• Sonuç bulunamadı

2. Türk Anayasa Yargısında Anayasaya Uygunluğun Yargısal Denetim

2.3. Somut Norm Denetimi (İtiraz Yolu)

2.3.1. Somut Norm Denetiminin Koşulları

2.3.1.4. Anayasaya Aykırılık İddiasının Ciddiliği

Anayasanın somut norm denetimi yolunun düzenlendiği 152. maddesinde, bu yolun işletilebilmesi için bir davaya bakan mahkemenin, o davada uygulanacak kanun veya kanun hükmünde kararname hükümlerini anayasaya aykırı görmesi durumunun varlığını ya da ikinci bir yol olarak bu dava esnasında taraflardan birinin anayasaya aykırılık iddiasında bulunması ve bu iddianın mahkemece “ciddi” bulunması durumunu aramaktadır. Buna göre; somut norm denetimi ya mahkemenin re’sen harekete geçmesi ile ya da taraflardan birinin yaptığı itirazın mahkemece “ciddi” bulunması gerekmektedir.

6216 sayılı Kanunun 40. maddesinde mahkemenin, uygulayacağı kuralı Anayasaya aykırı görmesi durumunda veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, iptali istenen kuralın Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduğunu açıklayan gerekçeli başvuru kararı yazması gerektiği yönünde düzenleme mevcuttur. Bu hüküm incelendiğinde; mahkemenin kendiliğinden somut norm denetimini işletmesi halinde kuralın Anayasaya aykırı olduğu kanısına varması ve bunu gerekçeleri birlikte yazması gerektiğinden mahkemenin sırf bir şüphe üzerine bir kural ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine başvuru yapamayacağı ortaya çıkmaktadır80. Bunun haricinde “ciddilik” hususundan kastın ne olduğu yönünde ne Anayasada ne de 6126 sayılı Kanunda herhangi bir açıklık bulunmamaktadır. Bu durum öğretide birtakım tartışmaların yaşanmasına

37 neden olmuştur. Gerçekten de mahkemenin re’sen harekete geçtiğindeki gibi bir aykırılık kanısına varması gerekli midir? Ciddilikten anlaşılması gereken husus mahkemenin de aykırılık kanısına ulaşmış olması mıdır?

Öğretide yaşanan tartışmaların ardından büyük ölçüde uzlaşıldığı kadarıyla ciddilikten anlaşılması gereken; mahkemenin de itiraza konu edilen kuralın Anayasaya aykırı olduğu kanısına vardığı değil, mahkemenin anılan kural ile ilgili olan aykırılık iddiası ile ilgili olarak bir şüphe duymaya başlaması veya anılan kural ile ilgili olarak kamuoyunda da mevcut bir şüphenin bulunmasıdır81. Tabidir ki burada bahsedilen kamuoyu değeri, hukuki bir ölçüt olarak kabul edilemeyeceğinden, mahkemenin yukarıda bahsedildiği üzere gerekçesini yazarken hukuki birtakım gerekçelere de başvurması gerekecektir82. Gerçekten de ciddilik kavramı, hukuki bakımından savunulabilirlik ya da en azından tartışılabilirlik özelliklerine sahip olmaya karşılık gelmektedir83. Davayı uzatma ya da engelleme amacına yönelik olduğu anlaşılan veya hukuki dayanaktan açıkça yoksun olduğu kanaatine varılan iddialar “ciddi” kabul edilemez84. Bu anlamda anayasaya aykırılık iddiasının, hukuki bakımdan tartışılmaya değer olması gerekmektedir85.

Tüm bu ölçütler çerçevesinde itirazın ciddi olup olmadığı yönünde değerlendirme yapan mahkeme, şayet itirazın ciddi olduğu kanısına varırsa işi, 6216 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde Anayasa Mahkemesine intikal ettirecektir. Şayet mahkeme, tersi bir kanaate varırsa, yani itirazın ciddi olmadığı kanısına varırsa; bu hususta bir ara karar oluşturacak, verilen bu ara karar da Anayasanın

81Kıratlı, a.g.e., s. 68.

82Ülgen, Ö. (2013), age, s. 153. 83Tanörve Yüzbaşıoğlu,a.g.e., s. 526. 84Özbudun, a.g.e., s. 445.

38 152/2. maddesi uyarınca temyiz merci tarafından esas hükümle birlikte karara bağlanacaktır86.

Görüleceği üzere itirazın ciddiliğini takdir edecek olan makam, davaya bakan mahkemedir ve Anayasa Mahkemesinin itirazın ciddi olup olmadığı hususunda bir inceleme yapma, yani dava mahkemesinin anılan takdir yetkisini denetlemesi söz konusu değildir87. Kaldı ki Anayasa Mahkemesinin mahkemenin takdirini incelemesi gerekli de değildir çünkü bu kanı zaten mahkeme yönünden, anayasaya uygunluk konusunda asgari şüpheyi ifade eder ve bu noktada Anayasa Mahkemesine düşen mahkemenin şüphesini, olumlu ya da olumsuz, bir şekilde gidermektir88.

2.3.1.5.10 Yıllık Süre

Anayasanın 152/4. maddesinde; “Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği ret kararının Resmî Gazetede yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamaz.” şeklinde düzenleme yer almaktadır. Düzenleme, öğretide çoğunluk görüşü uyarınca da yazılış itibariyle iptal davası sonucunda verilen ret kararlarından değil, itiraz yolunda (somut norm denetimi) verilen ret kararları ile ilgili olarak konulmuş bir hükümdür89.

Bu noktada her ne kadar anılan düzenleme, 152. maddenin sistematiği içerisinde ve çalışmanın geldiği nokta itibariyle, tam olarak somut norm denetiminin koşullarından olmasa da; aşağıda görüleceği üzere 10 yıllık süre ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi, sürenin dolmaması sebebiyle ret kararı verdiğinden bir bakıma

86Bu noktada; dava sonunda verilen kararın temyizi kabil değilse ya da taraflarca temyiz edilmezse ne olacak şeklindeki soruların cevabı için bakınız Kıratlı, a.g.e., s. 72-76.; Ülgen, 2013, a.g.e., s. 156-158.

87Özbudun, age, s. 445. 88Kıratlı, age, s. 71.

89Özbudun, a.g.e., s. 447. Aynı yönde Bkz.; Teziç, a.g.e., s. 256.; Aliefendioğlu, 1997, a.g.e., s. 233.

39 anılan sürenin, nitelik itibariyle somut norm denetiminin koşullarından biri olarak kabul edilmesi çok da yanlış olmayacaktır. Anayasa Mahkemesinin anılan kural ile ilgili olarak kararları da nitelik itibariyle böyledir. Nitekim Anayasaya aykırı olduğu iddiası bir kural hakkında itiraz yoluna başvurulduğunda, Anayasa Mahkemesi ilk inceleme aşamasında, daha önceden -10 yıllık süre içerisinde- aynı kural ile ilgili olarak esas incelemesi sonucu ret verilip verilmediğini kontrol etmektedir. Buna ek olarak 6216 sayılı Kanunda 10 yıllık süre ile ilgili hüküm, 41/1. maddede, “Başvuruya engel durumlar” başlığı altında düzenlenmiştir. Tüm bu hususlar göz önünde alındığında, anılan sürenin, bir koşul olarak nitelendirilmesi olağan gözükmektedir.

Anayasanın 152/4 maddesinin uygulaması ile ilgili olarak, kuralın iptal davalarında geçerli olup olmadığı tartışmasının yanında, doktrindeki bir tartışmalı husus da maddenin yazılışı gereği, anılan süreye kanun hükmünde kararnamelerin dâhil olup olmadığıdır. Bu hususta da yine doktrindeki ağırlıklı görüş, kanun hükmünde kararnamelerin bu sınırlamaya tabi olmadığı yönündedir90. Nitekim yazarların, bu başlık altında salt “kanun” deyimini kullanarak görüşlerini kaleme almış olmalarının da bunun bir göstergesi olarak kabul edilmesine engel yoktur91.

On yıl süre ile denetim yasağı kuralı ile ilgili, öğretide eleştiriye en çok uğradığı ve belki de üzerinde en çok görüş birliğinin ortaya çıktığı yönü ise sürenin uzunluğu hususudur. Öğretide anılan süre çok uzun bulunmakta ve hukuk normunun aynı kalmasına rağmen, toplumun ve toplumun değer yargılarının değişmesi her zaman mümkün olduğundan, belli bir zamanda Anayasaya aykırı görülmeyen bir normun, daha sonraki zamanlarda Anayasaya aykırı görülmeye başlanması da her zaman mümkün olacağından bahsedilerek anılan kurala eleştiriler getirilmiştir92. Gerçekten de toplumsal evrimin geçerli olduğu bir düzende, bu düzene karşı olarak

90Ülgen, 2013, a.g.e., s. 243. Bu yönde Teziç, a.g.e., s. 257.

91Bu görüşe uygun olarak Bkz. Özbudun, a.g.e., s. 448.; Aliefendioğlu, 1997, a.g.e., s. 233. 92Özbudun, age, s. 448.

40 bir kanunu kalıcı kılma sonucuna sebep olabilecek nitelikteki bu kural, anayasa yargısının işlevini zedeler nitelikte görülmektedir93. Anılan kuralın, Anayasa Mahkemesi de dâhil olmak üzere tüm yargı organlarının, hukuk ve toplumun evriminden koparma tehlikesini taşıdığı belirtilmektedir94. Ayrıca bu kuralın, Anayasa Mahkemesinin önündeki davayı incelerken Anayasaya aykırılık kararı vermesi yönünde daha atak bir tutum sergilemesine sebep olabileceği yönünde eleştiriler dahi gündeme gelmektedir95. Nitekim hukuk mantığına uygun olanın, içtihat değişikliğini önceden saptanacak bir süre ile kayıtlamak yerine olayların toplumsal koşullara bağlı olarak ortaya çıkmasını beklemek ve değişimlerini gözlemek olduğu belirtilmektedir96. Tüm bu eleştirilere ve ortaya çıkabilecek olumsuz durumlara karşı, makul süre ve istikrar ilkesi gözetilerek getirilen 10 yıllık süre kaydının, gerçekten de makul bir uzunluğa indirilmesi yerinde olacaktır97.

Benzer Belgeler