• Sonuç bulunamadı

Araştırma Verilerinin Değerlendirilmesi 1. Demografik Veriler

Belgede II. CİLT / VOLUME II / TOM II (sayfa 88-98)

ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİ VE KÜRESELLEŞME

III. Araştırma Verilerinin Değerlendirilmesi 1. Demografik Veriler

Küreselleşme sürecinde farklı kültürlerden insanlarla iletişim kurabilmenin temel koşullarından biri, yabancı bir dil bilmektir. Katılımcılardan 197’si iyi derecede konuşabilecek kadar yabancı dil bildiklerini ifade etmişlerdir.

Bunlardan 13’ü iki dil bilmektedir. Dil bilenlerin örneklem içindeki oranı % 30’dur. Öğrencilerin bildikleri diller konusundaki dağılım şöyledir: İngilizce 175, Almanca 4, Fransızca 4, Arapça 6 ve diğer 8’dir. Elbette yabancı dil bilme oranının çeşitlenerek artması küreselleşme sürecinde Türkiye için bir gerekliliktir.

Genellikle bir insanın yaşadığı yerleşim biriminin kişilik gelişiminde ve yaşam görüşünün şekillenmesinde temel belirleyicilerden biri olduğu, örneğin İstanbul’da büyümüş bir öğrencinin yaşama bakışı ile Anadolu’nun ücra bir köyünde büyümüş kişinin kültürü ve yaşam görüşünün farklı olduğu kabul edilir bir gerçektir. Ancak üniversite öncesi yaşanılan yerleşim birimiyle ilgili veriler, katılımcıların küreselleşmeyle ilgili verdikleri yanıtlarda anlamlı bir farklılaşma olmadığını göstermiştir. Buna rağmen katılımcıların geldikleri sosyal çevrelerin şehir mi, köy mü olduğunu bilmek genel anlamda verileri değerlendirirken yol gösterici olabilecektir. Katılımcıların üniversite öncesi öğrenimlerini tamamladıkları yerleşim birimlerinin dağılımı Tablo 2’de verilmiştir.

5 Fen Fakültesi: 5388, Edebiyat Fakültesi: 3047.

Tablo 2: Üniversite Öncesi Öğrenim Görülen Yerleşim Birimleri

Yerleşim Birimi İlkokul Ortaokul Lise

F % f % f %

Büyükşehir 236 36.6 252 39.1 262 41.1

Şehir 168 26.0 173 26.8 188 29.1

İlçe 165 25.6 178 27.6 174 27.0

Kasaba 26 4.0 21 3.3 9 1.4

Köy 42 6.5 - 2 0.3

Diğer 1 0.2 1 0.2 2 0.3

Yanıtsız 6 0.9 9 1.4 8 1.2

Toplam 645 100 645 100 645 100

Ebeveynlerin öğrenim düzeylerinin öğrencilerin dünya görüşlerinin şekillenmesinde belirleyici bir faktör olduğu dikkate alınırsa, bu konudaki bilgiler sonuçların yorumlanmasında destekleyici olacaktır. Bu konuyla ilgili veriler Tablo 3’te sunulmuştur. Katılımcıların annelerinin öğrenim düzeyleri babalarının öğretim düzeylerinden daha düşüktür.okuryazar olmayan annelerin oranı (% 7.9) okur-yazar olmayan babaların oranından (% 1.6) yaklaşık beş kat fazladır. Anneler en çok ilkokul mezunu düzeyinde (% 35.2), babalar ise en çok lise mezunu düzeyinde (% 27.9) yer almaktadır. Lise mezunu annelerin oranı (% 24.7), neredeyse üniversite mezunu babaların oranına (27.8) eşittir.

Üniversite mezunu babaların oranı (% 24.8), üniversite mezunu annelerin oranından (% 12.4) yüzde yüz daha yüksektir.

Tablo 3: Anne ve Babaların Öğrenim Düzeyleri

Öğrenim düzeyi Anne Baba

f % f %

Okuryazar değil 51 7.9 10 1. 6

Okuryazar 26 4.0 15 2.3

İlkokul mezunu 227 35.2 150 23.3

Ortaokul mezunu 84 13.0 110 17.1

Lise mezunu 159 24.7 180 27.9

Üniversite mezunu 80 12.4 160 24.8

Lisansüstü 10 1.6 8 1.2

Yanıtsız 8 1.2 12 1.9

Toplam 645 100 645 100

Ebeveynlerinin mesleklerine6 baktığımızda annelerin % 65.9’u ev kadınıdır.

Ev kadınlığı dışında çalışan annelerin en fazla yer aldığı meslek (% 6.8) öğretmenlik, çalışan babaların en çok yer aldığı meslek grubu esnaflık ve serbest meslektir (% 18.7). Anne ve babaların mesleklere göre dağılımı Tablo 4’te sunulmuştur.

6 Bu soru “anne ve babanızın mesleğini açık olarak belirtiniz, öğretmen, polis, hemşire vs.”

şeklinde yapılandırılmış, meslekler alınan yanıtlara göre sınıflandırılmıştır.

Tablo 4: Anne ve Babaların Mesleklere Göre Dağılımı6

Anne Baba

Meslek F % f %

Ev hanımı 425 65,9 ****** ******

İşçi 16 2,5 78 12.1

Memur 17 2,6 52 8.1

Öğretmen 44 6,8 44 6.8

Doktor 4 0,6 13 2.0

Hemşire 21 3,3 - -

Polis 3 0,5 11 1.7

Mühendis 6 0,9 25 3. 9

Esnaf, serbest meslek 14 2.2 120 18.7

Bankacı 5 0,8 6 0.9

Akademisyen 1 0,2 1 0.2

Subay - - 11 1.7

Avukat - - 5 0.8

Eczacı - - 3 0.5

Yönetici 2 0,3 18 1.2

Tekniksiyen 2 0,3 8 1.2

Müteahhit - - 6 0.9

Çiftçi 1 0,2 45 7.0

Şoför - - 16 2.5

Emekli 46 7,1 141 21.9

İşsiz - - 3 0.5

Diğer 1 0,2 1 0.2

Yanıtsız 37 5,7 38 5.9

Toplam 645 100,0 645 100

Katılımcıların 136’sı (% 21) ailelerin üniversite öncesi dönemde bir yerden başka yere göçtüğünü bildirmiştir. Ancak bunların yalnızca 85’i göç yıllarına ait bilgi vermişlerdir. Bu bilgiler doğrultusunda göçlerin yıllara göre dağılımı Tablo 5’te görülmektedir. Göçlerin 1990’lı yıllarda artış göstermesi küreselleşmenin başladığı yıllara gelmesi açısından ilginç görünmektedir. En fazla göç 1989 yılında görülmüştür

Tablo 5: Ailelerin Göç Yılları

Göç Yılı f

1980-1984 4

1985-1989 13

1990-1994 22

1995-1999 24

2000-2004 21

2005+ 4

Toplam 85

Göçten önceki ve sonraki yerleşim birimlerinin dağılımına baktığımızda (Tablo 6) özellikle köylerden büyük şehirlere doğru bir göç hareketinin olduğu açıkça görülmektedir. Büyükşehirlere göçlerin yüzde yüzlük bir artış

göstermesi, eğitimde fırsat eşitliği açısından dikkate alınması gereken bir veri olarak değerlendirilmelidir.

Tablo 6: Göçten Önceki ve Sonraki Yerleşim Birimleri

Yerleşim Birimi Göçten Önce Göçten Sonra

f % f %

Büyükşehir 34 0.25 70 0.51

Şehir 37 0.27 36 0.26

İlçe 39 0.28 25 0.19

Kasaba 4 0.03 3 0.02

Köy 22 0.16 1 0.01

Diğer 1 0.01

Yanıtsız 1 0.01

Toplam 136 100 136 100

Örneklemde yer alan katılımcıların aileleri genellikle normal düzeyde gelire sahiptirler. Katılımcıların % 59,8’i ailelerinin gelir düzeyini normal olarak nitelendirmiştir. Örneklemde yer alan öğrencilerin büyük bir bölümü normal ve iyi düzeyde gelire sahip ailelerden gelmektedirler. Ailelerin gelir düzeyine dair bilgiler Tablo 7’de sunulmuştur.

Tablo 7: Ailelerin Gelir Düzeyleri

Gelir düzeyi f %

Çok kötü 10 1,6

Kötü 56 8,7

Normal 386 59,8

İyi 165 25,6

Çok iyi 23 3,6

Yanıtsız 5 0,8

Toplam 645 100

Günümüzde bilgisayar ve internet en önemli iletişim ve bilgi erişim kaynağı olmuştur. İnternet toplumların değişim ve gelişim süreçlerini belirleyen en önemli ölçütlerden biridir. İnternetten yararlanmak aslında ister istemez küreselleşme sürecine dâhil olmayı temsil eder. Katılımcıların 572’si (% 86) internetten yararlandığını bildirmiştir. Katılımcıların internetten yararlanma süreleri Tablo 8’de izlenebilmektedir.

Tablo 8: İnternet Yararlanma Süreleri

Süre F %

Bir saatten az 55 8.5

Bir saat 147 22.8

İki saat 151 23.4

Üç saat 77 11.9

Dört saat 53 8.2

Beş saat ve üzeri 55 8.5

Hiç 7 1.1

Gerektikçe 27 4.2

Yanıtsız 73 11.3

Toplam 645 100.0

Öğrencilerin internetten yararlanma gerekçelerinin birinci sırasında; bilim, araştırma ve ödev gibi konular yer almaktadır. Bu durum, küreselleşmenin nimetlerinden olan internetin eğitim sürecindeki yararına işaret etmesi açısından anlamlı kabul edilmelidir. Ancak bu ilginin yeterli olduğu söylenemez.

Katılımcıların internetten yararlanma gerekçelerinden ikincisi sohbet (bu konuyu ifade için genellikle Mesenger, MSN gibi ifadeler kullanılmıştır), üçüncü ise haber ya da haber programlarıdır. Bu konuyla ilgili veriler Tablo 9’da sunulmuştur.

Tablo 9: İnternette Yararlanılan Konular7

Konular f

Bilim, Araştırma, Ödev 331

Sohbet 173

Haber 132

Müzik 22

Magazin 7

Sinema 3

Genel Kültür 37

Oyun 49

Hepsi 50

2. Küreselleşmeyle İlgili Verilerin Analizi

Küreselleşme; dünya toplumlarının bütünleşmesi, insan hakları, doğa, barış vs. pek çok kavram etrafında tartışılan bir konu olduğundan, ankette bu konularla ilgili olumlu ve olumsuz çeşitli ifadelere yer verilerek öğrencilerin küreselleşme hakkındaki görüşleri belirlenmeye çalışıldı. Elde edilen veriler genel olarak değerlendirildiğinde Türkiye üniversite gençliğinin küreselleşme hakkında olumsuz görüşlere sahip olduğu açıkça görülmektedir (Tablo 10).

Aynı zamanda bu değerlendirmeler üniversite gençliğinin çok nesnel ve gerçekçi bir yaklaşım içinde olduğuna işaret etmektedir. Çünkü küreselleşme hakkında ortaya konan ifadelere katılıp katılmama bakımından çıkan oranlar anlamlı bir şekilde farklılaşmaktadır. Örneğin “Küreselleşme sürecinde, güçlü ve zengin ülkeler az gelişmiş ülkeleri sömürmektedirler.” ifadesine katılımcıların % 92.2’si katılıyorum derken “Küreselleşme gelişmekte olan ülkelerin refaha ulaşmaları için iyi bir fırsattır.” İfadesine katılanların oranı

% 53.3’tür.

Bu verilerden çıkan bir başka ilginç sonuç, küreselleşmeyi Hristiyanlık-Müslümanlık mücadelesi şeklinde algılamanın nispeten zayıf olmasıdır. Bu çok önemlidir, çünkü Huntington’un (2004) “medeniyetler çatışması” tezini yanlışlayan bir veridir. Üniversite gençliğinin küreselleşme hakkındaki değerlendirmeleri dikkate alındığında küreselleşmenin beraberinde getirdiği sonuçların ya da sorunların öncelikleri bakımından bir sıralamaya tabi tutulduğu görülmektedir. Bu durum üniversite gençliğinin küreselleşmeyi çok boyutlu ve

7 Birden fazla seçenek işaretlendiğinden sayılar, toplamı örneklemden fazladır.

basit değerlendirmelerin ya da önyargıların ötesinde bir değerlendirmeye tabi tuttuğunun bir göstergesidir. İlginç sonuçlardan biri de küreselleşmenin yerel kültürleri yok ettiği yönündeki yargının yüksek bir oranda benimsenmesine (81.2) karşın, küreselleşmenin yaşam tarzlarına çeşitlilik getirdiği yönündeki ifadenin daha düşük bir oranda (% 49.9) benimsenmiş olmasıdır. Küreselleşme hakkında açığa çıkan kaygılardan ilk beşinin sıralaması şöyledir:

1. Güçlü ve zengin ülkelerin, az gelişmiş ülkeleri sömürmesi, 2. Yerel kültürlerin gittikçe yok olması,

3. Paranın sosyal ilişkilerde aşırı derecede öne çıkması, 4. Doğanın tahrip edilmesi ve

5. toplumlardaki ekonomik ve toplumsal eşitsizliklerin gittikçe artması.

Tablo 10: Küreselleşme Hakkında Değerlendirmeler*

Katılıyorum Fikrim Yok Katılmıyorum Yanıtsız F % f % f % f %

* İfadelerin anket kâğıdındaki sıralamaları buradakinden farklıdır. Tablo 10’daki her bir madde, aldıkları değerlere göre büyükten küçüğe doğru sıralanmıştır.

Küreselleşme toplumların önümüzdeki 25-30 yıllık dönem için bu ifadelere katılıp katılmadıkları soruldu (Tablo 11). Veriler değerlendirildikten sonra, en yüksek yüzdeden aşağı doğru sıralanarak katılımcıların belli konulardaki düşünceleri yansıtılmaya çalışıldı.

Buna göre katılımcılar, Türkiye’nin gelecek 25-30 yılı için karamsar bir düşünceye sahiptirler. Türkiye’yi ilgilendiren çeşitli konularda katılımcıların

* İfadelerin anket kâğıdındaki sıralamaları buradakinden farklıdır.

değerlendirmeleri dikkate alındığında, kaygı duyulan maddelerden ilk beşi şöyledir:

1. Katılımcıların % 74.7’si Türkiye’de suç oranlarının azalacağını düşünmemektedir.

2. İşsizlik (69.5), 3. Çevre kirliliği (67.1),

4. Ekonomik ve toplumsal eşitsizlikler (66.4), 5. Millî ve manevi değerlerin zayıflaması.8

Bu veriler üniversite gençliğinin spekülatif siyasal gündemden ve tartışmalardan daha farklı bir gündeme sahip olduğunu göstermektedir.

Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki ağır terör soruna rağmen etnik ayrılıkçı kimlik tartışmalarına karşı dirençli bir duruş içinde olduğu görülmektedir. Araştırma verilerine göre, üniversite gençliği, siyasal gündemde öne çıkarılan (şeriatçı-laik tartışmaları, etnik ayrımcılık gibi) konuların değil, gerçek sosyal yaşamda kendilerine daha iyi yaşam koşulları sağlamada sorun oluşturan konulara odaklanılmasını istemektedir. (bkz. Tablo 11)

Tablo 11: Küreselleşmenin Türkiye’ye Etkileri

Küreselleşmenin Türkiye’ye Etkileri

Katılıyorum Fikrim Yok Katılmıyorum Yanıtsız

f % f % f % f %

8 Bu maddede siyasal görüşlerinin şekillenmesinde referans aldıkları kavramı, sosyalist olarak belirtenler ve milliyetçilik olarak belirtenler katılıyorum seçeneğini işaretleme noktasında buluşmuşlardır. Ancak burada birinciler “katılmak” kendi istekleri bir yönelimi ifade ederken ikinci gruptakiler kendi istemedikleri bir durumun kaçınılmaz bir şekilde gerçekleşeceğini dile getirmektedirler.

olmaktan kurtulacaktır.

4. Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri Hakkındaki Verilerin Analizi

Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerde Ankara Anlaşması, Katma Protokol ve 6 Mart 1995 tarihli Ortaklık Konseyi Kararı önemli dönemeç noktalarını belirleyen hukuki metinlerdendir. Süreç, Ankara Anlaşması’nın 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanarak 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmesiyle başlamıştır. Ancak Türkiye’nin AB’ye katılma girişimi sonrasında sürece dâhil olmuş 21 ülke, üyelik sürecini tamamlamış veya üyelik sürecini garanti altına almış olmasına rağmen Türkiye’nin üyelik süreci hâlâ tartışmalıdır. Avrupa’da Türkiye’nin AB’ye üyeliğine ciddi itirazlar vardır. Temel itirazlar Türkiye’nin büyük bir nüfusa sahip olması, kültür ve din farklılığı, Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları konusunda Avrupa standartlarının gerisinde kalması, Türkiye’nin AB bütçesinden alacağı yüklü para miktarı noktalarında toplanmaktadır (Bilici, 2004: 24, 81, 240). Türkiye’nin AB’ye üyeliğine itirazlar yalnız Avrupalılardan gelmemektedir. Türkiye’den de farklı gerekçeler ve farklı kitlelerden olsa bile Türkiye’nin AB’ye üyeliğine itirazlar vardır. Bu itirazların temel gerekçeleri genel olarak şöyledir;

1. Millî kimliğin zarar görmesi,

2. AB’nin sömürgeci bir zihniyete sahip olması ve

3. AB’nin Türkiye’yi bölmek istediğine dair şüpheler (Tablo 12).

Tablo 12: Türkiye ve Avrupa Birliği İlişkileri Hakkındaki Görüşler

Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri Katılıyorum Fikrim Yok Katılmıyorum Yanıtsız

f % f % f % f %

olarak bünyesine almak istemiyor, çeşitli konularda tavizler elde etmek için oyalama politikası izliyor.

Türkiye, AB yerine Rusya ve/veya Çin ile ilişkilerini geliştirmelidir.

236 36.6 208 32.2 196 30.4 5 0.8 Türkiye AB yerine İslâm ülkeleriyle

ilişkilerini geliştirmelidir.

212 32. 9 166 25. 7 261 40.5 6 0.9 AB’nin amacı Türkiye’yi bölmektir. 385 59. 7 102 15. 8 150 23. 3 8 1.2 Türkiye hiçbir şekilde AB’ne

girmemelidir.

316 49 85 13.2 235 36. 4 9 1. 4

Türkiye-AB ilişkileri konusunda elde ettiğimiz bazı veriler şöyledir.

Katılımcıların % 76, 3’ü AB’nin üzerine düşen sorumluluklarını yerine getirdiği düşüncesine katılmamakta, % 83,7’si AB’nin bu Türkiye’den tavizler elde etmek için kullandığını düşünmektedir. Katılımcıların % 36,6’sı Rusya ve/veya Çin’i, % 32, 9’u İslâm ülkeleriyle ilişkileri AB’ye alternatif olarak görmektedir.

Avrupa Birliği ile ilişkilerde son yıllarda ortaya çıkan bir görüş de AB’nin Türkiye’yi bölme amacı taşıdığı yönündedir. Katılımcıların % 59,7’si bu görüşe katıldığını ifade etmiştir. Üzerinde dikkatle durulması gereken bir veri de katılımcılardan % 49’unun Türkiye’nin hiçbir şekilde AB’ye girmemesi gerektiği düşüncesine sahip olmasıdır.

5. Siyasi Görüşlerde Referans Alınan Kavramlarla İlgili Verilerin Analizi

Katılımcıların siyasal eğilimleri diğer konularda olduğu gibi küreselleşme ile ilgili görüşlerinin şekillenmesinde etkili olmalıdır. Katılımcılara siyasi görüşlerini sormak yerine siyasi görüşlerinin şekillenmesinde referans aldıkları kavramların ne olduğunu sormanın yöntem açısından daha doğru olduğu düşünüldü. Bu soruya sadece 26 öğrenci yanıt vermemiştir. Öğrencilerin siyasi görüşlerine yönelik soruyu yanıtlamaktan kaçınmamaları, üniversite gençliğinin açık görüşlülük ve demokratiklik adına önemli bir göstergedir. 9 Katılımcılardan 328’i (% 51) belirtilen kavramlardan sadece birini işaretlemiştir. Bu durum Türkiye’de üniversite gençliğinin siyasal konularda daha esnek ve çok yönlü bir düşünsel yönelim içinde olduğunu göstermesi açısından olumlu değerlendirilebilir. Katılımcıların siyasal alanda referans aldıkları kavramlar bakımından dağılımı Tablo 13’te izlenebilir. İki kavramı referans alan öğrencilerin değerlendirmeleri dikkate alındığında da ilginç veriler söz konusudur. Sosyal demokrasi ve milliyetçiliği belirtenler 56, sosyalizm ve sosyal demokrasiyi belirtenler 45, milliyetçilik ve İslam’ı belirtenler 36, sosyalizm, sosyal demokrasi ve milliyetçiliği referans olarak belirtenler 23’tür.

Katılımcıların 198’i iki kavramı, 69’u üç kavramı, 6’sı dört kavramı ve 5’i beş kavramı referans aldıklarını belirtmiştir. Referans alınan kavramlardaki sayılar

9 12 Eylül 1980 öncesi siyasi kamplaşma ortamında insanların okudukları gazeteye göre etiketlendiği atmosfere göre bugün gelinen nokta, siyasi görüş ifade edebilme özgürlüğü açısından oldukça büyük bir ilerleme olarak kabul edilebilir.

dikkate alındığında gerek tek değişkenli sütunda gerek bileşenli sütunda sıralamanın:

1. Sosyal demokrasi, 2. Milliyetçilik, 3. Sosyalizm şeklinde olduğu görülür.

Fakat tek değişkenli ve bileşenli sıralamalarda kavramların aldıkları sayısal değerler arasındaki farklar paralellik göstermemektedir. Örneğin, tek değişkenli sütunda sosyal demokrasi ve milliyetçilik arasındaki fark 34 iken bileşenli sütunda bu fark sadece 4’tür. Referans alınan kavramların sıralaması değişmemekle birlikte, sıralama doğuran farkların değişkenliği üzerinde durulması gereken bir konudur. Aynı kavramın tek değişkenli10 ve bileşenli11 değerleri arasındaki farkın toplam içindeki yüzdeleri12 belirlendikten sonra elde ettiğimiz oranlar, bu kavramları referans alanların başka kavramlarla buluşabilme esnekliğinin göstergesi olarak alınabilir. Bu şekilde bir değerlendirmede birinci sırada İslam’ı, ikinci derecede liberalizmi referans alan katılımcıların daha esnek bir siyasi yönelime sahip oldukları söylenebilir.

Bu konuda üniversite gençliğinin ne kadar nesnel değerlendirme gücüne sahip olduğunu göstermesi için “Küreselleşme sürecinde, güçlü ve zengin ülkeler az gelişmiş ülkeleri sömürmektedirler.” maddesine siyasi görüşte referans alınan kavramlarda tek değişkeni ifade edenlerin değerlendirmelerine baktığımızda sosyalizmi işaretleyenlerin (52) % 92.1’i, sosyal demokrasiyi işaretleyenlerin (105) % 89.7’si, milliyetçiliği işaretleyenlerin (70) % 84.3’ü, İslâm’ı işaretleyenlerin (17) % 94.4’ü katılıyorum seçeneğinde buluşmuşlardır.

Tablo 13: Siyasal Görüşlerin Şekillenmesinde Referans Alınan Kavramlar

Tek Değişken Bileşenli Toplam Farkların toplam içindeki yüzdesi

Sosyalizm 63 123 186 32

Sosyal demokrasi 117 194 311 24

Milliyetçilik 83 190 273 39

İslâm 18 90 108 66

Liberalizm 26 53 79 58

Diğer 21 25 46 -

Yanıtsız 26 - - -

Toplam 354 ***** ***** *****

Belgede II. CİLT / VOLUME II / TOM II (sayfa 88-98)