• Sonuç bulunamadı

1.2. Yeni Vergiler ve Toplanma Usulleri

1.3.3. Erken Celaliler, Suhte Olayları

On altıncı yüzyılın başından sonuna kadar yaşanan ya da etkisini hissettiren söz edilen değişimler sonucunda İmparatorluğun köylü çocukları artık babaları gibi ziraatla uğraşmak istemiyor ya da isteyemiyordu. Yukarıda üzerinde durulan tımar sisteminin bu gençlere kapısını kapatması üzerine gençlerin bir kısmı çareyi medreselerde arıyordu.

Peki, medreseler bu gençlere neler vaat ediyorlardı?

Günümüzde dahi halkımız okumuş, bilgi sahibi insanlara teveccüh gösterir. İlim yolda ilerleyen gençler genellikle takdir edilir. Bugün dahi tespit edilen bu durum 400 yıl öncesinde de farklı değildi. Kadı, müderris, imam vs. olarak ilmiye içine dâhil olan ya da dâhil olmak isteyen gençler halk tarafından destek ve hürmet görebiliyordu. Yine, pek çok medrese talebesi medreselerde yatıp kalkıyor, yemek ihtiyaçlarını imaretlerde ücretsiz gideriyorlardı. Ayrıca cerre çıkma âdeti sadece müderris ve hocalar için geçerli iken suhteler de onları takliden köy köy dolaşarak halktan zekât ve cer akçesi adı altında para alabiliyorlardı.108 XVI. Yüzyılın ortalarına kadar geniş topraklara ulaşan devlette medrese mezunları, kadı, naip, müderris, imam vs. olarak rahatlıkla istihdam edilebiliyordu.109 Ancak kısa süre içerisinde talep arzı geçti.110 Dolayısıyla kontenjanları dolan medreseler önünde biriken gençlerin yanı sıra medresede okuyan ya da mezun pek çok genç işsiz kaldı.

Medreselere gelen tüm gençlerin bu amaçlar sebebiyle geldiğini söylemek kesinlikle haksızlık olacaktır. Ancak günümüzde üniversitelere gelen gençlerin ekseriyetinin ileride daha iyi koşullara kavuşarak hayatlarını devam ettirmek amacıyla geldikleri düşünülürse o dönemde de böyle olduğunu düşünmenin bir yanılgı olmayacağı kanısına varılabilir.

108 Mustafa Cezar, Osmanlı Tarihinde Levendler, s. 141-142.

109 Akdağ, Dirlik ve Düzenlik Kavgası, s. 146.

110 Yüzyılın son çeyreğinde düzenlenen tahrir defterlerinde şehirlerde ve köylerde çok sayıda “muhassıl”

kaydına rastlanmıştır. XVIII. Yüzyıl başlarından itibaren vergi toplayan anlamına gelen bu kelime XV ve XVI. Yüzyıllarda “ilm tahsil eden” , “ilm hasıl eden” anlamlarına gelmektedir. Yunus Koç, “XVI. Yüzyıl Ortalarında Osmanlı İmparatorluğu’nda Suhte Olayları”, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2013 Bahar sayı:18, ss. 222-223. Detaylı bilgi için bkz. Sezai Sevim, “Tahrir Defterlerindeki Muhassıl Deyimi Üzerine Bazı Bilgiler”, Uluslararası Kuruluşunun 700. Yıl Dönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi, 07-09 Nisan 1999, Bildiriler Konya: Selçuk Üniversitesi, 2000, ss. 219-226.

35

Medrese önlerinde biriken, genç ve bekâr nüfus zamanla bulundukları çevrede rahatsızlık oluşturmaya başladılar. Ufak ufak cerre çıkmak ile başlayan süreç, kısa süre içinde eşkıyalığa dönüşecekti. Tabi ki bu dönüşümde medreselilerin 10-20 kişilik gruplar halinde yaşamalarının getirdiği psikolojik avantajı da göz ardı etmemek gerekir.111 Medrese önlerindeki birikme kısa sürede “suhte şekaveti” haline geldi. Medrese imkânlarından faydalanamayan gençler bir araya gelerek halka zarar vermeye, halktan zorla yiyecek, mal mülk gasp etmeye başladılar.112 Bu durum da kısa süre içerisinde güçlenen suhtelerin insanların çocuklarını fidye karşılığı kaçırmalarına, hatta tecavüzlere kadar ilerledi.113

Suhtelerin asayişi nasıl bozduklarına dair bir örnek 6. Numaralı Mühime defterine şu şekilde yansımıştır:

“Kastamonı beğine hüküm ki: Sinob kâdîsı mektûb gönderüp; "Kastamonı sancağına tâbi‘ Sinob kazâsında ahâlî-i vilâyetden cemm-i gafîr ve cemâ‘at-i kesîr mahfil-i kazâya gelüp tezallüm itdiler ki: "Sûhte sûretinde yüz elli dahi ziyâde levend cem‘ olup âlet-i harble karye-be-karye gezüp evler ve yollar basup müslimânlarun oğlancıkların ve kızların ve avretlerin çeküp; "Nezr ü kurbânınuz vardur." diyü altun u akça vü esbâbların gâret idüp cebren ve karhan müslimânları elinden ve ayağından asup ziyâde tecâvüz idüp..” (Mühimme 6/II, s. 120).114

Bu tür asayişsizliğin sebebi olarak görülen suhteler sadece öğrencilerden mi oluşuyordu? Kayıtlara sadece “suhte” ya da “suhtevat” olarak geçenlerin öğrenci oldukları düşünülebilir. Lakin kayıtlarda genellikle bu tarz olaylardan bahsedilirken failler “levend-suhte taifesi”, “levend suhtesi” ya da “levend suhteleri” olarak geçmiştir.

Bu isimlendirme ise başıboş gençler ile suhteleri ayırmayı neredeyse imkânsız hale getirmiştir.115 Bunun yanı sıra bu iki grup arasındaki kolay geçişlilik ise yine bu ayrımı yapmayı zorlaştırmaktadır. Mustafa Akdağ’ın Bursa Şeriye Sicillerinden tespit ettiği şu örnek bu geçişliliği anlamamızı kolaylaştıracaktır. “1546 yılında İznik’in Söğütlü köyünü

111 Akdağ, Dirlik ve Düzenlik Kavgası, s. 148.

112 Yunus Koç, “XVI. Yüzyıl Ortalarında…”, s. 154.

113 1560’larda Çorum’un Osmancık kazasında silahlı bir suhte grubunun yollar kesip eşkıyalık yapmalarının yanında, mahkeme naibini fidye karşılığı kaçırmışlar, istedikleri miktarı alana kadar naibi ellerinde tutmuşlardı. Mustafa Akdağ, Dirlik ve Düzenlik Kavgası, s. 160.

114 Yunus Koç, “XVI. Yüzyıl Ortalarında…”, s. 156.

115 Mustafa Cezar Osmanlı Tarihinde Levendler, s. 144.

36

basarak bir de adam öldürmek suretiyle yağma yapan levent bölüğü içinde yedi kişilik bir de suhte bölüğü vardı ki şefleri de Muhammed Halide adlı birisi idi.”116 Levent grupları içinde suhteleri, suhte grupları içinde leventleri görmek gayet mümkündür. Bu kalabalıklaşan genç, ekseri bekâr nüfus kısa zaman sonra zuhur edecek büyük isyanın insan kaynağını oluşturacaktı…

Bunların yanında suhtelerin birbirleri ile olan bağları da araştırılmaya layıktır.

Yerelde birbirleri ile olan bağlarını beraber yaşamalarından dolayı aralarında doğan samimiyete bağlamak mümkünken, farklı şehirlerdeki suhtelerin birbirleri ile olan bağlarının nasıl sağlandığı konusu gizemini korumaktadır. Bu konuda Akdağ’ın yine Bursa Şer’iye Sicillerinden bulduğu bir örnek bu olguyu daha iyi anlamamızda yardımcı olacaktır: “Kastamonu’nun Tosya Kasabasında Korucukoğlu adındaki levent-suhte, 1553’te Mehmet oğlu Haydar’ın şakirdi (çırağı) Mustafa’yı çekip, cebren ve kahren kırmızı bir çukasını almış ve Bursa’ya kaçarak buradaki suhtelerin içine saklanmıştır.”117

Asayişi sağlamakla yükümlü devlet haliyle asayişi tehdit eden gençlere karşı çeşitli tedbirler almıştır. İlk başlarda devlet suhte şekavetini iyi tahlil edememiş olacak ki, sorunun “şeriat ve kanun” dâhilinde ele alınmasını emrederek, eşkıyalığın önüne geçmek için her türlü askeri tedbirin alınmasını emretmiştir.118 Ancak bu durum kanlı bir iç savaş ortamı yaratmaya başlayınca, özellikle İran harpleri başlamadan önce devlet bir takım imtiyazlar tanıyarak belayı başından def etmeye çalışmıştır. 1579 yılında isyan merkezlerindeki nakipleri İstanbul’a çağırarak toplantılar düzenlendi. Toplantı sonunda 1579 Martına (Muharrem 987), kadar olan suhte suçları affedildi. Rençber olmak isteyen suhteye dokunulmayacağına dair anlaşmalar imzalandı.119 Ancak, bu imtiyazlar muhtemeldir ki suhteler arasında bir zafer olarak algılandı. Dolayısıyla tam bir sükûnet sağlanamadı. Üzerine üç yıl sonra, yani 1582’de bu imtiyazlar genişletilerek suhtelere asker olma lütfedildi. Fakat bu gönüllü dirliği sıradan bir levendi bile memnun edemeyecek seviyedeydi.120 Üç sene içinde iki kez imtiyaz alan suhteler, başarılarına karşı bu kadar az tavizle yetinmediler. Ancak bir kısmı aflardan yararlanmıştı bile. Kalan grupların büyük kısmı, celali ordularına katılırken, bir kısmı ise ilerleri teşkilatları

116 Akdağ, Dirlik ve Düzenlik Kavgası, s. 150.

117 Akdağ, Dirlik ve Düzenlik Kavgası, s. 150.

118 Yunus Koç, “XVI. Yüzyıl Ortalarında…” s. 158.

119 Akdağ, Dirlik ve Düzenlik Kavgası, s. 246-248.

120 Akdağ, Dirlik ve Düzenlik Kavgası, s. 259.

37

tarafından katledildi. Ancak suhteler takriben 1550’lerden 1597’ye kadar yaklaşık yarım asır asayişin sağlanmasında engel teşkil ettiler.

Bu tarihten sonra suhte ayaklanmaları tamamen bitmemiş sadece azalmıştır ya da daha büyük ayaklanmalar olduğu için görünürlükleri ve etkileri silinmeye başlamıştır.

Öyle ki ileride bahsedileceği üzere Bursa’da 1607-8 yıllarında hala şer’iye sicillerinde suhtelerin eşkıyalık faaliyetleri seyrek de olsa görülmektedir.

Yukarıda da kısaca anlatılan suhte olayları 16. Yüzyılın başından itibaren görülmeye başlanmıştır.121 Ancak yüzyılın ortalarında artan nüfus ve buna oranla artan ekonomik bunalımlar medreselilerin sayısının artmasına ve buna paralel olarak çıkan olayların miktarının artmasına neden olmuştur. Yine yukarıda ehl-i örf ile reaya arasındaki problemleri anlatırken bahsedilen kadıların iki yıl görev yaptıktan sonra İstanbul’da bir nevi staj yapmaları sebebiyle görevlerinden feragat etmeleri artan medrese mezunlarının istihdam edilememesinin göstergesidir.

Bursa suhte olaylarından en çok etkilenen bölgelerden biridir. Bunun en büyük nedeni Bursa’da çok sayıda medrese olmasıdır. 16 yüzyılın ortalarında Bursa’da yaklaşık 50 medrese bulunmaktaydı.122 Ayrıca Bursa’da bulunan medreselilerin imparatorluğun prestijli okulları olması da Bursa’da olan suhte yoğunluğunun en önemli sebebidir.

Osmanlı’nın ilk başkenti olması, imparatorluğun hem kültürel hem de ticari merkezlerinden biri olması ve yine Anadolu’nun en büyük şehirlerinden biri olması sebebiyle Bursa’da her türden medreseler bulunmakta ve Bursa medreselerinden mezun olanları parlak bir kariyer karşılamaktaydı. İleride Bursa’da Celali faaliyetleri anlatılırken Bursa’da suhtelerin yarattıkları asayiş bozukluklarından detaylıca bahsedilecektir.

Suhteler ile alakalı bir diğer önemli nokta da bunların eşkıyalıklarını sonlandırmak için kurulan ilerleri birliklerinin daha sonra Celali ordularının oluşumunda etkili olmalarıdır. Şöyle ki yerel milis kuvvetleri olarak kurulan ilerlerinin tarihi Osmanlı’dan da daha geriye gitmektedir. Bugün kullanılan köy korucusu sisteminin de atası olan ilerleri teşkilatının henüz Moğollar Anadolu’yu işgal ettiklerinde var olduğu bilinmektedir.123

121 Bursa’da 1521 senesinde suhtelerin eşkıyalık yaptığına dair kayıt mevcuttur. Akdağ, Dirlik ve Düzenlik Kavgası, s. 157.

122 Bursa medreseleri hakkında detaylı bilgi için bkz. Mefail Hızlı, Osmanlı Klasik Döneminde Bursa Medreseleri, İstanbul, İz Yayıncılık, 1998, Aynı Yazar, Mahkeme Sicillerine Göre Osmanlı Klasik Döneminde İlköğretim ve Bursa Sıbyan Mektepleri, Bursa: Uludağ Üniversitesi Basımevi, 1999.

123 Mücteba İlgürel, “İlerleri” DİA, C. 22, İstanbul, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1994, s. 59.