Arapça ve Farsça'ya olan vukûfiyeti nedeniyle Vahdet-nâme'de bu dillerdeki mahâretini ortaya koyan şâir, her iki dile âit çok sayıda kelime, tâbir, deyiş ve tamlama kullanmıştır. Bu ifâdelerden bazıları Kur'ân âyetlerinden numûneler olmakla birlikte direkt olarak iktibas ya da telmih yapılmadığından burada zikredilmişlerdir. Muhtevâ incelemesi kısmında pek çoğu açıklandığından burada yalnızca bir kısmı verilmekle yetinilmiştir.
“'Ale'l-ıtlâk: Umûmiyetle, genel olarak, mutlaka, nasıl olursa olsun, rastgele.” Şāh-ı mülk-i mekārim-i aħlāķ
Hādi-yi güm-rehān Ǿale’l-iŧlāķ (2455)
“A'lem: En iyi bilen Allah'tır.”260 (1545), (1559), (1585), (2540).
Zįr-i ĥükminde cümleten Ǿālem
Kendü mülkinde aǾlem u aĥkem (1585) “Âlimü'l-esrâr: Sırları bilen (Allah).”261
BaǾdehü ol Ķadįr-i ĥikmet-kār
Ĥayy u Ķayyūm u ǾĀlimüǾl-esrār (835)
259 Buhari, menâkıb 28, 96; Müslim, sıfatu'l-kıyameti ve'l-cenneti ve'n-nâr, 7. (Buhârî, Tefsir, Sûretu'l-Kamer, 1; Müslim, Kıyame, 44).
260 M. Yılmaz, s. 18. 261 M. Yılmaz, s. 17.
“Âmennâ: İnandık.”262
Tā leked küb-i küfre vire şifā Sūde-i mūmiyā-yı āmennā (1200)
“Arş-ı âlâ / Arş-ı a'zam / Arş-ı mu'allâ / Arş-ı Rahmân: Yüce arş263 / Küngür-i
'arş / Bezm-gâh-ı... / Pįş-gâh...” (199), (596), (836), (616), (1027), (1214), (1374), (2206), (2215), (2260), (2293), (2326), (2407), vd...
Rabb-ı źü'l-Ǿarş u müstedām u Ķadįm Mālikü'1-mülk u bį-zevāl u Kerįm (836) İtdi nūrın Ħudā-yı ǾAzze vü Cell
Zįver-efzā-yı bezm-gāh-ı ezel (2215)
“Besmele/ Bi'smillâh: Allah'ın adıyla...”264 (1), (1102), (1856).
Menzil-i emn u cāy-gāh-ı penāh
Nā-Ħudā anda feyż-i Bi'smi'llāh (1102)
“Câbelkâ-Câbelsâ: Etrâfı sularla çevrili, çok büyük efsânevî iki şehirdir. İyilerin Câbelkâ'ya, kötülerin Câbelsâ'ya gideceğine inanılır.”265
Pertevinden zemįn-i cābelķā Oldı rūşen çü ħāk-i cābelsā (1518)
“Cübbetü'1-bürdi cünnetü'l-berdi: Cübbe (uzun elbise) soğuktan korur.”266
Ŧut ķulaġıňı fehm idüp ħurde
Cübbetü'1-bürdi cünnetü'l-berdi (795)
“Ehad / Vahdet: (İkincisi olmayan) tek”267 (17), (24), (359), (393), (439),
(694), (971), (1198), (1275), (1323), (1431), (1603), (1605), (2429). Ħufte-gān-ı Ǿadem olup bį-dār
Vaĥdet-i Ĥaķķa itdiler iķrār (24) Bir elifdür çekildi Ķudretten Ĥarf gūyā Kitāb-ı Vaĥdetden (359)
262 M. Yılmaz, s. 21. 263 M. Yılmaz, ss. 22-23. 264 M. Yılmaz, s. 29.
265 Süleyman Uludağ, “Câbelkâ-Câbelsâ”, TDVİA, İstanbul 1992, VI, 525.
266 Bkz. el-'Azîm-Âbâdî, Muhammed Şemsü'l-Hakk, 'Avnü'l-ma'bûd Şerhu Sünen-i Ebî Dâvûd, Medine 1968, V, 266.
“Ekramü'l-Ekramîn: Cömertlerin en cömerdi, Allah.”268
Sen Ġafūr u Raĥįm u Ekremsin Şānuňa layıķı sen aǾlemsin (2540)
“Ekramü'l-halk / Zât-ı Ekrem: Halkın en cömerdi, Hz. Muhammed.”269
Merĥamet-kānı źāt-ı ekremsin Şānuňa lāyıķı sen aǾlemsin (1545) Lįk sen bir Kerįm u Ekremsin
Hem kerem-kānı hem Mükerremsin (2479)
“ el-Kāsibü Habįbu'llāh: Çalışan / kazanan Allah'ın sevgili kuludur.” Kesb-i meçhūlden olup āgāh
Ĥaķdur el-Kāsibü Habįbu'llāh (889)
“Erhamü'r-râhimîn: Esirgeyenlerin en esirgeyeni.”270- “Bî-mînend: Eşi
benzeri olmayan”-”Nîrûmend: Güçlü, kuvvetli, zorlu.” Erĥamü'r-rāĥimįn bį-mānend Ekramü'l-ekramįn Nįrūmend (1568) “Ednâ: Daha yakın oldu.”271
Neçe āteş-gede idüp ābād İtdi ednā işāretim įķād (1497)
“EsmaǾu min ķurādin: Küçük böceklerin seslerini (bile) işitebilirim anlamında işitme duyusunun kuvvetini belirtmek için kullanılan Arapça bir deyim.”272
Ķuvvet-i semǾi olmaġın ekmel EsmaǾu min ķurādin oldı meŝel (639)
“Fî-sebîli'llâh: Allah yolunda, Allah rızası için273 / Reh-i Hakk.” (203),
(1201), (1381).
268 M. Yılmaz, s. 37. 269 M. Yılmaz, ss. 37-38. 270 M. Yılmaz, s. 43. 271 M. Yılmaz, ss. 45-46.
272 Bkz. Fahruddin er-Râzî, et-Tefsîru'l-Kebîr, Dâru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 2004, I, 124. 273 M. Yılmaz, s. 57.
Ŧoġrı gitdi reh-i Ĥaķa İklįl
Āb-ı rūyın bu yolda itdi sebįl (203) “Gurâbü'l-beyn: Ayrılık kargası.”274
İtmez idi Kur'ān-ı Ǿulviyyįn
sayĥalar eyleyüp ġurābü’l-beyn (217)
“Habl-i metîn: (Hablü'l-metîn) Sağlam ip, Kur'ân, İslâm dîni.”275
İtdi ĥabl-i metįni bį-pervā
Cāh-ı üftādegān küfre rehā (1044) “Havf u recâ: Korku ve umut.”276
Buldı ħavf-i Ħudādan ol behre Zehrin ižhāra anda yoķ zehre (75) “İlla'llâh: Allah'tan başka (Tanrı) yoktur.”277
Lā vü illāyı itmeyen hem-ser Nefy u iŝbātı idemez ezber (1146) “İlme'l-yakîn: Kesin edinilmiş bilgi.”278
Kūh-ı sāĥib-i şekve ĥilm u vaķār
Baĥr-i Ǿilme'l-yaķįn-i gevher-bār (1190) “Kanâ'atü kenzün: Kanaat hazinedir.”279
Az ile it ķanāǾat eyleme az
Ķıl ĥelāli ĥaramdan mümtāz (755)
“Kelîm / Kelîmu'llâh / Kellema'llâh: Mûsâ Allah ile konuştu.”280 (680),
(1164), (2270), (2861).
ŞuǾle-efrūz olmayaydı Kelįm
Nār-ı Tūr eyleyeydi anı dü-nįm (2270)
274 Muallim Nâci, Arap Edebiyatında Deyimler ve Atasözleri, Haz. Ömer Hakan Özalp, Yeni Zamanlar Yay., İstanbul 2002, ss. 317-318.
275 M. Yılmaz, s. 59. 276 M. Yılmaz, s. 64. 277 M. Yılmaz, ss. 76-77. 278 M. Yılmaz, ss. 77-78. 279 M. Yılmaz, s. 90. 280 M. Yılmaz, ss. 90-91.
“Kur'ân-ı Mübîn / Kur'ân / Furkân: (Gerçekleri) açıkça anlatan Kur'ân.”281
Ser-firāz eyleyüp anı Yezdān And içer başına anuň Furķān (423) Nesħ idüp ňüsħasını edyānuň
Ĥükmini ŝebt iderdi Ķur'ānun (2397)
“Lâ-İlâhe İlallâh: Allah'tan başka tapacak yoktur.”282 (18), (1238), (2643).
Kesdi atdı nizāǾı ol āgāh Ħancer-i lā-ilāhe İllallāh (18)
“Lâ-İlâhe İlâhû: O'ndan başka hiçbir Tanrı yoktur.”283
Şirk u esnāmdan olup yek-sū Söyleyüň lā-ilāhe illā Hū (1276)
“Lâ-Şerîke Lehû / Bî-şerîk: O'nun ortağı yoktur.”284 (3), (384), (396), (965),
(1431).
Vācibü’ź-źāt u lā-İlāhe sivāh Vāĥidün lā-Şerįke Leh vallāh (3) Vāĥid-i źü'1-Celāl-i bį-ŝānį Vaĥdehū lā-Şerįke leh şānį (965) “Levh u Kalem / Levh-i Mahfuz: Levha ve kalem.”285
Ħāme dest-ile olmayup hem-dem Zįr-i destinde idi Levĥ u Ķalem (2396) “Leyle-i Kadr: Kadir gecesi”286
Ķaderi rūz-ı visālden efzūn
Leyle-i Ķadr aňa nümūne-nümūn (2295)
“Leyle-i İsrâ: İsrâ gecesi.”287 / “Abduhû leylen: Kulunu bir gece.”288
281 M. Yılmaz, s. 95. 282 M. Yılmaz, s. 102. 283 M. Yılmaz, s. 82. 284 M. Yılmaz, s. 103. 285 M. Yılmaz, s. 112. 286 M. Yılmaz, s. 113. 287 M. Yılmaz, s. 113. 288 M. Yılmaz, s. 15.
Sensin ey kāġıđ-ı süħan-pįrā Mažhar-ı sırr-ı Leyle-i İsrā (2856)
“Leyle-i Mi'râc / Leyletü'l-Mi'râc: (Abduhû leylen) Mi'râc gecesi.”289
Ħāk-i pāyıňı Leyle-i MiǾrāc
İtdi kerr u beyān-ı zįver-i tāc (2462)
“Leyse fi'd-dârı Gayruhû deyyâr: (Leyse fî cübbetî) Evde (kâinâtta) ev sahibinden (Allah'tan) başkası yoktur?.”290
Ġayr-ı Ķādir cihānda kimse mi var Leyse fi’d-dāri ġayruhū deyyār (210) “Lî me'a'llâh: Benim Allah ile...”291
Lį-meǾallāh serāy-ı Ǿālem-i cān ŞāfiǾ-i ümmetān-i pür-Ǿısyān (2221) “Lü'lü meknûn / Dürr-i meknûn: Sedefinde saklı inci.”292
Raĥm-i māderde ol dür-i meknūn Bį-peder ķaldı günc-veş maħzūn (2238) “Ma'âzallâh: Allah'a sığınırım.”293
Ger ġażab eylese maǾāźallāh Kā‘inātı ider ħarāb u tebāh (269) “Mâin ma'în: Akar su.”294
Vardılar güft u gūyı ile yaķįn
Gördiler çıķmış anda mā'-i maǾįn (1723) “Mâ-sivâ / Mâ-'adâ: Bir şeyden başka şeylerin hepsi.”295
Ķādir oldur u mā-Ǿadā maķdūr Āmir oldur u mā-sivā me’mūr (213) “Müfettihu'l-ebvâb: Kapıları açan Allah.”296
289 M. Yılmaz, s. 114. 290 M. Yılmaz, s. 114. 291 M. Yılmaz, s. 115. 292 M. Yılmaz, s. 117. 293 M. Yılmaz, s. 117. 294 M. Yılmaz, s. 118. 295 M. Yılmaz, s. 119.
Ol Ħudā-yı Müfettiĥu'l-ebvāb
Merĥamet-kār u Ĥāfıž u Vehhāb (362) “Pûl-i sırât: Sırat köprüsü.”
Ķorķuluķdur pül-i sırāŧ baňa
Dest-gįr ol olursa laġziş-i pā (2628)
“Rabbi lâ-tezer...:297 (Sözünün üstüne) söz söylenmeyen (Allah).”
Oldı söz u güdāz-ile nālān
Śıdķile Rabbi Lā-teźer-gūyān (1063) “Ra'ye'l-'ayn: Açıkça, gözleriyle.”298
Görinür fi'1-ĥaķįķa ra'ye'l-Ǿayn Gāh teşrįĥ-i mecmeǾü'n-nūrayn (693)
“Ŝebbiti'l-Ǿarş sümme unkuş (
شقنا
ث
شرعلا
تبث
): Önce arşı sabitle sonra süsle. Fikrini (işini) sağlam zemin üzerine bina et anlamında Arapça bir deyim.”Eyler ol ħurde-bįn sāĥib-i hūş Ŝebbiti'l-Ǿarş nüktesin der-gūş (1607) “Bezm-gâh-ı sürûş: Meleklerin bulunduğu meclis.”
Pür-ġırįv oldı bezm-gāh-ı sürūş Āsumān u zemįne düşdi ħurūş (1551) “Tarfetü'l-'ayn: Göz açıp kapayıncaya kadar.”
Gözi görse eġer şuǾāǾ-ı basar
Ŧarfetü'l-Ǿayn içünde taħta biçer (1172) Ŧarfetü'l-Ǿayn içünde bį-ārām
İtdiler Mekke menzilinde maķām (1703) “Tûbâ: İlâhî ağaç.”299: (1162), (2116).
Gülşen-i Mekke içre Ŧūbā-vār Oldı başına fāǾil-i muħtār (2116)
296 M. Yılmaz, s. 129. 297 M. Yılmaz, s. 135. 298 M. Yılmaz, s. 137. 299 M. Yılmaz, s. 154.
“Vahdehû lâ-şerîke: O (Allah) birdir, ortağı yoktur.”300
Vāĥid-i źü'1-Celāl-i bį-ŝānį Vaĥdehū lā-şerįke leh şānį (965)
“Yevmü'd-dîn (Yevm-i dîn) / Yevmü'l-hisâb / Yevmü'l-kıyâm /Yevmü'n- nüşûr / Yevmü't-tenâd / Yevmü't-telâk / Yevmü'l-va'îd / Yevm-i cezâ, Rûz-i mahşer / Rûz-i Ferdâ / Rûz-i lâ-ensâb / Rûz-i cezâ / Rûz-i şümâr: Kıyâmet günü.”301 (8),
(156), (378), (477), (570), (816), (897), (966), (1008), (2473), (2486), (2629), vd... Germ u serd-i ķıyāmeti yād it
Nįm-i şeb ŧurma āh u feryād it (816) Aĥkemü'1-Ĥākimįn-i ħayl-i Ǿibād EsraǾu'1-Ĥāsibįn-i yevm-i tenād (897)
“Vâhidün leyse mislühû mevcûd: Allah birdir, O'nun benzeri yoktur.” Vāĥidün leyse miŝlühū mevcūd
İnnehü'l-Ĥaķķa ve ennehü'l-MaǾbūd (1613) “Velâ kat'â: Aslâ ve kat'â.”
Sadme-i ħancer-ile ol mįnā
Reşĥa-rįz olmadı velā ķaŧǾā (1944) “Zât-ı bâhirü'l-âyât: Delilleri apaçık olan kişi”
Böyle bir źāt-ı bāhirü’l-āyāt
Reh-nümā-yı Hüdā sütūde-sıfāt (2453)