• Sonuç bulunamadı

Araştırma Sahasıve Yakın Çevresinin Glasial (Buzul) Jeomorfoloj

110

Tablo 21: Karanfil Dağının Kozmojenik 36cl Yüzey Yaş Tayini Tarihlendirmesi Sonuçları (Köse vd., 2019b)

Karanfil dağında PISM (Parallel Ice Sheet Model) açık kaynak kodlu bir model kullanılarak araştırmacılar tarafından Karanfil dağının geçmiş iklim koşullarına ait buzul koşullarını anlamak amacıyla Karanfil dağının paleobuz kalınlığı tespit edilmiştir. Karanfil dağının PISM modeli eşliğindeki simülasyonu Şekil 34’de yer almaktadır.

111

Şekil 34: Karanfil Dağının PISM Modelinde Paleobuz Kalınlığı Simülasyonu (Köse vd., 2019b)

Karanfil dağındaki paleobuzul alanının simülasyonu, son buzul maksimumu sırasında şimdiye kadar 9º C’ye kadar bastırılmış durumunun tespiti Şekil 41’de yer almaktadır. Şekil 40’da yer alan Karanfil dağının paleobuzul alanlarının son buzul maksimumda 9º C’ye kadar bastırılmış son durumu sonucunda M1- M2-M3-M4 paleobuzul alanları belirlenmiştir.

112

Şekil 35: Karanfil Dağındaki Paleobuzul Alanının Simülasyonu, Son Buzul Maksimumu Sırasında Şimdiye Kadar 9º C’ye Kadar Bastırılmış Durumu(Köse vd.,

113

4.5 BEŞİNCİ ALT PROBLEME İLİŞKİN BULGULAR

Araştırma Sahası ve Yakın Çevresinin Erozyon – Bitki Örtüsü Arasındaki İlişki Nasıldır?

Erozyon, dar anlamda toprak örtüsünün dış süreçlerin etkisiyle aşınıp taşınması olayıdır. Erozyonun gelişiminde pek çok sayıda faktörün etkisi vardır. Jeolojik ve jeomorfolojik özellikler, bitki örtüsü, toprak, iklim ve beşerî faaliyetler erozyon üzerinde etkin rol oynayan temel unsurlardandır. İnsanoğlunun yeryüzünü yanlış kullanması yani yanlış arazi kullanımları, erozyonu hızlandıran etkenlerin en önemlilerindendir.

Erozyon haritası için farklı bir yöntem olarak bölgenin Raster verileri sınıflandırılıp bant zenginleştirme işlemi yapılmıştır. Kullanılan bantlar pankromatik ve multispektral uydu bantlarından oluşmaktadır. Haritanın türetimi için 12,5 m yüksek çözünürlüklü ASTER Global DEM verileri kullanılarak araştırma sahasının topografik şekilleri de ortaya konulmaya çalışılmıştır.Daha sonra rüzgâr, akarsu, toprak, arazi kullanımı vb. analizleri yapılıp çakıştırma işlemine tabi tutulmuştur. Ardından her erozyon tipi belirlenip haritalandırılmıştır. Belirlenen erozyon tipleri modelbioderler aracılığı ile işlenmiştir. Haritanın oluşturulma sürecindeaçık kaynak kodlu bir yazılım olanSAGA GIS (System for Automated Geo-Scientific İnformation System) otomatik jeobilimsel analizleri sisteminden de yararlanılmıştır.

SAGA GIS aracılığıyla dijital arazi modeli (DTM) ve jeomorfik sistemlerden kaynaklı sorunlar, gelişimler başarılı bir şekilde yapılan araştırmalarda ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Esasen SARA, SADO ve DiGEM’ler günümüzde kullanılmaktadır. SAGA filtreleme ve doldurma prosedürleri ile eğim, eğrilik gibi basit birinci ve ikinci dereceden arazi türevlerinin üretilmesine ve daha karmaşık, işlem odaklı arazi parametrelerine kadar kapsamlı bir araç seti sağlamıştır. Örneğin; kanal ağı üzeri yükseklikler, bağıl eğim konumu, jeomorfik ve hidrografik analizler uygulanabilmektedir (Wilson ve Gallant, 2000; Conrad vd. 2015).

Son zamanlarda SAGA GIS otomatik jeobilimsel analizleri kullanılarak potansiyel erozyon tahmini, toprak erozyonu, havza sediment taşınımı, gully erozyonu ve

114

duyarlılığı, erozyon duyarlılığı, rüzgar erozyonu tahmini ve gelişimleri başarılı modellemeler aracılığıyla ortaya koyulmuştur (Sidorchuk, 2020; Ravazi – Temreh,vd., 2020; Maxwell A vd., 2020; Rodrigo -Comino vd., 2020; Maerker vd., 2020; DuPlessis vd.,, 2020; Jarrah vd., 2020; Javidan vd., 2020; Wuepper vd., 2020; Fathololoumi vd., 2020; Conoscenti vd., 2020; Gebru vd., 2020).

Yamaçlardaki toprak örtüsünün aşınması ve taşınması süreçleriyle yamaç duıraylılığının bozulmasında önemli rol oynayan erozyon olgusunda klimatik, litolojik, jeolojik, jeomorfolojik, vejetasyon örtüsü, pedojenez, pedojenetik süreçler ve Antropojenik gibi birden fazla nedeni sıralayabiliriz. Araştırma sahasında etkin rol oynayan erozyon olgusu yapısının gelişimini, bitki örtüsü üzerindeki etkisini tespit etmek amacıyla araştırma sahasının erozyon duyarlılık haritasına ihtiyaç duyulmuştur (Harita 19).

Araştırma sahasının kuzey, kuzeydoğu, güneybatısı, güneydoğu kesimleri erozyona karşı yüksek duyarlı – duyarlıdır. Genel bir çerçevede topografya ve yüzey ilişkileri, yamaç karakteristikleri, kayaç ve toprak tipleri, diğer faktörler (vejetasyon tipi, yüzeysel akışlar vs.) sahada erozyon olgusunun gelişimini önemli ölçüde etkilemektedir. Yamaç karakteristiklerini göz önüne aldığımızda eğim, yamaç uzunluğu, relief gibi jeomorfolojik süreçler erozyonun sahadaki duyarlılığını şekillendirmektedir. Özellikle de sahada görülen dik yamaçlar akış hızının göreli yüksek fakat infiltrasyonun az olduğu yerlerdir.Öte yandan uzun yamaçlar akış miktarını arttırma, sahada erozyonu hızlandırma eğilimindedir.

Araştırma sahası ve yakın çevresinin erozyona karşı yüksek duyarlı, duyarlı, az duyarlı ve düşük duyarlı olması bu eğilim ile açıklanabilir. Bunun yanında sahada yamacın düz olduğu kimi sahalarda erozyonun dağılımı oldukça karmaşıktır. Konkav yamaçların yukarı kesimlerinde erozyona yüksek duyarlılık vardır. Konkav yamaçların aşağı kesimi erozyona karşı nispeten düşük duyarlı olmaktadır. Erozyonun etkisi sahada yamacın az konveks olduğu tepeler veya aşağı kesimlerinde belirgin olarak göze çarpar. Yamaçlarda görülen yüzey pürüzlülüğünün yamacın belli kesimlerinde erodibiliteyi artırmaktadır. Bu yüzden saha tetkiklerinde yamaç eğilimleri yerinde gözlemler ile incelenmiş, tespit edilmeye çalışılmıştır.

115

Araştırma sahasının güneybatıve yakın çevresinde tek tepelik alanlarda erozyonla mücadele kapsamında Toros sediri (Cedrus libaniA. Rich.), Karaçam (Pinus nigra) gibi orman ağaçlarının silvikültürel çalışma kapsamında dikildiği tarafımızca gözlemlenmeye çalışılmıştır. Toros sediri (Cedrus libani A. Rich.), Kızılçam (Pinus

brutia), Karaçam (Pinus nigra) gibi ağaçlar ülkemizde silvikültür yapılan türlerin

başında gelmektedir (Boydak, 1986). Toros sediri doğal yayılış ve ekolojisi bakımından Lübnan ve Suriye’deki bazı kalıntılar dışında (Faddy, 1990), Anadolu’da ve Toros dağlarında yayılım gösterir (Sevim 1952; Sevim 1955; Evcimen 1963; Saatçioğlu, 1976; Boydak 1986; Boydak, 1996; Boydak ve Çalıkoğlu, 2008).

Toros sediri tortul, metamorfik ve volkanik ana kayalar üzerinde yetişebilmektedir (Sevim 1955; Atalay 1987; Günay 1990). Yayılışının büyük çoğunluğunda jeolojik temel kalker formasyonlarından meydana gelir (Atalay, 1988). Toros karst kuşağı Türkiye’nin en önemli karst rejyonlarındandır (Eroskay, 1982). Kalker ana kayaçlar üzerinde genellikle rendzina (Çepel, 1966), terra fusca (Çepel, 1966), terra – rosa (Çepel, 1966; Günay, 1990; Yeşilkaya 1994) gibi toprak tipleri yer alır. Foto 15’de yer alan Toros sediri (Cedrus libani A. Rich.) ve Karaçam (Pinus nigra) silvikültür ve ağaçlandırma sahasındaki toprak tipi Oakes (1958) sınıflamasına göre 24 F dağlık satıh toprağı kategorisinde olup kalker ana kayacından teşekküldür.

Bunun yanında Toros sediri (Cedrus libani A. Rich.) plastisitesi yüksek bir türdür ağaçlandırmada. Ağaçlandırmada yöreye uygun en iyi biyolojik ve ekonomik uyumu yansıtacak orijinlerin seçimi son derece önem arz eder. Toros sedirinin genel silvikültürel özelliklerine bakacak olduğumuzda genelde dolgun gövdeli, kalın dallı ve uzun ömürlü (1000 yılın üzerinde yaşayan), anıt ağaç ve ormanları da bulunan görkemli görünüme sahip bir türdür (Evcimen, 1963; Akkayan, 1969; Kantarcı, 1984; Asan ve Pelivan, 1985; Asan, 1987; Boydak, 1988; Boydak, 1996;Şirin, 1994; Boydak ve Çalıkoğlu, 2008). Fakat, birçok yayılış yöresinde ince dallanma yapan, oldukça konik ve dolgun gövdeli, 80-120 yaşlarında sedir ormanları da bulunmaktadır (Boydak, 1986; Boydak, 1966).

Sedir ışık isteği yüksek olan bir türdür (Boydak, 1996). Ancak gençlikte (Saatçioğlu 1976; Odabaşı vd. 2004), ince ağaçlık devresinde (Boydak, 1986) muayyen düzeyde

116

gölgeye dayanmaktadır. Kalıpsız ve Eler (1984), sedirin 30-70 yaşına kadar baskıya dayandığına vurgu yapmaktadır. Kısaca belirtirsek heliofit (ışık sever) bir ağaç olan Toros sediri (Cedrus libani A. Rich.), gençlik, sıklık, sırıklık ve ince ağaçlık devresinde semi – heliofit (yarı ışık sever) niteliğindedir (Boydak, 1986; Boydak, 1996; Boydak ve Çalıkoğlu, 2008). Sedir kazık kök sistemine sahiptir. Fidanları ilk vejetasyon döneminde köklerini hızla derine uzatmakta, sak gelişmesi ise transpirasyonu minimumda tutacak şekilde yavaşlamaktadır (Boydak, 1986).

Toros sediri (Cedrus libani A. Rich.)’nin orman dinamiği ve doğal gençleştirilmesine bakacak olduğumuzda daha çok karstik alanlardaki saf meşçerelerine yoğunlaştığını görmekteyiz. Türün doğal yolla gençleştirilmesinde “Büyük Alan Siper Yöntemi (BSY) (Saatçioğlu, 1979; Atay, 1982; Boydak, 1986; Boydak, 1996) veya “Etek Şeridi Tıraşlama Yöntemi (EŞTY) (Pamay, 1966) ağırlık veren görüşlerde bulunmaktadır.

Karaçam (Pinus nigra) ise ülkemizde ağaçlandırma çalışmalarında sıklıkla kullanılmaktadır. Türün en iyi gelişim göstereceği yerlerin tespiti edilerek bu yerlerde ağaçlandırma çalışmaları yapılmalıdır. Türün ayrıca bu alanlarda verimliliğinin modellenmesi ile ağaçlandırma çalışmalarında Karaçam (Pinus nigra) için öncelikli alanların tespit edilmesi mümkündür (Özkan ve Gülsoy, 2009). Bu alanların tespitinde topografya ve yüzey ilişkileri, yamaç morfolojileri, vadi tabanı, alt -orta- üst ve sert yamaçlar, arazi yüzey şekli (çapır ve düz), arazi yüzey formu (dış bükey, iç bükey, lineer, on dineli olup/olmaması), bonitet endeksi (normal kapalılıkta, normal silvikültür muamele görmüş, belirli yaş sınırındaki bir Meşcere nin belirli bir ağaç türü için gelişim derecesi), bonitet sınıfı (I- II- III- IV- V) düzeyi, örnek alanın çevresel özellikleri vb. parametreleri de göz önünde bulundurulması verimlilik ve ağaçlandırmaya katkı sağlayabilir.

Fakat bu öncelikli alanlarda ağaçlandırma yaparken ağaçlandırma alanının ekoloji, ekotip özellikleri yanında mevcut doğal vejetasyonu ve tipi de göz önünde bulundurulmalıdır. Aksi takdirde gelişigüzel yapılan ağaçlandırma, silvikültür uygulaması, teknikleri araştırma sahasında da görüldüğü üzere diğer doğal türlere baskı yaparak söz konusu doğal vejetasyonun ekolojik istek ve coğrafi ortam

117

koşullarını, fitososyolojik ilişkilerini sekteye uğratarak ana vejetasyonu ileride yok edecektir. Bu yüzden erozyon duyarlılığının yüksek olduğu sahalarda silvikültür, ağaçlandırma çalışmaları tercih edilirken bir bütün içinde detaylı bir şekilde hem türün morfolojik, fizyolojik, sosyolojik ilişkileri yanında türün verimlilik potansiyeli, ekolojik istek özellikleri ve coğrafi ortam özellikleri de denetimli olarak mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.

Foto 21:Aşcıbekirli Köyünün GB ve Yakın Çevresinde Tek Tepelik Alanlarda Erozyonla Mücadele ve Silvikültür Kapsamında Dikilen Toros sediri (Cedrus libani

A. Rich.), Karaçam (Pinus nigra) Türleri Ağırlıklı Yapılan Ağaçlandırmalar Bitki örtüsünün yetişmesine uygun olmayan bölümlerde çok sayıda çıplak kayalıklar bulunmaktadır. Bu çıplak kayalıklar aynı zamanda dik ve keskin bir konumdadır. Çıplak kayalıkların yoğun olduğu yamaçlarda bitki örtüsü yok denecek kadar azdır. Düz ve düze yakın mevkilerde ise ağırlıklı olarak doğal olarak yetişen Boylu ardıç (J. excelsa) birlikleri görülmektedir. Bu birlikler kimi alanlarda ya sıralı ya da dağınık bir vaziyettedir. Arazi örtüsünün müsait olduğu konumlarda da tarım arazileri bulunmaktadır.

118

Foto 22:Aşcıbekirli Köyü ve Yakın Çevresinden Araştırma Sahasının Yakın Çevresi