• Sonuç bulunamadı

Türkiye’nin 2003-2013 yılları arasında başlattığı anti-damping soruşturmaları ile ilgili yapılan NBR sonuçları Ek 5’te ayrıntılı olarak sunulmuştur.

Diğer bütün değişkenler kendi ortalamalarına eşitken ilgili değişkenin kendi ortalamasından 1 birim yukarıda olmasının tahmininin, bütün değişkenlerin kendi

ortalamalarına eşit olduğu tahmine oranı IRR’yi vermektedir. IRR değerinin 1’den yüksek olması pozitif, aşağıda olması ise negatif bir etki olarak yorumlanır. Örneğin reel döviz kuru için hesaplanan IRR değeri 1,5 ise döviz kurundaki bir birimlik artış (döviz kurunun % 100 değer kazanması) diğer bütün değişkenler kendi ortalamalarına eşit iken bağımlı değişkende % 50 artışa neden olmaktadır.

Negatif Binomial Regresyon sonuçları ve Türkcan ve Dişbudak’ın (2005b) çalışmasıyla karşılaştırması Tablo 4.1’deki gibidir.

Tablo 4.1. Negatif Binomial Regresyon Sonuçları ve Karşılaştırma

Model Çalışmanın Sonuçları Türkcan-Dişbudak Sonuçlar GDPfor 1,86 * (2,08) 1,31 (0,90) GDPdom 0,61 ** (-1,91) 0,19 * (-2,28) REXC 1,07 (0,99) 1,24 (0,34) IMGRWTH 2,55 * (3,07) 1,57 ** (1,81)

Notlar: */** sırası ile % 5 ve % 10 anlamlılık düzeylerini ifade etmektedir. Model bütün olarak % 10 düzeyinde

anlamlıdır. Parantez içindeki z-istatistikleri değişkenlerin anti-damping soruşturmasındaki etkilerini test etmektedir. Tahminler IRR olarak sunulmuştur (IRR=1.0 olup olmadığı test edilmektedir).

Regresyon analizi sonuçlarına göre, anti-damping soruşturma sayısını bir yıllık gecikmeli ithalat artış hızı (IMGRWTH) ile Türkiye’nin ve yabancı ülkelerin reel GSYİH büyüme hızları (RGDPdom ve RGDPfor) belirlemektedir. İthalat artış hızı ve yabancı ülkelerin reel GSYİH büyüme hızı % 5, Türkiye’nin reel GSYİH büyüme hızı ise % 10 düzeyinde anlamlıdır. Analizde kullanılan değişkenlerden sadece reel döviz kuru (REXC), istatistiksel olarak anlamlı bulunmamış olup, işareti ise beklenen yönde çıkmıştır.

Türkcan ve Dişbudak’ın (2005b) çalışmasında ise, anti-damping soruşturma sayısını, ithalat artış hızı ile Türkiye’nin reel GSYİH büyüme hızının belirlediği sonucuna ulaşılmış olup, reel döviz kuru ile birlikte yabancı ülkelerin reel GSYİH istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır.

Yaptığımız regresyon analizi sonucunda tahmin edilen 2,55 IRR değeri, bir yıllık gecikmeli reel ithalat hızı büyüme değişkeninde meydana gelen % 1’lik artışın soruşturma sayısında % 1,55’lik artışa yol açacağına işaret etmektedir. Bu sonuç, ithalatı açıklayıcı değişken olarak kullanan diğer çalışmaların sonuçlarıyla da uyumludur (Lee ve Mah, 2003;

Aggarwal, 2003; Türkcan ve Dişbudak, 2005b). İthalattaki artış, yerli üreticilerin zarar görme ihtimalini artıracağından bulunan sonuç beklendiği gibidir. Ancak, çalışmamızda ulaşılan 2,55 IRR değeri, Türkcan ve Dişbudak’ın (2005b) çalışmasında ulaşılan 1,57 değerine göre daha yüksek olup, bu durumda ithalat artış hızının açılan soruşturma sayısı üzerindeki etkisi daha fazla bulunmuştur.

RGDPdom değişkeni için hesaplanan 0,61 değeri ise GSYİH’deki azalışların açılan anti- damping soruşturma sayısında çok büyük değişikliklere yol açtığını göstermektedir. Buna göre yurtiçi GSYİH’deki % 1’lik bir düşüş anti-damping soruşturma sayısında % 39 artışa yol açmaktadır. Türkcan ve Dişbudak’ın (2005b) çalışmasında ise bu değer 0,19 olarak bulunduğundan, yurtiçi GSYİH’deki % 1’lik bir düşüş anti-damping soruşturma sayısında % 81 gibi çok yüksek bir artışa yol açmaktadır. Buna göre yurtiçi GSYİH’deki değişmelerin anti-damping soruşturma sayısı üzerindeki etkisi Türkcan ve Dişbudak’ın (2005b) çalışmasına oranla daha az bulunmasına rağmen, bizim çalışmamızda da önemli düzeyde etkiye sahip olduğu görülmektedir. Bununla birlikte, çalışmamızda bulunan sonuç Avşar (2014) tarafından Türkiye’deki yerel sanayiler üzerinde yapılan çalışma sonuçlarında bulunan bir sanayinin üretimindeki % 1’lik düşüşün açılan anti-damping soruşturması sayısını % 37 arttırdığı sonucu ile uyumludur.

GSYİH’deki azalışların açılan anti-damping soruşturma sayısını bu denli yüksek biçimde etkilemesinin nedeni, üretim miktarındaki düşüşle birlikte ithal rekabetinin; kapasite kullanımı, istihdam ve kar marjları üzerinde aşağı yönlü güçlü bir baskı yapması olabilir. Bu sebeple yerli üreticilerin piyasa paylarını koruma amaçlı olarak, açılan anti-damping soruşturmalarında artış görüleceği gibi, kötü ekonomik gidişattan etkilenen yerel sanayicilerin siyasi baskıları sonucunda da soruşturma sayısı artmış olabilir. Bu nedenle, ileride yapılacak çalışmalarda, anti-damping soruşturmaları üzerindeki yerel siyasi etki düzeyinin belirlenmesi, GSYİH’deki değişimin açılan anti-damping soruşturma sayısına olan etkisinin daha sağlıklı biçimde bulunmasını sağlayacaktır.

Bir diğer değişken olan yabancı ülke GSYİH artış hızı diğer çalışmaların genelinde olduğu gibi Türkcan ve Dişbudak’ın (2005b) çalışmasında da istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Buna gerekçe olarak AD dilekçesi verenlerin damping yaptığını iddia ettikleri firmaların ülkelerinde meydana gelen gelir değişmeleriyle çok fazla ilgilenmedikleri gösterilmektedir. Bizim çalışmamızda ise bu değişken, diğer yapılan çalışmaların aksine % 5 düzeyinde anlamlı bulunmuştur. Sonuçlara göre yabancı ülke GSYİH’sindeki % 10’luk artış, anti-damping soruşturma sayısını % 8,6 artırmaktadır. Bu duruma, yabancı ülkelerdeki GSYİH artışı sonucu meydana gelen üretim fazlasının, yabancı üreticileri düşük fiyatla

ihracata yönlendirmesi sonucunda, yerli üreticilerin dampinge maruz kalması neden olmuş olabilir.

Türkcan ve Dişbudak’ın (2005b) çalışma dönemi olan 1995-2003 yılları arasında Türkiye ekonomisinin istikrarı yakalayamaması ve GSYİH’deki çalkantılarla beraber döviz kurundaki büyük dalgalanmalar kullanılan değişkenleri daha çok etkilemiş olabilir. Bizim çalışma dönemimiz olan 2003-2013 yılları arasında ise Türkiye ekonomisi nispeten daha istikrarlı olmakla birlikte, Dünya ekonomisini etkileyen krizler de nispeten daha az çalkantılı geçmiştir. İki çalışmanın sonuçları arasında bu nedenle farklılık olduğu düşünülmektedir.

Çalışmamızın sonuçları ülkemizde anti-damping uygulamalarının makroekonomik değişkenlerden önemli ölçüde etkilendiğini göstermektedir. Diğer taraftan diğer ülkelerin uygulamalarında olduğu gibi Türkiye’de de anti-dampingin adil uluslararası ticareti sağlamaktan çok, ticaretten korunmak için kullanılan bir araç olduğu söylenebilir.

Benzer Belgeler