• Sonuç bulunamadı

Amaçsal Sınırlandırma Görüşünün Sonuçları

BÖLÜM 4: İFANIN ŞEKİL NOKSANLIĞINI GİDERMESİ

4.1. Öğretideki Görüşler

4.1.2. Şekle Aykırılığın Sonuçlarını Kanun Hükümlerinin Uygulama Alanının

4.1.2.3. Amaçsal Sınırlandırma Görüşünün Sonuçları

Türk Borçlar Kanunu’ndaki şekil hükümlerinin uygulama alanı yorum yoluyla daraltılırken, hükmün çizdiği sınırların genişletilmemesi ve kanunun esas amacından uzaklaşılmaması gereklidir. Zira amaçsal sınırlandırma yapılırken hükmün uygulama alanı daraltılarak, kanun koyucunun iradesi, hâkim tarafından yorum yoluyla ortadan kaldırılmış olacaktır312. Burada hükmün uygulama alanı daraltılırken kanunun kendi

309 Karl LARENZ, Methodenlehre, s.284; Karl LARENZ ve Claus-Wilhelm CANARIS, a.g.e., s.216; Karl

LARENZ, Schuldrecht, s.150; Manfred WOLF ve Jörg NEUNER, a.g.e., s.521; Detlef LEENEN, BGB

Allgemeiner Teil: Rechtsgeschäftslehre, 2. Baskı, De Gruyter Verlag, Berlin, 2015, s.200.

310 NJW, 2017, 3772; NJW, 2016, 311; NJW, 2008, 365; NJW, 1983, 563; NJW, 1980, 451 (erişim

adresi:www.beck-online.de, erişim tarihi:12.10.2018)

311 Karl LARENZ, Methodenlehre, s.284 vd.; Karl LARENZ ve Claus-Wilhelm CANARIS, a.g.e.,

Methodenlehre, s.215.

312 Markus WÜRDINGER, Das Ziel der Gesetzesauslegung – ein jüristischer Klassiker und Kernstreit

60

iradesinin doğacağı kabul edilmektedir. Fakat kanun koyucunun esas iradesi tamamen görmezden gelinmekte, kanunun düzenleniş amaçları bir kenara bırakılmaktadır. Uyuşmazlığı çözmekle görevli hakimler, kanun koyucunun yerine geçmektedir. Hâkimin kanun koyucu yerine geçerek uyuşmazlığı çözmesi kanunda istisnai bir yöntem olarak düzenlenmiştir. Amaçsal sınırlandırma ile bu istisnai yönteme, yasama ile yargı arasındaki ayrımın belirli olay grupları açısından ortadan kaldırılması ile süreklilik kazandırılmaktadır. Bu durum hukuk güvenliği ilkesini tehlikeye atabilecektir313. Zira

kanun koyucu şekil ile ilgili şartları belirlerken bazı sözleşmelerin hukuki güvenceye alınması ve bu çerçevede belirli sınırlar içerisinde hareket edilmesini tercih etmiştir. Dolayısıyla burada amaçsal sınırlandırma yoluna gidilirken olaydaki adaletin sağlanması amacıyla; hukuk güvenliği, hukukun uygulanmasının öngörülebilirliği ve kanun koyucunun temel iradesi gibi unsurlar ikinci plana atılmaktadır314.

Yukarıdaki eleştirilere karşılık olarak ise kanunda açık ifade olan hallerde dahi uygulamada planlanmamış boşluklar doğabileceği ileri sürülmektedir. Aslında kanunun iradesi dışına çıkılmadığı, bilakis kanun koyucunun iradesinin tespit edildiği savunulmaktadır315. Fakat amaçsal sınırlandırma yönteminin uygulanmasını savunan

görüş ile asıl amaçlanan şekle aykırı bir sözleşmenin taraflarca ya da bir tarafça ifa edilmesi halinde ortaya çıkabilecek sonuçları bir uyuşmazlık oluşturmaksızın çözmektir. Bu amaca karşılık bir uyuşmazlık oluşsa dahi, hakimin olay üzerindeki incelemelerinin, şekil hükümleri üzerinden re’sen gerçekleştirilmesinin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Temel bir yöntem oluşturularak, kanunda açıklanan esas irade tespit edilecek ve bu iradeye süreklilik kazandırılarak hukuk güvenliği sağlanacaktır316. İsviçre

Hukuku’nda da günümüzde şekle aykırı sözleşmelerin ifası halinde amaçsal sınırlandırma yolunu kullanarak sonuca varılmasının, daha uygun ve sürekli sonuçlar oluşturacağını

313 Markus WÜRDINGER, a.g.e., N.8.

314 Heinrich HONSELL, Rechtsmißbrauch und teleologische Reduktion unter besonderer

Berücksichtigung des schweizerischen Rechts (“Teleologische Reduktion”), FS Mayer-Maly, Viyana,

1996, s.14.

315 Mesut Serdar ÇEKİN, a.g.e., s.647. 316 Pakize Ezgi AKBULUT, a.g.e., s.92.

61

düşünen yazarlar mevcuttur317. Buna karşılık konu Türk Borçlar Kanunu açısından

incelendiğinde, şekil hükümlerinin ve şekle aykırılığın müeyyidesinin açık şekilde düzenlendiği görülecektir. Daha önce de incelendiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun madde gerekçelerinde, şekli düzenleyen 12. maddeye ilişkin olarak, “Aynı

fıkranın son cümlesinde de (ikinci fıkra kastedilmekte), öngörülen şekle uyulmadan kurulan sözleşmelerin kesin hükümsüzlük yaptırımına bağlı olduğu açıklanmıştır318.”

ifadesi kullanılmıştır. Ayrıca 6098 sayılı kanun ile ilgili TBMM adalet komisyonu raporlarında da şekle aykırılığın müeyyidelerinin hakkın kötüye kullanılması yasağı çerçevesinde sınırlandırılacağı açık bir şekilde ifade edilmiştir319. Ayrıca, Türk

hukukundaki diğer düzenlemeler de dikkate alındığında, kanun koyucunun düzenlemenin amacına göre sınırlama yaptığı örnekler de bulunabilecektir. Örnek olarak, Ön Ödemeli Konut Satışları Hakkında Yönetmelik320’in 6. maddesinde belirlenen şekil şartı dikkate

alınabilecektir. İlgili düzenlemede ön ödemeli konut satışları yazılı şekil şartına bağlandıktan sonra, şekle aykırı olarak kurulan sözleşmelerde, bu şekle aykırılığa satıcının dayanamayacağı düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, genel bir düzenleme yapmak istemediği hallerde, özel olarak amaç tespiti yapmakta ve şekle aykırılığa kimin dayanabileceğini düzenlemektedir.

Kanun koyucunun iradesinin şekle aykırılık halinde kesin hükümsüzlük olduğu daha önce de açıklanmıştı321. Dolayısıyla, şekle aykırı kurulan sözleşmeye dayanılarak

ifada bulunulması halinde, şekle aykırılığı düzenleyen hükümlerin uygulanmayacağının kabul edilmesi, kanun hükümleri ile çelişen sonuçlar oluşturacaktır. Kanun maddelerinin yorumlanmasında bütün yorum metotları birlikte ve kanun hükmüne uygulanabilir olacak

317 Heinrich HONSELL, Teleologische Reduktion, s.13.

318 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499), erişim adresi:

https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss321.pdf (erişim tarihi: 07.08.2018), s.29.

319 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499), erişim adresi:

https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss321.pdf (erişim tarihi: 07.08.2018), s.275.

320 Resmi Gazete, Tarih:27.11.2014, Sayı:29188. 321 Bkz. Bölüm 2.3.5.2.

62

şekilde kullanılmalıdır322. Amaçsal sınırlandırma yapılırken de diğer yorum yöntemleri

dikkate alınmaksızın doğrudan hükmün amacı çerçevesinde hareket edilmemelidir323.

Dikkat edilmesi gereken bir diğer konu da amaçsal sınırlandırma görüşü açısından Alman hukuku ile Türk hukuku arasında kanuni düzenlemelerde farkların bulunmasıdır. Alman hukukunda BGB içerisinde iyileştirme (Heilung) olarak tanımlanan hukuki kurum, şekle aykırı kurulan bir sözleşmenin taraflarca ifa edilmesi ve uygulamada tapu sicili gibi aleni kayıtlarda da işlenmesi halinde artık sözleşmenin hukuken geçersizliğinden değil, geçerli hale gelmesinden bahsedileceğini kabul etmektedir324.

Görüldüğü üzere Alman hukukunda şekle aykırı sözleşmelerin ifa ya da tarafların olumlu hareketleri ile düzeltilmesi yönelik bir hüküm halihazırda zaten mevcuttur. Fakat Türk ve İsviçre hukukunda bu durum benzer şekilde açıkça düzenlenmemiştir. Bu sebeple de Türk Borçlar Kanunu’nun düzenlemeleri bir bütün olarak incelendiğinde, BGB’den bu noktada ayrılmaktadır325.

Şekil hükümlerinin, amaçsal sınırlandırma ile uygulama alanının daraltılmasına muhtaç şekilde geniş olarak düzenlendiği kabul edilse bile, kanun maddeleri uygulamada zaten TMK m.2 çerçevesinde incelenmektedirler326. Bu da esasen hükmün doğrudan

uygulanmadığını, genel ilkelere uygun olarak taleplere konu olmaları halinde sonuç doğuracaklarını göstermektedir. Hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı olarak

322 Karl LARENZ, Methodenlehre, s.165; Karl LARENZ ve Claus-Wilhelm CANARIS, a.g.e., s.152; Petra

POHLMAN, Formbedürftigkeit und Heilung der Aufhebung eines Grundstückskaufvertrages, DNotZ 1993, 355, Kn.362, erişim adresi:beck-online.de (erişim tarihi: 04.09.2017)

323 Petra POHLMAN, a.g.m., Kn.363.

324 Otto PALANDT, Palandt Kommentar, s.502-503.

325 Ek olarak Avusturya hukukunda ise amaçsal sınırlandırmanın doğrudan kanun hükmünün geniş olarak

düzenlendiği her yerde uygulanabileceği, aslında zaten amaçsal sınırlandırmanın temel kullanım alanının bu olduğu kabul edilmektedir. Fakat yine Avusturya hukukunda paralel olarak ifanın düzeltici etkisi ayrı bir hükümle düzenlenmiş, ifa yoluyla sadece şekle aykırılık dolayısıyla geçersiz sözleşmelerin değil, zamanaşımına uğramış taleplerin de artık geçerlilik kazanacağı kabul edilmiştir (Helmut KOZIOL, Rudolf WELSER ve Andreas KLETEČKA, Grundriss des bürgerlichen Rechts, Cilt:1, 14. Baskı, Manzsche Verlag, Viyana, 2014, s.35).

326 Necip KOCAYUSUFPAŞAOĞLU, Hüseyin HATEMİ, Rona SEROZAN ve Abdülkadir ARPACI,

63

ortaya çıkan taleplerin dinlenmesi, şekle aykırılık açısından da genel kural olarak mümkün değildir. Bu durumun daha iyi anlaşılabilmesi açısından da hakkın kötüye kullanılması yasağının incelenmesi gereklidir.

4.1.3. Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı Görüşü