• Sonuç bulunamadı

F. ARAŞTIRMANIN SAYILTILARI

2. DİN ve DİNDARLIK

2.4. Anlamsızlık Duygusu

Anlamsızlık duygusu; günümüzde gittikçe artan, sıkça karşılaştığımız duyguların başında gelir. Genelde kişinin hedefleri bitince anlam aramaya da son verme eğiliminde olabilir.

Anlamsızlık duygusuna dayanamayan kişi bağımlılık yapan maddelere yönelebilir, kendine zarar verebilir, intihar düşüncesi olabilir çünkü bu duygu oldukça rahatsız edici bir duygudur. Kişinin hayatında anlamsızlık duygularını hissetmesinin bir diğer nedeni de yabancılaşmadır. Yabancılaşma hem birey açısından hem de toplum açısından önemli bir sorun teşkil eder. Bireyin toplumdan soyutlanmasına neden olur hatta kendine bile yabancılaşmaya kadar gidebilir. Sosyolojik ve psikolojik olarak elbette büyük bir tehdit unsurudur; çünkü insanların etrafında birleştiği norm ve değerleri tamamen yok sayar.Yabancılaşma, kişinin özünden, ürününden, doğal ve sosyal çevresinden kopup onun alanına boyun eğme, kimlik kaybı, kişiliğin parçalanması, değerlerin kaybolması ve düzensizlik gibi durumları da kapsar.48

Anlamsızlık duygusu hayatın normal seyrinde var olan bir durum değildir ve kişinin psikolojik bağışıklık sisteminin zayıflamasını bekleyen bir hastalık gibidir. Yani kişi normal akıştayken anlam aramayabilir ama bir tehditle ya da olağanüstü durumla karşı karşıya geldiğinde hayatın anlamını sorgulaması kaçınılmaz olur.

Anlam ve amaç yokluğu, Frankl’a göre duygusal uyumsuzluğun bir göstergesidir. Albert Einstein’in de dediği gibi ‘’Yaşamını anlamsız gören kişi hem mutsuzdur hem de yaşama uygun değildir.’’ Anlam istemi Frankl’a göre yaşamı sürdürme değerine sahiptir. Anlam yaratılamaz, onun keşfedilmesi gerekir ama anlamsızlık- saçmalık yaratılabilir. Frankl’a göre anlamsızlık duygusuna yakalanan kişi, içine düştüğü boşluğu anlamsızlıkla ve saçmalıkla doldurmaya çalışacaktır. Anlamsız düşünmenin önünü açan bir diğer olgu ise ölüm, intihar ve umutsuzluktur. Günlük yaşamının akışı içinde olan ve ideallerine sıkı sıkıya bağlı olan bir insan, ölümü düşünürken derin bir anlamsızlık ve yararsızlık

48 Hayati Hökelekli, Çocuk, Genç, Aile Psikolojisi ve Din, Dem Yayıncılık, İstanbul 2009, s. 158

hissedebilir. Amerika’da intihara teşebbüs eden 60 öğrencinin %85’i hayatın bir anlamı olmadığını açıkladı. Ankara'da gençlerin intihar nedenlerinin incelendiği bir başka araştırmada ise gençlerin %15’inin tespit edemedikleri nedenlerle intihar girişiminde bulunduğu dikkat çekiyor. Anlam duygusu ve ruhsal bozukluk ve ölüm kaygısı arasında negatif yönde anlamlı bağlantılar olması, anlamsızlık ile intihar arasındaki ilişkiyi gözler önüne sermektedir. Görüldüğü gibi, gençlerin intihara yönelmesinin nedeni büyük ölçüde hayatlarında anlam bulamamaları, hayatlarının yaşanmaya değer olmadığını düşünmeleridir.

Victor E. Frankl, anlamsızlık duygusunu dünya çapında kendilerine “no future”

(geleceksiz) kuşak adını veren gençlerle bağdaştırır. Ona göre uyuşturucu, varoluşsal ihtiyaçlarımızın engellenmesi sonucu ortaya çıkan ve sonuç olarak endüstri toplumunda evrensel bir olguya dönüşen anlamsızlık duygusunun bir yanıdır.

Bağımlılık gibi başka durumlar da kişilerde anlamsızlığa yol açabilen etkenlerden biridir.

Özellikle gençler zaman geçtikçe haz veren, eğlenceli ve geçici işler ile uğraşmaya başlamışlardır. Hayatı anlamlandırma ve çözüm üretme ile ilgili konulara ise talep oldukça azdır. Yeşilay’ın verilerine göre dünyada her yıl 6 milyon kişi, her 10 saniyede bir kişi sigaradan ölmektedir. Uyuşturucu kullananların yüzde 57’si alkol de kullanmaktadır. Yılda 1 milyon 800 bin kişi doğrudan alkol bağımlılığı nedeniyle ve her yıl 3,5 milyon insan alkole bağlı nedenlerden dolayı hayatını kaybetmektedir. Ülkemizde de alkolün ilk tüketim yaşı 11’e kadar inmiştir. Cinayetlerin %85’i, ırza tecavüzlerin

%50’si, şiddet olaylarının %50’si, trafik kazalarının %60’ı, kadına şiddet olaylarının

%70’i alkol sebebiyle olmaktadır.49 Hayatta bir anlam bulamama gibi durumlar ise bu tür bağımlılıkları doğrudan ya da dolaylı olarak tetiklemektedir.

İnsan hayatın ona bir anlam vermesini beklememeli, onu bizzat kendisi almalıdır. Nasıl anlamın varlığının artılarından bahsettiysek yokluğunun eksileri de azımsanamayacak kadar çoktur. Ancak bir avantajı da şudur ki, anlamı aramaya başlamak için belki de anlamsızlıkla yüzleşmek gerekli olabilir. İnsan monotonluk, sürekli aynı aktiviteleri yerine getirme ya da travmatik olaylarla karşı karşıya gelme durumlarında derin bir anlamsızlık hissiyatına kapılabilir. Varoluşçu psikiyatr Yalom, günümüzde pek çok

49 Yeşilay, 2017b.

kişinin yaşamda anlam ve amaç bulamamaktan şikâyet ettiğini dile getirmiştir.50 Bu varoluşsal boşluktan kurtulabilmek adına çeşitli arayışlara yönelmeye çalışıp hayatını anlamlandırmaya başlamalıdır ki daha yaşanılabilir bir yaşantısı olsun. Özgürlük ve başkaldırı insanın hayata anlam vermesi için gereklidir. Bu başkaldırı, kişinin yoluna çıkan, ona üzüntü ve keder veren şeylere karşı sürekli bir direniş hali olarak görülen tavrıdır. Bu başkaldırı, kişinin dünyadaki varlığının yarattığı anlamsızlık ve boşluk duygusuna direnme halidir ve bu önemli bir psikolojik adımdır.

Bazı düşünürlere göre, insan hayatının anlamını ancak anlamsızlıkla yüzleştiğinde keşfedebilir. Her şeyin zıddıyla bilinebildiği gibi anlama da anlamsızlık yoluyla varılabilir. Osho’ya göre insan ancak anlamsızlıkla yüzleştiği zaman içe yönelir ve anlam aramaya başlar. Dönüşüm sadece uç durumlarda, yaşam bir krizle karşılaştığında gerçekleşir.51

Anlamsızlık içerisinde kişinin sürekli hayatta kalması oldukça zor bir eylemdir. Anlamı göremeyen insan, karanlıkta kalmış demektir. Bu durumu bir süre sonra kişiyi bir anlam aramaya yani gelişmeye yöneltemezse kendisi için yıkıcı bir hal alabilir. Anlamsız bir hayatı sürdürmek zorunda kalmak insan için çekilmez bir deneyim olabilir. Gündelik hayattan bu konuyu örneklendirmek gerekirse, sevmediğiniz işi bir ömür boyu yapmak zorunda olduğunuzu düşünün, hayat elbette çekilmez bir hal alırdı. Ancak durum tam tersi olunca, o işte bulduğu anlam insana şevk ve enerji verir ve aynı zamanda psikolojik iyi oluşunu olumlu yönde etkiler. Fromm'a göre kişinin hayatını kaybetmesinden daha kötü bir şey varsa o da hayatının anlamını yitirmesidir. Her koşula rağmen birey, boşluğa, amaçsızlık ve yalnızlığa dayanamazlar ve yeni bir anlam odağı bulmakla bu mevcut boşluğu ortadan kaldırmak ister.52 İnsanın zihni, sosyal ve duygusal dünyasında mutlu ve huzurlu ve yeterli, tamamlanmış olabilmesi hayatına katabildiği anlama paraleldir ve anlamsız olarak gördüğü bir hayatta, iyi bir yaşam sürecinden geçmesi mümkün değildir.

50 İrvin, D, Yalom, Varolusçu Psikoterapi. çev. Babayigit, Zeliha İ., Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1999, s.

659.

51 OSHO, (2008), Sır – Sufizm Üzerine Konuşmalar, çev. Deva Chandra, Butik Yayınlar, İstanbul.s.158

52 STRONG C., (1998), Tanrı’nın Tarihi, çev. O. Özel, H. Koyukan, K. Emiroğlu, Ayraç Yayınları, Ankara.s.494

İnsanın zihni, sosyal ve duygusal dünyasında mutlu ve huzurlu olabilmesi yaşamına katabildiği anlama bağlıdır ve anlamsız olarak gördüğü bir hayatta, iyi bir yaşam süreci geçirmesi mümkün görünmemektedir.

3. YETİŞKİNLİK DÖNEMİNDE HAYATI ANLAMLANDIRMA VE