaşa / Ey göñül āb-ı ḥayāt içen bulur ʿömr-i dırāz (Revânî

Divanı, Gazel 152, Beyit 2). [āb-ı ḥayāt]

Ḫaṭṭ-ı lebüñe gördi Revānīyi cān virür / Āb-ı ḥayāt ḳara geyüp mātem eyledi (Revânî Divanı, Gazel

473, Beyit 5). [āb-ı ḥayāt]

İçürse himmeti Ḫıżra ʿaceb mi āb-ı ḥayāt / Anuñ dirisi durur daḫı Ḥażret-i ʿḬsā (Revânî Divanı,

Terkib-bend 1, Beyit 28). [āb-ı ḥayāt]

āb-ı ḥayāt ol: Ölümsüzlük suyu olmak.

Sensüz baña ḥarām ola ey Ḥıżr ḫaṭṭ-ı nigār / Āb-ı ḥayāt olursa eger mül didükleri (Revânî Divanı,

Gazel 471, Beyit 3). [āb-ı ḥayāt olursa, -ur, -sa]

Āb-ı ḥayāt olmasa bu naẓm-ı ābdār / Ṭurmaz idi kenārın alup Ḫıżrvār serv (Revânî Divanı, Kaside

19

āb-ı ḥayvān: İçeni ölümsüzlüğe ulaştırdığına

inanılan hayat suyu; sevgilinin dudağı.

Leb-i dil-berde ẓāhir olalı ḫaṭ / Ḳara yaṣlu Revānī āb-ı ḥayvān (Revânî Divanı, Gazel 280, Beyit 5).

[āb-ı ḥayvān]

Ḫaṭṭ-ı şiʿr ile bu naẓm-ı ābdārı görsün e / Ḳarañulıḳda Revānī āb-ı ḥayvān isteyen (Revânî

Divanı, Gazel 297, Beyit 5). [āb-ı ḥayvān]

Ben aña nice perī nice melekdür diyeyin / Āb-ı ḥayvān sözidür lebleri ādem cānı (Revânî Divanı,

Gazel 459, Beyit 3). [āb-ı ḥayvān]

āb-ı luṭf: İyilik,cömertlik suyu.

Āb-ı luṭfından eger irer ise bir ḳaṭre / Yaz u ḳışda bitüre mīve nihāl-i āmāl (Revânî Divanı, Kaside 18,

Beyit 27). [āb-ı luṭfından, -ı, -n, -dan]

Şeb-nem-i cūduñ ile tāze vü ter bāġ-ı ümīd / Āb-ı luṭfuñla virür mīve nihāl-i āmāl (Revânî Divanı,

Kaside 18, Beyit 35). [āb-ı luṭfuñla, -uñ, -la]

āb-ı luṭf-ı terbiyet: Besleyici lütfunun suyu. Eger ki senge ire āb-ı luṭf-ı terbiyetüñ / Bitüre ʿālem içinde o dem ḥacer ġonca (Revânî Divanı,

Kaside 29, Beyit 31). [āb-ı luṭf-ı terbiyetüñ, -üñ]

āb-ı revān: Akarsu, ırmak.

Ne ḳadar geldise ḫaṭ ʿārıżuña öykünemez / Gerçi kim āb-ı revān yüzi ṣuyıdur çemenüñ (Revânî

Divanı, Gazel 197, Beyit 4). [āb-ı revān]

Bāġ bir mecmūʿadur evrāḳ-ı rengīn ile kim / Cedvel-i sīmīndür eṭrāfındaki āb-ı revān (Revânî

Divanı, Gazel 295, Beyit 2). [āb-ı revān]

Her demde tāze olsa nola bostān-ı fetḥ / Āb-ı revān tīġi durur başlar ki ḥabāb (Revânî Divanı, Kaside 2,

Beyit 26). [āb-ı revān]

Ṭabʿ-ı pāküñe senüñ öykünemez āb-ı revān / Boyına nāfe-i ḫulḳuñuñ irişmez ʿanber (Revânî

Divanı, Kaside 11, Beyit 14). [āb-ı revān]

Ḥācılar gibi gelüñ bāġı ṭavāf eyleyelüm / Kaʿbedür ṣaḥn-ı çemen āb-ı revāndur zemzem (Revânî

Divanı, Kaside 21, Beyit 3). [āb-ı revān, -dur]

Bostānuñ ṣafḥasına yazmaġa evṣāfuñı / Eyledi āb-ı revāndan cā-be-cā mısṭār çemen (Revânî Divanı,

Kaside 23, Beyit 32). [āb-ı revāndan, -dan]

Bu şiʿr-i dil-keşi görüp aġzı suyu aḳar / Ṣanmañ ki kıldı āb-ı revānı kenār serv (Revânî Divanı, Kaside

28, Beyit 16). [āb-ı revān, -ı]

Bostānda gūyiyā Nūşinrevāndur şāḫ-ı gül / Kim sarāyında ʿadil zencīridür āb-ı revān (Revânî

Divanı, Kaside 25, Beyit 2). [āb-ı revān]

Ol gülsitān-ı luṭf u saʿādet ḳanı görüñ / Kim gözyaşı anuñ içün āb-ı revān imiş (Revânî Divanı,

Terkib-bend 3, Beyit 6). [āb-ı revān imiş, -i, -miş]

Dīvāne oldı taşlar ile döginüp yürür / Başı açuḳ yalıñ ayaḳ āb-ı revān daḫı (Revânî Divanı,

Terkib-bend 3, Beyit 18). [āb-ı revān]

āb-ı seḫā-yı cūd: Cömertlik suyu.

Āb-ı seḫā-yı cūd ile tāze her ṭaraf / Ḫoş-bū nesīm-i nāfe-i ḫulḳ ile her diyār (Revânî Divanı, Kaside 5,

Beyit 36). [āb-ı seḫā-yı cūd]

āb-ı tīġ: Kılıcın suyu.

Āb-ı tīġüñ ne ʿacebdür kim idüp bir demde / Ḳanlu başlarla şehā rezmüñ içün lālesitān (Revânî Divanı,

Kaside 26, Beyit 23). [āb-ı tīġüñ, -üñ]

āb-ı zülāl: Berrak su; kar suyu.

Oldı ser-çeşme-i naẓmuma cihān çün teşne / Lüle-i ḫāmem aḳıtsa ne ʿaceb āb-ı zülāl (Revânî Divanı,

Kaside 18, Beyit 48). [āb-ı zülāl]

āb-ı zülāl-i beḳā: Sonsuzluğun (bekanın) saf suyu. İçürdi āb-ı zülāl-i beḳāyı teşnelere / Ne yirde k’oldı revān lā-ilāhe illa’llāh (Revânî Divanı, Kaside 1,

Beyit 6). [āb-ı zülāl-i beḳāyı, -y, -ı]

ʿabīr: Turunç, iğde, gül, amber, misk gibi çeşitli ot,

kök ve maddelerin karıştırılması ile elde edilen güzel koku.

Meh degüldür görinen gerdūn yüzini sürmeden / Ḫāk-i dergāhuñ ʿabīrine bulaşdurmış cebīn (Revânî

Divanı, Kaside 24, Beyit 35). [ʿabīrine, -i, -n, -e]

ʿāc: Fildişi, fildişinden yapılmış.

ʿĀc ayaḳlu bir gümiş taḫt üzre ḳılmışdum ḫużūr / Pādişāhlıḳ eyleyüp ḫoş rūzgārum var idi (Revânî

20

ʿacabā: Acaba (şüphe ve şaşma ifade eder). Bāġ-ı cennet mi durur ṭabʿ-ı Revānī ʿacabā / Beñzemez bir güle hīç gülleri ṭurmaz açılur (Revânî

Divanı, Gazel 98, Beyit 5). [ʿacabā]

Dil-i ser-keş yedilür bir ḳıl ile ṣoḥbetde / Muṭribüñ siḥr mi vardur ʿacabā sāzında (Revânî Divanı,

Gazel 384, Beyit 4). [ʿacabā]

ʿacāyib: İlginç, şaşırtıcı.

Ela gözlüler aldılar benüm göñlümi virmezler / ʿAcāyib memleket ancaḳ olupdur alan alanuñ

(Revânî Divanı, Gazel 208, Beyit 3). [ʿacāyib]

ʿaceb: Acaba, hayret, şaşılacak şey; öyle bir, o

kadar, çok.

Nev-bahār-ı ḥüsnüñüñ cāna ʿaceb seyrānı var / Her ṭarafdan tāze açılmış gül-i ḫandānı var (Revânî

Divanı, Gazel 92, Beyit 1). [ʿaceb]

Yār-ı sengīn-dil raḳībüñ ḳaçsa ṭaʿnından nola / Bir ʿaceb efʿīdür ol ṭaşa daḫı zehri geçer (Revânî

Divanı, Gazel 115, Beyit 3). [ʿaceb]

Şol ḥoḳḳa-ı laʿlüñde ʿaceb neyler ola zülf / Kim gördü ki mārı ola tiryāke ber-ā-ber (Revânî Divanı,

Gazel 117, Beyit 2). [ʿaceb]

Aḥsent güzel bilmede ṭabʿuña Revānī / Bir nesne olur mı ʿaceb idrāke ber-ā-ber (Revânî Divanı,

Gazel 117, Beyit 5). [ʿaceb]

Giymiş benek altunlu siyeh cāmeyi tīġuñ / Öldürmek içün ḫalḳı ʿaceb şīveleri var (Revânî

Divanı, Gazel 119, Beyit 3). [ʿaceb]

Bildüler mest itdügüm ʿışḳuñ şarābından beni / Sāḳiyā şol mey diyen kāfir ʿaceb ġammāz olur

(Revânî Divanı, Gazel 130, Beyit 4). [ʿaceb]

Peykānlaruñla eglenür idük göñülde āh / Añlar da bilmezem ki ʿaceb ḳanda batdılar (Revânî Divanı,

Gazel 131, Beyit 3). [ʿaceb]

Şol mübtelā ki çeşm-i siyāhından ayrudur / Nergis gibi ṣararsa ʿaceb mi ki ṣayrudur (Revânî Divanı,

Gazel 136, Beyit 1). [ʿaceb]

ʿAceb ṣūret virür bezme mey-i nāb / Cihānda ancılayın cevher olmaz (Revânî Divanı, Gazel 149,

Beyit 4). [ʿaceb]

Ben seni sevdügümi kimseye hergiz dimedüm / Nedür illerde ʿaceb ḳıṣṣa-i Maḥmūd u Ayāz (Revânî

Divanı, Gazel 151, Beyit 6). [ʿaceb]

Ḫaṭṭuñı beñlerüñ ne ʿaceb rūşen eylese / Çün noḳṭalarla rūşen olur ey nigār ḫaṭ (Revânî Divanı,

Gazel 176, Beyit 4). [ʿaceb]

Ne ḫaber aldı ʿaceb ḳadd-i ser-efrāzından / Ki ṭurup serv-i sehī yüriyimez nāzından (Revânî Divanı,

Gazel 273, Beyit 1). [ʿaceb]

Ne ṭūṭīdür ʿaceb cān kim aña ʿarş āşiyān olmış / Bu çarḫ-ı ābanūsī kim görinür bir ḳafesdür bu (Revânî

Divanı, Gazel 314, Beyit 4). [ʿaceb]

Bu Revānīye nedür her gün cefā her gün ʿitāb / Ḳande gitmişdür ʿaceb bu luṭf u iḥsān günleri

(Revânî Divanı, Gazel 472, Beyit 5). [ʿaceb]

Ḳuvvet-i sīm ile ḳuçdı çü miyānını kemer / Ne nezāketle kenār itdi ʿaceb cāme daḫı (Revânî

Divanı, Gazel 480, Beyit 2). [ʿaceb]

Bu ne ḳudretdür ʿaceb tīr ü kemānuñ düşmene / Ceng içinde ḳızġırup her biri ejderhā olur (Revânî

Divanı, Kaside 6, Beyit 12). [ʿaceb]

Bī-nevālarla ʿaceb hengāmedür ṣaḥn-ı çemen / Kim ġazel-ḫˇān olmış anda bülbül-i gūyā yine (Revânî

Divanı, Kaside 31, Beyit 9). [ʿaceb]

Büyük kūçek güzellerle ʿaceb ṭolmış ḥiṣār içi / Yaḫod pervīn ü māh ile idüpdür iḳtirān ḳalʿa

(Revânî Divanı, Kaside 32, Beyit 17). [ʿaceb]

ʿaceb: Acaba, şüphe, tereddüt, hayret ifade eden

söz.

ʿAceb bu ḳavs-i ḳuzeḥ mi ya şemse-i gül içün / Eline aldı felek naḳş-bend-i zerkārı (Revânî Divanı,

Kaside 33, Beyit 2). [ʿaceb]

Mıṣr-ı ḥüsn içinde ẓāhir olsa bir Yūsuf-cemāl / Dil ʿaceb dīvānedür bundan aña şeydā olur (Revânî

Divanı, Gazel 82, Beyit 2). [ʿaceb]

ʿİşret çemenlerinde olsam ʿaceb mi bülbül / Bir elde sāgar-ı mül bir elde deste-i gül (Revânî Divanı,

Gazel 229, Beyit 1). [ʿaceb]

Baña cānum ḳayısıdur saña şeftālü göñül / Kim ıṣırdı ʿaceb ol sīb-i zeneḫdānı yine (Revânî Divanı,

Gazel 342, Beyit 3). [ʿaceb]

Gümişden ḫāmeler midür ʿaceb barmaḳları yārüñ / Yanında āstīnidür ṣanasın kim ḳalemdānı (Revânî

Divanı, Gazel 407, Beyit 2). [ʿaceb]

Meh-i nev mi bu ʿaceb ḫalḳı ya cer itmeg içün / Keçkülin yanına aṣmış felek olmış ābdāl (Revânî

21

ʿĀrıż u zülfini ʿarż eyleyeli buñı nigār / Eyledi ṭūl-i emellerle ʿaceb ber-efkār (Revânî Divanı, Tahmis 1,

Beyit 11). [ʿaceb]

ʿAceb Revānī ḳuluñuñ nice ola ḥāli / Ki ḫıdmetinde anuñ var durur nice iḥmāl (Revânî Divanı,

Terkib-bend 1, Beyit 54). [ʿaceb]

ʿaceb: Tuhaftır, şaşılacak şeydir.

Güzel sevmegi ʿāşıḳdan yine ʿmen eylemiş ṣūfī / ʿAcebdür kendü ḥālinde ḳomazlar bir müselmānı

(Revânî Divanı, Gazel 407, Beyit 4). [ʿacebdür, --dür]

ʿaceb: Acayip, şaşılacak derecede.

Lebüñ añıldı raḳṣ urdı ḳadeḥler / Şebüñ sāḳī ʿaceb germiyyeti var (Revânî Divanı, Gazel 134, Beyit 2).

[ʿaceb]

Göñlini alduñ Revānīnüñ ʿaceb siḥr eyledüñ / Sen ḫo bir seḥḥār imişsin böyle bilmezdüm seni (Revânî

Divanı, Gazel 486, Beyit 5). [ʿaceb]

ʿaceb: Garip, tuhaf.

Bunca yıldur ki Revānī işigüñde sürinür / Ne ʿacebdür kim aña olmadı hergiz nigehüñ (Revânî

Divanı, Gazel 224, Beyit 8). [ʿacebdür, -dür]

ʿaceb: Acaba; Hiç.

Başına and içseler her dem ʿaceb mi ḫūblar / Çün Revānī bendeñ ey dil-ber ayaḳ ṭopraġıdur (Revânî

Divanı, Gazel 48, Beyit 7). [ʿaceb]

ʿAceb bekrī degül mi cām-ı bāde / Ṣafāsından şarāb ile yüzüñ yur (Revânî Divanı, Gazel 106, Beyit 6).

[ʿaceb]

Esīr-i bend-i ġam oldum ʿaceb bulam mı ḫalās / Çün oldı yār yanında raḳīb ḫāṣṣü’l-ḫāṣ (Revânî

Divanı, Gazel 175, Beyit 1). [ʿaceb]

ʿAceb bir kimse var mı kim cihānda bendeñ olmaya / Gerekse ey şeh-i ḫūbān fülān ibn fülān olsun

(Revânî Divanı, Gazel 302, Beyit 2). [ʿaceb]

Cihānda luṭfuñ eli saçmasaydı sīm ü zeri / Görür mi idi ʿaceb kīsesinde zer ġonca (Revânî Divanı,

Kaside 29, Beyit 23). [ʿaceb]

ʿaceb: Tuhaf mı, şaşılır mı?.

Miʿrāc-ı fażl menzilüñ olsa ʿaceb midür / Urduñ çü ʿarş-ı şerʿa bugün nerdübān-ı ʿilm (Revânî Divanı,

Kaside 22, Beyit 16). [ʿaceb, - mi, -dür]

ʿaceb degül: Şaşılmaz, Garip değil.

Cānā Revānī ölse lebüñçün ʿaceb degül / Zīrā sipāhinüñ yidügi ḳan bahāsıdur (Revânî Divanı,

Gazel 109, Beyit 5). [ʿaceb degül]

Zencīre çekse zülf-i dü-tāsı ʿaceb degül / Dīvāne oldı göz göre dil kim dutabilür (Revânî Divanı,

Gazel 118, Beyit 4). [ʿaceb degül]

Ḫandān olursa yāri görüp nola ḫūblar / Güller ʿaceb degül açılursa bahārda (Revânî Divanı, Gazel 344,

Beyit 2). [ʿaceb degül]

Āhum ṭoḳunsa çarḫına çarḫuñ ʿaceb degül / Yoḳdur cihānda ancılayın bir felek-zede (Revânî Divanı,

Gazel 361, Beyit 3). [ʿaceb degül]

Yārüñ ḫayāli çıḳmasa dilden ʿaceb degül / Bir pādişāhdur ki girüpdür otaġına (Revânî Divanı,

Gazel 376, Beyit 6). [ʿaceb degül]

Zülfin ṭırāş eylese dil-ber ʿaceb degül / Ḥācet degül fetīl güzellik çerāġına (Revânî Divanı, Gazel 376,

Beyit 7). [ʿaceb degül]

ʿIşḳuñda dil kemān-keş olup dūd-ı āhdan / Taḳsa ʿaceb degül kirişi çarḫ yayına (Revânî Divanı,

Gazel 397, Beyit 3). [ʿaceb degül]

Çoḳ dil bilür ʿaceb degül ey ḫusrev-i zamān / Ṭurup ḳapuñda olsa eger tercemān gül (Revânî Divanı,

Kaside 17, Beyit 20). [ʿaceb degül]

Tesbīḥini düşürmese elden ʿaceb degül / Ṭaḳındı ṣūfiler gibi çünkim vaḳār serv (Revânî Divanı,

Kaside 28, Beyit 8). [ʿaceb degül]

Tüfenklerin ki gülistāna yaġdurur şeb-nem / ʿAceb degül güli ger idine siper ġonca (Revânî Divanı,

Kaside 29, Beyit 4). [ʿaceb degül]

ʿaceb mi: Şaşılır mı.

Devr-i ḥüsnüñde ʿaceb mi ḳaşuñı ḳılsañ tırāş / Kaʿbedür ḳıblem yüzüñ ḥācet degül miḥrāb aña

(Revânî Divanı, Gazel 3, Beyit 3). [ʿaceb mi]

Ṭonatsa cāmiʿ-i ḥüsnin ʿaceb mi / Gümiş ḳandīle beñzer ġabġabı var (Revânî Divanı, Gazel 75, Beyit

22

ʿAceb mi ḥüsn ü ḫulḳ ile göñüller alsa cānāne / Bu rūşendür ki ʿālemde güzellik dil-rübālıḳdur (Revânî

Divanı, Gazel 91, Beyit 2). [ʿaceb mi,]

Yazınsa ḥikmet ehli ʿaceb mi kelāmuñı / Her bir sözüñ Revānī senüñ bir kitābdur (Revânî Divanı,

Gazel 107, Beyit 5). [ʿaceb mi]

ʿAceb mi ben gice gündüz duʿāsın eylesem / Saʿādetüm güneşi devletüm çeraġıdur (Revânî

Divanı, Gazel 114, Beyit 2). [ʿaceb mi]

Cām-ı şarābı zāhid ẕemm eylese ʿaceb mi / Baʿżī ḳimesne söyler ne bilse raṭb u yābis (Revânî Divanı,

Gazel 165, Beyit 2). [ʿaceb mi]

Yārüñ ḫayāli gitmez gözden Revānī hergiz / Baʿżī perī ʿaceb mi insāna olsa mūnis (Revânî Divanı,

Gazel 165, Beyit 5). [ʿaceb mi]

ʿAceb mi pīr-i muġāndan görürse ʿizzeti nās / Bilür meḳādir-i nāsı ḫarīf-i ḳadr-şinās (Revânî Divanı,

Gazel 166, Beyit 1). [ʿaceb mi]

Şarāb-ı nāzdan mest-i ġurūr olsa ʿaceb mi yār / Cihān ḥayrānı olmışdur o ḥüsn-i ʿālem-ārānuñ

(Revânî Divanı, Gazel 208, Beyit 4). [ʿaceb mi]

Namāzum iltseler ʿarşa ʿaceb mi / Ḳapuñ miḥrābıdur çün secdegāhum (Revânî Divanı, Gazel

241, Beyit 5). [ʿaceb mi]

Şad olsalar ʿaceb mi güzeller şarābdan / Dāyim çü ġoncalar açılur āfitābdan (Revânî Divanı, Gazel

286, Beyit 1). [ʿaceb mi]

ʿAceb mi ʿışḳ işinde dil olursa ḥayrān / Ṣataşmamışdı daḫı ol anuñ gibi işe (Revânî Divanı,

Gazel 326, Beyit 5). [ʿaceb mi]

Bir yol bulımadum ki varam āsitānuña / Döksem ʿaceb mi göz yaşını yollar üstine (Revânî Divanı,

Gazel 362, Beyit 4). [ʿaceb mi]

Sīnemüñ her dāġı bir defdür elifler nāylar / İñlesem dem dem ʿaceb mi meclis-i dildārda (Revânî

Divanı, Gazel 364, Beyit 2). [ʿaceb mi]

Oldı Revānī göñli ḳad-ı yāre mübtelā / Bülbül ʿaceb mi ger ḳona bir gül budaġına (Revânî Divanı, Gazel

376, Beyit 9). [ʿaceb mi]

Maḳbūl-i ḥażret olsa güzeller ʿaceb midür / Begler durur muṣāḥib olan Pādişāh ile (Revânî Divanı,

Gazel 399, Beyit 4). [ʿaceb midür, -dür]

Ol kemān ebrūya dirlerse ʿaceb midür perī / Kim ḳanad olmış iki yanında anuñ terkeşi (Revânî

Divanı, Gazel 432, Beyit 2). [ʿaceb midür, -dür]

Āyīne ʿaceb mi yüzüñe olsa muḳābil / Çoḳ yüz gören ider güzelüm terk ḥayāyı (Revânî Divanı,

Gazel 433, Beyit 2). [ʿaceb mi]

Āyīneyi siyāset içün aṣdı rūy-ı yār / Zülfi ʿaceb mi dizse ipe ʿanberīneyi (Revânî Divanı, Gazel 456,

Beyit 3). [ʿaceb mi]

Gözüm bu rişte-i cisme ḳo dizsün ḳaṭre-i eşki / Kişi tesbīḥ idinse ʿaceb mi dürr-i ḫoşābı (Revânî Divanı,

Gazel 458, Beyit 3). [ʿaceb mi]

Sünbül degül mi zīnet iden naḫl-i gülleri / Açsa ʿaceb mi zülf-i muṭarrā güzelleri (Revânî Divanı,

Gazel 461, Beyit 2). [ʿaceb mi]

Görüp ḥayrān u zār olsam ʿaceb midür Cihān Şāhı / Kim aña bende-i kemter olup durur cihān şāhı

(Revânî Divanı, Gazel 481, Beyit 1). [ʿaceb midür, -mi, -dür]

ʿAceb mi āsitānuña irişse āhum ey meh-rū / Ġarībüñ yirde ḳalmaz çün irişir göklere āhı (Revânî

Divanı, Gazel 481, Beyit 4). [ʿaceb mi, -mi]

Devrüñde sāḳi beglik idersüñ ʿaceb mi / Ḳurmış ḥabāb-ı mey yine ʿişret otaġını (Revânî Divanı,

Gazel 485, Beyit 3). [ʿaceb mi]

ʿİzzet ʿaceb mi dergehüñe itse ilticā / Ḳapuñda oldı devlete ey şāh fetḥ-i bāb (Revânî Divanı, Kaside 2,

Beyit 19). [ʿaceb mi]

ʿAceb mi bezmine cennet disem çü var anda / Naʿīm-i ravża-i ḫuld u nesīm-i ṭurra-i ḥūr (Revânî

Divanı, Kaside 8, Beyit 11). [ʿaceb mi]

ʿAceb mi ẕat-ı şerīfüñ dile virürse ġurūr / Olur cihānda kişi devletine çün maġrūr (Revânî Divanı,

Kaside 8, Beyit 22). [ʿaceb mi]

Şimdi āteş ʿālemi yaḳsa ʿaceb mi ḥüsn ile / Bir yaluñ yüzlü siyeh perçemlüdür par par yanar

(Revânî Divanı, Kaside 9, Beyit 5). [ʿaceb mi]

Ṭaġılursa atuñ öñinden ʿaceb midür ʿadū / Bād ile olur perākende belī ekser ġubār (Revânî Divanı,

Kaside 9, Beyit 26). [ʿaceb midür, -dür]

ʿAceb mi ḫaṣmına ḳoltuḳdan işlese dāyim / Olup durur yine meydānda pehlevān ḫançer (Revânî

Divanı, Kaside 10, Beyit 21). [ʿaceb mi]

Ṣoḳunsa başına yüñler ʿaceb mi şuʿleden dāyim / Diler kim ide öñüñde bahādırlık ʿayān āteş (Revânî

23

Yir itse cān-ı ḫaṣm içre ʿaceb mi ejder-i ḳahruñ / Cehennemdür ki ṭuṭmışdur şehā anda mekān āteş

(Revânî Divanı, Kaside 12, Beyit 15). [ʿaceb mi]

Şu deñlü ṭabʿ-ı pür-sūzum yanupdur nār-ı ẕilletden / Redīf-i şiʿrüm olursa ʿaceb mi nā-gehān āteş

(Revânî Divanı, Kaside 12, Beyit 28). [ʿaceb mi]

ʿİzzet idüp el üzre ṭutarsam ʿaceb midür / Miḥnet şebinde oldı baña ġam-güẕār şemʿ (Revânî Divanı,

Kaside 13, Beyit 4). [ʿaceb midür, -dür]

Muṭrib ʿaceb mi eylese ʿıyş ehline ṣalā / Çün cāmiʿinde meclisüñ olmış menār şemʿ (Revânî

Divanı, Kaside 13, Beyit 9). [ʿaceb mi]

İltsem ʿaceb mi bezmüñe ben bu ḳaṣīdeyi / Şeh meclisinde çünki yanar bī-şümār şemʿ (Revânî

Divanı, Kaside 13, Beyit 26). [ʿaceb mi]

Ṣırça sarāy yapdı şitā pādişāhına / Billūrdan ʿaceb midur itse cidār berf (Revânî Divanı, Kaside 14,

Beyit 2). [ʿaceb midur, -dur]

Bir dem żiyāfet itmege gülşende sen şehi / Ḫarç eylese ʿaceb mi nice ḫānümān gül (Revânî Divanı,

Kaside 17, Beyit 13). [ʿaceb mi]

Meddāḥuñ oldı göreliden ḥüsn-i ḫulḳuñı / Başdan ayaġa olsa ʿaceb mi zebān gül (Revânî Divanı,

Kaside 17, Beyit 21). [ʿaceb mi]

Ṭabʿ-ı laṭīfüñ oldı sözüñden güher-nisār / Dirsem ʿaceb midür aña ben baḥr-ı bīgerān (Revânî Divanı,

Kaside 27, Beyit 22). [ʿaceb midür, -dür]

Muṭavvel eyledi bülbül kelāmı gülşende / ʿAceb mi dersini iderse muḫtaṣar ġonca (Revânî Divanı,

Benzer Belgeler