• Sonuç bulunamadı

3.1.1.4. Bağlam

Sözcüklerin, sözcük öbeklerinin ve cümlelerin konuşma ya da metin içerisinde yanında bulunan diğer ögelere göre değişik anlamlar kazanmasına bağlam denir. Bütün sözcüklerin, söz öbeklerinin ve cümlelerin kendilerine özgü anlamları vardır. Ancak bu anlamlar konuşma ya da metin içerisinde diğer ögelerin durumuna göre değişir (Hengirmen, 2007: 393). Örneğin kırılmak sözcüğü “bir ya da daha çok parçaya ayrılmak” anlamındadır. Ancak aynı sözcük “Arkadaşım söylediklerime çok kırılmış”, “Soba yanınca odanın havası kırıldı” gibi cümlelerde bambaşka anlamlara gelmektedir. Sadece sözcükler değil cümlelerde metin içerisinde bulunan diğer ögelerin durumlarına göre değişik anlamlar ifade edebilir. “Seninle sonra görüşürüz” cümlesi ele alınacak olursa bu cümle ilk okunduğunda cümleyi söyleyen kişinin dinleyenle sonra görüşmek

istediği anlaşılır. Ancak bu cümle kızgınlık anında söylenmiş bir cümleyse bir korkutma, bir tehdit anlamı içerecektir.

“Çoğu zaman aynı sözcük cümlenin durumuna göre değişik anlamlar yansıtır: — Yarın okula gelecek misin?

— Evet.

— Yarın okula gelmeyecek misin? — Evet”. (Hengirmen, 2007: 394).

Bağlam, sözel bağlam ve toplumsal bağlam olmak üzere ikiye ayrılır: Sözel bağlam, bir metne ya da bir anlatıcının konuşmasına gönderme yapar.

Toplumsal bağlam ise sınıf, cinsiyet gibi toplumsal değişkenle göre tanımlanır. Son zamanlarda kimi dil bilimciler, toplumsal bağlamı metince oluşturulup sergilenen ve dil kullanıcılarının toplumsal kimliği olan bağlam olarak tanımlamaktadırlar (Kılıç, 2009: 73).

3.1.1.5. Bağdaştırma ve Alışılmamış Bağdaştırma

Hengirmen bu konuda; “Sözcüklerin anlamlı bir şekilde bir araya gelerek tamlamalar, sözcük öbekleri ve cümleler oluşturmasına bağdaştırma denir. Bağdaştırma dil, mantık ve akıl arasındaki ilişkiyi sağlayarak duygularımızı ve düşüncelerimizi bir düzen içinde anlatmamıza yarar” der (Hengirmen, 2007: 392).

Yeryüzündeki hiçbir dil sadece sözcüklerle konuşulmaz. Her dilde bazı kavramları karşılamak, duygu ve düşünceleri farklı şekillerde ifade etmek amacıyla sözcükler bir araya getirilerek çeşitli tamlamalar ve kalıplaşmış ifadeler kullanılır. Bu kavramları, duygu ve düşünceleri karşılamak amacıyla oluşturulan tamlamaları ve kalıplaşmış ifadeleri oluşturmak amacıyla sözcüklerin anlamlı ve mantıklı bir şekilde bir araya gelmesine bağdaştırma denir. İki türlü bağdaştırmadan bahsedebilir: alışılmış bağdaştırma ve alışılmamış bağdaştırma.

Alışılmış bağdaştırmalar dilde anlamlı ve mantıklı olarak oluşturulan bütün tamlamaları, sözcük öbeklerini ve cümleleri kapsar. Örneğin “ağacın dalı”, “kapı kolu”, “kırık masa” gibi tamlamalar; “Çocuklar okula gidiyor”, “Ahmet kitap okudu” gibi cümleler alışılmış bağdaştırmalardır.

Alışılmamış bağdaştırmalar ise dilde yaygın olarak kullanılmayan ve mantık kurallarına uymayan bağdaştırmalardır. Bu tür bağdaştırmalara özellikle şiir dilinde çok

sık rastlanır. Alışılmamış bağdaştırmalara örnek olarak Attila İlhan’ın “Sisler Bulvarı adlı şiirinden şu dizeleri örnek verebilir:

Şehrin camları kaygısız gülüyordu Sokak lambaları öksürüyordu Sisler boğazıma sarılmışlardı Sisler bulvarı, bir gece haykırmıştı

Ağaçları yalıyordu, yoksuldu (İlhan, 2005: 58- 61).

Yukarıdaki dizelerde şehrin camlarının gülmesi, sokak lambalarının öksürmesi, sislerin şairin boğazına sarılması, sisler bulvarının haykırması, ağaçları yalaması ve yoksul olması alışılmamış bağdaştırmalara örnek gösterilebilir.

Alışılmış bağdaştırmalarla alışılmamış bağdaştırmalar arasındaki fark alışılmış bağdaştırmaların toplumsal, alışılmamış bağdaştırmaların ise bireysel olmasıdır. Alışılmış bağdaştırmalar da sözcüklerin bir araya getirilmesi aynı dili konuşan insanların uzlaşmasına bağlıyken, alışılmamış bağdaştırmalar bireylerin kendilerine özgü dil kullanımlarından doğar.

3.2. Anlam Olayları 3.2.1 Anlam Değişmeleri

Dil, toplumsal, doğal ve devingen bir dizgedir. Buna bağlı olarak dildeki sözcükler de zaman içinde gerek ses bakımından gerekse anlam bakımından değişikliğe uğrarlar. Sözcüklerin anlamlarının zaman içinde değişmesine anlam değişmesi adı verilir. Belli başlı anlam değişmeleri anlam daralması, anlam genişlemesi, anlam iyileşmesi, anlam kötüleşmesidir. Bunlara bazı dilcilerin anlam genişlemesinin bir türü saydığı genelleşme de eklenebilir.

Bir sözcüğün anlamı, zaman içinde çeşitli nedenlerle farklılaşır. Bu farklıklaşmanın temelinde değişik etkenler vardır. Bunlar toplumsal, tarihsel, dil bilimsel ve ruhsal nedenler olabilir. “Bilimlerde, kurumlarda, törelerde görülen değişimler nesneleri değiştirerek dil dizgesini dolaylı olarak etkiler. Bunlar, tarihsel nedenlerdir. Seslere, biçimlere, söz dizimine ilişkin nedenler birbirine karışmaya, köken yakıştırmaya ya da yerlileştirmeye, eşadlı çatışmasına yol açar. Bunlar dil bilimsel nedenlerdir. Sözcüğün dar toplumsal kesimden geniş bir kesime aktarılmasıyla anlamca genişlemesi ya da bunun tersine bir süreç sonunda, anlamca daralması içerik alanını etkiler. Bunlar da toplumsal nedenlerdir. Anlatımı zenginleştirme, yönlendirme çabaları

da anlam değişmelerine yol açar. Bunlar da ruh bilimsel nedenlerdir” (Kıran-Kıran, 2006: 262).

3.2.1.1. Anlam Daralması

Anlam daralması, bir sözcüğün, karşıladığı bir nesnenin, kavramın, hareketin zamanla bir bölümünü karşılar duruma gelmesidir. Örneğin “Orhun Yazıtları’nda geçen Tengri sözcüğü hem gökyüzü hem de Tanrı anlamında kullanılırdı. Oysa bu sözcük günümüzde yalnızca evrenin yaratıcısı olan Tanrı anlamında kullanılmaktadır. Eskiden oğul sözcüğü hem, kız hem de erkek çocukları için kullanılırken günümüzde sadece erkek çocukları için kullanılmaktadır” (Hengirmen, 2007: 390).

“Bugün yalnızca koyun, keçi, kuzu, oğlak için kullanılan davar sözcüğü eskiden bütün mal mülk varlığı için kullanılırdı. Arapçadan dilimize geçen hayvan sözcüğü eskiden canlılık, dirlik ve insanı da içine alan bütün canlılar için kullanılırdı” (Hengirmen, 2007: 391). Bu örnekleri artırmak mümkündür.

3.2.1.2. Anlam Genişlemesi

Anlam genişlemesi olayı, anlam daralmasının tam tersidir. Başlangıçta, bir nesnenin bir varlığın, bir hareketin bir bölümünü karşılayan sözcük, zamanla o nesnenin, kavramın ya da hareketin tamamını karşılar duruma gelir. Anlam genişlemesinin Türkçede az örneği vardır. “Örneğin XI. yüzyılda “düz ve alçak yer” demek olan ve Eski Anadolu Türkçesinde de bu anlam da görülen alan sözcüğü Ar. saha’nın yerine kullanılarak, onun etkisiyle “iş, meslek, araştırma- inceleme konusu, uzmanlık” gibi çeşitli anlamlara gelmeye başlamıştır. Dal sözcüğünde de buna koşut bir gelişme olmuş, bilim, sanat, spor konularında, üzerinde çalışılan alanı anlatır duruma gelmiştir. Burada da Fr. branchre sözcüğü etkili olmuştur” (Aksan, 2009: 135).

3.2.1.3. Anlam İyileşmesi

Anlam iyileşmesi, eskiden kötü, olumsuz bir anlam taşıyan sözcüğün anlamının, zamanla değişerek iyileşmesidir. “Bu olayın en ilginç örneklerinden birini, Türkçeye de geçmiş olan ve ordudaki en yüksek rütbeyi gösteren mareşal sözcüğünde görüyoruz. Kökü Lat. mariscalcus “at bakıcısı, nalbant” sözcüğüne dayanan ve çeşitli dillere geçen bu örnekteki iyileşmenin, yücelmenin saray unvanlarından biri olmasıyla ilgi bulunduğu düşünülmelidir” (Aksan, 2009: 91). Eski Türkçede kötü, fena anlamına gelen yavuz

sözcüğünün günümüz güçlü, yiğit, kahraman anlamında kullanılması da anlam iyileşmesine örnek olarak gösterilebilir.

3.2.1.4. Anlam Kötüleşmesi

Anlam kötüleşmesi, anlam iyileşmesinin tam tersidir. Eskiden iyi bir anlam taşıyan sözcüğün anlamında bir kötüleşme meydana gelmesini ifade eder. Anlam kötüleşmesinin ilginç bir örneğini dilimize Farsçadan geçen canavar sözcüğü oluşturmaktadır. “Far.da /ca:nver/, /ca:nva:r/ biçimindeki “canlı, yaşayan, çabuk, hayvan” gibi anlamlara gelen sözcük Türkçede de XIV., XV. yüzyıllarda bu anlamlarıyla kullanılmışken sonradan belirgin bir anlam kötüleşmesine ulaşmıştır” (Aksan, 2009: 136).

3.2.1.5. Genelleşme

Bazı dilcilerin anlam genişlemesinin bir türü olarak kabul ettiği genelleşme, özel bir ismin genelleşerek bir tür ismine ya da sıfata dönüşmesi şeklinde açıklanabilir. Genelleşmeye şu örnekler verebilir:

Benzer Belgeler