• Sonuç bulunamadı

Araştırmada nitel araştırma desenlerinden anlatı araştırması deseni (Clandinin ve Connelly, 2000; Connelly ve Clandinin, 1990) kullanılmıştır. Nitel yaklaşımlarda, araştırmacılar katılımcıların yaşadıkları deneyimler hakkında açıklama yapmalarına fırsat verir ve toplumsal değişime yol açabilecek bulguları rapor ederler (Creswell, 2013; Hays ve Singh, 2011). Nitel araştırmalar genellikle insanların dünyayı nasıl anlamlandırdıkları ve olayları ne şekilde yaşadıkları ile ilgilenmektedir. Anlatı araştırması, nitel araştırma yöntemlerinin geniş yelpazesi içerisinde yer almaktadır. Anlatı araştırmasının kökleri; antropoloji, psikoterapi ve sosyoloji gibi diğer disiplinlerde bulunur. Anlatı kavramı yaşanan, deneyimlenen bir olay ya da olaylar dizisinin herhangi bir iletişim kanalı yoluyla başka kişi ya da kişilerle paylaşılması temeline dayanmaktadır (Ersoy ve Bozkurt, 2017). İnsanoğlu hikâyelerini anlatır ve dinler. İnsanları ve olayları anlatmak ve anlamak için anlatı kullanılır. Eğitim araştırmacıları, anlatıyı, çalıştıkları şeyin geçici niteliğini ve bağlamsal detayını kaybetmek istemedikleri için, veri temsili aracı olarak ve metodolojilerin geliştirilmesinde rehber olarak kullanmaya başlamışlardır (Fenstermacher, 1994). Anlatı araştırması, genellikle hikâye formunda sunulur ve birbirini izleyen bir kurguya ve sonuca sahip olan olaylar; dinleyiciler için anlamlı olacak bir şekilde seçilir, düzenlenir ve ilişkilendirilir (Riessman, 2005).

Anlatı araştırmaları, insanların bilinçli olarak anlatılan hikâyeleriyle çalışmayı içerir; bunların, insanların genellikle farkında olmadığı daha derin hikâyeler üzerinde durduğunu kabul eder (Bell, 2002). Anlatılar, katılımcıların deneyimlerini tüm karmaşıklığı ve zenginlikleri ile homojen olarak sunmalarına fırsat tanır. Anlatı araştırması etrafımızdaki dünya ve deneyimlerin nasıl algılandığını ve çevreyle nasıl iletişim kurulduğunu anlatan hikâyelerin; bunları bizzat deneyimleyen kişiden toplanması ve veri kaynağı olarak kullanılması ile gerçekleştirilir (Merriam, 2009). Czarniawska (2004), anlatı araştırmasını bir olay veya birbiri ile kronolojik ilişkisi

47

bulunan olaylar hakkında yazılı metinler ve konuşmaların analiz edildiği nitel araştırma deseninin özel bir biçimi olarak tanımlamaktadır. Anlatı, araştırmacıların insanların bilinçli olarak kendilerinin de bilmedikleri bilgilere sahip olmalarını sağlar. Bir yöntem olarak anlatı, kişilerin anlattıkları öykülerden ve yaşadıklarını ifade ettikleri deneyimlerinden başlamaktadır (Creswell, 2016). Anlatı araştırması araştırmacıların bilgiye doğrudan katılımcılar vasıtasıyla erişmelerini sağlar.

Anlatı araştırmaları edebiyat, tarih, antropoloji, sosyoloji gibi alanlarda kullanılmaktadır. Eğitim araştırmalarında anlatı kullanımının temel sebebi, insanların bireysel ve toplumsal olarak ömür boyu hayat süren, hikâyeler anlatan organizmalar olmasıdır. Dolayısıyla anlatı çalışması, insanların dünyayı nasıl deneyimlediğinin incelenmesidir (Connelly ve Clandinin, 1990). Anlatılar sözlü ya da yazılı olabileceği gibi, bazen görece rastlantısal bir biçimde, doğal akış içerisinde bir sohbette ya da bir mülakatta ortaya çıkabilir. Bu durumların her birisinde anlatı; bir arkadaş, doktor ya da aile üyeleri ile bir karşılaşma gibi belli bir olayı açıklar biçimde, kısa bir hikâye formunda; bir kişinin hayatının belli bir yönünü (iş, okul, evlilik vb.) daha detaylı bir biçimde anlattığı ya da kişinin tüm hayatını biyografik özellikleri ile anlattığı biçimlerde görülebilir (Chase, 2005). Anlatı araştırmalarında temel amaç, bireylerin dünyayı deneyimleme biçimlerini kendi ürettikleri hikâyeler aracılığıyla incelemektir (Saban ve Sarıçelik, 2018). Anlatı araştırması etrafımızdaki dünya ve deneyimlerin nasıl algılandığını ve çevreyle nasıl iletişim kurulduğunu anlatan hikâyelerin; bunları bizzat deneyimleyen kişiden toplanması ve veri kaynağı olarak kullanılması ile gerçekleştirilir (Merriam, 2009). Czarniawski (2004), anlatı araştırmasında, araştırmacıların veri olarak kullanacakları hikâyeleri toplarken üç farklı yöntem kullanabileceklerini belirtmiştir: İlk yöntemde, uzun bir zaman diliminde yapılan araştırmalarda, araştırmacı kendiliğinden gelişen hikâyeleri toplar; diğer yöntemde araştırmacı, araştırmaya katılan kişilere kritik bir durum ya da olay ile ilgili sınırları belli sorular sorarak ve hikâyeleri yönlendirici sorularla ortaya çıkarır; üçüncü yöntemde ise araştırmacının araştırmaya katılan kişilere sorularını sorması yoluyla, konu ile ilgili hikâyeler toplanmaktadır. Bu araştırmada araştırmacı katılımcıların öğrenme deneyimlerini önce kendilerinin anlatmasını istemiş, daha sonra ise öğrenme deneyimleri ile ilgili soru-cevap şeklinde yapılan bir görüşme ile hikâyenin ayrıntıları elde edilmiştir.

48

Özyönetimli öğrenme becerisine sahip olan bireylerin özelliklerine alan yazında yer verilmiştir. Özyönetimli öğrenme kavramı ve bu beceriye sahip olan bireylerin özellikleri ele alındığında bu araştırmanın nitel bir çalışma olmasına karar verilmiştir. Çünkü özyönetimli öğrenme becerileri kişiden kişiye fark gösterebilmektedir. Alan yazındaki araştırmalar da incelendiğinde bireyleri bir şeyleri kendi kendilerine öğrenmeye iten çok farklı motivasyon kaynakları olduğu görülmüştür. Bu çalışmanın temel amacı; özyönetimli öğrenme bilgi ve becerilerine sahip bireylerin özyönetimli öğrenme yaşantılarını incelemek olduğu için bireylerle derinlemesine görüşmeler yapmak gerektiği fikri ön plana çıkmıştır. Nitel araştırma desenleri incelendiğinde bu araştırmanın anlatı araştırması deseni ile yürütülmesinin uygun olacağı düşünülmüştür. Çünkü anlatı araştırmaları bir ya da daha fazla sayıda bireyin deneyimlerini araştırmayı, bu araştırmalar vasıtası ile veri toplamayı ve bu deneyimlerin anlamlarını kronolojik olarak sıralamayı içermektedir (Creswell, 2009). Anlatı araştırmasını ele alan bütün araştırmacılar kronolojik sıralama kavramına vurgu yapmaktadır. Anlatı araştırmaları insanların yaşadıkları olayların ardışık olarak düzenlenmesi, bu olaylar arası ilişkilerin kurulması ve böylece bu olayların belirli hedef kitle için anlamlandırılmasını sağlamaktadır (Elliott, 2005). Araştırmada katılımcılarla yapılan görüşmelerden elde edilen veriler bir kronolojik sıraya konmuş ve bu şekilde özyönetimli öğrenen bir bireyin söz konusu öğrenme birimiyle ilgili;

- Öğrenme ihtiyacını ne aşamada sezdiği, - Öğrenme hedeflerini nasıl tanımladığı,

- Öğrenme girişiminde bulunacak güdüyü ne aşamada hissettiği, - Hangi aşamalarda kaynak kişi ya da kitaplara başvurduğu, - Ne aşamada ve ne derecede başkalarının yardımına başvurduğu, - Hangi aşamada ne tür öğrenme stratejilerini ele aldığı,

- Öğrenme çıktılarını ne şekilde değerlendirdiği sorularının cevaplarının bu araştırma deseniyle nizami bir şekilde sıralanabileceği düşünülmüştür.

Çalışmada anlatı araştırması deseninin kullanılmasının bir diğer nedeni de özyönetimli öğrenme becerisine sahip bireylerin çoğu zaman bu beceriye sahip olduklarından veya ne seviyede bir özyönetimli öğrenen olduklarından haberdar olmamalarıdır. Çünkü anlatı araştırmaları, insanların bilinçli olarak anlatılan hikâyeleriyle çalışmayı içerir ve bunların, insanların genellikle farkında olmadığı daha

49

derin hikâyeler üzerinde durduğunu kabul eder (Bell, 2002). Belirli bir özyönetimli öğrenme hikâyesi deneyimleyen birey bunu görüşme yoluyla anlattığı zaman ne tür süreçleri geçirdiğine bir kez daha şahit olmaktadır. Özellikle görüşme anında yapılan soru cevap uygulaması sırasında birey aslında kendisinin de farkında olmadığı detayları veri olarak araştırmaya sunmaktadır. Anlatılardan elde edilen hikâyeler, okurların dünyadaki yerlerini bulmalarına, kendilerini ve başkalarını daha iyi anlamalarına ve herhangi bir eylem için bir sıçrama tahtası olarak hizmet edebilecek öğrenme olanaklarını ortaya koymalarına yardımcı olmaktadır. Anlatı araştırması, kültürel ve sosyal kalıpları kişisel deneyimler aracılığıyla ortaya çıkarmak için bir fırsat sağlar (Patton, 2002). Anlatı araştırmacıları kendilerini insan deneyimini önceden tanımlanmış değişkenlere ayırmaktan kasten uzak tutarlar. Araştırmacı, hipotezler oluşturmak yerine keşif için sorular ortaya koymaktadır.

Clandinin ve Connelly (2004), anlatı araştırmacılarına kavramsal bir çerçeve sağlamak için “üç boyutlu bir anlatı araştırma alanı” önermiştir. Bu üç boyut sosyal, zamansal ve bağlamsaldır. Sosyal boyut iç ve dış keşiflerden oluşur. Kişisel ve sosyal koşulların aynı anda işlenmesidir. Sosyal koşullar arasında öğrenme deneyimleri, ilişkilerin etkisi, çevre alanı ve bireyi etkilemeye yarayan diğer çevre faktörleri ve güçleri bulunmaktadır. Zamansal boyut, geçmişin, bugünün ve geleceğin ele alınıyor olmasıdır. Anlatı araştırmacıları; insanların, yerlerin, olayların, kurumların ve hatta somut şeylerin her zaman geçiş halinde olduklarının bilincindedirler (Clandinin ve Connelly, 2004; Clandinin, Pushor ve Orr, 2007). Söz konusu deneyimler veya olaylar şu anla sınırlı değildir; önceki olaylara ve deneyimlere dayanırlar. Gelecekteki olaylara ve deneyimlere de öncülük edeceklerdir. Üçüncü boyut bağlamdır. Anlatı araştırmacıları için bağlam önemlidir. Bu araştırmacılar, o yerin araştırma katılımcısının yanı sıra araştırılan deneyimler ve olayların üzerindeki etkisinin farkındadırlar.