• Sonuç bulunamadı

Altıncı Fasıl: Sevgilinin Şevkinin Beyanı Hakkında …

2.3. èUŞŞÁÚNÁME’NİN TÜRKÇE TERCÜMESİ

2.3.7. Altıncı Fasıl: Sevgilinin Şevkinin Beyanı Hakkında …

Ey saki! Sabah şarabını sun.

Âşıkların ruh gıdasını ver.

Aşk şarabını biz sarhoşlara ver.

Bizim bizliğimizi bizden al.

620 Gönlüme sarhoşluk hoşluğunu yerleştir.

Benim yokluğum varlık olsun.

139

Rıdvan cennetinin özü olan o sürahiden, Yudumu can olan bir kadeh ver.

Ey gönül arayan lal dudağının yâdıyla,

Şarap içmeden onun kokusundan sarhoş olduğum!

Sarhoşların halini hatırını bir sor.

Şarap düşkünlerine bir huzur bağışla.

Şevk ateşinde yandım, yandım.

Zevk badesi ile bir an beni kendimden geçir.

625 Şarap düşkünlerinin,

Aşk şarabını tatmadan sarhoş olması bana garip gelir.

Çölde, yazın

Bir susuz üzerine yağmur yağdığında,

Bir an o yağmurdan ferahlasa da, Onun suya olan arzusunu da artırır.

Mademki şevkimi arttırdın şarap doldur.

Yüzünü gizleme, mademki gösterdin.

Aşk mahmuruna tekrar şarap ver.

Mademki şarap veriyorsun, sürekli ver.

630 Sarhoşluğum yeniden başlayıncaya kadar, Bu gazeli kendime dost kılayım.

140

Gazel

Gönlü ve canı istekli olan benim,

Sana yakın, ayrılığa esir olmuş bedenim var.

Güzel yüzünü benden neden gizliyorsun?

Âşıklara bir yasak var mıdır?

Sen tabipsin, biz böyle hasta.

Sen üzgün/melül, biz böyle istekli.

Senin gamzenin büyücüleri gönlüme, Ufukların oklarıyla ok atıyorlar.

635 Senin şevkin ile sarhoşuz ve kavuşma şarabı da, Böylesine tatlı olmamıştır.

Senin okyanus gibi gamından dolayı,

İstiğrak denizine dalanlar can vermezler/boğulmazlar.

Gönlümüz, senin aşk çölünde,

Nurların doğduğu yere hayran olmuştur.

Mesnevi

Sana kavuşma arzusundan başka hiçbir şey, Âşıkların sabır evini yağmalamasın.

Senin arzun her dem yaralı gönülden, Âdeti gereği kendine bir vazife çıkarıyor.

141

640 Ayrılık benim ne benim işime gelir,

Ne de senin sözünü dinlemeye mecalim var.

O gönül alan dudaktan çıkacak sözlere, Can feda olsun çünkü can ilaçtır.

Aşk dermansız bir dert ise de,

Bizim derdimizin dermanı sevgilidir.

Başım pahasına da olsa razıyım.

Bunun başıma gelmesine de talibim.

Senin sevdana tutkun olduğum sürece, Kendimden haberdar olursam günahkârım.

645 Kulağıma senin hikâyen erişince, Artık başkalarının sözünü dinlemedi.

Güzelliğin dünyaya nam saldı.

Onu duyan her gönül canından oldu.

Senin güzellik ordun can mülkünü fethetti.

Senin güzelliğinin şöhreti bütün dünyayı kapladı.

Seni açıkça ve gizliden gizliye arzu etmek, Dünyanın etrafında beni koşturuyor.

Hikâye

Tebriz Subaşı sının bir oğlu vardı.

Güzelliği gönül alıcı ve çekiciydi.

142

650 Onun zatının yaratışının düzgün oluşundan dolayı, Güzellik ve yaratıcılık sureti sorgulanamaz.

Âlim şeyh İmam Gazali, O ilimler dünyasının valisi

O seçilmiş hasletlerden haberdar oldu.

Çıkarsama yoluyla onun sıfatını anladı.

Onun güzelliğinin haberi şeyhe ulaşınca, Gönlündeki sabır ve huzur gitti.

Niyet atını Rey’den eyerledi.

O sevgiliyle görüşmek istedi.

655 Onun iştiyak şarabından sarhoş oldu.

Yola koyuldu, yüreği avucunda364

Derviş şehre yaklaşınca,

Onun durumunu emire arz ettiler.

Subaşı dedi: “O dalkavuk kimdir?

Ümit ile gelip, üzgün gidecek.”

Şeyh suretperest ve hilekârdı.

Onun hilesinin şöhreti her tarafa yayılmıştır.

364 Deyim sözlüklerinde yer almayan deyimler kullanmıştır.

143

Onun şehre girmesine müsaade etmeyin.

Zehrini de alsın geri çeksin gitsin.

660 Şehirden gelen bir haberci onun yolunu kesip, Bu durumdan şeyhi haberdar etti.

Dertli şeyh bunu duyunca,

Şehrin iki fersah uzağında konakladı.

Ufukta güneş batınca,

Uzak âlemin kubbesinden bir ışık yükseldi.

Derviş çadıra girip yatağını kurunca, Çadırın eteği inciyle doldu.

Subaşının da uykusu geldi.

Dinle bak o uykusunda ne gördü?

665 Rüyasında Hak Peygamberini gördü.

Bir tutam üzüm vererek ona dedi ki:

“Bu üzümü al ve

Şeyh Gazzâlî’nin yanına hızlıca git.”

Sabah subaşı uykudan uyanınca,

O bir tutam üzümü aldı ve aceleyle yola çıktı.

Şeyh subaşını uzaktan görünce,

O nurla yoğrulan da onun peşine düştü.

144

O, yanında getirmeden önce Üzüm dolu tabağı önüne koydu.

670 Bu gece Peygamberin sana ikram ettiğinin, İşte alameti; bu tabaktan aldı.

Allah’ın nuruyla yolunda giden halkı,

Bir salkım üzümle işte böyle yoldan çıkarırlar.

Güzelliği bir suret olarak görme, bilme Bir salkım üzüm uğruma yoldan geri kalma.

Basiret kemale erdiği için, Cemali görme tadında oldu.

Eğer tabiat onu tatmak ve, Kesmek isterse, görecektir ki

675 Gümüş tenli elma toplamak için değildir.

Git, senin nasibin bakmaktan başka bir şey değildir.

Derviş dostun şehrine girince, Onun güzelliğinin vasıflarını yazdı.

Merkez camisine geldi.

Ondan evliyaların kerametleri belirdi.

Dert sahibi derviş daha sonra, Cemaatle Cuma namazını kılınca,

145

Namaz kılınan yerden minbere çıktı.

Âşıkların meclisi aydınlandı.

680 Sır diliyle hakikatten söz etti.

O anlatılanları cemaat anlayamadı.

Dedi ki: “Her ne kadar zihinler aciz kalsa da, Bu tahta parçası bilir.”

Minber yerinden oynayıp, Yerden havaya yükseldi.

Şeyh minbere seslendi: “Edebini muhafaza et, Hareket etmeyi âşıklara bırak.

Minber olduğu yerde kalakaldı.

Elliye yakın cemaat can verdi.

685 Şeyh dedi ki bizim meclisimizin nuru olan, Niçin meclise gelmedi? Nerededir?

Onun yüzünü görmezsem meclisim karanlıktır.

Aşkın sözü de naziktir.

Karanlıkta nazikliği anlamayan, Her kişinin bir kusuru vardır.

Can meydanının ışığı belli değildir Yoksa o gönül avcısı burada değil midir?

146

Âşıkların meclisine gelmediği için, Âşıklar ayrılıktan dolayı can verdiler.

690 Ondan bir nişan taşıyan kişi,

Onun şevkinden dolayı cansız varlıkların da canlandığını bilir.

Bu konuda bahsedilince,

Onun müritleri de, kapı duvar da kulak kesilir.

Âşık onun ayrılığından dolayı ölür.

Minberin tahtası da havaya kalkar.

Sen bu sözü tam anlamıyla bilmezsen, Git onun minberini mescidin avlusunda gör.

2.3.8 Yedinci Fasıl: Aşkın Üstünlükleri Hakkında