• Sonuç bulunamadı

Yaşam kalitesinin ölçümü, bireyin çevresi ile dinamik bir etkileşim içinde olduğu varsayımıyla bireyin o anki sosyal, fiziksel ve ruhsal iyilik halinin kendi kültür ve

değerler sistemi içinde belirlenmesidir. Yaşam kalitesinin; makro düzeyde iyi toplum, mezzo düzeyde iyi yaşam ve mikro düzeyde de iyi oluşla ilişkilendirildiği daha önce belirtilmiştir. Sosyal hizmet mesleği “çevresi içinde birey” bakış açısıyla birlikte makro, mezzo ve mikro düzeyde müdahalelerde bulunarak bireylerin, grupların, ailelerin ve toplumların yaşam kalitesini artırmaya yönelik mesleki çalışmalar yapmaktadır.

Bulaşıcı olmayan hastalıklar 21.yüzyılın en önemli sağlık sorunu olarak bireylerin, ailelerin, grupların ve dolayısıyla toplumların yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Mikro, mezzo ve makro düzeyde uygulama çerçeveleriyle bireylerin, ailelerin ve toplumların yaşam kalitesinde iyileştirmenin sağlanmasını kendisine amaç edinen sosyal hizmet mesleğinde, bulaşıcı olmayan hastalık olarak diyabetin ve diyabetli çocukların yaşam kalitesinin araştırılması oldukça önem arz etmektedir.

Bu bütüncül bakış açısıyla, diyabetli herhangi bir çocuğun yaşam kalitesi sosyal hizmet çalışanlarını mikro düzeyde, diyabetli bireye sahip aileler mezzo düzeyde ve bulaşıcı olmayan hastalık olarak diyabet olgusu ise makro düzeyde ilgilendirmektedir. Bu nedenle diyabet olgusu çalışılırken; diyabetli bireyin, diyabetli bireye sahip ailelerin ve toplumdaki diyabet olgusunun farklı düzeylerde incelenmesi gerekmektedir.

Diyabet, tanısı konduktan sonra ömür boyu devam eden bulaşıcı olmayan kronik bir hastalıktır. Bulaşıcı olmayan hastalıkların; hem bireye, hem aileye hem de topluma olan yükü oldukça önemli seviyededir. Diyabet tanısı konan çocuklarda, yeni yaşam biçimine geçmek ve sıkı bir tedavi programını ömür boyu uygulamak gelişimsel dönemler göz önünde bulundurulduğunda sıkıntılı olabilir. Bu durumda önemli bir sosyal destek sistemi olan aile devreye girmektedir. Ancak ailenin arzu edilen değişime çocuğu adapte edebilmesi için, aile sisteminin sağlıklı olarak işliyor olması kaçınılmazdır. Aile işlevlerinin sağlıksız olduğu durumlarda birey hem sistemin işlevsizliğinden etkilenmekte hem de hastalığın gerektirdiği değişimi yapamamakta ve diyabetin çeşitli risklerine maruz kalmaktadır. Bu da çocuğun algılanan yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir. Aynı zamanda çocuğa konan diyabet teşhisi aile sistemini etkilemekte ve bazı sorunların ortaya çıkmasına sebebiyet verebilmektedir.

İdeal olarak anne baba ve çocuklardan oluşan bir aile sisteminde diyabetli çocuk ile aile sistemi arasındaki ilişki karmaşık bir görünüm arz etmektedir. Aile sisteminin alt sistemleri, anne-baba sistemi, çocuk sistemi şeklinde ifade edilebilir. Diyabet teşhisi

konan bir çocuğun aile sistemine olan etkisi şu şekilde ifade edilebilir: Aile sisteminin alt sistemleri olan anne-baba ve çocuk sistemleri, diyabet tanısına ayak uydurmaya çalışır. Anne-baba ve diyabetli çocuk arasında gelişen diyabet odaklı aile-çocuk etkileşimi, genel sistemde çeşitli dönüşümlere neden olabilir. Diyabet odaklı aile-çocuk etkileşimi diyabetli çocuğa odaklandığı için, aile içinde diyabetli olmayan diğer çocukların sorun yaşamasına neden olabilir. Diyabetin kontrolü için yapılması gereken rutin uygulamalar, anne-baba ve çocuk sisteminde sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir.

Sonuç olarak diyabetli çocuğun, kendi mikro sistemi olan aile ortamında yaşadığı sıkıntıların yaşam kalitesini ve metabolik kontrolü olumsuz yönde etkilediği belirtilebilir. Çocuğun yaşam kalitesindeki düşüş, ailenin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyecek ve ailenin yaşam kalitesindeki düşüş de toplumun yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyecektir. Bütün bu gerekçelerle diyabetli herhangi bir çocuğun yaşam kalitesindeki iyileşmenin, öncelikle aile sisteminde ve daha sonra makro boyutta toplum sisteminde bir iyileşmeye olanak tanıyacağı özellikle vurgulanmalıdır.

Bilindiği gibi tıbbi sosyal hizmet müdahalesi, bireyin tedavi sürecine katılımında engel teşkil eden sorunların varlığını tespit etmek ve bu alana müdahale ederek, hem bireyi psiko-sosyal yönden desteklemek hem de bireyin tedavi sürecine aktif katılımını sağlamak amacı taşımaktadır. Diğer bir ifade ile, tıbbi sosyal hizmet bireylerin yaşam kalitelerinde iyileştirmeleri gerçekleştirmek ve tedaviden olumlu yanıt almak için müdahalede bulunur. Bu olgular çerçevesinde bireylerin yaşam kalitesinin tıbbi sosyal hizmet şemsiyesi altında önemli bir yere sahip olduğu öngörülebilir.

Bütün bu olgular çerçevesinde diyabetin, diyabetli çocuğun destek sistemi olan ailenin ve yaşam kalitesinin birbirinden etkilendiği söylenebilir. Çocuğun tedavi sürecine aktif olarak katılması için aile sisteminin önemi tartışmasızdır. Aileden sağlanan sosyal destek çocuğun yaşam kalitesini etkilemekte ve çocuğa yönelik koruyucu ve önleyici bir nitelik taşımaktadır.

Aile işlevselliği ile diyabet kontrolü ve yaşam kalitesi arasındaki ilişki birçok faktörü içinde barındırmaktadır. Daha açık bir ifade ile; diyabet kontrolü için gerekli olan şey, belirli rutin uygulamaların eksiksiz olarak yerine getirilmesini içermektedir. Diyabet kontrolü için gerekli olan rutin uygulamaların yerine getirilmesi için birey ve ailenin

işlevlerini sağlıklı bir şekilde yerine getiriyor olması gerekmektedir. İşlevlerini sağlıklı bir biçimde gerçekleştirmeyen birey ve ailelerin, diyabet kontrolü için gerekli olan uygulamaları da sağlıklı bir şekilde yerine getiremeyeceği öngörülebilir. Bu nedenle işlevlerini sağlıklı bir biçimde yerine getiren ailelerin, diyabet kontrolünde de sağlıklı bir görünüm arz edeceğini belirtmekte fayda vardır.

13-16 yaş diyabetli çocukların gelişimsel dönem özellikleri göz önünde bulundurulduğunda, aile işlevselliği ile diyabette yaşam kalitesi arasında önemli bir ilişki göze çarpmaktadır.

Bu bağlamda araştırmanın sorunsalı, genelde diyabetli çocukların yaşam kalitesini etkileyen etmenler özelde ise diyabetli çocukların yaşam kalitesi ile aile işlevselliği arasındaki ilişki ve bu ilişkinin niteliği konusunda hem uluslararası hem de ulusal alanyazında ve özellikle tıbbi sosyal hizmet alanında bilimsel bilgi ihtiyacının var olmasıdır.